HAŞR 16 / 17 |
كَمَثَلِ
الشَّيْطَانِ
إِذْ قَالَ
لِلْإِنسَانِ
اكْفُرْ
فَلَمَّا
كَفَرَ قَالَ
إِنِّي
بَرِيءٌ
مِّنكَ
إِنِّي
أَخَافُ
اللَّهَ
رَبَّ
الْعَالَمِينَ
{16} فَكَانَ
عَاقِبَتَهُمَا
أَنَّهُمَا
فِي النَّارِ
خَالِدَيْنِ
فِيهَا
وَذَلِكَ
جَزَاء الظَّالِمِينَ
{17} |
16.
Onların durumu şeytanın insana: "Kafir ol" dediği zamanki durumu
gibidir. Kafir olunca: "Muhakkak ki ben senden uzağım, çünkü ben alemlerin
Rabbi olan Allah'tan korkarım" der.
17.
Sonra ikisinin de akıbetleri orada ebedi olmak üzere ateşin içinde
kalmalarıdır. Zulmedenlerin cezası işte budur.
"Onların durumu
şeytanın insana: 'Kafir ol' dediği zamanki durumu gibidir" buyruğu Yüce
Allah'ın münafık ve yahudilere yardım sözünde durmayıp, onlara verdikleri
yardımcı olmak vaadini yerine getirmeyişlerine bir örnektir. Atıf harfi
hazfedilerek "ve onların durumu ... şeytanın ... durumu gibidir"
demeyişi atıf harfinin hazfedilmesinin çokça görülen bir şey oluşundan
dolayıdır. Nitekim (aradaki atıf harflerini hazfederek): "sen akıllısın,
sen kerimsin, sen alimsin" demek de böyledir.
Ayette Kimin
Kastedildiğine Dair Rivayet
Peygamber (s.a.v.)'den
rivayet edildiğine göre şeytanın kendisine: "Kafir ol!" dediği insan
yanında saraya tutulan bir kadına dua etmek üzere bırakılmış rahib bir kimse
idi. Şeytan ona teşvikte bulunarak o kadın ile ilişki kurdu, kadın da hamile
kaldı. Daha sonra rezil olmak korkusu ile o kadını öldürdü. Şeytan o kadının
yakınlarına bulunduğu yeri gösterdi. Manastırına gelerek rahibeden
manastırından inmesini istediler. Şeytan ona, kendisine secde edecek olursa,
onu ellerinden kurtaracağı vaadinde bulundu. Rahib ona secde edince ondan uzak
olduğunu belirterek rahibi kadının yakınlarıyla başbaşa bıraktı. Bunu Kadı
İsmail ile Ali b. el-Medini, Süfyan b. Uyeyne'den diye rivayet etmişlerdir.
Süfyan, Amr b. Dinar'dan o Urve b. Amir'den, o Ubeyd b. Rifaa ez-Züraki'den, o
da Peygamber (s.a.v.)'dan diye rivayet etmişlerdir. Bu rahibe dair haberi İbn
Abbas ve Vehb b. Münebbih uzunca zikretmişlerdir. Her ikisinin lafızları
arasında farklılık vardır.
İbn Abbas'ın Bu
Husustaki Rivayeti
İbn Abbas Yüce Allah'ın;
" ... şeytanın ... durumu gibidir" buyruğu hakkında dedi ki: Fetret
döneminde Bersisa diye anılan manastırinda yetmiş yıl boyunca ibadet etmiş ve
bu zaman zarfında bir göz açıp kırpacak kadar bir süre dahi Allah'a isyan
etmemiş bir rahib vardı. Bu rahib İblisi gerçekten bitkin düşürmüştü. İblis
şeytanların azgınlarını toplayarak dedi ki: Aranızdan benim yerime Bersisa'nın
hakkından gelecek bir kimse yok mu? Ebyad adındaki ve peygamberler ile
uğraşmakla görevli olan şeytan -ki aynı zamanda vahiy veriyormuş gibi ona
vesvese vermek maksadıyla Peygamber (s.a.v.) efendimize Cebrail suretinde
görünen budur. Bunun üzerine Cebrail gelmiş, ikisinin arasına girdikten sonra
eliyle bu Ebyad'ı itmiş ve Hind'in en uzak yerine düşmüştür. İşte Yüce
Allah'ın: "Büyük bir güç sahibidir. Arş'ın sahibinin nezdinde yüksek bir
mevkii vardır" (et-Tekvir, 20) buyruğu bunu anIatmaktadır.- dedi ki: Senin
adına onun hakkından ben gelirim. Bunun üzerine Ebyad rahiblerin kılığına
büründü. Başının ortasını da traş etti ve Bersisa'nın manastırına gitti. Ona
seslendi, fakat rahib ona cevab vermedi. Çünkü ancak on günde bir namazından
başka bir yere dönerdi ve on günde bir orucunu açardı. Kesintisiz olarak on,
yirmi hatta daha fazla süre oruç tutardı. Ebyad, Bersisa'nın kendisine cevap
vermediğini görünce, o da manastırının dib taraflarında ibadete yöneldi.
Bersisa namazını bitirdikten sonra Ebyad'ın rahiblere yakışır çok güzel bir
şekilde namaz kılmakta olduğunu gördü, Bundan dolayı ona cevab vermediğine
pişman oldu, Ne istiyorsun? deyince, Ebyad: Seninle birlikte olmayı, senin
edebinle edeblenip senin amelini örnek almayı ve hep birlikte ibadet edelim
istiyorum. Rahib: Seninle uğraşacak vaktim yok deyip, yine namazına döndü.
Ebyad da namaza koyuldu. Bersisa, Ebyad'ın çok gayretle ibadet ettiğini
görünce, ona: İhtiyacın ne? diye sordu. Ebyad: İzin ver de yanına çıkayım,
dedi, Ona izin verdi ve Ebyad bir sene onunla birlikte kaldı. Kırk günde sadece
bir gün oruç yiyordu. Namazından başka bir yere kırk günde bir dönüyordu. Bazan
seksen güne kadar sürdüğü de oluyordu. Bersisa onun bu gayretini görünce,
kendisinin yaptığını küçümsemeye başladı. Sonra Ebyad ona şöyle dedi: Benim
Allah'ın kendileri vasıtasıyla hastayı, mübtelayı ve deliyi şifaya kavuşturduğu
birtakım dualarım vardır deyip, bu duaları ona öğretti. Ebyad, İblisin yanına
varınca, Allah'a yemin ederim o adamı helak ettim, dedi. Sonra bir adama
musallat olup, boğazını sıkmaya koyuldu. Daha sonra onun akrabalarına -insan
suretinde görünerek- dedi ki: Sizin bu adamınız delirmiş, onu tedavi edeyim mi?
Onlar: Evet dediler. Bu sefer: Onu etkileyen kadın cinne gücüm yetmiyor, fakat
siz bunu alın Bersisa'ya götürün, o Allah'ın İsm-i A'zamını bilir. Allah'tan bu
adı anılarak bir şeyler istenirse verir, o adı anılarak O'na dua edilirse duayı
kabul eder, dedi. Bu adamı alıp Bersisa'ya götürdüler, o da bu duaları okudu,
şeytan onu bırakıp gitti.
Daha sonra Ebyad
insanlara bu işleri yapıp duruyor, sonra onlara Bersisa'ya gitmelerini
söylüyor, götürdükleri hastalar da iyileşiyorlardı. üç erkek kardeşi olan
kralların kızlarından birisine gitti. Babaları bir kraldı. Bu kral ölmüş, sonra
da kardeşini yerine tayin etmişti. Bu kızın amcası İsrailoğulları arasında bir
hükümdardı. Ebyad bu kıza işkence etmeye ve boğazını sıkıştırmaya koyuldu. Daha
sonra yakınlarına kızı tedavi etmek isteyen bir doktor suretinde gelip: Onun bu
şeytanı çok azgındır, ona güç yetirilemez. Fakat siz bu kızı alıp Bersisa'ya
götürün, onun yanında bırakın. Şeytanı geleceği vakit onun için dua edecek ve
iyileşecek, dedi. Yakınları: Bersisa bizim bu isteğimizi kabul etmeyecektir,
dediler. Şeytan onlara şöyle dedi: Onun manastırının yanında siz de bir
manastır inşa ediniz, sonra da kızı oraya bırakıp bu kız senin yanında bir
emanettir, mükafatını Allah'tan bekleyerek onu tedavi et, deyiniz. Bersisa'dan
kızı yanında bırakmasını istediler, kabul etmeyince bir başka manastır inşa
ederek kızı oraya bıraktılar. Bersisa namazını bırakıp kızı ve kızın
güzelliğini görünce oldukça etkilendi. Şeytan kıza geldi ve boğazını
sıkıştırmaya koyuldu. Namazını bırakıp, kıza dua etti, şeytan onu bırakıp
gitti. Daha sonra yine namazına yöneldi. Şeytan tekrar kıza geldi ve boğazını
sıkıştırmaya başladı. Bu arada Bersisa görecek şekilde üstünün başının
açılmasını da sağlıyordu. Sonra şeytan ona gelerek, ne oluyor sana? dedi. Sen
onunla yat, onun benzerini bulamazsın. Bundan sonra da tevbe edersin. Şeytan bu
telkinlerini sürdürüp durdu. Sonunda o kız ile birlikte oldu, kız da hamile
kaldı ve hamileliği görülmeye başladı. Bu sefer şeytan ona: Yazıklar olsun
sana, sen rezil oldun. Onu öldür de öyle tevbe et ve rezil olma! Şayet sana
gelip kızlarının nerede olduğunu soracak olurlarsa, onun şey tanı geldi, onu
alıp götürdü, dersin. Bunun üzerine Bersisa kızı öldürdü ve geceleyin onu
gömdü. Şeytan elbisesinin bir ucunu yakalayarak toprağın dışında kalmasını
sağladı. Bersisa namazına geri döndü.
Daha sonra şeytan kızın
kardeşlerinin rüyasına girip: Bersisa kızkardeşinize şunları şunları yaptı ve
onu öldürdükten sonra şu şu tepede gömdü, dedi. Kardeşleri böyle bir şeyin
olamayacağını kabul etmekle birlikte Bersisa'ya:
Kızkardeşimize ne
yaptın? dediler. O: Şeytanı onu alıp gitti, dedi. Onlar da rahibi tasdik
ettiler ve çekip gittiler.
Daha sonra yine şeytan
rüyalarına girerek: Kızkardeşiniz şöyle şöyle bir yerde gömülüdür. Onun
elbisesinin bir ucu da toprağın dışındadır, dedi. Denilen yere gidip
kızkardeşlerini buldular. Rahibin manastırını yıktılar, oradan onu indirip
boğazına ip dolayarak krala götürdüler. Kralın önünde yaptıklarını itiraf etti,
kral da öldürülmesini emretti. Asılacağı vakit şeytan: Beni tanıyor musun?
dedi. O: Allah'a yemin ederim ki hayır deyince, sana o duaları öğreten
arkadaşın benim, dedi. İsrailoğulları arasında en çok ibadet eden kişi sen iken
Allah'tan korkmadın mı, utanmadın mı? Hem kendini rezil edecek şekilde bu
yaptığın işler sana yetmedi mi? Bu yaptıklarını da ikrar ettin ve senin gibi
insanları da rezil ettin. Şayet sen bu halinle ölecek olursan, senden sonra
senin benzerlerinden hiçbir kimse asla iflah olmayacaktır. Bersisa: Peki ne
yapayım? deyince, şeytan: Bir tek hususta bana itaat et. Ben de seni onlardan
kurtaracağım, onların seni görmemelerini sağlayacağım dedi. Bu nedir? deyince,
şeytan: Bana sadece bir defa secde edeceksin dedi. Bersisa: Yapayım deyip,
Allah'tan başka ona secde etti. Şeytan: Ey Bersisa dedi, işte senden istediğim
buydu ve nihayet sen Rabbine kafir oldun, O'nu inkar ettin. Ben senden uzağım,
ben alemlerin Rabbi Allah'tan korkarım, dedi.
Vehb b. Münebbih'in Bu
Husustaki Rivayeti
Vehb b. Münebbih de dedi
ki: İsrailoğulları arasında cibid birisi vardı. Çağının en çok ibadet
edenlerindendi. Onun döneminde bir kızkardeşleri bulunan üç kardeş vardı. Bu
kızkardeşleri bakire olup ondan başka da kızkar-. de;ileri yoktu. Her üçünün de
savaşa gitmeleri gerekti. Kızkardeşlerine kimin göz kulak olacağını bilemedikleri
gibi. kimin yanında güvenip bırakacaklarını, kime emanet edeceklerini de
bilemediler. Nihayet kızkardeşlerini İsrailoğullarının o abid kişisi yanında
bırakmak üzere görüş birliğine vardılar. Ona içten içe güven duyuyorlardı. O
abide gidip kızkardeşlerini yanında bırakmak istediklerini söylediler, bunu
kabul etmesini istediler. Böylelikle kızkardeşleri onun gözetimi altında Ve
onun yakınında kalacak, savaştan geri dönünceye kadar onu görüp gözetecekti.
Abid bunu kabul etmeyerek, onlardan ve kızkardeşlerinden Allah'a sığındı.
Onların isteklerini kabul edinceye kadar ona ısrar edip durdular.
Nihayet şöyle dedi: Onu
benim manastırımın karşısındaki bir eve yerleştirin. Onlar da kızkardeşlerini
öyle bir eve yerleştirdiler, sonra onu bırakıp gittiler. Bir süre o abidin
komşusu olarak kaldı. Ona manastırından yemek götürüyor, bu yemeği manastırın
kapısında bırakıyordu. Sonra kapısını kilitleyip manastırına çıkıyordu.
Arkasından kıza evinden çıkıp kendisine koyduğu yemeği almasını söylüyordu.
şeytan yumuşak bir şekilde hayır işlemekte onu teşvik edip durdu. Kızın evinden
gündüzün çıkmasının büyük bir iş olduğunu ona telkin ediyor ve birilerinin onu
görüp de ona bağlanma ihtimalini hatırlatarak, korkutuyordu.
Bu şekilde bir süre
devam etti. Daha sonra İblis ona gelerek hayır ve mükafat şevkini arttırmaya
çalıştı ve ona şöyle dedi: Bu kıza verdiğin yemeği kendin götürüp onun evine
bırakacak olursan, elbetteki bu senin alacağın ecir ve mükafatı daha bir
arttıracaktır. Bu telkinlerini sürdürüp durdu. Nihayet abid, kıza götürdüğü
yemeği alıp evine kadar bırakmaya başladı. Bu şekilde de bir süre devam etti.
Sonra yine İblis ona geldi, onu hayra teşvik etti ve hayır işleme arzusunu
harekete geçirerek dedi ki: Sen onunla konuşsan, onunla sohbet etsen de o da
senin sohbetinle sıkıntısını gidersen çünkü o çok ileri derecede yalnızlıktan
sıkılmış bulunuyor. İblis bu husustaki telkinlerini sürdürüp durdu. Nihayet
manastırının üst tarafından ona bakıp bir süre onunla konuşmaya başladı. Bundan
sonra iblis yine ona gelerek dedi ki: Bu kızın yanına insen de manastırının
kapısında oturup onunla konuşsan, o da kendi evinin kapısında oturup seninle
konuşursa bu onun için daha bir yalnızlığını giderici olur. Bu husustaki
telkinlerini sürdürdü, nihayet abidin manastırından inmesini, manastırının
kapısında oturup o kızla konuşmasını, kızın da evinden çıkmasını sağladı. Bu
şekilde bir süre konuşmaya devam ettiler.
Daha sonra İblis ona
gelerek, yaptığı bu davranışı dolayısıyla hayır ve mükafat alacağı arzusunu
uyandırdı, teşviklerde bulunup dedi ki: Manastırının kapısından çıkıp da,
evinin kapısına yakın bir yerde otursan, bu onun için daha bir teselli edici
olur. Bunu da yaptırıncaya kadar bu telkinlerini sürdürdü. Nihayet bir süre de
böylece devam etti.
Arkasından yine İblis
gelerek onu hayır işlemeye ve kıza karşı yaptığı bu tutumu dolayısıyla elde
ettiği güzel sevapları telkine koyuldu ve ona şöyle dedi: Evinin kapısına
yaklaşıp sen onunla -o da evinden çıkmaksızın- konuşsan dedi. Abid bunu da
yaptı. Manastırından iniyor, kızın evinin kapısında oturup onunla konuşuyordu.
Bu şekilde bir süre devam ettikten sonra yine İblis ona gelerek şöyle dedi:
Onunla birlikte eve girsen, onunla konuşsan. Böylece de kimseye yüzünü
göstermesine imkan tanımasan senin için daha güzel olur.
Bu telkinlerini de
sürdürdü ve nihayet eve de girdi. Bütün gün boyunca kızla konuşmaya başladı,
akşam oldu mu manastırına çıkıp gidiyordu. Bundan sonra yine İblis ona geldi.
Kızı ona güzel gösterip durdu, nihayet abid eliyle baldırına vurdu, onu öptü.
İblis kızı gözünde güzel göstermeye ve davranışını ona hoş göstermeye devam
edip durdu. Sonunda kız ile birlikte oldu ve kız hamile kaldı, ondan bir çocuğu
doğdu. İblis ona gelerek: Peki ya bu kızın kardeşleri gelip senden bir
çocuğunun olduğunu görürlerse, sen ne yapacaksın? Senin rezil olmayacağından
yahutta onların seni rezil etmeyeceklerinden emin değilim. Git, onun oğlunu
tut, kes ve göm. Şüphesiz ki kız, kardeşlerinin kendisine yaptığını
öğrenecekler korkusuyla senin bu yaptığını gizleyecektir. Abid bunu da yaptı.
Bu sefer ona şöyle dedi:
Sen onun oğlunu Öldürmüşken, ona yaptıklarını kardeşlerinden gizleyeceğini mi
zannediyorsun? İyisi mi onun da boğazını kes ve oğluyla beraber onu da göm.
İblis bu telkinlerini
sürdürüp durdu. Nihayet o kızın da boğazını kesti ve oğluyla birlikte onu da
çukura gömdü. üzerine çok büyük bir kaya örttü ve dümdüz bir şekilde de
toprakla kapattı. Manastırına çıkıp orada yine kendisini ibadete verdi. Bu
haliyle Allah'ın dilediği kadar bir süre kaldı.
Nihayet kızın kardeşleri
savaştan geri döndü. Adamın yanına gelerek, kızkardeşlerini sordular. Vefat
haberini onlara bildirdi ve kıza Allah'tan rahmetler diledi, ağlayıp: O çok iyi
bir kızdı. İşte bu da onun kabri, onu görün, dedi. Kardeşleri kabrine giderek,
kabri başında ağladılar. Allah'tan ona rahmetler dilediler. Günlerce kabri
başında durduktan sonra, yakınlarına geri döndüler.
Geceleyin yataklarına
çekilip uyuduklarında şeytan onlara bir yolcu suretinde göründü. En büyüklerine
başlayarak ona kızkardeşlerinin durumunu sordu. O da ona; abidin sözlerini,
ölmüş olduğunu ve abidin o kıza rahmetler okuduğunu, kızkardeşlerinin mezarını
kendilerine nasıl gösterdiğini bildirdi. şeytan bunların yalan olduğunu
söyleyerek: Abid kızkardeşiniz ile ilgili size doğruyu söylemedi. O
kızkardeşinizi gebe bıraktı, ondan bir oğlu oldu. Boğazını kesti, daha sonra da
sizden korkarak kızkardeşinizin de boğazını kesti. Ondan sonra bu
kızkardeşinizi girenin sağ tarafında kalan kapının arkasına kazdığı bir çukura
gömdü. Haydi gidip eve girin, girenin sağında kalan tarafı bulun. Şüphesiz siz
kızkardeşinizi ve oğlunu size söylediğim şekilde orada göreceksiniz. Daha sonra
yine ortancasının rüyasına girdi, ona da aynı şeyleri söyledi. Sonra
küçüklerine gitti, ona da aynı şeyleri söyledi.
Kardeşler uyandıklarında
herkes gördüğü rüyadan hayret içerisinde uyanmış oldu. Biri diğerine: Ben
şaşılacak bir rüya gördüm deyip, birbirlerine neler gördüklerini söylediler. En
büyükleri: Bu karmakarışık, doğruyla ilgisi olmayan bir rüyadır. Bunu bırakın
da işimize bakalım dedi. En küçükleri: Ben o yere gidip oraya bakmadan işime
gitmeyeceğim, dedi. Nihayet hep birlikte gittiler. Kızkardeşlerinin kaldığı eve
girdiler, kapıyı açtılar. Rüyalarında kendilerine belirtilen yeri tesbit
ettiler. Kızkardeşleri ile oğlunun kendilerine söylendiği şekilde boğazlarının
kesilmiş olduğunu gördüler. Abide durumu sordular, o da İblisin etkisi ile
onlara yaptığı bu işin doğru olduğunu söyledi. Kardeşler bunun üzerine o abidi
hükümdarlarına davet ettiler. Abid manastırından indirilip asılmak üzere
getirildi. idam edecekleri ağaca onu getirdiklerinde, şeytan ona gelip şöyle
dedi: O kadın hakkında seni fitneye düşürüp sonunda seni o kadını gebe
bırakacak noktaya getiren, onun ve oğlunun boğazını kesmeni telkin edenin ben
olduğumu biliyorsun. Bugün bana itaat edecek ve seni yaratan Allah'ı inkar
edecek olursan, seni içinde bulunduğun bu halden kurtarırım. Nihayet abid
Allah'ı inkar edip, kafir oldu. Kafir olunca da bu sefer şeytan onu ve ona
musallat olanları başbaşa bıraktı. onlar da onu asıp idam ettiler. İşte şu:
"Onların durumu şeytanın İnsana: Kafir ol, dediği zamanki durumu gibidir.
Kafir olunca: Muhakkak ki ben senden uzağım. Çünkü ben alemlerin Rabbi olan
Allah'tan korkarım ... Zulmedenlerin cezası budur" ayeti onun hakkında
nazil olmuştur.
İbn Abbas dedi ki: Yüce
Allah bunu yahudilerle birlikte münafıklara misal vermiştir. Şöyle ki; Yüce
Allah peygamberine Nadiroğullarını Medine'den sürmesini emredince, münafıklar
onlara: Yurdunuzdan çıkmayın. Eğer müslümanlar sizinle savaşırlarsa, biz
sizinle birlikte oluruz. Sizi çıkartırlarsa yine sizinle birlikte çıkarız, diye
gizlice haber gönderdiler. Bunun üzerine Nadiroğulları Peygamber (s.a.v.) ile
savaştılar, fakat münafıklar onlara yardımcı olmadı. Şeytanın abid Bersisa'dan
uzak olduğunu belirttiği gibi, onlardan uzak kaldılar. Artık bu dönemden sonra
rahibler ancak takiyye yaparak ve kendilerini gizleyerek ortada görünüyorlardı.
Fasıklar ve günahkar kimseler de yahudi ilim adamlarına birtakım bühtanlarda ve
çirkin isnadlarda bulundular. Nihayet rahib Cüreyc'in durumu ortaya çıktı,
Allah da onun kendisine isnad edilen günahtan uzak olduğunu ortaya çıkardı.
Bundan sonra artık rahibler rahatladı ve insanların arasına çıkmaya başladılar.
Anlamın şöyle olduğu da
söylenmiştir: Münafıkların Nadiroğullarına verdikleri sözde durmayışları,
iblis'in Kureyş kafirlerine: "Bugün insanlardan sizi yenebilecek yoktur.
Ben de muhakkak sizin yardımcınızım.." (Enfal, 48) demesine benzer.
Mücahid dedi ki: Burada
insandan kasıt, şeytanın kendilerini aklatması hususunda bütün insanlardır.
Yüce Allah'ın: "İnsana kafir ol dediği zaman" buyruğu da şeytanın
insanı: Ben kafirim diyecek hale gelinceye kadar aldatması demektir. Şeytanın:
"Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" sözü ise bir
gerçek değildir. O şeytanın insandan uzak olduğunu anlatmak maksadıyla
kullandığı bir ifadedir. Bu Yüce Allah'ın: "Muhakkak ki ben senden
uzağım" diye aktardığı sözünün bir tekididir. Nafi, İbn Kesir ve Ebu Amr: "Muhakkak
ki ben" lafzındaki "ye"yi üstün okumuşlar, diğerleri ise sakin
(harekesiz bir med harfi olarak) okumuşlardır.
"Sonra
ikisinin" yani şeytan ın ve o insanın "de akıbetleri orada ebedi
olmak üzere ateşin içinde kalmalarıdır" buyruğundaki: "Ebedi olmak
üzere" buyruğu hal olarak nasbedilmiştir.
Ayeti rahib ve şeytan
hakkında özel olarak kabul eden kimseler için bunun tesniye (ikisinin
akıbetleri) lafzı açıkça anlaşılır. Bunun insan türü hakkında böyle olduğunu
kabul edenlere göre de mana şöyle olur: Her iki kesimin ya da her iki sınıfın
da akıbeti ...
"İkisinin de
akıbetleri" lafzının nasb ile gelmesi ise; (...)'in haberi olduğundan
dolayıdır. Bunun ismi ise; "Ateşin içinde kalmaları" buyruğudur.
el-Hasen ise bunun
aksine olarak: ''İkisinin de akıbetleri ... dir'' diye okumuştur. el-Ameş ise:
''İkisi ... de orada ebedidirler" diye ref' ile okumuştur. Ancak bu okuyuş
mushafın yazısına muhaliftir. Ref' ile okunması bu lafzın: (...)'in haberi
olmasına ve zarfın ("ateşin içinde" anlamındaki lafzın) mülğa olması
(i'rab durumunun gözönünde bulundurulmaması)na binaemlir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN