ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MÜZZEMMİL

1

/

4

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

يَا أَيُّهَا الْمُزَّمِّلُ {1}

 قُمِ اللَّيْلَ إِلَّا قَلِيلاً {2}

 نِصْفَهُ أَوِ انقُصْ مِنْهُ قَلِيلاً {3} أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلاً {4}

 

1. Ey sarınıp bürünen!

2. Birazı müstesna geceleyin kalk;

3. Yarısı kadar yahut ondan biraz eksik;

4. Yahut ona (biraz) ekle! Kur'an'ı da tane tane, anlaşılır surette oku.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:

 

1- el-Müzzemmil (Sarınıp, Bürünen):

2- Peygambere Yönelik Bu Hitabın Anlamı:

3- Müzzemmil ve Müddessir Peygamberin İsimlerinden midir?:

4- Gece Namaza Kalkmak:

5- Gece:

6- Az Bir Kısmı Müstesna- Gece Namaz Kılmak:

7- Gece Namaz Kılma Emrini Nesheden Emir Hangisidir:

8- Kur'an'ı Tertil ile (Tane Tane, Ağır Ağır) Okumak:

 

1- el-Müzzemmil (Sarınıp, Bürünen):

 

Yüce Allah'ın: "Ey sarınıp, bürünen" buyruğu ile ilgili olarak el-Ahfeş Said şöyle demiştir: "Sarınıp, bürünen" lafzının asıl hali: (...) şeklinde olup, "te" harfi "ze" harfine idgam edilmiştir. "örtünüp, bürünen" lafzı da bu şekildedir.

 

Ubey b. Ka'b (bu iki lafzı) as(ılları)na uygun olarak; (...) diye ve; (...) diye okumuştur. Said; (...) diye okumuştur.

 

"el-Müzzemmil (sarınıp, bürünen)"in aslı ile ilgili iki görüş vardır. Birincisine göre "yük yüklenmiş" anlamındadır. Bir şeyi yüklenip, taşıdığı zaman; (...) denilir. Evin sıradan eşyasını taşıyan bineğe: (...) denilmesi de buradan gelmektedir.

 

İkinci görüşe göre bu; "sarınıp bürünen, sarınıp sarmalanan" demektir. Nitekim bir kimse elbisesi ile önündüğü vakit: (...) denilir. Başkasını örten kimsenin bu durumunu anlatmak için: (...) denilir. Sarınıp, sarmalanan herbir şey hakkında; (...) fiilleri kullanılır. şair İmruu'l-Kays da şöyle demektedir: "Pek çok kimse ki, çizgili elbiselere sarınıp, bürünmüş."

 

2- Peygambere Yönelik Bu Hitabın Anlamı:

 

"Ey sarınıp, bürünen" buyruğu Peygamber (s.a.v.)'a bir hitab olup, anlamı ile ilgili üç görüş vardır.

 

Birinci görüş: İkrime'nin görüşüdür. Ey peygamberlik ile "sarınıp, bürünen" ve risaletin gereklerine bağlı kalan demektir. Yine ondan gelen bir açıklamaya göre: ey bu iş ile sarınıp, sarmalanmış, yani önce kendisine bu işin yükletildiği, sonra da ara verilmiş olan, demektir.

 

Nitekim İkrime: (...) şeklinde "ze" harfini şeddesiz, "mim" harfini üstün ve şeddeli olarak mefulu hazfedilmiş (yani meçhul bir fiil) olarak okuyor idi. Diğer taraftan "el-Müddessir" lafzını da (...) şeklinde okurdu. Ey kendi kendisini sarıp sarmalayan, ey kendisini örtüye büründüren yahutta ha) kasının kendisini sarıp sarmaladığı kişi, demek olur.

 

İkinci görüşe göre; "ey sarınıp bürünen" ey Kur'an'a sarınıp bürünen, demektir. Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır.

 

üçüncü görüşe göre; ey elbisesine sarınıp bürünen demektir. Bunu da Katade ve başkaları söylemiştir.

 

en-Nehai dedi ki: Peygamber bir kadifeye sarınıp, bürünmüş idi. Aişe: Uzunluğu ondört zira olan bir örtüye bürünmüştü. Onun yarısı benim üzerimde idi ve ben uyuyordum. Diğer yarısı da Peygamberin üzerinde idi, o da o vakit namaz kılıyordu. Allah'a yemin ederim, o örtü ipek değildi, ipekli de değildi. Keçi tüyünden de değildi, ibrişim de değildi, yün de değildi. Çözgüsü kıl, atkısı ise deve tüyü idi, demiştir. Bu rivayeti es-Sa'lebi zikretmektedir.

 

Derim ki: Aişe'nin bu sözleri sürenin Medine'de indiğini göstermektedir.

Çünkü Peygamber (s.a.v.) Aişe ile Medine'de gerdeğe girmiştir. Bu durumda surenin Mekke'de indiğine dair zikredilen rivayetlerin sahih olmaması gerekir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

ed-Dahhak dedi ki: Uyumak için elbisesine sarınıp, bürünmüştü. Bir açıklamaya göre; müşriklerin onun hakkında söyledikleri kötü sözler kendisine ulaşmış, bu ona ağır gelmiş, bundan dolayı elbisesine sarınıp bürününce; "ey sarınıp, bürünen" ile "ey örtünüp, bürünen" (el-Müddessir, 1) buyrukları nazil oldu.

 

Yine denildiği ne göre; bu husus Peygamber (s.a.v.)'a vahyin gelmeye başladığı ilk sıralarda idi. O, meleğin sözlerini işitip, ona bakınca kendisini bir titreme aldı. Hanımının yanına gelerek: "Beni örtün, beni sarın" dedi. Bu anlamDaki bir rivayet İbn Abbas'tan da nakledilmiştir.

 

Hakimler şöyle demiştir: İşin başında ona el-Müzzemmil, el-Müddessir diye hitab etmesinin sebebi, henüz risaletin tebliği namına herhangi bir şeye bürünmemiş olmasıydı.

 

İbnu'I-Arabi dedi ki: Yüce Allah'ın: "Ey sarınıp, bürünen" buyruğunun tevili hususunda farklı açıklamalar yapılmıştır. Kimisi bunu hakikat anlamına göre yorumlamıştır. Buna göre ona şöyle hitap edilmişti: Ey elbisesine yahutta kadifeden örtüsüne sarınıp, bürünen kişi, kalk, denilmiş oluyordu. Bu açıklamayı, İbrahim ve Katade yapmıştır. Kimileri de bunu mecazi anlamıyla almıştır. Sanki ona: Ey peygamberliğe sarınıp, bürünen kişi, diye hitab edilmiş gibidir. Bu açıklamayı da İkrime yapmıştır. Eğer "mim" harfi üstün ve şeddeli olup, faili belli olmayan meful (meçhul fiil) kipi ile olsaydı, bu açıklama doğru olurdu. Ancak fail lafzı ile (yani "mim" harfi kesreli olarak) okunduğuna göre bu açıklama batıldır.

 

Derim ki: Daha önceden bunun ("mim" harfinin üstün ve şeddeli okunuşunun) mefulün hazfedilmesi esasına göre olduğunu ve bu şekilde de okunmuş olduğunu açıklamış idik. Mana itibariyle, o bakımdan (bu mecazi açıklama) doğru olur.

 

(İbnu'l-Arabi devamla) dedi ki: O'nun Kur'an-ı Kerim ile örtünüp, sarındığını söyleyenlerin görüşüne gelince; bu da mecazi anlam itibariyle doğrudur. Ancak daha önceden buna ihtiyaç olmadığını açıklamış bulunuyoruz.

 

3- Müzzemmil ve Müddessir Peygamberin İsimlerinden midir?:

 

es-Süheyli dedi ki: "el-Müzzemmil" Peygamber (s.a.v.)'ın isimlerinden değildir. Bazı kimselerin benimsediği ve isimleri arasında saydığı gibi Peygamber böyle bir isimle tanınmış değildir. Aksine "el-Müzzemmil" Peygamber (s.a.v.)'ın vahye muhatab olmasıhalinden türetilmiş bir isimdiL "el-Müddessir" de böyledir. Ona bu isimle hitab etmenin de iki faydası vardır: Birincisi ona latif (yumuşak) bir üslubla hitab etmektir. Çünkü Araplar muhatablarına yumuşak bir şekilde hitab etmek istedikleri ve ona sitemde bulunmak istemedikleri vakit, onu içinde bulunduğu halinden türetilmiş bir isim ile adlandırırlar. Peygamber (s.a.v.)'ın Fatıma (r.anha)'a kızan Ali (r.a.)'a gidip te onun uyumakta olduğunu ve yan tarafının toprağa yapışmış olduğunu görünce ona:

 

"Kalk, ey eba turab!" demesi buna benzer. Böylelikle Peygamber efendimiz, ona kendisine sitem etmediğini, ona yumuşak bir üslubla hitab ettiğini hissettirmek istemişti. Yine Peygamber (s.a.v.)'ın Huzeyfe'ye: "Kalk ey uykucu" demesi de böyledir. O sırada Huzeyfe uyuyordu ve ona bu şekilde yumuşakbir üslubla hitab etmek istemiş, kendisine sitem etmeyi ve azarlamayı terkettiğini hissettirmek istemişti. Buna göre Yüce Allah'ın Muhammed (s.a.v.)'a: ''Ey sarınıp, bürünen kalk!" diye buyurması ünsiyet verici bir hitaptır ve bunda yumuşak bir üsIubla ona hitab etmek sözkonusudur. Böylelikle Yüce Allah, ona sitemkar olmadığını hissettirmek istemiştir.

 

Bunun ikinci faydası ise; gece boyunca örtünüp bürünen ve uyuyan kimsenin gece namazı kılmak ve o vakitte Yüce Allah'ı zikretmek için uyanması gerektiğine dikkatini çekmektir. Çünkü fiilden türetilmiş olan bir isimde, muhatab ile birlikte aynı davranışı yapan ve o niteliğe sahib olan herkes ortaktı.

 

4- Gece Namaza Kalkmak:

 

''.... Geceleyin kalk" anlamındaki: (...) buyruğu genel olarak "mim" harfi -arka arkaya iki sakinin gelmiş olması dolayısıyla- kesreli olarak okunmuştur. Ancak Ebu's-Semmal '!kaf" harfinin ötresine tabi kılmak maksadı ile "mim" harfini de ötreli okumuştur. "mim" harfinin -hafifliği dolayısıyla- üstün ile okunduğu da nakledilmiştir. Ebu'l-Feth Osman b. Cinni dedi ki: Bu harekeyi vermekten maksat, iki sakinin arka arkaya gelişinden kaçmak maksadı ile söylenmek isteneni söylemektir. Dolayısıyla hangi hareke verilirse, maksat gerçekleşmiş olur.

 

"Kalk" anlamındaki fiil, mefule geçiş yapmayan kasır (lazım) fiillerdendir. Bununla birlikte bundan zaman ve mekan zarfı alabilir. Şu kadar var ki, mekan zarfına geçiş yapması ancak bir vasıta ile mümkündür. Bundan dolayı; "evde kalktım" diyebilmek için: (...) denilemez. Bunun yerine; ''Evin içinde durdum" ve: "Dışında durdum" denilir.

 

Buradaki: "Kalk!" lafzının; namaz kıl! anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

Bu fiil bu eylem hakkında ve istiare yoluyla kullanılmıştır. Çokça kullanım sonucunda da artık bu fiilin bu anlamı ifade etmesi, bir örf (bilinen bir husus) haline gelmiştir.

 

5- Gece:

 

"Geceleyin kalk!" buyruğundaki: "gece"nin sınıfı güneşin batışından tan yerinin ağırmasına kadar devam eder. Buna dair açıklamalar daha önceden Bakara Süresi'nde (164. ayet, 2. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

Gece namazı kılmak, kesin bir farz mı idi? Yoksa mendub ve kılınması teşvik edilen bir ibadet mi idi? hususunda farklı görüşler vardır. Ancak deliller gece namazı kılmanın kesin bir farz olduğu kanaatini pekiştirmektedir. Çünkü mendubluk ve teşvik hükmünde olması halinde bu emrin gecenin bir kısmını dışarda tutarak, bir diğer kısmı hakkında sözkonusu olması düşünülemez. Zira gecenin belirli bir vaktinin namaz için tahsis edilmesi diye birşey yoktur. Aynı şekilde, ileride geleceği üzere, bu hususta gerek Aişe (r.anha)'dan, gerekse başkalarından belirli bir vaktinin olduğuna dair rivayetler gelmiş bulunmaktadır.

Yine gece namazı kılmak, sadece Peygamber (s.a.v.)'ın muhatab olduğu bir farz mı idi? Yoksa hem onun, hem kendisinden önceki peygamberlere ya da hem ona, hem de ümmetine bir farz mı idi? Bu hususta da üç görüş vardır. 'Birinci görüş Said b. Cübeyr'in görüşüdür. Çünkü bu buyrukta hitab sadece peygambere yöneliktir. İkincisi İbn Abbas'ın görüşüdür. O şöyle demiştir: Geceleyin namaz kılmak hem Peygamber (s.a.v.)'a, hem de ondan önceki peygamberlere bir farzdı. üçüncü görüş ise Aişe'nin ve yine İbn Abbas'ın görüşüdür. Sahih olan da budur. Nitekim Müslim'in Sahih'inde Zürare b. Ebi Evfa'dan gelen rivayete göre Sa'd b. Hişam b. Amir Allah, yolunda gazaya çıkmak istedi ... diye bir hadis vardır. Orada şöyle denilmektedir: Ben Aişe'ye şunu sordum:

 

Bana Rasülullah (s.a.v.)'ın gece namazı kılmasına dair haber verir misin? şöyle dedi: Sen: "Ey sarınıp, bürünen" buyruğunu okumuyor musun? Ben okuyorum dedim, şöyle dedi: Aziz ve celil olan Allah, bu sürenin baş taraflarında gece namazı kılmayı farz kıldı. Peygamber (s.a.v.) ve ashabı bir sene boyunca gece namazı kıldılar. Yüce Allah, bu surenin son bölümlerini oniki ay süreyle semada tuttu. Nihayet Yüce Allah bu surenin sonunda hükmü hafifleten buyrukları indirdi. Böylelikle önceden farz iken daha sonra gece namazı tatavvu (nafile) oldu ... diye hadisin tamamını zikretmektedir.

 

Veki ve Ya'la şunu zikretmektedirler: Bize Misar. Simak el-Hanefi'den naklettiğine göre Simak şöyle demiştir: Ben İbn Abbas'ı şöyle derken dinledim:

 

"Ey sarınıp, bürünen" (suresinin) baş tarafları nazil olunca, yaklaşık ramazan ayında kıldıkları kadar gece namazı kılıyorlardı. Nihayet onun son bölümleri nazil oldu. Sürenin baş tarafları ile son taraflarının inişi arasında bir seneye yakın bir zaman vardı.

 

Said b. Cübeyr dedi ki: Peygamber (s.a.v.) ve ashabı on yıl boyunca gece namazı kıldı. On yıl sonra: "Şüphe yok ki Rabbin senin ve seninle beraber olanlardan bir kesiminin gecenin üçte ikisinden az ... ayakta durduğunu(zu) bilir" (el-Müzzemmil, 20) buyruğu nazil oldu ve böylelikle Allah, yükümlülüklerini hafifletti.

 

6- Az Bir Kısmı Müstesna- Gece Namaz Kılmak:

 

'Birazı müstesna" buyruğu geceden istisnadır. Yani sen biraz! müstesna, gecenin tümünü namazIa geçir. Çünkü sürekli olarak bütün gece namaz kılmak mümkün değildir. Bedenin dinlenmesi için az bir kısmını istisna etmiştir. Bir şeyin "az bir kısmı" yarıdan daha aşağı olan miktarıdır. Vehb b. Münebbih'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Az" onda birden ve altıda birden daha az olana denilir. el-Kelbi ile Mukatil: üçte birdir, demişlerdir.

 

Daha sonra Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: "Yarısı kadar yahut ondan biraz eksik." Bu buyruk, emri bir hafifletmedir. Çünkü bundan önce namaz kılma zamanı sınırlandırılmamıştır. İnsanlar da ayakları şişinceye kadar namaz kıldılar. Bu, daha sonra Yüce Allah'ın: "O, sizin bunu sayamayacağınızı bildiği için" (el-Müzzemmil, 20) buyruğu ile nesholmuştur.

 

el-Ahfeş dedi ki: "Yarısı kadar" buyruğu "yahut onun yarısını" demektir.

Nitekim: ''Ona bir dirhem, iki dirhem, üç dirhem ver" denilince maksat, ..... yahut iki ya da üç dirhem ver" demektir.

 

ez-Zeccac dedi ki: "Yarısı kadar" buyruğu "geceden" bedeldir. "Birazı müstesna" be "yarı"dan istisnadır. "Ondan" ile "ona" lafzındaki zamirler ise "yarı"ya aittir. Anlamı da şöyle olur: Gecenin yarısı kadar namaz kıl, yahut üçte bire varıncaya kadar, o yarıdan biraz eksik ya da üçte ikiye kadar ona az bir miktar ilave et. Sen ya gecenin üçte ikisini yahut yarısını ya da üçte birini namazIa geçir, demiş gibidir.

 

Bir diğer açıklamaya göre, "yarısı" buyruğu, "biraz" buyruğundan bedeldir. O üç şık arasında muhayyerdi: Gecenin yarısını bütünüyle namazIa geçirmek yahut ondan biraz eksiltmek ya da ona biraz ilave ederek namazIa geçirmek. ifadenin takdiri şöyle gibidir: Sen yarısı müstesna, yahut yarısından az ya da yarısından fazla müstesna olmak üzere geceleyin namaz kıl!

 

Müslim'in Sahih'inde Ebu Hureyre'den rivayete göre, Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah, her gece, gecenin ilk üçte biri geçti mi dünya semasına iner ve şöyle der: Ben melikim (mutlak malik ve egemenim). Bana dua eder de Ben de onun duasını kabul edeyim? Kim Benden dilekte bulunur da ben de onun dileğini vereyim? Kim Benden mağfiret diler de Ben de ona mağfiret edeyim? Fecr (ortalığı) aydınlatıncaya kadar bu böylece devam eder, gider."

 

Buna benzer bir rivayet, Ebu Hureyre'den ve Ebu Said'den de gelmiştir. Bu da gecenin üçte ikisini namazIa geçirmenin teşvik edildiğine delildir.

 

Yine Müslim'in Sahih'inde Ebu Hureyre'den şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Gecenin yarısı -ya da üçte ikisi- geçti mi Allah ... iner ... " Bu hadisi Ebu Hureyre'den iki ayrı rivayet yoluyla ve bu şekilde şüphe (yahut) ifadesi ile rivayet etmiştir.

Nesai'nin kitabında Ebu Hureyre ve Ebu Said'den (Allah ikisinden de razı olsun) şöyle dedikleri rivayet edilmektedir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki:

 

"Aziz ve Celil olan Allah, gecenin ilk yarısı geçinceye kadar mühlet verir. Sonra bir münadıye emir vererek şöyle der: Dua eden yok mu duası kabul olunacak, mağfiret isteyen yok mu ona mağfiret edilecek, dilekte bulunan yok mu ona istediği verilecek?''

 

Bu hadisin sahih olduğunu Ebu Muhammed Abdu'I-Hak söylemiştir. Bu hadis sahih olmakla birlikte, nüzülün ne anlama geldiğini de açıklamakta ve bunun gecenin yarısı sırasında olduğunu göstermektedir.

 

İbn Mace'nin, İbn Şihab'dan, onun Ebu Seleme ile Ebu Abdullah elAğar'dan, ikisinin Ebu Hureyre'den rivayet ettiklerine göre, Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Şanı Yüce ve mübarek Rabbimiz her gece, gecenin son üçte biri kaldığında iner ve şöyle buyurur: Kim Benden istekte bulunuyor, ona istediğini vereyim? Kim Bana dua ediyor, duasını kabul edeyim? Kim Benden mağfiret diliyor, ona mağfiret edeyim? Ta ki tan yeri ağırıncaya kadar.''

 

O bakımdan ashab-ı kiram, gecenin son zamanlarını namazIa geçirmeyi, ilk vakitlerinde namaz kılmaya nisbetle daha çok severlerdi.

 

İlim adamlarımız der ki: Hadis de, Kur'an da bu sıralamayı göstermiştir.

 

Esasen her ikisi de aynı pencereden bakmaktadırlar. Muvatta'da ve başka kaynaklarda, İbn Abbas'ın rivayet ettiği şu hadis yer almaktadır: Ben teyzem Meymüne'nin yanında geceyi geçirdim. Gece yarısı olunca ya da ondan az bir süre yahut ondan kısa bir süre sonra, Rasülullah (s.a.v.) uyandı, asılı bir kırbaya doğru gitti, ordan çabucak bir abdest aldı ... diyerek, hadisin geri kalan bölümünü de zikretti.

 

7- Gece Namaz Kılma Emrini Nesheden Emir Hangisidir:

 

Gece namazı kılma emrini nesheden buyruğun, hangisi olduğu hususunda ilim adamları farklı görüşlere sahiptir. İbn Abbas ile Aişe (r.anhuma)'dan gelen rivayete göre, geceleyin namaz kılma emrini nesheden buyruk, Yüce Allah'ın: "Şüphe yok ki Rabbin senin ... gecenin üçte ikisinden az ... ayakta durduğunu(zu) bilir" (20. ayet) diye başlayan ve surenin sonuna kadar devam eden buyruktur. Nesheden buyruğun: "O sizin bunu sayamayacağınızı bildiği için" (20. ayet) buyruğu olduğu da söylenmiştir. Yine İbn Abbas'tan gelen rivayete göre bu, Yüce Allah'ın: "Allah sizden hastalananlar olacağını ... bilir" (20. ayet) buyruğudur. Yine Aişe'den, Şafii, Mukatil ve İbn Keysan'dan gelen rivayete göre bu, beş vakit namaz ile nesholmuştur. Bunu neshedenin Yüce Allah'ın: "O halde ondan kolayınıza geleni okuyun" buyruğu olduğu da söylenmiştir.

 

Ebu Abdurrahman es-Sülemı dedi ki: "Ey sarınıp, bürünen!" buyruğu nazil olunca, ayakları ve bacakları şişinceye kadar namaz kılıp durdular. Daha sonra Yüce Allah'ın: "O halde ondan (Kur'an'dan) kolayınıza geleni okuyun!" buyruğu nazil oldu. Kimi ilim adamı da şöyle demiştir: O (gece namazı kılmak) bir farz olup, onunla bir başka farz nesholmuştur. Peygamber (s.a.v.)'ın üzerine -fazileti sebebiyle- farz idi. Nitekim Yüce Allah'ın: "Gecenin bir kısmında da sana has nafile olmak üzere onunla (Kur'an ile) gece namazı kıl" (el-İsra, 79) buyruğunda olduğu gibi.

 

Derim ki: Birinci görüş bütün bu görüşleri kapsayan bir görüştür. Yüce Allah: "Namazı kılın" diye buyurmuştur, Bunun kapsamına, nesheden beş vakit namazdır, diyenlerin görüşü de girer.

 

el-Hasen ve İbn Sirin'in kanaatine göre, gece namazı kılmak, bir koyun sağımlığı kadardahi olsa, her müslümana farzdır.

 

Yine el-Hasen'den gelen rivayete göre, o bu ayet-i kerime hakkında şöyle demiştir: Farzdan sonra nafile'den söz eden Allah'a hamdolsun.

 

Yüce Allah'ın izni ile sahih olan görüş de budur. Çünkü gece namazını teşvike ve faziletine dair buyruklar, Kur'an'da da, sünnetle de gelmiş bulunmaktadır.

 

Aişe (r.anha)'dan dedi ki: Peygamber (s.a.v.)'e geceleyin üzerinde namaz kılmak üzere bir hasır bırakırdI. İnsanlar bunu işittiler. Onların toplandıklarını görünce bundan hoşlanmadı. Kendilerine gece namazı kılmanın farz kılınacağından korktu, Kızmış gibi bir halde eve girdi. Onlar da öksürmeye, tükürür gibi yapmaya başladılar. Yanlarına çıktı ve şöyle dedi: "Ey insanlar! Amellerden güç yetirebildiğiniz şeylerin altına giriniz. Şüphesiz ki Allah mükafat vermekten, siz amel etmekten usanmadığınız sürece usanmaz, Şüphesiz en hayırlı amel, az dahi olsa devamlı olandır.'' Bunun üzerine: "ey sarınıp, bürünen" ayeti nazil oldu ve gece namazı onlara yazıldı ve farz seviyesine getirildi, öyle ki onlardan herhangi bir kimse (bir yere) bir halat bağlar ve ona asılırdI. Sekiz ay bu şekilde kaldılar. Yüce Allah onlara merhamet buyurdu ve: "Şüphe yok ki Rabbin ... gecenin üçte ikisinden az ... ayakta durduğunu bilir" buyruğunu indirdi ve Allah, onları farz olana döndürdü, Nafile olarak kılacakları dışında gece namazının farz oluşunu kaldırdı.

 

Derim ki: Aişe'nin bu hadisini es-Sa'lebi zikretmiş olup, bunun anlamındaki bir rivayet "az olsa dahi" bölümüne kadar Sahih'te sabit olmuştur. Geri kalan bölümü ise Yüce Allah'ın: "Ey sarınıp bürünen" buyruğunun Medine'de indiğine, onların sekiz ay süreyle bu şekilde gece namazı kılmaya devam ettiklerine delil teşkil etmektedir, Yine Aişe'den Müslim'in Sahih'inde "bir sene" dediğini belirten rivayet de önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

el-Maverdi, ondan üçüncü bir görüş daha nakletmektedir ki, buna göre bu süre onaltı aydır. el-Maverdi, Aişe (r.anha)'dan gelen başka bir görüş de zikretmemektedir. İbn Abbas'tan da el-Müzemmil'in baş tarafları ile son tarafları arasında bir senelik bir süre olduğuna dair bir rivayet zikretmektedir. Dedi ki: Resulullah (s.a.v.)'e gelince, gece namazı kılmak onun için farzdı. Gece namazının Peygamberden nesh olması hakkında da ondan gelmiş iki görüş vardır. Birincisine göre bu, Yüce Allah onun canını alana kadar üzerinde farz olarak kaldı. İkinci rivayete göre, ümmetinden nesh olduğu gibi, bu hüküm ondan da nesholmuştur.

 

Bu namazın farz kılınışı ile nesh olması arasındaki süre hususunda iki görüş vardır. Birincisine göre, onun ümmetine gece namazının farz kılındığı süre, daha önceki iki görüşte zikredilmişti. Bununla da İbn Abbas'ın bir sene süreyle devam ettiği şeklindeki görüşü ile, Aişe'nin onaltı ay devam ettiği şeklindeki görüşünü kastetmektedir. İkinci görüşe göre ise, bu süre on yıl olup, Yüce Allah -risalet görevi dolayısıyla ona ayrıcalık olsun diye- mükellefiyetinde bir fazlalık olan bu hükmü neshetmek suretiyle, yükümlülüğünü hafiflettiği vakte kadar devam etmiştir. Bu görüş de İbn Cübeyr'in görüşüdür.

 

Derim ki: Bu açıklama es-Sa'lebi'nin -daha önce geçtiği gibi- Said b. Cübeyr'den zikrettiği rivayete uygun değildir. Bunu iyice düşünmek gerekir. Yüce Allah'ın izniyle bu sürenin sonunda bu hususa dair daha geniş açıklamalar gelecektir.

 

8- Kur'an'ı Tertil ile (Tane Tane, Ağır Ağır) Okumak:

 

"Kur'an'. da tanetane, anlaşılır surette oku." Yani Kur'an okurken acele etme. Aksine onu ağır ağır, açık ve anlaşılır bir şekilde ve anlamlarını düşünerek oku.

 

ed-Dahhak: Onu harf harf oku, diye açıklamıştır. Mücahid şöyle demiştir: İnsanlararasında Allah'ın Kur'an okuyuşIarını en sevdiği kimseler onu (okurken) en çok akledenlerdir.

"Tertil" güzel bir şekilde sıralamak, uyumlu bir şekilde dizmek ve güzel bir şekilde düzenlemek demektir. ''(Dişleri) güzel bir şekilde dizİlmiş olan ağız" tabiri de buradan gelmektedir ki, bu kelimenin ikinci harfi (olan te) kesreli ve üstün söylenebilir. Buna dair açıklamalar daha önceden bu kitabın Mukaddime'sinde (Kur'an'ın Okunma Keyfiyetine Dair Bahiste) geçmiş bulunmaktadır.

 

el-Hasen'in rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) Kur'an-ı Kerim'den bir ayet okuyup ağlayan birisinin yanından geçmiş. Şöyle demiş: "Sizler Yüce Allah'ın: "Kur'an'ı da tane tane, anlaşılır surette oku!" buyruğunu hiç duymadınız mı? İşte tane tane okumak (tertil) budur.''

 

Alkame, güzel bir şekilde Kur'an okuyan birisini işitince şöyle demiş: Andolsun bu kimse Kur'an'ı tane tane (tertil ile) okuyor. Anam babam ona feda olsun!

 

Ebu Bekr b. Tahir dedi ki: Yüce Allah'ın hitabının incelikleri üzerinde iyice düşün, kendini hükümlerini uygulamak noktasında sorgula, kalbinden onun anlamlarını kavramasını iste, ona yönelmekle sevinmeye bak!

 

Abdullah b, Amr dedi ki: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde Kur'an okuyan kişi getirilir. Cennetin birinci basamağında durdurulur ve ona: Oku, yüksel ve dünyada iken tertil ile okuduğun gibi tertil ile oku, Senin varacağın mertebe okuyacağın son ayet-i kerimeye kadar yükselecektir, denilir," Bu hadisi Ebu Davud rivayet etmiş olup, daha önce kitabın baş taraflarında (Kur'an'ın faziletlerine dair başlık altında) geçmiş bulunmaktadır. Enes'in rivayetine göre de Peygamber (s.a.v.) Kur'an okurken sesini gereği gibi uzatarak okurdu,

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Müzzemmil 5

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR