ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NUH

26

/

27

 

وَقَالَ نُوحٌ رَّبِّ لَا تَذَرْ عَلَى الْأَرْضِ مِنَ الْكَافِرِينَ دَيَّاراً {26}

 إِنَّكَ إِن تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوا إِلَّا فَاجِراً كَفَّاراً {27}

 

26. Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Yeryüzünde kafirlerden dönüp dolaşan bir kimse bırakma!

27. "Çünkü eğer Sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar ve kötü kimseden, aşırı giden kafirden başka evlat doğurmazlar."

 

Bu buyruklara dair açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:

 

1- Nuh (a.s) Kafirlere Ne Zaman Beddua Etti:

2- Genel ve özel olarak Kafirlere Beddua Etmenin Hükmü:

3- Bedduadan Sonra Mağfiret Duası:

4- Kafirlerin Diğer Kimselere Zararları:

 

1- Nuh (a.s) Kafirlere Ne Zaman Beddua Etti:

 

Onların kendisine tabi olacaklarından ümidini kesince, onlara beddua etti.

Katade dedi ki: Yüce Allah: "Kavminden daha evvel iman etmiş olanlardan başkası asla iman etmeyecektir" (Hud, 36) buyruğunu, ona vahiy ile bildirdikten sonra, kavmine beddua etti. Allah da onun duasını kabul etti ve ümmetini suda boğdu. Bu da Peygamber (s.a.v.)'ın şu buyruğunu andırmaktadır: "Ey kitabı indiren, hesabı çarçabuk gören; birleşen orduları bozguna uğratan Allah'ım! Sen onları bozguna uğrat ve onları sarstıkça sars."

 

Denildiğine göre onlara beddua etmesinin sebebi şudur: Kavminden bir adam, kolunda küçük bir çocuk taşıyarak, Nuh (a.s)'ın yanından geçerken:

 

"Sen bundan sakın, çünkü o seni saptıracak" dedi. Bu sefer oğlu: Babacığım beni indir, dedi. Onu indirdi, ona bir taş attı ve başını yaraladı. İşte o vakit kızıp onlara beddua etti.

 

Muhammed b. Ka'b, Mukatil, er-Rabi, Atiyye ve İbn Zeyd dedi ki: Bu Yüce Allah'ın sulblerinde ve kadınlarının rahimlerinde ne kadar mü'min varsa hepsini çıkarttığı vakit olmuştu. Kadınların rahimlerini ve erkeklerin sulblerini de yetmiş yıl öncesinden kısırlaştırmıştı. Kırk yıl öncesinden de denilmiştir.

 

Katade dedi ki: Azab geldiği vakit aralarında küçük çocuk yoktu. el-Hasen ve Ebu'I-Aliye dedi ki: Şayet Allah, onlarla birlikte çocuklarını da helak etmiş olsaydı, yine de bu Allah'ın onlara bir azabı ve onlar hakkındaki adaletli bir uygulaması olurdu. Fakat Yüce Allah, azab göndermeksizin çocuklarını ve soylarından gelecek olanları helak ettikten sonra, kendilerini azab ile helak etti. Buna delil de Yüce Allah'ın: "Nuh kavmi peygamberleri yalanlayınca Biz de onları suda boğduk" (el-Furkan, 37) buyruğudur.

 

2- Genel ve özel olarak Kafirlere Beddua Etmenin Hükmü:

 

İbnu'l-Arabi dedi ki: Nuh (a.s) bütün kafirlere beddua etti. Peygamber (s.a.v.) da mü'minler aleyhine birlik oluşturan ordulara ve onlara karşı düşmanları kışkırtanlara genel olarak beddua etmişti. İşte bu, genel olarak bütün kafirlere beddua etmenin asıl bir dayanağıdır. Eğer beddua edilen kafir muayyen bir kişi olup, onun ne şekilde öldüğü bilinmiyor ise, ona beddua edilmez. Çünkü bize göre onun akıbeti bilinmemektedir. Allah tarafından o akıbeti saadetle sonuçlanmış bir kişi de olabilir. Peygamber (s.a.v.)'in özel olarak Utbe, Şeybe ve arkadaşlarına beddua etmesinin sebebi ise, onların akıbetlerini bilmesi ve onların örtülü halleri üzerindeki perdenin kendisine açılmış olması idi. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Derim ki: Bu mesele güzelaçıklamaları ile birlikte daha önceden el-Bakara Suresi'nde (161-162. ayet, 1. ve 2. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Allah'a hamdolsun.

 

3- Bedduadan Sonra Mağfiret Duası:

 

ibnu'I-Arabi dedi ki: Eğer: Nuh kavmine yaptığı bedduayı niçin ahirette Allah'tan bütün insanlar için şefaat talebinde bulunmamasına sebep olacaktır, denilecek olursa, şu cevabı veririz: İnsanların bu hususta iki görüşü vardır: Birincisine göre; onun o bedduası kızgınlık ve katılıktan ötürü idi. Şefaat ise hoşnutluk ve rikkatten kaynaklanır. Bundan dolayı o kendisine sitem edilmesinden ve: Dün kafirlere beddua ettin, bugün de onlara şefaatçi olmaya kalkışıyorsun, denileceğinden korktu.

 

İkincisine göre o, nassız ve bu hususta açık bir izin olmaksızın kızgınlıkla beddua etti, Bundan dolayı kıyamet gününde bu hususta sorumluluktan korktu, Nitekim Musa (a.s) da: "Ben Öldürmekle emrolunmadığım bir canı öldürdüm" diyecektir.

 

(İbnu'I-Arabi) dedi ki: Ben de bu görüşteyim

 

Derim ki: Eğer açık bir nass ile beddua etmesi kendisine emir olarak verilmemiş idiyse de ona: "Kavminden daha evvel imanetmiş olanlardan başkası asla iman etmeyecektir" (Hud, 36) denilmiş ve böylelikle kavminin akıbetleri kendisine bildirildiğinden o da helak olmaları için onlara beddua etmişti. Nitekim Peygamberimiz de Şeybe, Utbe ve benzerlerine beddua ederek: "Allah'ım, onlara layık oldukları cezayı vermeyi Sana havale ediyorum" diye beddua etmişti ve bu bedduasını akıbetlerinin kendisine bildirilmesi üzerine yapmıştı. Buna göre bu buyrukta onlara beddua etme emri, anlamı da bulunabilmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

4- Kafirlerin Diğer Kimselere Zararları:

 

"Kafirlerden dönüp dolaşan bir kimse bırakma! Çünkü eğer Sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar ve kötü kimseden, aşırı giden kafirden başka evlat doğurmazlar."

 

es-Süddi'ye göre kafirlerden bir yurtta, bir evde sakin kalan kimse bırakma demektir.

 

''Dönüp dolaşan bir kimse" lafzının asıl şekli; (...) şeklinde "fey'al" vezninde olup: ''Döndü, döner" fiilinden gelmektedir. Burada "vav," "ya"ya kalbedildikten sonra, birbirlerine idgam edilmişlerdir. "Ayakta tutan, ayakta duran" kelimesinin aslının; (...) şeklinde olması gibi. Eğer bu kelimenin vezni "fe'al" şeklinde olsaydı; (...) diye gelmesi gerekirdi.

 

el-Kutebi dedi ki: Bu kelimenin aslı "dar"den gelmekte olup, bir darda (diyarda, yurtta, evde) konaklayan kimse anlamındadır. Nitekim: "O diyarda (o evde) kimse yoktur" denilir, Bunun ev sahibi, yurt sahibi anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nuh 28

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR