MÜMTEHİNE 10 |
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
إِذَا جَاءكُمُ
الْمُؤْمِنَاتُ مُهَاجِرَاتٍ
فَامْتَحِنُوهُنَّ
اللَّهُ
أَعْلَمُ
بِإِيمَانِهِنَّ
فَإِنْ
عَلِمْتُمُوهُنَّ
مُؤْمِنَاتٍ فَلَا
تَرْجِعُوهُنَّ
إِلَى
الْكُفَّارِ
لَا هُنَّ حِلٌّ
لَّهُمْ
وَلَا هُمْ
يَحِلُّونَ
لَهُنَّ
وَآتُوهُم مَّا
أَنفَقُوا
وَلَا
جُنَاحَ
عَلَيْكُمْ أَن
تَنكِحُوهُنَّ
إِذَا
آتَيْتُمُوهُنَّ
أُجُورَهُنَّ وَلَا
تُمْسِكُوا
بِعِصَمِ
الْكَوَافِرِ
وَاسْأَلُوا
مَا
أَنفَقْتُمْ
وَلْيَسْأَلُوا
مَا
أَنفَقُوا ذَلِكُمْ
حُكْمُ
اللَّهِ
يَحْكُمُ
بَيْنَكُمْ
وَاللَّهُ
عَلِيمٌ
حَكِيمٌ |
10. Ey iman edenler!
Mü'min kadınlar, hicret edenler olarak size geldiklerinde, onları imtihan edin.
Allah onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet onların mü'min kadınlar olduğunu
görürseniz, onları kafirlere geri döndürmeyin. Hem bu kadınlar o erkeklere
helal değildir; hem de o erkekler bu kadınlara helal olmaz. O erkeklere de
harcadıklarını verin. Kendilerine mehirlerini verdiğiniz takdirde o kadınları
nikahlamanızda size vebal yoktur. Kafir zevceleri de nikahınız altında
tutmayın. Siz de harcadığınızı isteyin, onlar da harcadıklarını istesinler.
Bunlar Allah'ın hükümleridir. Aranızda O, hükmeder. Allah en iyi bilendir,
Hakimdir.
"Ey iman edenler!
Mü'min kadınlar, hicret edenler olarak size geldiklerinde, onları imtihan edin
... " buyruğuna dair açıklamalarımızı onaltı başlık halinde sunacağız:
1- Ayet-i Kerime'nin Nüzul Sebebi:
2- Hudeybiye Antlaşmasının Kapsamına Kadınlar
Lafzan mı, Yoksa Genel İfadeler Dolayısıyla mı Girmiştir?
3- Hicret Eden Mü'min Kadınların İmtihan
Edilmeleri:
4- Müslüman Erkeğin Kafirlere Geri
Verilmesinin Hükmü Nedir?:
5- İmtihan Sonucu Mü'min Oldukları
Anlaşılan Kadınlar Kafirlere Geri Verilemezler:
6- Dar-ı İslam'a Kabul Edilen Kadına
Kocasının Yaptığı Harcamaların Geri Verilmesi:
7- Hanımı Hicret Etmiş Olan Kafir Kocaya
Tazminat Ödenmesinin Şartları:
8- Hicret Eden Mü'min Kadınlar İçin
Kocalarına Tazminat Ödemekle Yükümlü Olan Kimdir?:
9- Müslüman Olup Hicret Etmiş Kadınla
Evlenmekte Sakınca Yoktur:
10- Mehir Ödeme Şartı:
11- Müslüman Erkeklerin Dar-ı Harbte
Bulunan Müşrik Hanımları ve Ayetin Nüzulü üzerine Ashabın Bazı Uygulamaları:
12- Kafir (Müşrik) Kadınlarla
Nikahlanmak ve Kocası Müslüman Olan Kafir Kadınların Hükmü:
13- Bu Durumdaki Nikahlı Kadın ile
Gerdeğe Girilmemiş İse:
14- Hristiyan Olan Eşlerden Hanım
Müslüman Olursa:
15- İrtidad Edip Dar-ı Harbe Sığınan
Kadın ile Müslüman Olup Dar-ı İslam'a Hicret Eden Kadının Mehri:
16- İşte Allah'ın Hükmü Budur:
1- Ayet-i Kerime'nin
Nüzul Sebebi:
Yüce Allah, müslümanlara
müşrikleri dost ve yardımcı edinmeyi yasaklaması, bu müslümanların müşriklerin
yurdunu bırakıp müslümanların yurduna hicret etmelerini gerektirdi. Evlilik ve
nikahlanmak ise dostluk sebeplerinin en sağlamı olduğundan dolayı "ey iman
edenler, mü'min kadınlar, hicret edenler olarak size geldiklerinde ... "
buyruğu ile kadınların hicret etmelerine dair hükümleri açıklamaktadır.
İbn Abbas dedi ki;
Hudeybiye'de Kureyş müşrikleri ile (Peygamber) kendisine gelen Mekkelileri
onlara geri çevirmek üzere antlaşmış idi. Antlaşmanın yazılışından sonra ve
Peygamber (s.a.v.) henüz Hudeybiye'de bulunuyor iken el-Haris kızı Eslemli
Saide geldi. Kafir olan kocası Sayfi b. er-Rahib adının -Müsafir el-Mahzümi
olduğu da söylenmiştir- gelip: Ey Muhammed, dedi. Bana hanımımı geri ver çünkü
sen bu şartla antlaşma yapmış bulunuyorsun. İşte henüz kitabımızın
(yazışmamızın) çamuru (mühürü) daha kurumadı. Bunun üzerine Yüce Allah, bu ayet-i
kerimeyi indirdi.
Bir diğer görüşe göre
Ukbe b. Ebi Muayt'ın kızı Um Kül.sum geldi. Yakınları gelip, Rasülullah
(s.a.v.)'dan onu kendilerine geri vermesini istedi.
Bir başka açıklamaya
göre (Um Kül.sum) kocası Amr b. el-As'dan, beraberinde iki kardeşi İmare ve
el-Velid ile birlikte kaçmıştı. Rasülullah (s.a.v.) kardeşlerini geri vermekle
birlikte Um Kül.sum'u alıkoydu. Peygamber (s.a.v.)'e: Antlaşma şartı gereği onu
da bize geri ver, dediler. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Antlaşmada
koşulan şart, erkekler hakkında idi. Kadınlar hakkında değildi." Bunun
üzerine Yüce Allah bu ayet-i kerimeyi indirdi.
Urve'den şöyle dediği
rivayet edilmiştir: Süheyl b. Amr'ın Hudeybiye günü Peygamber (s.a.v.)'e
koştuğu şartlar arasında şu da vardı: Bizden herhangi bir kimse yanına gelecek
olursa, senin dinin üzere olsa dahi onu mutlaka bize geri vereceksin, Nihayet
Yüce Allah mü'minler hakkında bilinen buyruğunu indirdi,
O, bu sözleri ile bu şartın
kadınlar hakkında bu buyruk ile neshedilmiş olduğuna işaret etmektedir.
Yine denildiğine göre
gelen kadın Bişr'in kızı Umeyme'dir. O Sabit b, eş-Şimrah'ın hanımı idi, O
sırada henüz kafir iken ondan kaçmıştı. Onunla Sehr b, Huneyf evlendi, ondan Abdullah
adındaki oğlu dünyaya geldi, Bu açıklamayı da Zeyd b, Habib yapmıştır.
el-Maverdi de aynı şekilde Sabit b. eş-Şimrah'ın hanımı olan Bişr kızı
Umeyme... demiştir.
el-Mehdevi dedi ki: İbn
Vehb'in Halid'den rivayetine göre bu ayet-i kerime Amr b. Avfoğullarından Bişr
kızı Umeyme hakkında inmiştir. Bu Hassan b. ed-Dahdah'ın hanımı idi. Hicret
ettikten sonra onunla Sehl b. Huneyf evlenmişti.
Mukatil dedi ki: Bu
kadın Mekkeli müşriklerden birisi olan Sayfi b. er-Rahib'in hanımı Saide adında
bir kadın idi.
Ancak ilim ehlinin
çoğunluğunun kabul ettiğine göre bu kadın Ukbe kızı Um KüIsüm idi.
2- Hudeybiye
Antlaşmasının Kapsamına Kadınlar Lafzan mı, Yoksa Genel İfadeler Dolayısıyla mı
Girmiştir?
Kadınların antlaşmanın
kapsamına lafzan mı, yoksa genel ifadeler dolayısı ile mi girdikleri hususunda
ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Bir kesim şöyle demiştir: Kadınların
geri çevrilmesi şartı antlaşmanın açık bir lafzı olarak ifade edilmiştir. Yüce
Allah, onların geri çevrilmesini öngören lafzı neshedip bunu yasaklamış,
erkekler hakkında olduğu gibi bırakmıştır.
Bu, Peygamber
(s.a.v.)'ın ahkam ile ilgili hususlarda ictihad edip görüşünü ortaya
koyabileceğine; fakat Yüce Allah'ın hatalı ictihadlarını olduğu gibi
bırakmayacağına delil teşkil etmektedir.
Bir başka kesim ilim
adamı da şöyle demektedir: Antlaşma akdinde kadınların lafzen geri çevrilmesi
şartı koşulmamıştı. Akit müslüman olanların geri verilmesi hususunda mutlak bir
ifade taşıyordu. İfadenin genel oluşu zahiren erkeklerle beraber kadınları da
kapsamasını gerektiriyordu, Ancak Yüce Allah, onların bu genel ifadenin dışında
kaldıklarını beyan etmiş, iki sebeb dolayısı ile kadınlarla erkekler arasında
fark olduğunu belirtmiştir:
1. Kadınlar kafir
erkeklere haramdırlar. 2. Kadınlar daha ince kalpli ve erkeklere göre daha
çabuk karar değiştirebilen kimselerdirler.
Müslümanlara gelmekle
birlikte, şirkini sürdüren bir kadın ise (antlaşma gereği) onlara geri
çevirilecekti.
3- Hicret Eden Mü'min
Kadınların İmtihan Edilmeleri:
"Onları imtihan
edin" buyruğu ile ilgili olarak şöyle denilmiştir: Bu kadınlardan kocasına
zarar vermek isteyen: Ben de Muhammed (s.a.v.)'in yanına hicret edeceğim,
diyordu. Bundan dolayı Yüce Allah, Resulüne kadınların imtihan edilmesini
emretmişti. Onları ne ile imtihan ettiği hususunda üç farklı görüş ileri
sürülmüştür.
1. İbn Abbas dedi ki:
İmtihan o kadına kocasından nefret ettiği için, herhangi bir yeri diğerine daha
çok tercih ettiği için, dünyalık istediği yahutta bizden bir adama aşık olduğu
için, hicret etmediğine; aksine sadece Allah ve Rasülünü sevdiği için hicret
ettiğine Allah adına yemin ettirilmesinden ibaret idi. Eğer buna dair
kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah adına yemin edecek olursa,
Peygamber (s.a.v.) onun eski kocasına mehrini ve (evlilik dolayısıyla) yapmış
olduğu harcamaları geri verir, kadını ona geri vermezdi. İşte Yüce Allah'ın:
"Şayet onların mü'min kadınlar olduğunu görürseniz, onları kafirlere geri
döndürmeyin. Hem bu kadınlar o erkeklere helal değildir, hem de o erkekler bu kadınlara
helal olmaz" buyruğu bunu anlatmaktadır.
2. İmtihan, kadının
Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasülü olduğuna
şahitlik etmesi şeklinde idi. Bu açıklamayı da İbn Abbas yapmış.
3. Bu imtihan sürenin, bundan
sonra gelen Yüce Allah'ın: "Ey Peygamber!
Mü'min kadınlar sana
gelip ... " 02. ayet) buyruğunda açıklanan şekilde yapılıyordu.
Aişe (r.anha) dedi ki:
Rasülullah (s.a.v.) ancak Yüce Allah'ın: "Mü'min kadınlar. .. sana bey'at
etmeye geldikleri vakit" (el-Mumtehine, 12) ayeti ile imtihan ediyordu.
Bunu Ma'mer, ez-Zühri'den o Aişe'den diye rivayet etmiştir. Bu hadisi Tirmizi
rivayet etmiş ve: Bu hasen, sahih bir hadistir, demiştir
4- Müslüman Erkeğin
Kafirlere Geri Verilmesinin Hükmü Nedir?:
ilim adamlarının çoğu bu
buyruğun, Peygamber (s.a.v.)'ın Kureyşlilerle antlaştığı, Kureyşlilerden
kendilerine gelen müslümanları geri çevireceğine dair hükmü neshettiği
kanaatindedir. Bu buyruk bu antlaşmanın kadınlar ile ilgili olan bölümünü
kaldırmış olmaktadır. Sünnetin Kur'an ile neshedilebileceği görüşünde olanların
benimsediği görüş budur.
Kimi ilim adamı da şöyle
demiştir: Bu erkekler hakkında da, kadınlar hakkında da tümüyle neshedilmiştir.
İmamın (İslam devlet başkanının) düşman ile kendisine müslüman olarak gelen
kimseleri kafirlere geri vereceğini antlaşma şartı olarak kabul etmesi caiz
değildir. Çünkü müslüman bir kimsenin şirk topraklarında ikameti caiz olmaz.
Kufeli fukahanın benimsediği görüş budur. Ancak İmam Malik'e göre bu şart ile
barış antlaşması yapılabilir. Kufeliler bu hususta benimsedikleri görüşe İsmail
b. Ebi Halid yoluyla gelen şu hadisi delil göstermişlerdir: İsmail b. Ebi
Halid, Kays b. Ebi Hazim'den, o Halid b. Ebi'l-Velid'den rivayet ettiğine göre
Rasülullah (s.a.v.) Halid'i Has'amlılardan bir topluluk üzerine gönderdi. Onlar
secde ederek kendilerini korumaya çalıştılar. Fakat onları öldürdü. Rasulullah
(s.a.v.) da onların herbirisi için yarımşar diyet ödedi ve: "Ben dar-u'l
harbte herhangi bir müşrik ile birlikte ikamet eden herbir müslümandan uzağım.
Onların her ikisinin ateşi birbirini görmemelidir."
İşte Küfeli ilim
adamları derler ki: Bu müslüman erkeklerin de müşriklere geri verileceği
hükmünü neshetmektedir. Çünkü Rasülullah (s.a.v.) dar-u'l harbte müşriklerle
birlikte ikamet edenlerden uzak olduğunu belirtmiştir.
Malik ve Şafii'nin
görüşüne göre ise bu hüküm nesholmuş değildir. Şafii der ki: Böyle bir akdi
ancak halife yahutta onun emredeceği bir kişi yapabilir. Çünkü halife bütün
mallar üzerinde velayet sahibidir. Halife dışında kim böyle bir akit yapacak
olursa, onun bu akdi reddolunur.
5- İmtihan Sonucu
Mü'min Oldukları Anlaşılan Kadınlar Kafirlere Geri Verilemezler:
"Allah onların
imanlarını daha iyi bilir." Yani bu imtihan sizin içindir. Allah, onların
imanlarını en iyi bilendir. Çünkü gizlilikleri bilen O'dur. "Şayet"
dışa vuran şekliyle "mü'min kadınlar olduklarını görürseniz" bir
diğer açıklamaya göre imtihan etmeden önce onların iman etmiş kadınlar
olduklarını bilirseniz "onları kafirlere geri döndürmeyin. Hem bu kadınlar
o erkeklere helal değildir, hem de o erkekler bu kadınlara helal olmaz."
Yani Yüce Allah mü'min bir kadını kafir bir erkeğe helal kılmadığı gibi, mü'min
bir erkeğin müşrik bir kadını nikahlamasını da helal kılmamıştır.
İşte bu, müslüman
kadının kocasından ayrılmasını gerektirenin hicreti değil, müslüman oluşu
olduğunun en açık delilidir. Ebu Hanife ise: Onların birbirlerinden ayrılmasını
gerektiren husus, aralarındaki dar ihtilafıdır demiştir. İmam Malik mezhebinde
buna dair bir işaret hatta açık bir ibare de vardır. Fakat doğru olanı
birincisidir. Çünkü Yüce Allah: "Hem bu kadınlar o erkeklere helal
değildir. Hem de o erkekler bu kadınlara helal olmaz" diye buyurmakta ve
helal olmayışlarının sebebinin müslümanlık olduğunu, dar ihtilafı olmadığını
açıklamaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Ebu Ömer (b.
Abdi'l-Berr) şöyle demektedir: Ne Kitapta, ne sünnette, ne de kıyasta her iki
dar arasında bir fark sözkonusu değildir. Bu hususta asıl gözönünde
bulundurulan dinlerin ayrılığıdır. Her ikisinin dini ayrı olmakla ya da her
ikisinin dini aynı olmakla hüküm verilir. Dar farkına göre değiL. Yardım
Allah'tandır.
6- Dar-ı İslam'a Kabul
Edilen Kadına Kocasının Yaptığı Harcamaların Geri Verilmesi:
"O erkeklere de
harcadıklarını verin" buyruğu ile Yüce Allah, müslüman kadın eğer dar-ı
İslamda alıkonulacak olursa, kocasına yaptığı harcamaların geri verilmesini
emretmektedir. Bu da ahde bağlı oluşun bir gereğidir. Çünkü İslamın haram
kılması sebebiyle kocanın hanımı ile birlikteliği yasaklanınca, Yüce Allah
kocaya malının geri verilmesini emretmektedir. Ta ki, bu gibi erkekler hem
hanımlarını, hem de mallarını yitirmek suretiyle iki cihetten de zararla
karşılaşmak sözkonusu olmasın.
7- Hanımı Hicret Etmiş
Olan Kafir Kocaya Tazminat Ödenmesinin Şartları:
Kafir koca istemediği
sürece tazminat ödemek sözkonusu değildir. Kafir koca gelip de hanımını
isteyecek olursa biz ona hanımını vermeyiz, fakat yaptığı harcamaların
tazminatını öderiz.
Şayet kocasının
gelişinden önce hanımı ölürse mehrinin tazminatını ödemeyiz. Çünkü onun
istemesi ve bizim vermeyişimiz tahakkuk etmemiş olur. Eğer miktar olarak tesbit
edilen mehir şarab ya da domuz ise hiçbir şey tazminat ödemeyiz. Çünkü (bize
göre) bunların hiçbir kıymeti yoktur.
Bu ayet ile ilgili
olarak Şafii'nin iki görüşü vardır. Birincisine göre bu hüküm nesholmuştur.
Şafii der ki: Kendileriyle antlaşma yapılmış kimseler arasından hür bir kadın,
dar-ı harbten hicret eden bir müslüman olarak barış yurdunda yahut dar-ı harbte
bulunan imama (müslümanların başkanına) hicret edip gelecek olursa, kocası
dışında herhangi bir veli onu geri isteyecek olursa, herhangi bir tazminat
ödemek sözkonusu olmaksızın o hanım ona geri verilmez.
Şayet kocası hanımını
kendisi adına ya da ondan başkası onun verdiği vekalete binaen isteyecek
olursa, bu hususta da iki görüş vardır. Birincisine göre ona tazminat ödenir.
Bu hususta kabul edilmesi gereken hüküm Yüce Allah'ın buyruğudur.
Bir diğer görüşe göre
ise hanımı müslüman olarak gelmiş bulunan müşrik kocaya herhangi bir bedel
ödenmez. "Eğer imam kadınların geri verilmesini şart koşacak olursa, bu
şart geçersizdir. Bu görüşü kabul eden şunu da söyler: Rasülullah (s.a.v.)'ın
Hudeybiye'de antlaşmaya taraf olan kimselere, onlardan gelenleri geri çevirme
şartını koşmuştu. Kadınlar da onlar arasında idi ve bu sahih bir şart idi.
Ancak Yüce Allah bu şartı neshetmiş ve bedel (tazminat) ödenmesini öngörmüştür.
Önce Yüce Allah sonra da onun Rasülü kadınların geri verilmeyeceğine hüküm
verdiğinden ötürü kadınların geri verileceği şartı nesholmuş ve onun herhangi
bir hede! (tazminat) ödeme yükümlülüğü artık kalmamıştır. Çünkü nesholmuş
şartı, batıl bir şarttır. Batıl olan bir şartın ivazı (tazminatı) ise sözkonusu
değildir. ''
8- Hicret Eden Mü'min
Kadınlar İçin Kocalarına Tazminat Ödemekle Yükümlü Olan Kimdir?:
Yüce Allah, kocaların
hanımlarına yaptıkları harcamalar kadarının geri verilmesini emretmiş
bulunmaktadır. Bu emrin muhatabı imamdır. O elinin altındaki Beytu'l-Mal'den
muayyen bir harcama yeri bulunmayan mallardan bu tazminatı öder. Mukatil dedi
ki: Mehri o kadın ile evlenecek olan müslüman kişi öder. Eğer herhangi bir
müslüman onunla evlenmeyecek olursa kafir olan kocasının alacak bir şeyi olmaz.
Katade de şöyle
demiştir: Mehrin ödenmesi ile ilgili hüküm ancak kendileriyle antlaşma yapılmış
olanların kadınları hakkında sözkonusudur. Kendileri ile müslümanlar arasında
antlaşma bulunmayan hanımların kocalarına mehir geri verilmez. Durum onun
dediği gibidir.
9- Müslüman Olup Hicret
Etmiş Kadınla Evlenmekte Sakınca Yoktur:
" ... O kadınları
nikahlamanızda size vebal yoktur" buyruğunda kastedilen müslüman olup
iddetleri bittiği takdirde (nikahlamalarında vebal yoktur), demektir. Çünkü
müşrik olan kadın ile iddet bekleyen kadının nikahlanmasının haram olduğu
sabittir. Şayet o kadın ile gerdeğe girilmeden önce müslüman olacak olursa,
derhal ona nikah yapılabilir ve kadın evlenebilir.
10- Mehir Ödeme Şartı:
"Kendilerine
mehirlerini verdiğiniz takdirde" buyruğu ile Yüce Allah bu kadınları
mehirlerini ödemek şartıyla nikahlamayı mübah kılmıştır. Çünkü kadının müslüman
olması, kafir olan kocasından ayrı kalmasını gerektirir.
11- Müslüman Erkeklerin
Dar-ı Harbte Bulunan Müşrik Hanımları ve Ayetin Nüzulü üzerine Ashabın Bazı
Uygulamaları:
"Kafir zevceleri de
nikahınız altında tutmayın" buyruğundaki: "Tutmayın" anlamındaki
buyruk genellikle: "Tutmak"tan gelen bir fiil olarak okunmuştur. Ebu
Ubeyd'in tercihi de budur. Buna sebeb ise Yüce Allah'ın: ''Artık onları ya
iyilikle tutun ... " (Bakara, 231) buyruğudur.
el-Hasen, Ebu'l-Aliye ve
Ebu Amr ise şeddeli olarak: (...) diye (...): Sıkı tutmak"tan gelen bir
fiil olarak okumuşlardır. ''Tuttu, tutar" kullanımının da (...) anlamında
olduğu söylenir.
"Te" harfi üstün
olarak; (...) diye de okunmuştur ki bu da; (...) takdirindedir.
''Nikahlar" lafzı
(...)'in çoğulu olup, bu da kendisi ile korunulan şey, demektir. Burada
"ismet: korumak, korunuş" nikah anlamındadır.
Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır; Her kimin Mekke'de kafir bir hanımı var ise ona itibar etmesin.
Çünkü o, onun için bir hanım değildir. Artık aralarındaki dar ihtilafı
dolayısıyla o kadının nikahı kesilmiş bulunmaktadır.
en-Nehai'den şöyle
dediği nakledilmiştir: Burada kastedilen dar-ı harbe gidip orada kafir olan
müslüman kadındır. Kafirler önceleri müslüman hanımlarla evleniyor, müslüman
erkekler de müşrik kadınlarla evleniyorlardı. Daha sonra bu husus, bu ayet-i
kerime ile neshedildi. Bunun üzerine Ömer b. el-Hattab Mekke'de bulunan müşrik
iki tane hanımını boşadı. Bunlardan birisi Ebu Umeyye'nin kızı Kureybe idi.
Onunla Muaviye b. Ebi Süfyan evlendi. Her ikisi de o zaman Mekke'de müşrik
idiler. İkincisi ise Huzaalı ve Abdullah b. el-Muğıre'nin annesi olan Amr kızı
Um Kü!sum idi. Bununla da o zaman kendisi de müşrik olan Ebu Cehm b. Huzafe
evlendi. Ömer halifeliğe geçince, Ebu Süfyan, Muaviye'ye: "Kureybe'yi Ömer
elinden kaçırılmış olan bir şeyi elinde bulmasın diye boşa!" dedi ise de
Muaviye bunu kabul etmemişti. Talha b. Ubeydullah'ın yanında da Rabia b.
el-Haris b. Abdu'l-Muttalib'in kızı Erva vardı. İslam onların birbirlerinden
ayrılmasını gerektirdi. Daha sonra İslam döneminde Halid b. Said b. el-As
onunla evlendi. Bu kadın kafir kadınlar arasından Peygamber (s.a.v.)'e kaçıp
gelen kadınlardan idi. Onu geri vermeyip
Halid ile evlendirdi.
Yine Peygamber (s.a.v.)
müslüman olmadan önce kızı Zeyneb'i Ebu'I-As b. el-Rabi' ile evlendirmişti.
Daha sonra kendisi de, arkasından kocası da müslüman oldu.
Abdu'r-Rezzak'ın, İbn
Cüreyc'ten, onun bir adamdan, onun da İbn Şihab'dan naklettiğine göre İbn Şihab
şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.)'ın kızı Zeyneb müslüman oldu ve Peygamber
(s.a.v.)'dan sonra ilk hicret döneminde hicret etti. Kocası Ebu'I-As b.
er-Rabi' Abdu'I-Uzza ise Mekke'de müşrik idi ... Ondan gelen bu rivayette
kocasının Zeyneb'ten sonra İslam'a girdiği belirtilmektedir. eş-Şa'bi de böyle
demiştir.
eş-Şa'bi dedi ki:
Rasülullah (s.a.v.)'ın kızı Zeynep, Ebu'I-As b. el-Rabi'nin hanımı idi.
Müslüman olduktan sonra Peygamber (s.a.v.)'ın yanına gelmişti. Daha sonra
kocası da Medine'ye geldi, Zeynep ona eman verdi, o da İslama girdi, Peygamber
(s.a.v.) Zeyneb'i ona tekrar geri verdi.
Ebu Davud, İkrime'den o
İbn Abbas'tan rivayetle dedi ki: Onu ilk nikah ile (kocasına geri verdi) ve
yeni herhangi bir akid yapmadı. Muhammed b. Ömer naklettiği hadisinde
"altı yıl sonra" demiştir. el-Hasen b. Ali ise iki yıl sonra
demiştir.
Ebu Ömer (b.
Abdi'l-Berr) dedi ki: Eğer bu rivayet sahih ise şu iki halden biri
sözkonusudur: Ya kocası İslama girinceye kadar ay hali olmamıştır yahutta
onunla ilgili emir Yüce Allah'ın: " ... Kocaları onları geri almaya daha
çok hak sahibidirler" (el-Bakara, 228) buyruğu ile neshedilmiştir ki;
burada kasıt, iddetleri içerisindeki süredir. Bu buyruk ile iddetin kastedildiği
hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı yoktur.
İbn Şihab ez-Zührı;
-Allah'ın rahmeti üzerine o!sun- Zeyneb (r.anha)'ın başından geçen bu olay ile
ilgili olarak, bu feraiz (miras hukukun)a dair hükümlerin inişinden önce
olmuştu, demişti.
Katade de şöyle
demiştir: Bu mü'minlerle müşrikler arasındaki antlaşmaların sona ereceğini
belirten et- Tevbe Süresi'nin inişinden önce idi. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
12- Kafir (Müşrik)
Kadınlarla Nikahlanmak ve Kocası Müslüman Olan Kafir Kadınların Hükmü:
"Kafir zevceleri de
nikahınız altında tutmayın" buyruğunda kastedilen kafir kadınlar, ilk
olarak nikahlanmaları caiz olmayan puta tapan kadınlardır. Buna göre bu buyruk
kitab ehli dışında kalan kafir kadınlara hastır. Bunun umumi olup daha sonra
kitab ehli kadınlarının bu umumdan neshedildiği de söylenmiştir. Yoksa ayet-i
kerimenin zahirine göre hiçbir kafir kadın hiçbir şekilde helal olmaz. Birinci
görüşe göre putperest ya da mecusi bir erkek müslüman olup da hanımı müslüman
olmazsa birbirlerinden ayrılırlar. Bazı ilim adamlarının görüşleri budur.
Kimileri de iddetin tamamlanması beklenir, demiştir. Kadına müslüman olması
teklif edilmekle birlikte İslam'a girmezse, derhal birbirlerinden ayrılırlar ve
iddetin tamamlanması beklenmez, diyenler arasında Malik b. Enes vardır. Bu aynı
zamanda el-Hasen, Tavus, Mücahid, Ata, İkrime, Katade ve el-Hakem'in de
görüşüdür. Bunlar Yüce Allah'ın; "Kafir zevceleri de nikahınız altında
tutmayın." buyruğunu delil göstermişlerdir.
ez-Zühri'ye göre kadının
iddetinin tamamlanması beklenir. Bu Şafii ve Ahmed'in de görüşüdür. Delil
olarak Ebu Süfyan b. Harb'ın, hanımı Utbe kızı Hind'den önce müslüman olduğunu
göstermişlerdir. Ebu Süfyan Mervu'z-Zahran denilen yerde müslüman olmuş, daha
sonra Mekke'ye geri döndüğünde Hind küfrü üzere devam eden bir kadın iken, onun
sakalını tutarak: Şu sapık ihtiyarı öldürünüz, demişti. Hind de ondan birkaç
gün sonra İslama girmiş ve her ikisi de nikahları üzere kalmışlardı. Çünkü
henüz Hind'in iddeti bitmiş değildi. Bu görüşün sahipleri derler ki: Hakim b.
Hizam da bu durumdadır. O da hanımından önce İslama girmiş, hanımıondan sonra
müslüman olmuş ve her ikisi de nikahları üzere kalmaya devam etmişti.
Şafii der ki: Yüce
Allah'ın: "Kafir zevceleri de nikahınız altında tutmayın" buyruğunu delil
gösterenlerin lehine bu buyrukta delil olacak bir taraf yoktur. Çünkü müslüman
kadınlar zaten kafir erkeklere haram kılınmıştır. Tıpkı müslüman erkeklere
kafir, putperest ve mecusi kadınların Yüce Allah'ın:
"Hem bu kadınlar o
erkeklere helal değildir, hem de o erkekler bu kadınlara helal olmaz"
buyruğu dolayısı ile helal değildir. Daha sonra sünnet, Yüce Allah'ın bu
buyrukla kadın ve erkekten müslüman olmayan kimsenin iddet süresi içerisinde
müslüman olması dışında birbirlerine helal olmayacağı hükmünü murad ettiğini
açıklamıştır.
Kufeli ilim adamları
olan Süfyan, Ebu Hanife ve arkadaşları, zımmi olan kafirler hakkında şöyle
demişlerdir: Kadın müslüman olduğu takdirde, kocasına müslüman olması teklif
edilir. Kocası müslüman olursa mesele yok, aksi takdirde birbirlerinden
ayrılırlar. Yine onlar derler ki: Eğer her ikisi de harbi iseler (yani dar-ı
harbe tabi iseler) her ikisi ister dar-ı harbte, ister darı İslamda bulunsunlar
kadın üç defa ay hali oluncaya kadar onun karısıdır. Eğer birileri dar-ı İslamda,
diğeri dar-i harbte bulunuyor ise, o vakit aralarındaki nikah bağı sona erer,
diyerek dar farkını gözönünde bulundurmuşlardır. Ancak bunun fazlaca bir
kıymeti yoktur. Bu görüş daha önce geçmiş buiunmaktadır.
13- Bu Durumdaki
Nikahlı Kadın ile Gerdeğe Girilmemiş İse:
Bu görüş ayrılığı sadece
kendisiyle gerdeğe girilmiş olan kadın hakkındadır. Eğer kadın ile gerdeğe
girilmemiş ise ikisi arasındaki nikah bağının sona ereceği hususunda bildiğimiz
bir görüş ayrılığı yoktur. Çünkü bu durumda kadının iddet bekleme yükümlülüğü
olmaz. Kocası müslüman kaldığı halde irtidad eden kadın hakkında da Malik aynı
şekilde her ikisi arasındaki nikah bağı sona erer, demiştir. Delili de:
"Kafir zevceleri de nikahınız altında tutmayın" buyruğudur. Bu aynı
zamanda Hasan-ı Basri ve el-Hasen b. Salih b. Hayy'ın da görüşüdür. Şafii ve
Ahmed'in görüşüne göre ise kadının iddetinin tamamlanması bekleneceği
şeklindedir.
14- Hristiyan Olan
Eşlerden Hanım Müslüman Olursa:
Eşler hristiyan olup
hanım müslüman olacak olursa, yine bu hususta görüş ayrılığı vardır. Malik,
Ahmed ve Şafii'nin görüşüne göre iddetin tamamlanmasına kadar beklenilir.
Mücahid'in görüşü de budur. Kendisi putperest olan erkeğin hanımı müslüman
olursa yine durum böyledir. Eğer iddeti içerisinde erkek müslüman olacak
olursa, hanımını almaya herkesten daha çok hak sahibi odur. Nitekim Safvan b.
Umeyye ve İkrime b. Ebi Cehil de İbn Şihab'ın naklettiğine göre- hanımlarının
iddeti bitmeden müslüman olmaları üzerine kendi hanımlarını almaya herkesten
daha çok hak sahibi olmuşlardı. Bunu da Malik Muvatta'ında zikretmektedir.
İbn Şihab dedi ki:
Safvan ile hanımının müslüman olmaları arasında bir aya yakın bir süre
geçmiştir. Yine İbn Şihab şöyle demiştir: Kocası kafir ve dar-ı harbte kalmakla
birlikte Rasülullah (s.a.v.)'e hicret eden ne kadar kadın varsa mutlaka hicreti
dolayısıyla kocası ile arasının ayrıldığına dair haberler bize ulaşmış, bunun
aksini bildiren (bir haber) ulaşmış değildir. Ancak kocası iddeti bitmeden önce
muhacir olarak gelmiş olması hali müstesnadır.
Kimi ilim adamı da her
ikisi arasındaki nikah bağı fesholur, demiştir. Yezid b. Alkame dedi ki: Dedem
müslüman olduğu halde ninem müslüman olmamıştı. Ömer (r.a) onların nikahının
sona erdiğine hüküm vermiş ve onları birbirinden ayırmıştı. Bu aynı zamanda
Tavus'un da görüşüdür. Aralarında Ata, el-Hasen ve İkrime'nin de bulunduğu onun
dışındaki bir topluluk ise: Yeniden ona talib olmadıkça onu nikahı altında
tutabilmesi imkanı yoktur, demişlerdir.
15- İrtidad Edip Dar-ı
Harbe Sığınan Kadın ile Müslüman Olup Dar-ı İslam'a Hicret Eden Kadının Mehri:
"Siz de
harcadığınızı isteyin, onlar da harcadıklarını istesinler" buyruğu ile
ilgili olarak müfessirler şöyle demişlerdir: Antlaşma tarafında bulunan ve
irtidad edip kafirlere sığınan müslüman kadınlar olursa, kafirlere: Bu kadının
mehrini veriniz, denirdi. Kafir kadınlardan birisi müslüman olup hicret ederek
gelecek olursa müslümanlara: O kadının mehrini kafirlere geri veriniz,
denilirdi. Bu, her iki hal ile ilgili insaflı ve adaletli bir hüküm idi. Yine
bu hüküm o zamana ve sırf bu olaya has olduğu ümmetin icmaı ile kabul
edilmiştir. Bu açıklamayı İbnu'l-Arabi yapmıştır.
16- İşte Allah'ın Hükmü
Budur:
"Bunlar" yani
bu ayet-i kerimede sözü edilenler "Allah'ın hükümleridir.
Aranızda O hükmeder, Allah
en iyi bilendir, Hakimdir." Buna dair açıklamalar da daha önce birden çok
yerde (mesela, el-Bakara, 32. ayetin tefsirinde) geçmiş bul unmaktadır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN