ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

CİN

19

/

21

 

وَأَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَداً {19}

 قُلْ إِنَّمَا أَدْعُو رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِهِ أَحَداً {20}

 قُلْ إِنِّي لَا أَمْلِكُ لَكُمْ ضَرّاً وَلَا رَشَداً {21}

 

19. Şu da bir gerçek ki, Allah'ın kulu, O'na ibadet etmek için kalktığı zaman neredeyse etrafında bir keçe olacaklardı.

20. De ki: "Ben ancak Rabbime ibadet ederim. Hiçbir kimseyi de O'na ortak koşmam."

21. De ki: "Şüphesiz ben size bir zarar verme imkanına da, bir hayır verme imkanınada sahip değilim."

 

"Şu da bir gerçek ki, Allah'ın kulu, O'na ibadet etmek için kalktığı zaman...'' buyruğundaki: "Şu da bir gerçek ki" lafzındaki "hemze"nin üstün okunması caizdir. "Yüce Allah ona şunu vahyetti": "Şu da bir gerçek ki.." demektir. İstinaf (önceki cümlelere atfedilmeksizin yeni bir cümle) olarak kesre ile okunması da mümkündür.

 

Burada sözü edilen "Allah'ın kulu" -surenin baş taraflarında geçtiği üzere- Batn-ı Nahle'de namaz kılıp, Kur'an okuduğu zaman Muhammed (s.a.v.)'dır.

 

''Ona ibadet etmek için ... " demektir. İbn Cüreyc: Onları Yüce Allah'a davet etmek için kalktığı zaman." diye açıklamıştır.

 

"Neredeyse etrafında bir keçe olacaklardı" buyruğu hakkında; ez-Zübeyr İbnu'l-Avvam dedi ki: Burada kastedilenler Peygamber (s.a.v.)'dan Kur'an dinledikleri vakit cinlerdir. Yani Kur'an'ı dinlemek için duydukları aşırı istek dolayısıyla kalabalık bir şekilde biri diğerinin üstüne çıkacak ve adeta düşecek gibi olmuşlardı.

 

Aşırı istekleri sebebiyle neredeyse üstüne çıkacaklardı, diye de açıklanmıştır. Bu açıklamayı ed-Dahhak yapmıştır. İbn Abbas: Zikri dinlemek arzusu ile ... diye açıklamıştır.

Burd'un, Mekhul'den rivayetine göre cinler o gece Resulullah (s.a.v.)'a bey'at ettiler. Yetmişbin kişi idiler, Ona yaptıkları hey'at, tan yerinin ağarması esnasında sona erdi.

Yine İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, bu ifadeler kavimlerine döndükleri zaman, cinlerin söyledikleri sözlerdendir. Onlar kendi kavimlerine Peygamber (s.a.v.)'ın ashabının ona gösterdikleri itaatini, rüku ve sücudda imam olarak ona nasıl uyduklarını böylece haber vermişlerdi,

 

Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Müşrikler Peygamber (s.a.v.)'a olan kızgınlık ve öfkelerinden dolayı nerdeyse biri diğerinin üstüne çıkacaktı.

 

el-Hasen, Katade ve İbn Zeyd dedi ki: "Allah'ın kulu ... kalktığı zaman"dan kasıt, şudur: Muhammed, davet etmek maksadıyla ayağa kalktığı zaman, insanlar ve cinler onun bu davetini söndürmek için birbiri üstüne üşüştüler. Fakat Allah, ona yardımcı olup, zafere kavuşturmaktan ve nurunu tamamlamaktan başkasını kabul etmedi.

 

Taberi, anlamın şöyle olmasını tercih etmiştir: Araplar neredeyse Peygamber (s.a.v.)'ın aleyhine bir araya gelecek ve getirdiği nuru söndürmek için birbirlerine yardımcı olacak noktaya gelmek üzere idiler.

 

Mücahid dedi ki: Yüce Allah'ın: "Bir keçe" buyruğu, topluluklar halinde (biraraya geldiler), demektir. Bu ise bir "şeyin, bir şeyin üstüne keçe gibi toplanması"nı anlatmak üzere kullanılan: (...) tabirinden gelmektedir. Yününün üstüste preslenmesi dolayısıyla yere serilen: ''Keçe" de buradan gelmektedir. Bir şeyi alabildiğine sağlam bir şekilde bir başkasına yapıştırdığın herşey hakkında bu durumu anlatmak maksadı ile: "Onu sıkı sıkı yapıştırdın" denilir. "Keçe" lafzının çoğulu (...) diye gelir. Tıpkı "kırba"nın çoğulunun; (...) diye gelmesi gibi. Arslanın başında bulunan tüylere de: "Yele" denilir. Çoğulu: (...) diye gelir. Şair Züheyr şöyle demektedir: "Tam anlamıyla silahlarla donanmış ve atılgan Tırnakları, kesilmemiş, yelesi bulunan bir arslanın yanında."

 

-Pek çok miktardaki çekirgelere de bu isim verilir. Bu kelime dört şekilde telaffuz edilmiş ve dört türlü okunmuştur. Genel olarak okunan şekil, "be" harfi üstün, ''lam" harfi kesreli (libed şeklinde, ikinci okuyuş "lam" harfi ötreli "be" harfi üstün olarak (lubed). Bu, Mücahid, İbn Muhaysın ve Şamlılardan naklen Hişam'ın kıraatidir. Bunun tekili de; (...) diye gelir. (üçüncü okuyuş) hem "lam" hem de "be" harflerinin ötreli okunuşudur (lubud). Bu da Ebu Hayve Muhammed b. es-Semeyka', Ebu'l-Eşheb el-Ukayli ve el-Cahderi'nin okuyuşudur, tekili; (...) şeklinde gelir. "Tavan" kelimesinin çoğulunun: (...) şeklinde; "Rehn'in" çoğulunun; (...) diye gelmesi gibi. (4. okuyuş); "lam" harfi ötreli, "be" harfi ise üstün ve şeddeli (lübbed) okuyuşudur. Bu da el-Hasen, Ebu'I-Aliye, el-A'rec ve yine el-Cahderi'nin okuyuşudur, tekili: (...) şeklinde gelir. ''Rüku' eden"in çoğulunun: (...) şeklinde "Secde eden"in çoğulunun: (...) şeklinde gelmesi gibi.

 

"Lam" harfi ötreli, "be" harfi de üstün olarak "Iübed" şeklinin "devamlı olan şey" anlamında olduğu da söylenmiştir. Uzun süre kaldığı için Lukman'ın nesrine (kartalına) "Lubed" denilmesi de buradan gelmektedir.

 

en-Nabiğa dedi ki: "Lubed'i mahveden onu da mahvetti".

 

el-Kuşeyri dedi ki: Bu kelime "lam" ve "be" harfleri ötreli olarak "lubud" diye de okunmuştur ki; bu da "lebid"in çoğuludur. Bu ise küçük torba demektir. es-Sıhah'ta şöyle denilmektedir: "Yığın yığın mal tükettim" (el-Beled, 6) buyruğunda (ki lübed) pek çok, pek fazla anlamındadır. Yine şöyle denilmektedir: "İnsanlar lübeddir" denildiği zaman biraraya gelip, toplanmışlardır demektir. Yine bu lafız yolculuğa çıkmayıp, yerinden ayrılmayan kimse hakkında da kullanılır. Nitekim şair şöyle demektedir: "Yerinden ayrılmayıp, yolculuğa çıkmayan güzel görüşlü kimsenin karşılayamadığı, İhtiyacı bulunan oldukça cömert bir kimseden ... "

 

Lubed; Lukman'ın kartallarının sonuncusudur. Munsarıf bir kelimedir. Çünkü bu kelime madul değildir. Arapların inanışlarına göre Lukman, Ad kavminin yağmur yağmasını dilemek üzere Harem bölgesine gönderdiği heyetler arasında bulunanlardan birisidir. Bunlar helak edilince Lukman beyaza çalan ceylanlardan yedi tane pisliği yağmurun dokunmayacağı, geçit vermeyen bir dağda bırakıp bunların kalacağı süre kadar ile ardı arkasına ölen ve birileri öldükçe diğeri ölenin yerine geçecek yedi kartalın kalacağı süre kadar yaşamak arasında serbest bırakıldı. O da kartalların yaşayacağı kadar süreyi tercih etti. Bunların sonuncusunun adı da Lubed idi. Şairler bunu sözkonusu etmişlerdir. Nabiğa şöyle demektedir: "Sabahı ıpıssız etti, kuşluk vaktinde de ahalisi yüklerini alıp gittiler Lukman'ın son kartalı olan Lubed'i mahveden onu da imha etti."

 

Lebid de küçük torba demektir. Nitekim: (...): Kırbayı torba haline getirip, onu bir lebide (kırbaya) koydu" denilir. Yine Lebid, Amir oğullarından bir şairin adıdır. "De ki: Ben ancak Rabbime ibadet ederim." Yani Peygamber (s.a.v.): "Ben ancak Rabbime ibadet ederim" dedi. "Hiç kimseyi de O'na ortak koşmam."

 

Kıraat alimlerinin pek çoğu; "Dedi ki" şeklinde onun dediğini haber veren bir kip olarak okumuşlardır. Ancak Hamza ve Asım;"De ki" diye emir kipi olarak okumuşlardır.

 

Ayetin nüzul sebebi de şudur: Kureyş kafirleri ona şöyle demişti: Sen çok büyük bir iş getirdin. Bütün insanlara düşmanlık ediyorsun. Bu işten vazgeç, biz seni himaye ederiz. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.

 

"De ki: Şüphesiz ben size bir zarar verme imkanına da, bir hayır verme imkanına da sahip değilim." Yani ben size gelecek bir zararı önleyemeyeceğim gibi, size bir hayrın gelmesini de sağlayamam.

 

Bir açıklamaya göre de "size bir zarar verme" sizi küfre sürükleme "imkanına da bir hayır" hidayete iletme "imkanına da sahib değilim." Yani bana düşen sadece tebliğ etmektir.

 

Zarar'ın azab, hayır (reşad)ın de nimet olduğu da söylenmiştir. Bu da ilk açıklamanın aynısıdır. Zararın ölüm, hayrın (reşad)ın hayat olduğu da söylenmiştir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Cin 22-25

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR