MEARİC 22 / 35 |
إِلَّا الْمُصَلِّينَ
{22} الَّذِينَ
هُمْ عَلَى
صَلَاتِهِمْ
دَائِمُونَ {23}
وَالَّذِينَ
فِي أَمْوَالِهِمْ
حَقٌّ
مَّعْلُومٌ {24}
لِّلسَّائِلِ
وَالْمَحْرُومِ
{25}
وَالَّذِينَ
يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ
الدِّينِ {26}
وَالَّذِينَ
هُم مِّنْ
عَذَابِ
رَبِّهِم
مُّشْفِقُونَ
{27} إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ
غَيْرُ
مَأْمُونٍ {28}
وَالَّذِينَ
هُمْ
لِفُرُوجِهِمْ
حَافِظُونَ {29}
إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ
أَوْ مَا
مَلَكَتْ
أَيْمَانُهُمْ
فَإِنَّهُمْ
غَيْرُ
مَلُومِينَ {30}
فَمَنِ
ابْتَغَى
وَرَاء ذَلِكَ
فَأُوْلَئِكَ
هُمُ
الْعَادُونَ
{31} وَالَّذِينَ
هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ
وَعَهْدِهِمْ
رَاعُونَ {32}
وَالَّذِينَ
هُم
بِشَهَادَاتِهِمْ
قَائِمُونَ {33}
وَالَّذِينَ
هُمْ عَلَى
صَلَاتِهِمْ
يُحَافِظُونَ {34}
أُوْلَئِكَ
فِي
جَنَّاتٍ
مُّكْرَمُونَ
{35} |
22.
Ancak namaz kılanlar müstesna.
23.
Onlar ki namazlarına devam ederler.
24.
Onlar ki mallarında bilinen bir hak vardır:
25.
Dilenene ve yoksula.
26.
Onlar ki hesab gününü tasdik ederler,
27. Ve onlar
ki Rabblerinin azabından korkarlar;
28.
Çünkü Rabblerinin azabından yana güven altında olunmaz.
29.
Onlar ki (başkalarına karşı) ırzlarını korurlar.
30.
Eşlerine yahut sağ ellerinin sahib olduklarına karşı müstesna. Çünkü onlar
kınanmazlar.
31. Ama
kim bundan ötesini isterse; işte bunlar sınırı aşanlardır.
32.
Onlar ki emanetlerine ve ahidlerine uyarlar.
33.
Onlar ki şehadetlerini dosdoğru yerine getirirler.
34.
Onlar ki namazlarını gereği gibi kılarlar.
35. İşte
bunlar cennetlerde ağırlanırlar.
"Ancak namaz
kılanlar müstesna" buyruğu daha önce sözkonusu edilen buyrukların kafirler
hakkında olduğunu göstermektedir. Buna göre (daha önce geçen) "insan"
cins isimdir. Buna hemen akabinde gelen istisna delil teşkil etmektedir. Yüce
Allah'ın: "Gerçekten insan ziyandadır. İman eden ... ler müstesna"
(el-Asr, 2-3) buyruğunda olduğu gibi.
en-Nehai dedi ki:
"Namaz kılanlar" ile kastedilen farz olan namazı eda edenlerdir. İbn
Mesud: Namazı vaktinde kılanlardır. Namazı terketmek ise küfürdür.
Sözkonusu edilenlerin
ashab-ı kiram olduğu söylendiği gibi, genel olarak bütün mü'minler olduğu da
söylenmiştir, Onlar Rabblerine olan güven ve yakınleri sayesinde aşırı
tahammülsüzIüklerin üstesinden gelirler, "Onlar ki namazlarına"
vakitlerinde kılmak suretiyle "devam ederler."
Ukbe b. Amir dedi ki:
Bunlar namaz kıldıklarında sağa sola bakmazlar. Çünkü "devam eden"
sakin ve hareketsiz duran demektir. Nitekim "daim suda işemek
yasaklanmıştır" ifadesi, sakin ve durgun suda işemek yasaklanmıştır,
demektir,
İbn Cüreyc ve el-Hasen
dedi ki: Sözkonusu edilenler çokça nafile namaz kılan kimselerdir.
"Onlar ki,
mallarında bilinen bir hak vardır" buyruğu ile farz olan zekatı
kastetmektedir. Bu açıklamayı Katade ve İbn Sirin yapmıştır.
Mücahid ise: Zekatın
dışında, diye açıklamıştır.
Ali b. Ebi Talha'nın İbn
Abbas'tan; akrabalık bağını gözetmek ile çoluk çocuk ve kimsesizlere bakmak,
onların yükümlülüklerini taşımaktır, diye açıkladığını rivayet etmektedir.
Birinci açıklama daha
doğrudur, çünkü burada "hak" "bilinen" olmakla
nitelendirilmiştir. Zekatın dışındaki miktar ise bilinen bir miktar değildir.
Bu ihtiyaca göredir, az da olabilir, çok da olabilir,
"Dilenene ve
yoksula" buyruğuna dair açıklamalar daha önceden ez-Zariyat Süresi'nde
(17-19. ayetler, 5. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
"Onlar ki hesab
gününü" amellerin karşılığının verileceği gün olan kıyamet gününü
"tasdik ederler." Buna dair açıklamalar da Fatiha Süresi'nin
tefsirinde geçmiş bulunmaktadır,
"Ve onlar ki,
Rabblerinin azabından korkarlar. Çünkü Rabblerinin azabından yana güven altında
olunmaz." İbn Abbas dedi ki: Bu şirk koşanlar yahut O'nun peygamberlerini
yalanlayan kimseler içindir.
Kimse ondan yana emin
olmaz, aksine herkese düşen ondan korkmak ve ondan endişe içinde olmaktır, diye
de açıklanmıştır.
"Onlar ki
(başkalarına karşı) ırzlarını korurlar. Eşlerine yahut sağ ellerinin sahip
olduklarına (cariyelerine) karşı müstesna. Çünkü onlar kınanmazlar"
buyruğuna dair açıklamalar; "Mü'minler gerçekten felah bulmuşlardır"
daha önce (el-Mu'ıninun, 5-7. ayetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"Onlar ki
emanetlerine ve ahitlerine uyarlar" buyruğu da yine (aynı surede) geçmiş
bulunmaktadır.
"Onlar ki
şehadetlerini dosdoğru yerine getirirler." şahidlikleri ister yakın, ister
uzak kimsenin aleyhine olsun, onlar hakimin önünde o şahitliği gereği gibi
yerine getirirler, hiçbir şekilde onu gizlemezler, onda değişiklik yapmazlar.
Şahitliğe ve onun hükümlerine dair açıklamalar daha önceden Bakara Süresi'nde
(283. ayet, 19. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.
İbn Abbas dedi ki:
"Şehadetleri"nden kasıt, Allah'ın ortaksız olup bir ve tek olduğuna,
Muhammed'in de Allah'ın kulu ve Rasülü olduğunaşahitlik etmeleri demektir.
"Emanetlerine"
anlamındaki buyruk "emanetler" -anlamındaki lafız tekil olarak-:
(...) diye okunmuştur. Bu İbn Kesir ve İbn Muhaysın'ın kıraatidir. O halde
burada "emanet" cins bir isimdir. Bunun kapsamına dinin emanetleri de
girer. Çünkü teşrii hükümler, Yüce Allah'ın kullarına emanet ettiği
emanetlerdir. Yine bunun kapsamına insanların emanet ettiği şeyler de girer.
Bütün bunlara dair yeterli açıklamalar daha önceden en-Nisa Süresi'nde (59.
ayet, başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
Abbas ed-Düri, Ebü
Amr'dan ve Yakub "şehadetlerini" anlamındaki buyruğu,
"şehadetler" -anlanundaki lafzı çoğul olarak- (...) diye
okumuşlardır. Diğerleri ise (aynı kelimeyi) tekil olarak: (...) diye
okumuşlardır. Çünkü bu haliyle de çoğul anlamını verebilmektedir. Mastar,
çoğula izafe edildiği taktirde tekil olarak kullanılabilir. Şanı Yüce Allah'ın:
"Çünkü seslerin en
çirkini eşeklerin sesidir" (Lukman, 19) buyruğunda olduğu gibi.
el-Ferra dedi ki: Bu
buyruğun: ''Onlar şehadetlerini" şeklinde (şehidet lafzının) tekil
olduğuna, Yüce Allah'ın: "Şahitliği Allah için dosdoğru yapın" (et-
Talak, 2) buyruğu delil teşkil etmektedir.
"Onlar ki
namazlarını gereği gibi kılarlar." Katade dedi ki: Abdestini, rüku'unu ve
sücudunu gereğince yerine getirirler. İbn Cüreyc: Maksat nafile namazdır, diye
açıklamıştır. Bu husus ta el-Mu'minün Suresi'nde (1-11. ayetler, 8-9.
başlıklarda) geçmiş bulunmaktadır.
(23. ayet-i kerimede
geçen): "Devam etmek" gereği gibi kılmaktan farklıdır. Onların
namazlarına devam etmeleri demek, herhangi bir ihlalde bulunmaksızın, herhangi
bir işle uğraşarak onu ihmal etmeleri sözkonusu olmaksızın, onu eda etmeye
dikkat etmeleridir. "Gereği gibi kılmak (namazı muhafaza etmek)" ise
namaz için alınan abdestin, abdest azalarını tamamen kapatmış olmasına,
vakitlerinde namazları kılmaya, rükünlerini eksiksiz yerine getirip sünen ve
adapiarı itibariyle onu eksiksiz kılmaya dikkat etmeleri, günah olan işlere
yaklaşmak suretiyle sevabının boşa çıkmamasına riayet etmeleri demektir.
O halde devamlılık,
bizatihi namazların kendisine, namazları gereği gibi kılmak (muhafaza) ise,
namazın hallerine ait bir nitelemedir.
"İşte bunlar
cennetlerde ağırlanırlar." Allah bu gibi kimselere oralarda türlü türlü
lütuf ve ihsanlarla onlara ikramda bulunacaktır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN