KALEM 17 / 19 |
إِنَّا
بَلَوْنَاهُمْ
كَمَا
بَلَوْنَا
أَصْحَابَ
الْجَنَّةِ
إِذْ
أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا
مُصْبِحِينَ
{17} وَلَا يَسْتَثْنُونَ
{18} فَطَافَ
عَلَيْهَا
طَائِفٌ مِّن
رَّبِّكَ وَهُمْ
نَائِمُونَ {19} |
17.
Gerçek şu ki Biz, o bahçe sahiplerini sınadığımız gibi bunları da sınadık: Hani
sabah vaktinde onu mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.
18.
(İnşaallah deyip) istisna da yapmıyorlardı.
19.
Onlar uyurlarken hemen onu Rabbin tarafından dört bir yanından saran bir bela
sardı.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:
1- Bahçe Sahiplerinin Sınanması:
2- Arazi Mahsüllerinden Cimrilikten Uzak
ve Cömertçe İnfak Etmenin Önemi:
3- Kişinin Karar Vermesi Sorumluluk
Gerektirir mi?
1- Bahçe Sahiplerinin
Sınanması:
"Gerçek şu ki Biz
... bunları da sınadık" buyruğunda kastedilen Mekkelilerdir. Sınama
(ibtila); denemek demektir. Yani; Biz azgınlaşsınlar diye değil, şükretsinler
diye onlara mal verdik, fakat onlar azgınlaşıp Muhammed (s.a.v.)'e düşmanlık
edince, Biz de onlar tarafından haberi bilinen o bahçe sahiplerini sınadığımız
gibi; Mekkelileri açlık ve kıtlık ile sınadık. Bu bahçe Yemen topraklarında
onlara yakın, San'a'ya birkaç fersah -iki fersah da denilmiştir- uzaklıkta idi.
Bu bahçe Yüce Allah'ın oradaki hakkını eksiksiz ödeyen bir kimseye aitti. Bu
şahıs ölünce çocuklarına geçti. Bunlar bahçenin mahsulünden insanların
faydalanmasını engellediler, ondaki Allah hakkını ödemekte cimrilik
gösterdiler. Allah da o bahçeyi onların bahçeye gelen musibeti önleme imkanını
bulamadıkları bir yerden yok etti, telef etti.
el-Kelbi dedi ki: Onlar
(bahçe sahipleri) ile Sana'a arasında iki fersahlık mesafe vardı. Allah onları
bahçelerini yakmak suretiyle sınadı. Buranın Davran denilen yerde bir bahçe
olduğu da söylenmiştir. Davran, Sanaa'dan bir fersah uzaklıktadır. Bu bahçe
sahipleri İsa (a.s)'ın semaya kaldırılmasından kısa bir süre sonra yaşamışlardı.
Cimri kimseler idiler. Yoksullar dolayısıyla (gelip istemesinler diye)
geceleyin hurmaları toplarlardı. Onlar bahçelerinin ekinini toplamak istediler
ve şöyle dediler: Bugün yanınıza bir yoksul çıkıp gelmesin. O bakımdan erkenden
bahçelerine gittiler. Oranın (ağaçlarının, ekinlerinin) köklerinden sökülmüş
olduğunu ve adeta -gece gibi- simsiyah kesilivermiş olduğunu gördüler.
Geceye: (...) denildiği
gibi, gündüze de denilir. Eğer bu ifade ile (ki bu tabir yirminci ayette zikredilmiştir)
geceyi kastetmiş ise yerinin simsiyah kesilmiş olmasından dolayıdır. Onlar
sanki bahçelerinin yerinde siyah bir çamur görmüş gibi oldular.
Eğer bu tahir ile
gündüzü kastetmiş ise, ağacın ve ekinin gidip yerin onlardan yana temizlenmiş
olmasından dolayı bu ifade kullanılmış olmalıdır. Geceleyin bahçenin etrafını
saran ise Cebrail (a.s) idi. O oradaki ekini, herşeyi kökünden koparmıştı.
Denildiğine göre o
kökünden kopardığı bu bahçeyi alıp beytin etrafında dolaştırmış, sonra onu
bugün Taif şehrinin bulunduğu yere bırakmıştı. Bundan dolayı oraya Taif adı
verilmiştir. Hicaz topraklarında ise ağaçların, üzüm bağlarının ve suyun
bulunduğu bir başka belde bulunmamaktadır.
el-Bekri, el-Mucem'inde
şöyle diyor: Taif'e bu adın veriliş sebebi ed-Demum diye anılan es-Sadif'ten
bir adamın bir duvar inşa edip: Ben sizin şehriniz etrafında bir Taif (bir
şeyin etrafını dolaşan, çeviren) bina ettim, demesinden dolayıdır. O bakımdan
bu şehre Taif denildi. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
2- Arazi Mahsüllerinden
Cimrilikten Uzak ve Cömertçe İnfak Etmenin Önemi:
Kimi ilim adamı şöyle
demiştir: Bir ekin biçen yahut bir meyve ve mahsül toplayan bir kimsenin elde
ettikleninden hazır bulunanları gözetmesi gerekir. Yüce Allah'ın;
"Biçildiği gün de hakkını verin" (el-En'am, 141) buyruğunun anlamı da
budur. Bu daha önceden el-En'am Suresi'nde (141. ayet, 5. başlıkta) açıklaması
geçtiği üzere zekatın dışındaki bir haktır.
Kimisi de şöyle
demiştir: Hasadçılar biçmede, toplamadan bıraktıkları şeyleri terketmekle yükümlüdür.
Bazı abidler gıdalarını bu gibi şeylerden karşılamaya gayret ederlerdi.
Rivayet olunduğuna göre
geceleyin hasad nehyedilmiştir. O bakımdan şöyle denilmiştir: Bu takdirde
yoksullara gösterilmesi gereken merhamet ortadan kalkmış olacağından dolayı bu
yasaklanmış bulunmaktadır, Bu görüşü kabul edenler: "Nun, kaleme ...
andolsun ki" Süresi'ndeki bu ayeti (böylece) tevil etmiştir. Geceleyin
mahsül toplamanın yasaklanmasının sebebinin yılan ve yerdeki haşereler korkusu
ile olduğu da söylenmiştir.
Derim ki: Birincisi daha
sahihtir, ikincisi de güzeldir. Birincisinin daha sahih olduğunu söylememizin
sebebi (kıssada sözü edilen) cezanın Yüce Allah'ın belirttiği üzere yoksulların
gelmesini ve böylelikle haklarını almalarını istemeyişlerinden dolayı olmuştu.
Esbat'ın rivayetine göre es-Süddi şöyle demiştir: Yemen'de bir topluluk vardı.
Bunların babaları salih bir kimse idi. Mahsülleri olgunlaştı mı yoksullar ona
gelirdi. O da onların bahçesine girmelerini, ondan yemek yemelerini ve
azıklarını almalarını engellemezdi. Babaları ölünce çocukları birbirlerine: Biz
malımızı ne diye bu yoksullara vereceğiz, dediler. Gelin sabah erkenden
gidelim, yoksullar haber almadan önce mahsüllerimizi toplayalım deyip
(inşaallah diyerek) istisna yapmadılar. Biri diğerine gizlice: Sakın bugün
üzerimize bir yoksul girmesin, diyerek yollarına koyuldular. İşte Yüce
Allah'ın: "Hani sabah vaktinde onu mutlaka devşireceklerine yemin
etmişlerdi" buyruğunda kastedilen budur. Yani onlar yoksullar dışarı
çıkmadan sabah vaktinde mutlaka ağaçlarının mahsüllerini devşireceklerine dair
kendi aralarında yemin etmişler ve istisna da yapmamışlardı. Yani inşaallah
dememişlerdi.
İbn Abbas dedi ki: Bu
bahçe San'a'ya varmadan iki fersah beride idi. Salih bir adam bu ağaçları
dikmişti. üç oğlu vardı. Bahçede, bağda dalından koparılmayıp dalında kalanlar,
yoksullara ait olurdu. Mahsül yaygıların üzerine bırakıldı mı yaygının dışına
düşen herşey aynı şekilde yoksullara ait olurdu. Ekinlerini biçtikleri vakit
yine orakın biçmedikleri de yoksullara ait olurdu. Ekinlerini dövdüklerinde
etrafa dağılan herşey de onların olurdu, Babaları bu bahçenin mahsüllerinden
yoksullara tasaddukta bulunurdu. Babaları hayatta iken yetimler, dul kadınlar
ve yoksullar bunlarla geçinirdi. Babaları ölünce Allah'ın kendilerinin
yaptıklarını sözettiği işleri yaptılar ve: Mal azaldı, çoluk çocuk çoğaldı
dediler. Kendi aralarında: İnsanlar evlerinden dışarıya çıkmadan sabahleyin
erkenden gidip, sonra da bahçenin mahsüllerini toplayacaklarına ve böylelikle
miskinlerin durumu öğrenemeyeceklerine dair yemin ettiler. İşte Yüce Allah'ın:
"Hani sabah vaktinde onu mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi"
buyruğu bunu anlatmaktadır. Sabah vakti henüz ortalık aydınlanmadan yoksullar
onları farketmesin diye hurmalarının mahsüllerini mutlaka koparıp,
toplayacaklarına dair yemin etmişlerdi, "Hurma ağacının salkımı ağaçtan
koparıldı" ve: (...): Hurma salkımının toplanma zamanı geldi"
denilir. Bu da -vezin itibariyle-: ''Tayın binilme zamanı, ekinin biçilme
zamanı geldi" demeye benzer.
"İstisna da
yapmıyorlardı." İnşaallah demiyorlardı.
"Sabah erkenden
birbirlerine seslendiler." Biri diğerine şöylece sesleniyordu: "Eğer
devşirecekseniz erkence mahsulünüzün başına gidin." Mahsülleri koparıp
toplamaya karar vermiş olarak gidin. Katade dedi ki: Ekininizi biçmek üzere
gidin, demektir.
el-Kelbi dedi ki:
Onların bahçelerinde ekin de, hurma da yoktu. Mücahid de şöyle dedi: Onların
mahsülleri üzümdü, fakat inşaallah dememişlerdi.
Ebu Salih dedi ki:
Onların istisna yapmaları "subhanallahi Rabbina: Rabbimiz Allah'ı tenzih
ederiZ" demeleri şeklinde idi.
"İstisna da
yapmıyorlardı" buyruğunun yoksulların haklarını istisna etmiyorlardı,
anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı İkrime yapmıştır.
Geceleyin bahçelerine geldiklerinde
oranın simsiyah kesilmiş olduğunu ve Rabbinden gelen bir belanın onlar uykuda
iken etrafını çepeçevre kuşatmış olduğunu gördüler.
Etrafını çepeçevre
saranın -daha önce belirtildiği gibi- Cebrail (a.s) olduğu da söylenmiştir. İbn
Abbas dedi ki: (Çepeçevre saran) Rabbinden gelen bir emirdir. Katade dedi ki:
Rabbinden gelen bir azaptır. İbn Cureyc: Cehennem vadisinden çıkan bir parça
ateştir.
''Dört bir yandan saran
bir bela" ancak geceleyin olur. Bu açıklamayı el-Ferra yapmıştır.
3- Kişinin Karar
Vermesi Sorumluluk Gerektirir mi?
Bu ayet-i kerimede
kişinin karar vermesinin insanın sorumlu tutulduğu hususlardan birisi olduğuna
delil vardır. Çünkü burada sözü edilenler bir iş yapacaklarına dair karar
verdiler ve o işi yapmadan önce cezalandırıldılar. Bu ayetin bir benzeri de
Yüce Allah'ın: "Kim orada zulümle, ilhadı isterse Biz ona pek acıklı azabı
tattırırız" (el-Hac, 25) buyruğudur.
Sahih'te Peygamber
(s.a.v.)'ın şöyle buyurduğu zikredilmektedir: "İki müslüman kılıçlarıyla
karşı karşıya geldikleri takdirde katil de, maktul de cehennemdedir." Ey
Allah'ın Rasulü, denildi. Katili anladık, maktule ne oluyor? şöyle buyurdu:
"O da karşısındakini öldürmeyi arzu ediyordu."
Bu husus yeterli
açıklamalarıyla birlikte AI-i İmran Süresi'nde Yüce Allah'ın: "Bir de
işledikleri (günah) üzerinde bilip durdukları halde ısrar etmeyenlerdir. "
(Al-i İmran, 135) buyruğu açıklanırken (yedinci başlıkta) geçmiş buiunmaktadır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN