KALEM 42 / 43 |
يَوْمَ
يُكْشَفُ
عَن سَاقٍ
وَيُدْعَوْنَ
إِلَى
السُّجُودِ
فَلَا
يَسْتَطِيعُونَ
{42} خَاشِعَةً
أَبْصَارُهُمْ
تَرْهَقُهُمْ
ذِلَّةٌ
وَقَدْ
كَانُوا
يُدْعَوْنَ
إِلَى السُّجُودِ
وَهُمْ
سَالِمُونَ {43} |
42.
Baldırın açılacağı o günde onlar, secde etmeye davet edilecekler de
edemeyecekler.
43.
Gözleri önlerine eğilmiş, kendilerini de bir zillet kaplamış olarak. Halbuki
onlar sapasağlam iken secdeye çağırılıyorlardı.
''Baldırın açılacağı o
günde" buyruğunda yer alan: ''O günde" lafzında anılan (bir önceki
ayette geçen); "Getirsinler" buyruğu olması mümkündür. Onlar baldırın
açılacağı o günde kendilerine şefaat etmeleri için ortaklarını getirsinler,
demek olur. Takdir edilmiş bir fiil ile nasb edilmesi de mümkündür. Baldırın
açılacağı o günü an, demektir. Bu durumda (bir önceki ayet-i kerimenin son
kelimesi olan) "doğru söyleyenler" anlamındaki lafız üzerinde vakıf
yapılır. Birinci takdire göre ise o lafız üzerinde vakıf yapılmaz.
"Açılacağı o
günde" buyruğu "nün" ile: ''Açacağımız o günde" diye de
okunmuştur. İbn Abbas ise; ''Baldırı açacağı o günde" diye malum bir fiil
olarak okumuştur ki; o çetin halin ya da kıyametin baldırını açacağı o günde,
demek olur.
Tıpkı Arapların:
"Savaş baldırının üzerini eteklerini yukarı doğru çekerek açtı"
demelerine benzer. şair de şöyle demiştir: "Savaştaki yiğidi ısıracak
olursa savaş, o da ısırır onu Ve eğer savaş eteklerini yukarı kaldırarak
bacağını açarsa, o da açar."
Recez vezninde de şair
şöyle demiştir: "İşte (savaş) bacağının üstünü açtı, siz de metanetle
yürüyün Ve savaş üzerinize sıkı geliyor, siz de sıkı durun."
Bir diğer şair şöyle
demektedir: "Kendime ve korkmama hayret ettim, Bir de 'kuşların
rızıklarıpeşinden koşmalarına. Bacağının üstünü açmış bir seneden, Kıpkızıl bir
seneki, eti kemiğinden soyup çıkarır."
Bir başkası da şöyle
demektedir: "Onlara baldırının üstünü açtı Ve o apaçık kötülüğün bir kısmı
göründü onlara."
Yine İbn Abbas'tan, el-Hasen
ve Ebu'ı-Aliye'den meçhul bir fiil olarak: "Açılacağı" diye
okudukları da rivayet edilmiştir. Bu kıraatin anlamı: "Açılacağı" (ye
ile) okuyuşun manasına racidir. şöyle buyurulmuş gibidir: ''Kıyametin bir
şiddetin üzerini açacağı o günde ... '' ötreli bir "te" ve kesreli
bir "şın" ile: "Açacağı (açmaya başlayacağl) o günde" diye
açmaya başlamayı anlatmak üzere kullanılan (...)'den gelen bir fiil olarak da
okunmuştur. Kişinin üst dudağının yukarı doğru çevrildiğini anlatmak üzere:
"Adam üst dudağını yukarı doğru büktü" ifadesi de buradan
gelmektedir. Bu şekilde yapan kimseye de -ism-i fail-: denilir.
İbnu'I-Mübarek dedi ki:
Bize üsame b. Zeyd haber verdi. O İkrime'den, o İbn Abbas'tan. Yüce Allah'ın:
"Baldırın açılacağı o günde" buyruğu hakkında dedi ki: Bu aşırı keder
ve zorluğun üzeri açılacağında ... (demektir.) Bize İbn Cureyc haber verdi, o
Mücahid'den dedi ki: İşin ileri derecede çetin ve son derece ciddi ve
sıkılığının açılacağı ... (demektir.) Mücahid dedi ki: İbn Abbas dedi ki: Bu,
kıyamet günündeki en çetin saat olacaktır.
Ebu ubeyde dedi ki:
Savaş ve iş çetin ve şiddetli bir hal aldığı vakit: "İş baldırını
açtı" denilir. Bu tabirin asıl dayanağı ise, ciddiyete ve gayrete ihtiyaç
olan bir işe düşen bir kimse baldırının üzerini açar. O bakımdan baldır ve
üzerinin açılması, zorluk ve şiddetli zamanları anlatmak için istiare olarak
kullanılmıştı!'.
Şöyle de açıklanmıştır:
Bir şeyin baldırı, bacağı onu ayakta tutan aslını, esasını teşkil eder. Ağacın
sapı (bacağı yani gövdesi) ve insanın bacağı gibi. Yani işin esasının açılıp,
bütün işlerin gerçek durumu ve esası ortaya çıkacağı o günde ... demek olur.
Cehennemin baldırının
üzerinin açılacağı diye açıklandığı gibi, Arşın bacağının üzerinin açılacağı
diye de açıklanmıştır. Bir başka açıklamaya göre de bununla ecelin yaklaşıp,
bedenin zayıf düşeceği vakti kastetmektedir. Yani hasta olan kimse zayıflığını
görmek üzere bacağının üzerini açacak, müezzin onu namaza çağıracak fakat o
yerinden kalkıp dışarı çıkacak gücü bulamayacak.
Yüce Allah'ın bacağının
üzerini açacağına dair gelen rivayete gelince, şüphesiz ki Yüce Allah azalardan
ve üstünü açıp kapatmaktan Yüce ve münezzehtir. Bunun anlamı işinin oldukça
büyük, azametli olan bazı yanlarını açığa çıkarması şeklindedir. Nurunu açıp
göstereceği diye de açıklanmıştır.
Ebu Musa'nın Peygamber
(s.a.v.)'den rivayetine göre Yüce Allah'ın: "Baldırın açılacağı"
buyruğu hakkında şöyle buyurmuştur: "O pek büyük bir nurun üzerini açacak,
onlar da onun için secdeye kapanacaklardır. ''
Ebu'l-Leys es-Semerkandi
Tefsir'inde dedi ki: Bize el-Halil b. Ahmed anlattı, dedi ki, bize İbn Meni'
anlattı dedi ki, bize Hudbe anlattı dedi ki, bize Hammad b. Seleme anlattı. O
Adi b. Zeyd'den, o Umare el-Kuraşi'den, o Ebu Burde b. Ebi Musa'dan dedi ki:
Bana babam anlattı, dedi ki: Resulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim:
"Kıyamet gününde herbir kavme dünyada iken tapındıkları şeyin timsali
gösterilir. Herbir kavim neye ibadet ediyor idiyse ona doğru gider. Sonunda
tevhid ehli geriye kalır. Onlara siz neyi bekliyorsunuz, herkes gitti, denilir.
Onlar: Bizim dünyada iken kendisini görmediğimiz halde ibadet ettiğimiz bir
Rabbimiz vardı derler.
Peki onu görecek
olursanız tanır mısınız denilecek, onlar: Evet diyecekler. Bu sefer:
Onu görmediğiniz halde
onu nasıl tanıyacaksınız denilir. şöyle derler: Onun hiçbir benzeri yoktur. Bu
sefer onlara hicabı açar, onlar Yüce Allah'a bakarlar. Onun için secdeye
kapanırlar. Geriye sırtları tıpkı ineklerin boynuzlarını andıran birtakım
kimseler kalacak, onlar Yüce Allah'a bakacaklar, secde etmek isteyecekler fakat
buna güçleri yetmeyecek. İşte Yüce Allah'ın: "Baldırın açılacağı o günde
onlar secde etmeye davet edilecekler de edemeyecekler" buyruğu bunu
anlatmaktadır. Yüce Allah şöyle diyecek: "Kullarım başlarınızı kaldırın.
Ben sizden herbir kimseye bedel (fidye) olmak üzere yahudilerden ve
hristiyanlardan birisini cehenneme koydum." Ebu Burde dedi ki: Ben bu
hadisi Ömer b. Abdu'l-Aziz'e naklettim, şöyle dedi: Kendisinden başka hiçbir
ilah olmayan Allah hakkı için söyle! Gerçekten bu hadisi baban mı sana
nakletti? Ben de ona üç defa yemin ettim. Ömer dedi ki: Ben tevhid ehli
hakkında bundan daha çok sevdiğim bir hadis dinlemiş değilim.
Kays b. es-Seken dedi
ki: Abdullah b. Mesud, Ömer b. el-Hattab'ın huzurunda hadis naklederek dedi ki:
Kıyamet gününde insanlar alemlerin Rabbi huzurunda kırk yıl süreyle gözlerini
semaya dikmiş olarak, çıplak ayaklı, elbisesiz, terleri çenelerine kadar varmış
halde duracaklar. Allah kırk yıl boyunca onlarla konuşmayacak, onlara
bakmayacak. Sonra bir münadi şöyle seslenecek: Ey insanlar! Sizi yaratan, size
şekil veren, sizi öldüren, sizi dirilten, sonra da O'ndan başkasına ibadet
ettiğiniz Rabbinizin, herbir kavmi Veli edindikleri (tapındıkları) mabudları
ile başbaşa bırakması adaletli bir iş olmaz mı? Onlar: Evet diyecekler.
(Abdullah b. Mesud devamla) dedi ki: Herbir kavme Allah'tan başka dünyada iken
ibadet ettikleri kaldırılır. Bu mabudları kendilerini cehenneme götürünceye
kadar onların arkasından giderler.
Geriye müslümanlarla,
münafıklar kalır. Onlara: Herkes gitti, siz gitmeyecek misiniZ denilir. Onlar:
Rabbimiz gelinceye kadar (buradayız), diyecekler. Peki O'nu tanır mısınız? diye
sorulacak, onlar: Bize kendisini tanıtırsa, biz de O'nu tanırız. (İbn Mesud)
dedi ki: İşte o vakit baldırın üzerini açacak, onlara tecelli edecek. O'na
ihlasla ibadet etmiş olanlar secdeye kapanıverecekler. Münafıklar ise
sırtlarında adeta demir çubukları varmışçasına secde edemeden kalacaklar. Onlar
cehenneme götürülecek, diğerleri (mü'minler) ise cennete gireceklerdir. İşte
Yüce Allah'ın: "Onlar secde etmeye davet edilecekler de
edemeyecekler" buyruğu bunu anlatmaktadır.
"Gözleri önlerine
eğilmiş olarak" zelil ve mütevni bir halde demektir. "Önlerine
eğilmiş olarak" lafzı hal olarak nasbedilmiştir.
"Kendilerini bir zillet
kaplamış" olacaktır. Çünkü mü'minler başlarını ve yüzlerini
kaldırdıklarında kardan da daha beyaz olacaktır. Münafıklarla kafirlerin ise
yüzleri katrandan daha da kara bir renk alacak şekilde kararacaktır.
Derim ki: Ebu Musa ile
İbn Mesud'un rivayet ettikleri hadisleri mana itibariyle Sahih-i Müslim'de Ebu
Said eL-Hudri'den ve başkaları tarafından gelen rivayetlerle sabittir.
"Halbuki
onlar" dünyada "sapasağlam iken" sağlık ve afiyet içindeyken
"secdeye çağırılıyorlardı."
İbrahim et-Teymı dedi ki:
Onlar ezan ve kamet ile (namaza) çağırıldıkları halde bu çağrıya uymayı kabul
etmiyorlardı.
Said b. Cubeyr dedi ki:
Onlar: "Haydi felaha" nidasını işitiyorlar fakat buna icabet
etmiyorlardı.
Ka'b el-Ahbar dedi ki:
Allah'a yemin ederim ki, bu ayet-i kerime cemaatlerden geri kalan kimseler
dışında, kimse hakkında inmiş değildir.
Yani onlar şeriatte
kendilerine yöneltilmiş teklifi emirlerle (secdeye davet ediliyorlardı) diye de
açıklanmıştır. Anlam birbirine yakındır. el-Bakara Süresi'nde (43. ayet, 12.
başlıkta) cemaatle namaz kılmanın vücubuna dair açıklamalar geçmiş
bulunmaktadır. er-Rabi' b. Haysem felç olmuştu. Bununla birlikte iki kişi
arasında tutunarak mescide gidiyordu. Ey Ebu Zeyd evinde namaz kılsan olmaz mı?
Şüphesiz bu senin için bir ruhsattır, denilince şöyle dedi: "Haydin
felaha" sesini işiten herkes yüzüstü emekleyerek dahi olsa o çağrıya
icabet etsin.
Said b. el-Müseyyeb'e
şöyle soruldu: Tarık seni öldürmek istiyor, ortadan kayboL. şöyle dedi:
Allah'ın da bana güç yetiremeyeceği bir şekilde mi? Ona:
Evinde otur denilince,
o: Ben "haydi felaha" nidasını duyacağım da ona cevap vermeyeceğim
öyle mi?
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN