ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MEARİC

36

/

39

 

فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ {36}

 عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ {37} أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ

أَن يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ {38} كَلَّا إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّمَّا يَعْلَمُونَ {39}

 

36. Bu kafirlere ne oluyor ki sana doğru hızlıca geliyorlar?

37. Sağdan ve soldan bölük bölük (etrafını) sarıyorlar?

38. Acaba onların herbiri Naim cennetine konulmayı mı ümit eder?

39. Hayır, gerçekten Bizler onları bildikleri o şeyden yarattık.

 

"Bu kafirlere ne oluyor ki sana doğru hızlıca geliyorlar?"

 

el-Ahfeş buradaki: ''Hızlıca" lafzını "süratlice" diye açıklamıştır. (şair) dedi ki: "Mekke'de oranın ahalisi vardır ve ben görüyorum ki onlar ona doğru Söylediklerini dinlemek üzere hızlıca gidiyorlar."

 

Buyruğun anlamı şudur: Onlara ne oluyor ki sana doğru hızlıca geliyorlar, etrafında oturuyorlar, fakat kendilerine verdiğin emirler gereğince amel etmiyorlar?

 

Onlara ne oluyor da, seni yalanlamakta ellerini çabucak tutuyorlar? anlamında olduğu söylendiği gibi, bu kafirlere ne oluyor da seni ayıplamak, seninle alayetmek için senin söylediklerini dinlemek üzere hızlıca geliyorlar? anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

Atiyye dedi ki: "Hızlıca geliyorlar" (anlamı verilen lafız) yüz çeviriyorlar, demektir. el-Kelbi: Sana hayretle bakıyorlar, demek olduğunu söylemiştir. Katade: Sana (dinlemek) kastıyla geliyorlar, diye açıklamıştır.

 

Anlamlar birbirlerine yakındır. Yani onlara ne oluyor da boyunlarını uzatarak ve sana sürekli bakarak sana doğru hızlıca geliyorlar?

 

Böyle bir bakış, düşmanların bakışıdır.

 

Buyruk hal olarak nasbedilmiştir. Alayeden, Peygamber (s.a.v.)'ın huzuruna gelmekle birlikte, iman etmeyen bir takım münafıklar hakkında inmiştir.

 

''Sana doğru" sana yakın, senin bulunduğun tarafa doğru anlamındadır.

 

"Sağdan ve soldan bölük bölük sarıyorlar." Peygamber (s.a.v.)'ın sağından, solundan halka halka topluluklar halinde (etrafını sarıyorlar) demektir.

 

''Bölük bölük" ise dağınık topluluklar anlamındadır. Bu açıklamayı Ebu Ubeyde yapmıştır.

 

Peygamber (s.a.v.)'ın, bir gün ashabının yanına gelerek onları halkalar halinde görüp onlara hitaben söylediği şu sözlerde bu anlamda kullanılmıştır:

 

''Ne diye ben sizleri dağınık cemaatler halinde görüyorum? Niçin meleklerin Rabbleri huzurunda saf tuttukları gibi siz de saf tutmuyorsunuz?" Ashab: Melekler Rabbleri huzurunda nasıl saf tutarlar, diye sorunca, şöyle buyurdu: "İlk safları tamamlarlar ve safta sıkı sıkı dururlar.'' Bu hadisi Müslim ve başkaları rivayet etmıştır. Şair de şöyle demektedir: "Gece karanlık basmışken onun yanında görürsün bizi, Kapıları etrafında dağınık halkalar olmuşuz."

 

er-Rai şöyle demektedir: "Ey Rahman'ın halifesi! Şüphesiz ki aşiretimin ileri gelenleri sana doğru dağınık halde geliyorlar."

 

Bir diğeri şöyle demektedir: "Sanki o başlar çıkardıkları seslerden ötürü Bölük bölük ve dağınık bir şekilde konan yabani kuşlar gibidir,"

 

Bir başkası şöyle demektedir: "O kadınlar Udah denilen tepeye vardıklarında, Oranın çakıl taşlarını dağıtarak bölük bölük etrafa ittiler, uzaklaştırdılar,"

 

el-Kümeyt de şöyle demektedir: "Ve biz taşan bir nehiriz, öyle ki, Taşan bir nehirin bölüklerini parça parça etmişiz,"

 

Antere de şöyle demektedir: "Ve nice dengim var ki, ben onun üzerinde -Yakın kimseler için (görsünler diye yerde bıraktım)- (üzerine konan) kuşlar bölük bölük birlikler gibi,"

 

''Bölük bölük" lafzının tekili: (...) şeklinde gelir, Bunun "vav" ve "nun" (cem-i müzekker-i salim) şeklinde çoğul yapılmasının sebebi, kendisinden hazfedilen harfin yerine geçmesi içindir. Çünkü bunun aslı: (...) şeklindedir. Tıpkı "sene" lafzının aslını (...) diye kabul edenlere göre, illetli harfi dolayısıyla uğradığı değişiklik gibi, bu kelime de değişikliğe uğramıştır.

 

Aslının; (...) şeklinde olup, bunun "bir şeyi başkasına izafe etmek" anlamında kullanılan: "Onu başkasına izafe etti, eder" fiilinden geldiği de söylenmiştir. Buna göre bölüklerin, toplulukların herbirisi diğerine izafe edilmiş olarak ... demektir ve bundan hazfedilen harf de "vav" olmaktadır.

 

es-Sıhah'ta da şöyle denilmektedir: "İnsanlardan oluşan bir fırka ve bir kesim" demektir. (Sondaki) "he (yuvarlak te)" 'ye" harfinden bedeldir. Çoğulu ise "fial'' vezninde; (...) diye gelir. (...) ile; ("ayn" harfi) ötreli olarak: (...) diye de gdir. Ancak Araplar bunun çoğulunu; (...) diye "Birlikler, bölükler" dedikleri gibi- demezler.

 

el-Asmaı dedi ki: "Evde çeşit çeşit insanlar vardır" anlamında: (...) denilir.

 

"Sağdan ve soldan" lafzı; "Hızlıca geliyorlar" lafzına taalluk etmektedir. Bununla birlikte; "Bölük bölük" lafzına (...): Ben bunu Zeyd'den aldım (öğrendim)" tabirinde olduğu gibi taalluk etmesi de mümkündür,

 

"Acaba onların herbiri Naim cennetine koyulmayı mı ümit eder?" buyruğu hakkında müfessirler şöyle demektedir: Müşrikler Peygamber (s.a.v.) etrafında toplanıyorlar, onun sözünü dinliyorlar fakat hem onu yalanlıyorlar, hem ona yalan söylüyorlardı. Ashabı ile alayediyorlar ve: Andolsun bunlar cennete girecek olurlarsa, şüphesiz ki biz onlardan önce gireceğiz ve andolsun ki bunlara eğer cennetten bir şeyler verilecek olursa, muhakkak bizlere ondan fazlası verilecektir, diyorlardı. Bunun üzerine: "Acaba ... ümit eder" ayeti nazil oldu. Alayeden bu kimselerin beş kişi oldukları da söylenmiştir.

 

el-Hasen, Talha b. Musarrif ve el-A'rec; "koyulmayı" anlamındaki lafzı "ye" harfini üstün, "hı" harfini ötreli olarak malum bir fiil şeklinde; ''Girmeyi" diye okumuşlardır. Bu okuyuşu el-Mufaddal da Asım 'dan rivayet etmiştir. Diğerleri ise meçhul bir fiil olarak: "Koyulmayı" şeklinde okumuşlardır.

 

"Hayır!" Onlar oraya giremeyeceklerdir, diye buyurduktan sonra, yeni bir cümle ile: "Gerçekten Biz onları bildikleri o şeyden yarattık" diye buyurmaktadır. Yani onlar önce bir nutfeden, sonra bir alakadan, sonra bir çiğnemlik etten -diğer hemcinslerinin yaratıldığı gibi- yaratılmış olduklarını biliyorlar. Dolayısıyla onların kendisi sebebiyle cenneti kaçınılmaz olarak haketmelerini gerektiren bir üstünlükleri yoktur. Cennete girmeyi gerektiren iman, salih amel Ve Yüce Allah'ın rahmetidir.

 

Şöyle de denilmiştir: Bu müşrikler müslümanların fakirleri ile alayediyor ve onlara büyüklük taslıyorlardı. İşte Yüce Allah, bunun üzerine şöyle buyurmaktadır: "Gerçekten Biz onları bildikleri o şeyden" o pis maddeden "yarattık." Dolayısıyla böyle bir büyüklenmek onlara yakışmaz.

 

Katade de ayet-i kerime hakkında şöyle demektedir: Ey Adem oğlu! Sen ancak bir pislikten yaratılmış bulunuyorsun, O halde Allah'tan kork!

 

Rivayet olunduğuna göre Mutarrif b. Abdullah b. eş-Şihhir, el-Mühelleb b. Ebi Sufra'nın ipekli bir elbise içerisinde böbürlenerek gittiğini görünce ona:

 

Ey Allah'ın kulu! Allah'ın nefret ettiği bu yürüyüş de ne oluyor? demiş. Mühelleb ona: Beni tanıyor musun? diye sormuş, o da: Evet diye cevap vermiş. Senin ilk başlangıcIn bozuk bir nutfedir, sonun ise pis bir leş olacaktır ve sen bu iki merhale arasında da pislik taşımaktasın. Mühelleb o yürüyüşünden vazgeçerek yoluna devam etti. Bu sözleri Mahmud el-Verrak nazım halinde şöylece ifade etmektedir: "Hayret ederim suretini beğenen kimseye, Halbuki o ta başında bozuk bir nutfe idi. Yarın ise şimdi bu sureti güzel iken Mezarda pis bir leş oluverecektir.

 

O, bu şaşkınlık ve bu böbürlenmesine rağmen Yine de elbiseleri arasında pislik taşımaktadır."

 

Bir başka şair de şöyle demektedir: "Ademoğlunda başının dışında bir üstünlük var mıdır? Böyleyken onda dahi beş türlü pislik vardır: Akan bir burun ve kötü kokan bir kulak Çapaklanmış bir göz ve susamış bir ağız. Ey toprağın oğlu ve yarın toprağın yiyeceği varlık, Kendine gel! Çünkü sen yenilecek ve içilecek (bir varlık)sın."

 

Buyruğun .. , bildikleri şey için (onları yarattık); anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu ise emir, nehy, mükafat ve cezadır. şairin -ki o el-A'şa'dır- şu beyitinde olduğu gibi: "Sen Leyla'nın ailesinden ötürü erken ve çabucak mı geldin? Halbuki o, sevgi duyan aşıkı ziyaret etmeyip ondan uzak duruyor."

 

Görüldüğü gibi burada Leyla'nın ailesinden dolayı ... demek istemiştir.

 

DEVAM VE SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Mearic 40-41

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR