ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MEARİC

11

/

14

 

يُبَصَّرُونَهُمْ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ {11} وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ {12} وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْويهِ {13} وَمَن فِي الْأَرْضِ جَمِيعاً ثُمَّ يُنجِيهِ {14}

 

11. Bunlar onlara gösterilir. Her günahkar o günün azabından (kurtulmak için) feda etmeyi temenni eder: Oğullarını,

12. Zevcesini, kardeşini,

13. Kendisini barındıran soyunu, sopunu

14. Ve yeryüzünde olanların hepsini ve sonra da (bütün bunlar) kendisini kurtarsınlar (diye).

 

"Bunlar onlara gösterilir." Yani bunlar onları görürler. Kıyamet gününde cin ve insanlardan arkadaşlarının gözlerinin önünde bulunmayacak hiçbir mahluk yoktur. Kişi babasını, kardeşini, akrabalarını, aşiretini görecek fakat herkes kendisi ile meşgul olduğundan ötürü onlara bir soru sormayacak, onlarla konuşmayacak.

 

İbn Abbas dedi ki: Onlar çok kısa bir süre birbirlerini tanıyacaklar, bu süreden sonra bir daha birbirlerini tanımayacaklardır.

 

Haberlerde nakledildiğine göre; kıyamet ehli, yaptıkları haksızlıklar korkusu ile tanıdıklarından kaçacaklardır.

 

Yine İbn Abbas dedi ki: "Bunlar onlara gösterilir." Yani biri diğerini görür ve birbirlerini tanırlar. Sonra biri ötekinden kaçacaktır. Buna göre "bunlar onlara gösterilir" lafzındaki ("bunlar" diye anlamı verilen) zamir, kafirlere ("onlara" anlamındaki) diğer zamir akrabalara aittir.

 

Mücahid dedi ki: Yani Yüce Allah, mü'minlere kıyamet gününde kafirleri gösterecektir. Bu durumda fiildeki zamir mü'minlere, "he" ve "mim" şeklindeki zamir kafirlere ait olur. (Buna göre meal bunlara onlar gösterilir şeklinde olabilir.)

 

İbn Zeyd dedi ki: Yani Allah, cehennem ateşinde bulunan kafirlere dünyada iken saptırdıkları kimseleri gösterecekdir. Bu durumda kendilerine gösterilenler tabiler, gösterilen kimseler de kendilerine tabi olunanlardır.

 

Mazluma kendisine zulmeden, maktule de kendisini öldüren kimse gösterilir, diye de açıklanmıştır.

 

"Bunlar onlara gösterilir" buyruğunun meleklere ait olduğu da söylenmiştir. Yani melekler, insanların hallerini bilirler ve herbir kesimi kendilerine layık oldukları şekilde önlerine katıp sürerler.

 

"Bunlar onlara gösterilir" anlamındaki: (...) buyruğu ile ifade tamam olmaktadır. Bundan sonra Yüce Allah: "Her günahkar" yani kafir "o günün azabından" cehennem azabından "feda etmeyi temenni eder." Dünyada iken akrabalarından kendisi için en değerli olan varlıkları feda etmeyi temenni edecek; fakat buna güç yetiremeyecektir.

 

Daha sonra bu akrabaları sözkonusu ederek şöyle buyurmaktadır: "Oğullarını, zevcesini, kardeşini, kendisini barındıran" Mücahid ve İbn Zeyd'in açıklamasına göre kendisine yardımcı olan "soyunu, sopunu" aşiretini.

 

İmam Malik dedi ki: "Kendisini barındıran"dan kasıt, onu terbiye eden annesidir. el-Maverdi naklettiğine göre, bu açıklamayı Eşheb Malik'ten rivayet etmiştir.

 

Ebu Ubeyde dedi ki: "Fasile: soy, sop" kabilenin alt birimidir, Saleb dedi ki: Bunlar kişinin yakın atalarıdır. el-Müberred dedi ki: Fasile (soy, sop) bedenin azalarından bir parça demek olup, kabilenin alt bölümüdür. Kişinin yakın akrabalarına onun bir bölümüne benzetilerek "onun fasile"si" adı verilmiştir. Kabile ve diğer birimlere dair açıklamalar daha. önce el-Hucurat Suresi'nde (13, ayet, 5. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Soy-Sopa" Yapılan Vakfın Kapsamı

 

Burada bir mesele sözkonusu edilmelidir, o da şudur: Bir kimse kendi fasilesine (soyuna, sopuna) bir vakıf ta bulunacak yahutta onlara bir vasiyette bulunacak olursa, bunun genel bir mana ifade ettiğini kabul edenler bunu aşiret diye yorumlarlar. Özel bir mana ifade ettiğini iddia edenler ise bunu yakınlık sırasına göre atalara yorumlarlar. Ancak konuşma dilinde birincisi daha çok görülen bir anlamdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Kendisini barındıran" onu kendisine katan ve korkulacak bir hal ile karşı karşıya kalması halinde korkudan yana ona güvenlik veren kimse demektir.

 

"Ve yeryüzünde olanların hepsini" fidye olarak verdiği takdirde kurtulacağını bilse, şüphesiz onları fidye vermek istiyecektir,

 

"Ve sonra da kendisini kurtarsın." Yani bu fidye kendisini kurtarsın (isteyecektir.) O halde burada bu takdirin (yani kendisini kurtarmasını isteyecektir anlamındaki takdirin) yapılması kaçınılmaz bir şeydir. Yüce Allah'ın: ''Çünkü o elbetteki bir fısktır" (el-En'am, 121) buyruğunda olduğu gibi ki bu da: Şüphesiz ki onu yemek bir fısktır, demektir.

 

Buradaki "günahkar ... temenni eder" anlamındaki buyruğun, başına "fe" getirilmiş bir cevabı gerektirdiği de söylenmiştir,

 

Yüce Allah'ın: "Onlar senin kendilerine yumuşak davranmanı arzu ettiler. Kendileri de bunun üzerine yumuşak davranacaklardı" (Kalem, 9) buyruğunda olduğu gibi, Bu ayet-i kerimedeki cevap ise; "Sonra da kendisini kurtarsın" anlamındaki buyruktur. Çünkü bu. da ("sonra" anlamındaki buyruk) atıf harflerindendir.

 

Yani: ''Günahkar kimse fidye vermeyi ve bu fidye vermenin kendisini kurtarmasını temenni eder."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Mearic 15-17

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR