ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

CİN

22

/

25

قُلْ إِنِّي لَن يُجِيرَنِي مِنَ اللَّهِ أَحَدٌ وَلَنْ أَجِدَ مِن دُونِهِ مُلْتَحَداً {22} إِلَّا بَلَاغاً مِّنَ اللَّهِ وَرِسَالَاتِهِ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَداً {23} حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ أَضْعَفُ نَاصِراً وَأَقَلُّ عَدَداً {24} قُلْ إِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ مَّا تُوعَدُونَ أَمْ يَجْعَلُ لَهُ رَبِّي أَمَداً {25}

 

22. De ki: "Gerçek şu ki beni (evet) beni Allah'tan asla kimse kurtaramaz ve ben O'ndan başka sığınacak. kimse de asla bulamam.

23. "Ancak Allah'tan gelenleri ve O'nun gönderdiklerini tebliğ etmek (imkanına sahibim). Kim Allah'a ve Rasulüne isyan ederse, hiç şüphesiz onun için cehennem ateşi vardır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır. "

24. Nihayet onlar tehdit olundukları şeyi görecekleri zaman, kimin yardımcılarının daha zayıf ve sayıca daha az olduğunu bileceklerdir.

25. De ki: "Tehdit olunduğunuz yakınmıdır? Yoksa Rabbim ona uzun bir zaman mı tayin etmiştir, bilmiyorum."

 

"De ki: Gerçek şu ki beni (evet) beni Allah'tan asla kimse kurtaramaz." Eğer bana gelen vahyi saklayıp, size açıklamayacak olursam, Allah'ın azabını benden kimse uzaklaştıramaz, demektir. Çünkü onlar kendisine: Sen vahye davet etmeyi bırak, biz seni himaye ederiz, demişlerdi.

 

Ebu'l-Cevza'nın, İbn Mesud'dan rivayetine göre, o şöyle demiştir: Cin gecesi Peygamber (s.a.v.) ile birlikte gittim. Nihayet o el-Hadın denilen yere varınca bana bir çizgi çizdi, Sonra onların yanlarına vardı, etrafında kalabalık oluşturup toplandılar. Verdan diye anılan efendileri şöyle dedi: Ben onları senin etrafından uzaklaştırırım. Peygamber şöyle buyurdu: "Gerçek şu ki, beni (evet) beni Allah'tan asla kimse kurtaramaz."  Bunu el-Maverdi zikretmektedir. (el-Maverdi) dedi ki: Bunun iki anlama gelme ihtimali vardır. Birincisine göre: Allah, beni himaye ettikten sonra, hiç kimse beni himaye edemez. İkinci anlamı ise: Allah'ın benim hakkımda takdir ettiği şeylere karşı kimse beni koruyamaz,

 

"Ve ben O'ndan başka sığınacak kimse de asla bulamam." Buradaki: "Sığınacak kimse, sığınak" kelimesini Katade: Kendisine sığınacağım bir sığınak, diye açıklamıştır. Yine ondan gelen bir rivayete göre o, bunu dost ve yardımcı diye açıklamıştır, es-Süddi: Korunak diye, el-Kelbi: Yeryüzünde serap gibi kendisine gireceğim (ve sığınacağım) yer, diye açıklamıştır. O'nun dışında bir veli (dost ve yardımcı) ve bir mevla (bulamam) diye de açıklanmıştır. Gidecek yer ve izleyeceğim bir yer, diye de açıklanmıştır. Bunu da İbn Şecere nakletmiştir, anlamlar birbirine yakın)dır. Şairin şu beyitinde de bu anlamda kullanılmıştır: "Ah benim canım ki, ahın bana hiçbir faydası yoktur, Ve esasen Allah'ın hükmünden ebediyyen kurtuluş (bir sığınak) bulunamaz."

 

"Ancak Allah'tan gelenleri ve O'nun gönderdiklerini tebliğ etmektir."

 

Yalnız bunda eman ve kurtuluş vardır. Bu açıklamayı el-Hasen yapmıştır. Katade de şöyle demiştir: "Ancak Allah'tan gelenleri tebliğdir," İşte benim Allah'ın bana vereceği başarı sayesinde yapabileceğim sadece budur. Küfür ve imana gelince, ben bunlara sahip değilim. Bu açıklamaya göre buyruk, Yüce Allah'ın: "De ki: Şüphesiz ben size bir zarar verme imkanına da, bir hayır verme imkanına da sahib değilim" (21. ayet) buyruğu ile alakalıdır. Yani ben size tebliğde bulunmaktan başkasını yapamam,

 

Bunun daha önce geçen Yüce Allah'ın: "Şüphesiz ben size bir zarar verme imkanına da, bir hayır verme imkanına da sahib değilim" (21. ayet) buyruğundan munkati' bir istisna olduğu da söylenmiştir. Yani benim dimde olan sadece size tebliğ etmektir. Bu da: Ancak ben size benimle gönderileni tebliğ edebilirim, demektir. Bu açıklamayı el-Ferra yapmıştır.

 

ez-Zeccac ise şöyle demektedir: Bu Yüce Allah'ın: "'Sığınacak kimse" buyruğundan bedel olarak nasbedilmiştir. Bu da şu demektir: Ve ben ondan başka sığınacak kimse asla bulamam. Ancak Allah'tan bana gelenleri ve O'nun mesajlarını size tebliğ edebilirim. Yani benim elimde olan, bana tebliğ etmemi emrettiği, O'ndan gelenleri size tebliğ etmekten ibarettir. Yahutta: Ben sadece Allah'tan gelenleri tebliğ eder ve gelenler gereğince amel ederim. Böylelikle başkasına emrettiklerimle, kendimi de yükümlü tutarım.

 

Bunun mastar (meful-i mutlak) olduğu da söylenmiştir. (...) ise (...) olumsuzluk edatı anlamındadır. (...) de şart edatıdır. 

 

''Ben O'ndan başka sığınacak kimse de asla bulamam" demektir. Yani: ''Eğer ben Rabbimin risaletlerini gereğigibi tebliğ etmeyecek olursam (O'ndan başka sığınacak kimse bulamam)" demek olur).

 

"'Kim Allah'a ve Rasulüne" tevhid ve ibadet hususunda "'isyan ederse, hiç şüphesiz onun için cehennem ateşi vardır" buyruğundaki: ''Hiç şüphesiz" lafzının hemzesinin kesreli gelmesi ceza (yani şart cümlesinin cevabının) başına gelen ''fe"den sonrasının ibtida konumunda oluşundan dolayıdır. (İbtida halinde ise ''elif nun"un hemzesi kesreli okunur.) Daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

"'Onlar, orada ebediyyen kalacaklardır" buyruğundaki: ''Kalıcılar olarak" lafzı hal olarak nasbedilmiştir. çoğul olarak gelmesi ise bu şekilde hareket eden herkesin bu durumda olacağından dolayıdır. O bakımdan (fiilin) ilkin tekil olarak gelmesi: ''Kim" lafzından dolayıdır. Daha sonra da manadan ötürü "'ebediyyen kalıcılar" lafzı çoğul olarak gelmiştir.

 

"'Ebediyyen" kelimesi burada "isyan"dan kastın şirk olduğunu göstermektedir. Şirkin dışındaki masiyetler diye de açıklanmıştır. O durumda: "'Onlar orada ebediyyen kalacaklardır" buyruğunun anlamı şu olur; Affedilmeleri yahut şefaate nail olmaları hali müstesna. Dünyadan iman ile çıkmaları takdirinde ise affedilecekleri muhakkaktır. Bu anlamdaki açıklamalar, daha önceden en-Nisa Suresi'nde (93. ayet, 7. başlıkta) ve başka yerlerde yeteri kadarıyla geçmiş bulunmaktadır.

 

"Nihayet onlar tehdit olundukları şeyi görecekleri zaman" buyruğunda yer alan: ''Nihayet" burada bir başlangıç noktasıdır. Yani: "'Nihayet onlar" ahiret azabından ya da Bedir'de öldürülmeleri anlamındaki dünya azabından "'tehdit olundukları şeyi görecekleri zaman" işte o vakit "'kimin", onların mı yoksa mü'minlerin mi "'yardımcılarının daha zayıf ve sayıca daha az olduğunu bileceklerdir."

 

"De ki: Tehdit olunduğunuz" yani kıyametin kopması -dünya azabı da denilmiştir- "yakın mıdır yoksa Rabbim ona uzun bir zaman" bir süre ve bir ecel "mi tayin etmiştir bilmiyorum?" Yani ben, bunu bilmiyorum, Bu da şu demektir: Azabın ne zaman ineceğini de, kıyametin ne zaman kopacağını da ancak Allah bilir. Bu, kendisine dair Allah'ın bana bildirdiklerinden başkasını asla bilemeyeceğim bir gaybdır.

 

''Tehdit olunduğunuz" buyruğundaki (...)'nın fiil ile birlikte mastar anlamını vermesi sözkonusu olduğu gibi; (...) ism-i mevsulü anlamında olup, aid zamirin takdir edilmesi de sözkonusu olabilir.

 

"Yoksa Rabbim ona uzun bir zaman mı tayin etmiştir?" buyruğundaki: 'Rabbim" buyruğundaki "ye" genel olarak sakin okunmuştur. İki el Haremi ile Ebu Amr ise fethalı okumuşlardır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Cin 26-27

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR