ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MEARİC

15

/

17

 

كَلَّا إِنَّهَا لَظَى {15} نَزَّاعَةً لِّلشَّوَى {16}

 تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّى {17}

 

15. Asla! Çünkü, o alevli bir ateştir.

16. Deriyi soyup çıkarandır.

17. Çağırır yüz çeviren ve arkasına dönen kimseyi,

18. Toplayıp kaba dolduranı.

 

"Asla" anlamındaki: (...) lafzına ve bunun hem; "gerçekten, muhakkak" hem "hayır, asla" anlamına geldiğine dair açıklamalar daha önceden (Meryem, 79. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Burada her iki anlama gelme ihtimali vardır. Eğer; "gerçekten, muhakkak" anlamında ise ifade; "Kendisini kurtarsın" buyruğunda (14. ayetin sonu) tamam olmaktadır.

 

Eğer "hayır, asla" anlamında ise ifade burada tamam olmaktadır. Yani, fidye vermesi onu Allah'ın azabından kurtaramaz. Sonra da: "Çünkü o alevli bir ateştir." Yani cehennemdir, ateşi alevalev yanandır. Yüce Allah'ın: "İşte ben sizioldukça alevli bir ateşi haber vererek korkuttum" (el-Leyl, 14) buyruğu gibidir.

 

''Alevli ateş" lafzı: "Alevli yanmak"tan türemiştir. "Ateşin alevalev yanması"; "Ateşin alevlenmesi" demektir. Bunun aslının; (...): Azabı devam ettiği için devam edip giden" lafzından geldiği de söylenmiştir. Bu durumda iki "zı"dan birisi "elif'e kalb edilmiş ve sonunda: (...) olmuştur.

 

Cehennem tabakalarının ikincisinin adı olduğu da söylenmiştir. Bu hem müennes, hem marife bir isim olduğundan dolayı munsarif değildir.

 

"Deriyi soyup çıkarandır" anlamındaki buyruğu Ebu Cafer, şeybe, Nafi, Ebu Bekir'in kendisinden rivayetine göre Asım, el-A'meş, Ebu Amr, Hamza ve el-Kisai "soyup çıkarandır" anlamındaki lafzı merfu olarak; (...) diye okumuşlardır. Fakat Ebu Amr'ın, Asım'dan rivayetine göre nasb ile; (...) diye okumuştur.

 

Ref' ile okuyanların bu okuyuşları beş türlü açıklanabilir:

 

1- "Alevli bir ateş" anlamındaki lafız ''Çünkü" lafzının haberi olur ve: ''O" takdiri ile "deriyi soyup çıkarandır" anlamındaki bu lafız, merfu okunur. Bu bakımdan: "Alevli bir ateş" lafzı üzerinde vakıf yapmak güzel olur.

 

2- "Alevli ateş" ile "soyup çıkarandır" anlamındaki lafızlar "çünkü" anlamındaki edatın ayrı ayrı haberi olur. Tıpkı: "Çünkü o hasımlaşan bir halktır" demeye benzer.

 

3- "Soyup çıkaran" anlamındaki lafız "alevli bir ateş"den bedel olur. Bedel olan "alevli ateş" anlamındaki lafız da "çünkü" edatının haberi olur.

 

4- "Alevli ateş" anlamındaki lafız "çünkü" edatının isminden bedel; "soyup çıkaran" anlamındaki lafız da "çünkü" anlamındaki edatın haberi olur.

5- "Çünkü o" lafzındaki zamir kıssa (şan zamiri) olur. "Alevli ateş" anlamındaki lafız mübteda, "soyup çıkarandır" anlamındaki lafız mübtedanın haberi olur. Cümlenin tamamı da "çünkü" anlamındaki lafzın haberi olur. Mana da şöyle olur: Olay ve haber şu ki; o alevli ateş deriyi soyup çıkarandır.

 

''Soyup çıkaran" anlamındaki lafzı nasb ile okuyanların "alevli bir ateş" anlamındaki lafız üzerinde vakıf yapmaları ve "soyup çıkarandır" buyruğunu "alevli bir ateş"den kat ile (mana ve i'rab bakımından önceki lafızIa ilişkisi koparılarak) nasb etmeleri güzeldir. Çünkü bu, marifeye bitişik nekre bir kelimedir, Tekid edici hal olmak üzere nasb edilmesi de caizdir. Yüce Allah'ın: "Halbuki o ... doğrulayan gerçeğin ta kendisidir" (el-Bakara, 91) buyruğunda olduğu gibi, Bununla birlikte bu lafzın: "O alev alev yanan ve soyup çıkaran halde bulunandır" anlamında deriyi soyup çıkarma halini anlatan bir ifade olarak nasbedilmesi de mümkündür. Onda amil de "alevalev yanmak" anlamından anlaşılan manadır,

 

Diğer taraftan ona dair haberi yalanlayan kimselerin halini belirtmek üzere bir hal olması da mümkündür. Bunun kat' ile nasbedilmesi de caizdir. Nitekim: "Ben akıllı ve fazilet sahibi (olarak bilinen) Zeyd'e uğradım" demeye benzer.

 

Görüldüğü gibi nasb ile okuyuşun da beş şekilde açıklanması mümkün olabilmektedir,

"Deri" lafzı (...)'in çoğuludur, bu da başın derisi anlamındadır. el-A'şa şöyle demektedir: "Kuteyle: Ona ne oluyor ki dedi, Onun başının derisi tamamiyle ağarmış saçlarla örtülmüş?"

 

Bir başka şair de şöyle demektedir: "Ve olaylar (musibetler) seni yıkmış (yaşlandırmış) olarak sabahı ederdin, Bundan dolayı başın derisinin üzerindeki ağarmış saçlar da görülür,"

 

es-Sıhah'ta şöyle denilmektedir: (...), (...)'in çoğulu olup bu da başın derisi demektir.

 

"İnsanoğlunun elleri, ayakları ve başı ile öldürücü darbe olmadığı her yeri"ne denilir. Mesela; öldürücü bir yerini isabet ettirmediği takdirde: ''Ona (ok) attı da öldürücü yerine isabet ettirmedi" denilir. el-Hüzeli der ki: "Nice sözler vardır ki, bunların öldürücü olmayan yerlere etkisi yoktur, Fakat bunlar dilin gerisinden kayıp gittikleri takdirde (öldürücüdür.)"

 

Şair şunu demek istemektedir: Öyle bazı sözler vardır ki; bunlar öldürücü olmayan yerlere isabet etmezler, ama öldürürler. el-A'şa da şöyle demektedir: "Kuteyle: Ona ne oluyor ki, dedi, Başının derisi ağarmış saçlarla örtülmüş?"

 

Ebu Ubeyd dedi ki: Ebu'l-Hattab el-Ahfeş bu beyiti Ebu Amr b. el-Ala 'ya okudu. Ona: Sen tashif yaptın (kelimelerin harflerinde değişiklik yaptın.) bunun doğru hali (...) şeklindedir ki; bu da etrafları, kıyıları demektir. Ebu'l-Hattab sustu, sonra bize: Aksine o tashif yaptı, çünkü bu kelimenin doğru şekil: (...) şeklinde (beyitte olduğu gibi)dir, dedi.

 

''Atın ayakları" demektir. Çünkü: ''Ayakları kalın" denilir. Böyle bir niteleme ise baş için kullanılmaz. Çünkü Araplar atı yanaklarının zayıflığı ve yüzünün de inceliği ile nitelendirmişlerdir.

 

''Malın bayağı olan kısımları" anlamına da gelir. Yine basit ve önemsiz şey anlamına da gelir.

 

Sabit el-Bunani ile el-Hasen dedi ki: "Deriyi soyup çıkarandır." Yani onun yüzünün en değerli yerlerini soyup çıkarandır. Ebu'I-Aliye: Yüzünün güzelliklerini, Katade: Hilkatinin ve azalarının güzel ve değerli olanlarını (soyup çıkarandır), diye açıklamışlardır.

 

ed-Dahhak da şöyle açıklamıştır: (Bu ateş) eti ve deriyi kemikten öyle bir soyar ki, et namına hiçbir şey bırakmaz.

 

el-Kisai; bundan kasıt, eklem yerleridir, demiştir. (Dil bilgini) imamlardan birisi de, bundan kasıt ayaklar ve derilerdir, demiştir. İmruu'l-Kays da şöyle demektedir: "Butları sağlam, ön ve arka ayakları kalın, kalça sinirleri içerde, Kalça (kürek) kemiklerinin ucu, etlerinin üzerindedir (o atın)."

 

Ebu Salih dedi ki: Bu el ve ayakların parmakları anlamındadır, şair şöyle demektedir: "O baktı mı onun övüncünü anlarsın, Ve gözlerinden okursun (övündüğünü), şu kadar var ki sen onun parmaklarını tanımazsın."

 

Yine el-Hasen: Bu baş anlamındadır, demiştir.

 

"çağırır yüz çeviren ve arkasına dönen kimseyi." Yani o alevli ateş dünya hayatında Allah'a itaatten yüz çeviren ve imandan dönen, imana arkasını dönen kimseyi çağırır. Onun çağırması ise: Ey müşrik bana gel, ey kafir bana gel, demesidir.

 

İbn Abbas dedi ki: O kafirlerle münafıkları isimleriyle çok açık ve anlaşılır bir dille; bana doğru gel ey kafir, bana doğru gel ey münafık, diye çağırır. Sonra da kuşun taneyi gagasıyla alması gibi onları Öylece yakalar.

 

Saleb dedi ki: "çağırır" helak eder, demektir. Çünkü Araplar: "Allah seni çağırsın" tabirini Allah seni helak etsin anlamında kullanırlar.

 

el-Halil dedi ki: Bu "gelin" diye çağırmaya benzemez. Onun cehennemlikleri çağırması, onları azaplandırma imkanının ona verilmesi iledir.

 

Çağıranın cehennem bekçileri olacağı da söylenmiştir. Onların çağırmaları cehenneme izafe edilmiştir.

 

Bunun bir misal olduğu da söylenmiştir. Yani arkasını dönüp, yüz çeviren kimsenin dönüp varacağı yer orası olacaktır, O bakımdan kendilerini çağıran kimse gibidir. şairin şu sözleri de buna benzemektedir: "Biz iki vadiye konakladık ki; bu vadilerinden birisindeki O sinekler, orada bulunanları çağırırlar,"

 

Aslında çağıran sinek değildir. Sineklerin çıkardığı sesler, kendilerine dikkat çekerek böylelikle kendilerine çağırmış (gibi) olmaktadırlar.

 

Derim ki: Birinci görüş daha önce Kur'an ayetleri ve sahih haberler ile açıklandığı üzere hakikatin kendisidir. el-Kuşeyri dedi ki: Alevli ateşin çağırması, çağıracağı vakit, onda hayatın yaratılması ile olacaktır. Yarın bu tür olağanüstü hadiseler pek çok görülecektir.

 

"Toplayıp kaba dolduranı" yani malı toplayarak onu kabına doldurup ondaki Allah'ın hakkını vermeyen ve bunun sonunda çok mal toplayan, fakat ondaki hakkı çokça engelleyen bir kişi haline geleni (çağırır.)

 

el-Hakem dedi ki: Abdullah b. Ukeym kesesini bağlamaz ve şöyle derdi: Ben Yüce Allah'ın: "Toplayıp kaba dolduranı" diye buyurduğumı görüyorum,

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Mearic 18-21

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR