ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MÜNAFİKUN

4

وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ وَإِن يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُّسَنَّدَةٌ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ

 

4. Onları gördüğün zaman cüsseleri hoşuna gider. Söz söylerlerse sözlerini dinlersin. Halbuki onlar dayandırılmış keresteler gibidir. Herbir feryadı kendi aleyhlerine sanırlar. Asıl düşmanlar onlardır. Sakın onlardan! Allah kahretsin onları! Nasıl da döndürülüyorlar?

 

"Onları gördüğün zaman cüsseleri" kılıkları ve görünüşleri "hoşuna gider. Söz söylerlerse sözlerini dinlersin" buyruğu ile kastedilen Abelullah b. (beyy'dir. İbn Abbas dedi ki: Abdullah b, Ubeyy yakışıklı, iri yarı, sağlıklı. güzel yüzlü ve tatlı dilli birisi idi, Konuşmaya başladı mı Peygamber (s.a.v.) konuşmasını dinlerdi. Allah da onu şekil itibariyle kusursuz ve maksadını güzel bir şekilde açıklamak nitelikleriyle nitelendirmiştir.

 

el-Kelbi dedi ki: Maksat İbn Ubeyy, el-Cedd b. Kays ve Muattib b, Kuşeyr'dir. Bunlar iri yarı, güzel görünümlü ve fasahatli konuşan kimselerdi,

 

Müslim'in Sahih'inde: "Halbuki onlar dayandırılmış keresteler gibidir." buyruğu hakkında şöyle denilmektedir: Bunlar olabildiğince güzel erkeklerdi. Adeta dayandırılmış kütükler gibi idiler. Yüce Allah onları işitmeyen, akletmeyen, ruhsuz bedenler, akılsız cisimler gibi duvara dayandırılmış kerestelere benzetmektedir.

 

Bir diğer açıklamaya göre Yüce Allah, onları içinden yenilip bitirilmiş, bundan dolayı içinde ne olduğu bilinmeyen, başkasına dayandırılmış kerestelere benzetmektedir.

 

"Keresteler" anlamındaki kelimeyi Kumbul, Ebu Amr ve el-Kisai (ötreli okumak yerine) "şın" harfini sakin olarak: (...) diye okumuşlardır. el-Bera b. Azib'in kıraati bu olduğu gibi, Ebu Ubeyd de bunu tercih etmiştir. Çünkü bunun tekili: (...) şeklindedir. Tıpkı -bir tek deve için- (...) denilirken, çoğulunun (...) diye gelmesi gibi. Ayrıca dilde -tekili-: (...) vezninde gelip de çoğulu: (...) vezninde getirilen bir kelime bulunmamaktadır. Ancak bu kelimenin (orta harfinin) sakin okunmasının ağırlığından ötürü (...) denilmesi ve buna bağlı olarak bunun böylece okunması gerekir.

 

el-Yezidi'nin naklettiğine göre bu; (...)'in çoğuludur. Yüce Allah'ın: "Sık ve bol ağaçlı bahçeler" (Abese, 30) buyruğundaki: "Sık ve bol ağaçlı" anlamındaki lafzın tekilinin: (...) gelmesi gibi.

 

Diğerleri ise sakil ("şın" harfini ötreli) olarak okumuşlardır. İbn Kesir'den, el-Bezzı'nin, Amr'dan Ayyaş'ın rivayeti böyle olduğu gibi; Asım'dan gelen rivayetlerin çoğunluğu da böyledir. Ebu Hatim de bu okuyuşu tercih etmiştir. Sanki bu kelime bu okuyuşu ile: (...)'in ve: (...)'nin çoğulu gibidir. Bu durumda (...): Meyve, mahsul" lafzının; (...) ile (...) şeklinde çoğullarının gelmesine benzemektedir. Diğer taraftan: "Kereste" lafzının çoğulu (...) diye de yapılır. Tıpkı: (...): Deve" kelimesinin çoğulunun (...) ile (...) diye (birincisinde "dal" harfi sakin, diğerinde de ötreli) gelmesi gibidir. "Keresteler" lafzını İhnu'l-Müseyyeb'in "ha" ve "şın" harflerini üstün olarak okuduğu da rivayet edilmiştir.

 

Sıbeveyh dedi ki: "Kereste, keresteler" lafzı (vezin itibariyle) "Deve, develer" gibidir. Son harfi "he (yuvarlak te)" olmayan lafızlardan benzeri de ''Arslan, arslanlar" ile ''Put, putlar" lafızlarıdır. Bu kelime "Keresteler" diye de okunmaktadır ki; bu şekliyle cemu'l-cem, (çoğulun çoğulu)dur. "Kereste" onun tekili olup, çoğulu: (...) diye; çoğulunun çoğulu ise; (S ) diye gelir. Tıpkı; "Meyve kelimesinin çoğulunun: (...) şeklinde, çoğulun çoğulunun da; (...) şeklinde gelmesi gibidir.

 

"Dayandırmak (isnad)'' bir şeyi (bir başka şeyin üzerine) eğmek demektir. ''O şeyi dayandırdım, eğdim" denilir. ''Dayandırılmış" ise çokluk ifade etmek içindir. Yani onlar kanlarını korumak maksadı ile yeminlerine dayanmışlardır.

 

"Herbir feryadı kendi aleyhlerine sanırlar. Asıl düşmanlar onlardır."

 

Yani onlar feryad eden herkesin kendi aleyhlerine feryad ettiğini kabul ederler. Onlar asıl düşmanlardır. Buna göre buradaki "asıl düşmanlar onlardır" anlamındaki (...) ifadede hazfedilmiş zamir olmadığı kabul edile'cek olursa, ikinci mefulün yerini tutmaktadır. Bu buyruğu ile Yüce Allah onları korkaklık ve manevi bakımdan güçsüz olmakla nitelendirmektedir. Mukatil ve es-Süddi dedi ki: Yani asker karargahında bir kimse: Bir at dizginlerinden kurtuldu, diye seslenecek yahutta bir kayıp mal olduğuna dair bir ilanda bulunulacak olursa. kendilerinin kastedildiklerini sanırlar. Buna sebep kalplerindeki korkudur.

 

Şair el-Ahtal'ın dediği gibi: "Sen onlardan sonra bile hala herbir şeyi Onlara hücum eden atlılar ve askerler zannedersin."

 

Bir başka açıklamaya göre: "Herbir feryadı kendi aleyhlerine sanırlar. Asıl düşmanlar onlardır" sözünde mana itibariyle takdir edilmiş ifadeler vardır, ondan sonrasına ihtiyacı yoktur. ifadenin takdiri de şöyledir: Onlar herbir feryadı kendi aleyhlerine zannederek farkedildiklerini ve münafıklıklarının bilindiğini sanırlar. Çünkü kişinin kendisinden şüphe edildiğini zannetmesinin insana verdiği bir korku vardır. Daha sonra Yüce Allah peygamberine hitab ederek "Asıl düşmanlar onlardır" diye yeni bir ifade başlamaktadır. ed-Dahhak'ın açıklamasının ifade ettiği anlam budur.

 

Bir diğer görüşe göre anlamı şudur: Onlar mescidde duydukları herbir feryadı kendi aleyhlerine ve Peygamber (s.a.v.)'ın bununla onların öldürülmelerini emrettiğini sanırlar. O bakımdan onlar sürekli olarak Yüce Allah'ın onlar hakkında kanlarını mübah kılacak ve örtüler arkasında sakladıklarını açığa çıkarmaya sebeb teşkil edecek bir emir indirmesinden korkup. dururlar. Bu anlamda şair şöyle demektedir: "Eğer o bir kuş olsaydı, ben onu Ubeyd ve Eznem'i çağıran serbest bir kuş sanacaktım,"

 

(Şairin sözünü ettiği) "Eznem" Yerbu' oğullarının bir koludur.

 

Daha sonra Yüce Allah onları: "Asıl düşmanlar onlardır, sakın onlardan" diye nitelendirmektedir. Bu görüşü Abdurrahman b. Ebi Hatim nakletmiştir.

 

Allah'ın: "Sakın onlardan" buyruğu iki şekilde açıklanmıştır. Birincisine göre onların sözlerine güvenmekten yahut sözlerine meyletmekten sakın, ikincisine göre senin düşmanlarını meylettirmeklerinden (aleyhine kışkırtmalarından) ve ashabını sana yardım etmekten uzaklaştırmalarından sakın.

 

"Allah kahretsin onları!" Allah'ın laneti üzerlerine olsun, demektir. Bu açıklamayı İbn Abbas ve Ebu Malik yapmıştır. Bu bir yergi ve azar ifadesidir. Araplar: "Allah kahretsin onu, ne kadar da şairdir!" sözlerinde de bu ifadeyi hayret anlamında kullanırlar.

 

"Allah kahretsin onları" buyruğu, Allah onları karşısındakini kahreden bir düşman ile savaşa tutuşan kimsenin konumuna düşürsün, demektir. Çünkü Yüce Allah, inatlaşarak karşı koyan herkesi kahredendir. Bu açıklamayı da İbn İsa nakletmiştir.

 

"Nasıl da döndürülüyorlar?" Nasıl da yalanlıyorlar? Bu açıklama İbn Abbas'a aittir. Katade: Nasıl da haktan dönüyorlar demektir, demiştir.

 

el-Hasen: Doğru yoldan nasıl da yüz çeviriyorlar anlamındadır, demiştir. Anlamının: Deliller apaçık olmakla birlikte akılları nasıl olur da bundan başka bir tarafa sapıp gider, şeklinde olduğu da söylenmiştir ki; buradakullanılan fiil döndürmek, yüz çevirmek anlamında o"lan; (...)'den gelmektedir.

 

"Nasıl" anlamındaki (...) anlamındadır. Buna dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 223. ayet, 1. başlık ve Al-i İımran, 40. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Münafikun 5

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR