ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

KALEM

10

/

13

 

وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَّهِينٍ {10} هَمَّازٍ مَّشَّاء بِنَمِيمٍ {11} مَنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ {12} عُتُلٍّ بَعْدَ ذَلِكَ زَنِيمٍ {13}

 

10. Sakın itaat etme; çokça yemin eden aşağılık ve değersiz her kişiye,

11. Ayıplayıp duran, onun bunun sözünü taşıyana;

12. Hayra durmadan engel olan, haddi aşan ve çok günahkar olana;

13. Cahil ve kaba, üstelik kulağı kesik olana.

 

Bu buyruklarla eş-Şa'i, es-Süddi ve İbn İshak'ın görüşüne göre; el-Ahnes b. Şerik'i kastetmektedir. el-Esved b. Abdi Yağus yahut Abdurrahman b. el-Esved de denilmiştir. Bu da Mücahid'in görüşüdür.

 

Yine denildiğine göre el-Velid b. el-Muğıre, Peygamber (s.a.v.)'e bir miktar mal teklif etti ve dininden döndüğü takdirde bu malı ona vereceğine dair yemin etti. Bu açıklamayı da Mukatil yapmıştır.

 

İbn Abbas dedi ki: Kastedilen kişi Ebu Cehil b. Hişam'dır.

 

"Çokça yemin eden"; "Kalbi zayıf olan kimse (mealde: aşağılık ve değersiz)" demektir. Bu açıklama Mücahid'den nakledilmiştir. İbn Abbas'tan çok yalan söyleyen anlamında olduğunu söylediği nakledilmiştir. Zaten çok yalan söyleyen kişi de değersiz kimse demektir. Çokça kötülük işleyen anlamında olduğu da söylenmiştir ki; bu da el-Hasen ve Katade'nin açıklamasıdır.

 

el-Kelbi: el-Mehin; günahkar ve aciz kimse demektir, demiştir. Allah nezdinde hakir ve değersiz anlamında olduğu da söylenmiştir. İbn Şecere zelil kimse demektir, diye açıklamıştır. er-Rummani: Mehin; çokça çirkin işler yaptığından ötürü aşağılık kimse demektir, diye açıklamıştır.

 

Bu azlık anlamına gelen "mehanet" den fail vezninde bir kelimedir. Burada ise görüş ve ayırdetme gücünde eksiklik anlamındadır. Yahutta bu "ımıfal" anlamında "fail" vezninde olup "muhan" yani hakir ve değersiz kılınmış demektir.

 

"Ayıplayıp duran" ile ilgili olarak İbn Zeyd şöyle demiştir: Hemmaz: Ayıplayıp, duran eliyle insanları ayıplayan ve onları vuran kimse, demektir. Lemmaz ise diliyle ayıplayan kimseye denilir. el-Hasen de şöyle demiştir: Bu meclisin bir kenarında sinen kişi demektir. Yüce Allah'ın: "İnsanları arkadan çekiştiren (humeze)" (el-Humeze, 1) buyruğuna benzemektedir.

 

Hemmaz insanları yüzlerine karşı sözkonusu eden kimse, lemmaz ise hazır olmadıkları vakit arkalarında onlardan sözeden kimsedir, diye de açıklanmıştır. Bu açıklamayı Ebu'I-Aliye, Ata b. Ebi Rebah ve yine el-Hasen yapmışlardır.

 

Mukatil bunun aksini söylemiştir: Humeze hazır olmayanın gıybetini yapan kimse, lumeze ise yüzüne karşı gıybet yapan kimse demektir. Murre: Her ikisi de eşittir, demiştir. Hazır olmayan kimseyi tenkid edip yeren kimse demek olan "el-kattat" ile de aynı şeydir. Buna yakın bir açıklama İbn Abbas ve Katade'den yapılmıştır. Şair de şöyle demektedir: "Benimle karşılaştığında yalan yere bir sevgi izhar ediyorsun, Fakat hazır olmadım mı sen, arkadan beni çekiştiren, gıybetimi yapansın (hamiz ve lumezesin)."

 

"Onun bunun sözünü taşıyana-" İnsanların arasını bozmak maksadı ile laf alıp götüren demektir.

 

"Fesad çıkarmaya çalıştı, gayret etti, fesad çıkarıyor, bunun için gayret ediyor. .. '' demektir. (Bu işi yapmaya da;) "nemim ve nemime denilir.

 

Müslim'in Sahih'inde Huzeyfe'den rivayete göre; ona bir adamın laf götürüp getirdiğine dair haber ulaşınca Huzeyfe şöyle demiş: Resülullah (s.a.v.)'i; "Cennete hiçbir nemmam (onun bunun sözünü taşıyan) girmeyecektir." diye buyururken dinledim. 

 

Şair de şöyle demektedir; "Ve bir mevla (azatlı) ki karınca yuvası gibidir; yanında hiçbir hayır yoktur, Mevlasına (efendisine) ancak laf alıp taşımasından başka."

 

el-Ferra dedi ki: Bunlar (nemım ile nemıme) iki ayrı söyleyiştir. "Nemım"in "nemime"nin çoğulu olduğu da söylenmiştir.

 

"Hayra durmadan engel olan" malın harcanması gereken yerlerde infak edilmesine engel olan demektir. İbn Abbas dedi ki: çocuğunu, aşiretini islam'dan alıkoyan, engelleyen demektir. el-Hasen dedi ki; Onlara şöyle diyordu: Sizden kim Muhammed'in dinine girecek olursa, ebediyyen ona hiçbir faydam olmaz.

 

"Haddi aşan" yani insanlara zulmeden, haddi aşıp geçen ve batıl üzere olan "ve çok günahkar olana" günah sahibi olana. Çokça günah işleyen kimse demektir. Bu "feul" vezni manasında "fail" "ezninde gelmiş bir kelimedir.

 

"Cahil ve kaba; üstelik kulağı kesik olana" buyruğundaki; ''Cahil ve kaba"; küfründe çok şiddetli ve katı olan demektir. el-Kelbi ve el-Ferra:

 

Batıl üzere haksızlık ve düşmanlığı çok ileri götüren kimse demektir, diye açıklamışlardır. Bunun insanları sürükleyerek, onları hapse ya da azaba götüren kimse anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu da çekmek, sürüklemek demek olan: (...)'den alınmış olur. Yüce Allah'ın: ''Yakalayın onu; sürüyerek götürün" (Duhan, 47) buyruğunda da bu anlamda kullanılmıştır.

 

es-Sıhah'ta şöyle denilmektedir: "O adamı şiddetle çektim, çekerim" demektir. "Çokça çeken adam" anlamındadır. Şair bir atı nitelendirirken şöyle demektedir; "Biz o atı dizginler, yavaşlatmaya çalışırız; fakat asla onu çekip sürüklemeyiz."

 

İbnu's-Sikkıt dedi ki: Bu hem "lam," hem "nun" ile: "Onu sürükledi, çekti" şekillerinde kullanılır. "Kaba ve katı kimse" demektir. Aynı zamanda bu "kaba mızrak" anlamına da gelir. "Kabalığı apaçık" yani kötülükte çok çabuk olan, hızlı hareket eden demektir. (...) denilir ki "ben yerimden ayrılmam (senin arkandan sürüklenip gitmem)" demektir.

 

Ubeyd b. Umeyr dedi ki: Bu çokça yiyen, çok içen, güçlü, çetin fakat teraziye konulduğu vakit bir arpa kadar dahi ağırlık taşımayan kimsedir. Melek bir itiş ile bu gibi kimselerden yetmişbin kimse iter.

 

Ali b. Ebi Talib ve el-Hasen dediler ki; ''Çirkin işler yapan, kötü huylu kimse" demektir. Mamer dedi ki: Bu, çirkin işler yapan, adi, bayağı kişiye denilir. Şair de şöyle demiştir: "Hayasız, kötü huylu ve kulağı kesik bir adam (Hem) imdada koşup fayda sağlamaz, hem de şerefli değil."

 

Müslim'in Sahih'indeki rivayete göre Harise b. Vehb, Peygamber (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinlemiştir: "Size cennetlikleri haber vereyim mi?" Ashab: Evet deyince, şöyle buyurdu: "Zayıf ve başkası tarafından zayıf görülen, Allah'a and verecek olsa, Allah'ın andının, gereğini yerine getirdiği kimsedir. (Peki) size cehennemlikleri de haber vereyim mi?" Ashab: Evet deyince şöyle buyurdu: "Cahil ve kaba, serkeş ve hayrı engelleyen ve büyüklük taslayan herkes." Yine ondan gelen bir rivayette de: "Serkeş ve engelleyen, kulağı kesik ve mütekebbir olan herkes" (...) denilmektedir.

 

(Hadiste geçen) el-cevvaz'ln "serkeş ve (hayrı) engelleyen" kimse anlamına geldiği söylendiği gibi, yürüyüşünde böbürlenen, eti bol kişi anlamında olduğu da söylenmiştir,

 

el-Maverdi, Şehr b. Havşeb'den, onun Abdurrahman b. Ğam'den zikrettiğine ve yine İbn Mesud'dan rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Cennete cevvaz da, ca'zari de girmeyecektir. Utul ve zenim olan da girmeyecektir." Bir adam şöyle dedi: Cevvaz nedirl Ca'zari nedir? Utul ve zenim ne demektir? Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Cevvaz (mal) toplayıp onu engelleyen (infak etmeyen). ca'zari kaba saba, utul ve zenim: hilkati itibariyle güçlü, karnı geniş, sağlık verilmiş, çok yiyen, çok içen, bol yiyecek bulan ve insanlara çokça zulmeden kişidir.''

 

es-Sa'lebi de bunu Şeddad b, Evs'den zikretmektedir: Cennete cevvaz da, ca'zari de, utul ve zenim olan da girmeyecektir. Ben bunları Peygamber (s.a.v.)'den duydum, Dedim ki: Cevvaz nedir? O: Çokça (mal) toplayıp, fakat onu engelleyendir, dedi, Peki ca'zari nedir? diye sordum, O, Kaba saba kimse demektir, dedi, Peki utul ve zenim ne demektir? diye sordum. O: Karnı geniş yapısı yumuşak, çok yiyen, çok içen, çok haksızlık eden, çok da zalimlik eden kimsedir dedi,

 

Derim ki: Peygamber (s.a.v.)'dan gelen "utul: cahil ve kaba" hakkındaki bu açıklaması, müfessirlerin görüşlerinden daha üstündür. Ebu Davud'un Kitabında "el-cevvaz" lafzının açıklaması, kaba saba diye zikredilmiştir. Bunu Harise b, Vehb el-Huzai'nin rivayet ettiği hadiste zikretmektedir. Harise dedi ki:

 

Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Cennete ne cevvaz, ne de ca'zeri kimse girecektir." Dedi ki: Cevvaz kaba ve saba kimseye denilir.

 

Buna göre ilk olarak zikrettiğimiz üzere; buna dair (Nebi s.a.v.'den) merfu iki açıklama bulunmaktadır.

 

Kalbi katılaşmış kimse demek olduğu da söylenmiştir. Zeyd b, Eslem'den Yüce Allah'ın: "Cahil ve kaba, üstelik kulağı kesik olana" buyruğu hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Allah'ın bedenine sağlık verdiği, karnını genişlettiği, ona dünyadan kısmen bir şeyler verdiği, bununla birlikte insanlara çok zalim olan bir adamdan ötürü sema ağlar. İşte utul ve zenım (cahil ve kaba ve kulağı kesik) budur. Sema zina eden yaşlıdan ötürü ağlar. Yer nerdeyse onu taşımayacak."

 

Zenım (kulağı kesik olan) Bir kavme sonradan alınan, onlardan sayılan, onlardan olmadığı halde onlara katılan kimse demektir. Bu açıklama İbn Abbas ve başkalarından rivayet edilmiştir. şair şöyle demektedir: "Adamların fazladan kendilerinden çağırdıkları bir zenim(dir. Tıpkı köselenin enine ayakların derisinin ilave edildiği gibi."

 

Yine İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bu Kureyş'ten bir adam olup kulağı yarılmış, kesilmiş koyun gibi kulağında bir kesikliği bulunan bir kimsedir. İbn Cubeyr'in ondan rivayet ettiğine göre bu; koyunun kesik kulağı ile tanındığı gibi, kötülükle tanınan kimse demektir. İkrime dedi ki: Koyun nasıl kesik kulağı ile tanınıyorsa, bu da adilik ve bayağılığı ile tanınan adi ve bayağı kimse demektir.

 

"Kusurları ile tanınan kimse" anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu açıklama da İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir. Ondan gelen bir başka rivayete göre; çokça zalimlik eden kimse demektir. İşte bunlar toplam altı görüş etmektedir.

 

Mücahid dedi ki: Zenim denilenin elinde altı parmağı vardı. Herbir başparmağının yanında fazladan bir parmağı bulunuyordu. Yine ondan Said b. el-Müseyyeb ve İkrime'den şöyle dedikleri rivayet edilmiştir: Bu, kavminin nesebine sonradan katılan veled-i zina demektir.

el-Velid, Kureyşliler arasında aslen onlardan olmayan, kendilerine katılmış birisi idi. Babası doğumundan onsekiz yıl sonra kendi çocuğu olduğunu iddia etmişti. Şair şöyle demektedir: "O babası bilinmeyen zenim bir kimsedir, Annesi fahişedir, onun soyu sopu çok bayağıdır."

 

Hassan dedi ki: "Sen Haşimoğullarına ilave edilmiş zenım kimsesin, Binicinin arkasına tek bir okun eklendiği gibi."

 

Derim ki: Bu da birinci görüş ile aynıdır.

 

Ali (r.a)'dan rivayet edildiği ne göre; bu, aslı olmayan (bilinmeyen) kimse demektir, diye açıklamıştır. Anlam aynıdır.

 

Rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Cennete ne bir zina çocuğu, ne onun çocuğu, ne onun çocuğunun çocuğu girer."

 

Abdullah b. Ömer de dedi ki: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Zina mahsulü çocuklar kıyamet gününde maymun ve domuzların suretinde haşredileceklerdir. ''

 

Meymune (r.anha) dedi ki: Peygamber (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim:

 

"Aralarında zina mahsulü çocuklar çoğalmadığı sürece ümmetim hayır içinde kalmaya devam edecektir. Fakat zina mahsulü çocuklar aralarında çoğaldı mı artık Allah'ın onların hepsini kuşatacak bir ceza göndermesi pek yakındır.

 

İkrime dedi ki: Zina mahsulü çocuklar çoğaldı mı yağmur kesilir.

 

Derim ki: Birinci ve ikinci hadisin sahih bir senetlerinin bulunacaklarını zannetmiyorum.

Meymue'nin rivayet ettiği hadis ile İkrime'nin açıklamasına gelince, Müslim'in Sahih'inde Peygamber (s.a.v.)'ın hanımı Cahş kızı Zeyneb'den şöyle dediği zikredilmektedir: Bir gün Peygamber (s.a.v.) korkmuş ve yüzü kızarmış olarak ve şöyle diyerek dışarı çıktı: "La İlahe illallah. Yakınlaşmış bulunan bir kötülükten dolayı Arapların vay haline! Bugün Ye'cuc ile Me'cuc'un seddinden bunun gibi bir gedik açıldı" diye buyurdu ve başparmak ile ona bitişik olan diğer parmağı ile (şehadet parmağı ile) bir halka yaptı (ve gösterdi). (Zeyneb) dedi ki: Ey Allah'ın Rasülü dedim. Aramızda salihler bulunuyor iken helak olur muyuz? şöyle buyurdu: "Evet, kötülük çoğaldığıtakdirde." Bu hadisi Buhari de rivayet etmiştir)

 

Kötülüğün, murdarlığın çokluğu ise zinanın ve zina mahsulü çocukların ortaya çıkmasıdır. İlim adamları bunu böylece tefsir etmişlerdir. İkrime'nin söylediği "yağmurun kesilmesi" ise helakin ne ile gerçekleşeceğine dair bir açıklamadır. Bunun ise bu hususta bir (peygamberden gelen) tevkıfe ihtiyacı vardır. Bu sözünü neye dayanarak söylediğini o daha iyi bilir.

 

Müfessirlerin çoğunluğuna göre bu buyruklar el-Velid b. el-Muğire hakkında inmiştir. O Mina ahalisine (hac esnasında Mina'da vakfe yapanlara) üç gün süre ile hurma, ekşimik ve yağdan oluşan bir yemek (hays) yedirir ve şöyle nida ettirirdi: Kimse bir tencerenin altında ateş yakmasın. Hiçbir kimse paça tütsülemesin. Şunu bilin ki kim hays yemek istiyorsa, el-Velid b. el-Muğire'ye gelsin. O bir tek hac esnasında yirmibin hatta daha fazlasını harcar, bununla birlikte bir yoksula tek bir dirhem dahi vermezdi. İşte bundan dolayı: "Hayra durmadan engel olan" diye buyurmuştur. İşte: "O müşriklerin vay haline ki onlar zekatı vermezler ... " (Fussilet, 6-7) buyrukları da onun hakkında inmiştir.

 

Muhammed b. İshak dedi ki: Bu, el-Ahnes b. Şerik hakkında inmiştir. Çünkü o Zühreoğullarına katılmış bir antlaşmalıdır. Bundan dolayı ona zenim denilmiştir.

İbn Abbas dedi ki: Bu ayet-i kerime ile onun niteliği belirtilmiş, fakat öldürülünceye kadar kim olduğu bilinememişti, öldürülünce tanındı. Boynunda asılı duran ve kendisi ile tanındığı bir parça eti vardı.

 

Murra el-Hemdanı dedi ki: Babası ancak onsekiz sene sonra evladı olduğunu iddia etmişti.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Kalem 14-15

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR