CİN 16 / 17 |
وَأَلَّوِ
اسْتَقَامُوا
عَلَى
الطَّرِيقَةِ
لَأَسْقَيْنَاهُم
مَّاء
غَدَقاً {16} لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ
وَمَن
يُعْرِضْ
عَن ذِكْرِ
رَبِّهِ يَسْلُكْهُ
عَذَاباً
صَعَداً {17} |
16. Ve
eğer onlar, o yol üzere dosdoğru gitseler, elbette biz onlara bol su içirirdik;
17.
Onları bu konuda deneyelim diye. Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse onu zorlu
bir azaba sokar.
"Ve eğer onlar, o yol
üzere dosdoğru gitseler ... " bu buyruk, Yüce Allah'ın buyruklarındandır.
Yani eğer bu kafirler iman ederlerse, elbetteki biz dünya hayatında onlara
bolluk veririz, rızıklarını genişletiriz.
Bu ifadeler, vahyolunanlar
arasında bunlar da vardır, demektir. Bana şu da vahyolundu ki: Eğer onlar o yol
üzere dosdoğru gitseler ... demektir.
İbn Bahr'ın naklettiğine
göre, bu surede yer alan "nun" harfi şeddeli, hemzesi kesreli her:
''Şüphesiz gerçekten" Kur'an'ı dinleyen ve bunun üzerine kavimlerine
onları uyarıp, korkutmak üzere geri dönen cinlerin sözlerini aktarır. Buna
karşılık şeddesiz (ve hemzesi) üstün olan herbir; (...) ise Rasulullah
(s.a.v.)'a vahyedilen buyrukları ifade eder.
İbnu'l-Enbarı dedi ki: Diğerlerini
kesreli okurken; "Ve eğer onlar ... dosdoğru gitseler" lafzında
"hemze"yi üstün okuyan tam bir yemin ifadesini takdir ederek okumuş
olur ki; bu ifadenin açılmış hali; "Allah'a yemin olsun ki eğer onlar o
yol üzere dosdoğru gitseler ... " takdirindedir. Konuşma esnasında
"Allah'a andolsun ki eğer kalkarsan, elbette ben de kalkarım"
anlamında; (...) ile (...) denilir. şair de şöyle demektedir: "Allah'a
yemin ederim, eğer sen hür bir kimse olsa idin, Ki esasen hür de değilsin, azad
edilmiş birisi de değilsin."
(Bu) şeddesiz olanından
öncekileri üstün olarak okuyanlar ise bunu -yani şeddesiz olanı-; "Bana şu
vahyolundu" ile; ''Ve eğer onlar ... dosdoğru gitseler" buyruğuna ya
da; ''Ona iman ettik" (13. ayet) buyruğuna nesak ile (atf ile) veya; ''Ve eğer
onlar ... dosdoğru gitseler" takdirinde okumuşlardır.
(16. ayetin başındaki)
şeddesiz olan; (...)'e kadarki bu edatların hepsini kesreli okuyan kimselerin
bunu; ''Bana vahyolundu" buyruğuna yahutta; "Ona iman ettik"
(13. ayet)'e atf ile okumaları ve "yemin" takdirine ihtiyaç
duymamaları da mümkündür.
"Eğer"
lafzının "vav" harfi arka arkaya iki sakinin gelmesi dolayısıyla
genel olarak kesreli okunmuştur. İbn Vessab ve el-A'meş ise "vav"
harfini ötreli okumuşlardır.
"Bol su":
"Pek geniş ve fazla su" demektir. Yedi yıl süreyle onlara yağmur
yağdırılmamıştı. "Pınardan bol su kaynadı, kaynar" denilir. Bu
şekilde suyu bol olan pınar da; (...) diye nitelendirilir.
Maksadın bütün insanlar
olduğu da söylenmiştir. Yani: "Ve eğer onlar, o yol üzere, dosdoğru
gitseler" hak, iman ve hidayet yolu üzerinde dosdoğru yürüyüp, itaatkar
mü'minler olsalar "elbette biz onlara bol" çok miktarda "su
içirirdik. Onları bu konuda deneyelim diye." Yani bu nimetlere karşı bu
yolla onların nasıl şükrettiklerini sınayalım diye.
Ömer (r.a) bu ayet-i
kerime hakkında şöyle demiştir: Su nerede olursa orada mal da olur, mal nerede
bulunursa orada da fitne (denenme) olur. Buna göre: "Onlara ...
içirirdik" buyruğu dünyalıklarını onlara bol bol verirdik, demektir. İşte
çok miktarda su da buna örnek olarak verilmiştir. Çünkü hayır ve rızkın tamamı
yağmur ile gelir. Ondan dolayı yağmur onun yerine zikredilmiştir. Yüce Allah'ın
şu buyruklarında olduğu gibi: "Eğer o ülke halkı iman edip de sakınmış
olsalardı üzerlerine gökten ve yerden nice bereketler açardık." (el-A'raf,
96); "Ve eğer onları Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbleri katından kendilerine
indirileni gereği gibi uygulasalardı, şüphesiz üstlerinden ve ayakları altından
(rızıklarını) yerlerdi." (el-Maide, 66) Bu da yağmur sebebiyle (böyle
olurdu) demektir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Said b. el-Müseyyeb, Ata
b. Ebi Rebah, ed-Dahhak, Katade, Mukatil, Atiyye, Ubeyd b. Umeyr ve el-Hasen
şöyle demişlerdir: Allah'a yemin ederim ki, Peygamber (s.a.v.)'ın ashabı, sözü
dinleyen ve itaatkar kimselerdi. O bakımdan Kisra'nın, Kayser'in, Mukavkıs'ın
ve Necaşi'nin hazineleri fütuhat ile onlara verildi. Bunlarla fitneye maruz
kaldılar ve imamları üzerine atılarak onu öldürdüler. Bununla kastettikleri
kişi Osman b. Affan (r.a)'dır.
el-Kelbi ve başkaları
ise şöyle demektedir: "Ve eğer onlar o yol üzere dosdoğru gitseler"
yani gitmekte oldukları küfür yolunu sürdürecek olup da hepsi kafir kalmaya
devam etselerdi, Biz de onlara karşı bir tuzak olmak ve onları derece derece
azaba yaklaştırmak üzere bu hususta fitneye düşsünler ve bu sebeble onları
dünyada ve ahirette azaplandıralım diye rızıklarını onlara genişletirdik. Bu,
er-Rabi b. Enes, Zeyd b. Eslem, onun oğlu, el-Kelbi, esSümali, Yeman b. Rebab,
İbn Keysan ve Ebu Miclez'in görüşüdür.
Onlar buna delil olarak
Yüce Allah'ın şu buyruklarını göstermişlerdir: "Onlar kendilerine
hatırlatılan şeyi (öğüdü) unutunca, Biz de üzerlerine herşeyin kapılarını
açtık'' (En'am, 44); "Eğer insanlar tek bir ümmet olmayacak olsalardı,
Rahmana kafir olanların evlerinin tavanlarını, üzerlerine çıkacakları
merdivenleri, gümüşten yapardık." (Zuhruf, 33)
Ancak birinci görüş
doğruya daha yakın görülmektedir. Çünkü buradaki "tarikat (o yol),:
"elif, lam" ile marife olarak gelmiştir. O halde bu yolun hidayet
yolu olması daha uygundur. Çünkü dosdoğru oluş (istikamet), ancak hidayet ile
birlikte sözkonusudur. Müslim'in Sahih'inde de Ebu Said el-Hudri (r.a)'dan
şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Sizin
için en korktuğum şey, Allah'ın sizin için çıkartacağı dünya hayatının
süsüdür." Ashab: Dünya hayatının süsü ne demektir? diye sordu, Peygamber:
"Yeryüzünün
bereketleridir. .. " diye buyurdu, dedi ve hadisin geri kalan bölümünü
zikretti.
Yine Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin ederim ki sizin için fakirlikten
korkmuyorum. Ben sizin adınıza sizden öncekilere bollukla verildiği gibi
dünyanın da size bollukla veİ'ileceğinden ve onlar bu hususta birbirleriyle
yarıştıkları gibi, sizin de bu dünyalıkta birbirinizle yarışacağınızdan, onları
helak ettiği gibi (bu dünyalığın) sizi de helak edeceğinden korkuyorum. ''
"Kim Rabbinin
zikrinden" İbn Zeyd'in açıklamasına göre Kur'an-ı Kerim'den "yüz
çevirirse ... "
Yüz çevirmek; iki
şekilde açıklanmıştır. Birinci açıklama -kafirler hakkında olduğu kabul
edilirse- kabul etmekten yüz çevirirse ... demektir. İkincisi ise; eğer
mü'minler hakkında olduğu kabul edilirse, amel etmekten yüz çevirirse demektir.
"Kim Rabbinin
zikrinden yüz çevirirse" O'nun nimetine şükretmezse diye de açıklanmıştır.
" ... Onu zorlu bir
azaba sokar" buyruğundaki; "Onu sokar" lafzını Kufeliler ve Ebu
Amr'dan Ayyaş "ye" ile okumuşlardır. Ebu Ubeyd ve Ebu Hatim de bu
okuyuşu tercih etmişlerdir. Çünkü daha önceden "Allah"ın adı
anılarak: "Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse" diye buyurulmuştur.
Diğerleri ise "nun" harfi ile "Onu sokarız" diye
okumuşlardır. Müslim b. Cundüb'den "nun" harfini ötreli,
"lam" harfini kesreli okuduğu rivayet edilmiştir. Talha ve el-A'rec
de böyle okumuşlardır. Bu iki okuyuş ("nun" harfinin üstün,
"Iam"ın ötreli ile "nun" harfinin ötreli, "Iam"ın
kesreli okunuşları) iki ayrı söyleyiştir. (...) ile; (...): Onu soktu"
anlamındadır. Buna göre; onu sokarız, demek olur.
"Zorlu bir
azaba"; çok meşakkat verici ve çetin bir azaba demektir. İbn Abbas dedi
ki: Bu cehennemdeki bir dağdır. el-Hudri dedi ki: Ellerini üzerlerine
koydukları her seferinde elleri eriyecektir.
Yine İbn Abbas'tan gelen
rivayete göre, anlam şudur: Azaptan oldukça ileri derecedeki meşakkat demektir.
Dilde bu, bilinen bir anlamdır. Çünkü; (...) sözlükte; "meşakkat ve
zorluk" demektir. Bir iş, bir kimseye zor ve ağır geldiğinde, o kimse;
"Bu iş bana çok zor ve ağır geldi" der. Ömer (r.a.)'ın şu sözleri de
böyledir: ''Nikah hutbesinde (evliliğe talib olmak maksadı ile yapılan
konuşmada) zorlandığım kadar hiçbir şey beni zorlamış değildir."
"Çetin ve zorlu
azab" demektir. (...)'ın mastarıdır.
Bu fiilin mastarları;
(...) şekillerinde gelir. Azab bu mastarın anlamı ile nitelendirilmiş
bulunmaktadır. Çünkü bu azab, azab gören kimsenin üstüne çıkar. Yani onun
üstüne çıkar, onu yenik düşürür ve azab edilen kişi buna tahammül edemez.
Ebu Ubeyde dedi ki:
(...) mastardır, yani bu, yüksekliği olan bir azab, yükselen bir azab
anlamındadır. Yukarı doğru yürümek ise meşakkatli bir şeydir. ''Çok zorlu
yokuş" anlamındadır.
İkrime dedi ki: Bu, azap
görene, oraya çıkması emrolunacak cehennemdeki dümdüz bir kayadır. Onun
tepesine vardığında yine tekrar cehenneme düşer.
el-Kelbi dedi ki:
el-Velid b. el-Muğire'ye dümdüz bir kayadan yapılmış cehennem ateşindeki bir
dağa tırmanması emrolunacak, önünden zincirlerle çekilecek, arkasından ise ağır
tokmaklarla vurulacak. Nihayet onun tepesine varacak. Kırk senede onun tepesine
varamaz. Onun tepesine vardı mı, yine en dibine yuvarlanır. Tekrar ona
tırmanmakla emrolunur. Ebediyyen bu halde devam edip gidecektir. İşte Yüce
Allah'ın: "Ben onu sarp yokuşa sardıracağım" (el-Müddessir, 17)
buyruğunda anlatılan budur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN