HADİD 27 |
ثُمَّ
قَفَّيْنَا
عَلَى
آثَارِهِم بِرُسُلِنَا
وَقَفَّيْنَا
بِعِيسَى
ابْنِ
مَرْيَمَ
وَآتَيْنَاهُ
الْإِنجِيلَ وَجَعَلْنَا
فِي قُلُوبِ
الَّذِينَ
اتَّبَعُوهُ
رَأْفَةً
وَرَحْمَةً
وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا
مَا
كَتَبْنَاهَا
عَلَيْهِمْ
إِلَّا
ابْتِغَاء
رِضْوَانِ
اللَّهِ فَمَا رَعَوْهَا
حَقَّ
رِعَايَتِهَا
فَآتَيْنَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
مِنْهُمْ
أَجْرَهُمْ وَكَثِيرٌ
مِّنْهُمْ
فَاسِقُونَ |
27. Sonra
rasullerimizi onların izleri üzerine ard arda gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da
izlerinden gönderdik ve ona İncil'i verdik. Ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet
koyduk. Kendiliklerinden ortaya koydukları ruhbanlığa gelince, Biz onu
üzerlerine farz kılmadık. Ancak Allah'ın rızasını aramak için ... Sonra gereği
gibi ona riayet etmediler. Onlardan iman edenlere ecirlerini verdik. Onlardan
birçoğu ise fasıklardı.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:
1- Ard arda Gönderilen Rasuller ve
Meryem Oğlu İsa:
2- Hz, İsa (a.s)'ya Tabi Olanlar ve
Uydurdukları Ruhbanlık:
3- Dinde Sonradan Ortaya Çıkartılan Her
Şey Bid'attir:
4- Kötü Zamanlarda İnsanlardan
Uzaklaşmak:
1- Ard arda Gönderilen
Rasuller ve Meryem Oğlu İsa:
"Sonra
resullerimizi" Musa, İlyas, Davud, Süleyman, Yunus ve daha başkalarını
"onların" zürriyetinin -Nuh ve İbrahim'in diye de görüş
belirtilmiştir- "izleri üzerine ard arda" arka arkaya
"gönderdik."
"Meryem oğlu İsa'yı
da izlerinden gönderdik." O anne tarafından İbrahim'in soyundandır.
"Ve ona İncil'i
verdik." İncil ona indirilen kitabın adıdır. Al-i İmran Süresinin baş
taraflarında (3, ayetin tefsirinde) bunun hangi kökten türediğine dair
açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.
2- Hz, İsa (a.s)'ya
Tabi Olanlar ve Uydurdukları Ruhbanlık:
"Ona" dini
üzere "uyanların kalplerine" Havarilerle onların peşinden gidenlerin
kalplerine "şefkat ve merhamet koyduk." Samimi bir sevgi
yerleştirdik. Biri diğerini candan seviyordu.
Bu İncil'de sulh yapmak,
insanlara eziyeti terketmek ile emrolunduklarına ve kalpleri katılaşan ve ilahi
sözleri yerlerinden değiştirip tahrif eden yahudilerin aksine bu maksatla
Allah'ın kalplerini yumuşattığına bir işaret olduğu söylenmiştir.
"Şefkat
(ra'fet)" yumuşaklık "merhamet (rahmet)" de şefkat demektir.
Rafet'in hiçbir şeye gücü yetmeyenin yükünü hafifletmek, merhamet'in başkasının
ağır yükünü yüklenmek olduğu söylendiği gibi, rafetin rahmetten daha ileri
olduğu da söylenmiştir.
İfade burada
tamamlandıktan sonra Yüce Allah: "Kendiliklerinden ortaya koydukları"
uydurdukları "ruhbanlığa gelince" diye buyurmaktadır.
Burada en güzeli
"ruhbanlık" anlamındaki lafzın bir fiil takdiri ile mansub olmasıdır.
Ebu Ali dedi ki: Bunun takdiri: "Onu bir ruhbanlık olarak uydurdular ve
kendiliklerinden ortaya koydular" şeklindedir. ez-Zeccac dedi ki: Bu:
"Onu bir ruhbanlık olarak uydurdular" demektir. Tıpkı: "Zeyd'i
gördüm, Amr'la konuştum" demeye benzer.
Buyruğun "şefkat ve
merhamet"e atfedilmiş olduğu da söylenmiştir, Buna göre anlam şöyle olur:
Yüce Allah, bunu onlara verdiği halde değiştirdiler ve bu hususta birtakım
bid'atler uydurdular.
el-Maverdi dedi ki:
Burada iki tane kıraat vardır. Birincisi "re" harfini üstün
okumaktır. Bu da: (...) Yden gelen ve "korku" demek olan okuyuş,
ikincisi ise "re" harfi üstün okunması. bu da "ruhban"a
mensub olan demek olur. Tıpkı "rudvan"dan, "rudvaniye"
yapmak gibidir. çünkü onlar yiyecek, içecek, evlenmekten kaçınmak ile mağara ve
ınanastırlara bağlanmak hususlarında kendilerine zorlu ve ağır yükler
yüklediler. Buna sebeb, krallarının birtakım değişiklikler yapmaları ve
değiştirmeleridir. Geriye (hak yolda) çok az kimse kalınca, onlar da ruhbanlığa
yöneldiler ve dünya ile ilişkilerini kestiler.
ed-Dahhak dedi ki: İsa
(a.s)'dan sonra bir takım krallar üçyüz yıllık bir süre haram işler işlediler.
İsa (a.s)'ın yolu üzere kalmaya devam edenler onların bu yaptıklarına tepki gösterdiler.
Krallar da bunları öldürünce, onlardan sonra hayatta kalan bir takım kimseler:
Biz bunlara bu yaptıkları işlerden vazgeçmelerini söyledik mi bizi
öldürüyorlar. O halde bizim bunlarla birlikte kalmaya imkanımız yoktur, diyerek
insanlardan uzaklaştılar ve manastırlar edindiler,
Katade dedi ki: Onların
uydurdukları ruhbanlık kadınları terketmek ve manastırlar edinmektir. Merfu
(Peygamber efendimize atfedilen) bir haberde: "O (ruhbanlık) ovalara ve
dağlara çekilmeleridir." denilmektedir.
"Biz onu üzerlerine
farz kılmadık." Bu ruhbanlığı onlara farz kılmadığımız gibi, emretmemiştik
de, Bu açıklamayı İbn Zeyd yapmıştır.
Yüce Allah'ın:
"Ancak Allah'ın rızasını aramak için" buyruğuna gelince, Biz onlara
ancak Allah'ı razı edecek şeyleri emrettik, demektir. Bu açıklamayı İbn Müslim
yapmıştır, ez-Zeccac da şöyle demiştir: "Biz onu üzerlerine farz
kılmadık" buyruğu, Biz onlara kesinlikle hiçbir şeyi farz kılmadık,
anlamındadır. Bu durumda "ancak Allah'ın rızasını aramak için" buyruğu
"onu ... farz kılmadık" buyruğundaki "he" ve "elif''
(onu anlamındaki zamir)den bedel olur: Biz onu (ruhbanlığı) kendilerine ancak
Allah'ın rızasını aramak için farz kıldık, demek olur.
Bir açıklamaya göre;
"Ancak Allah'ın rızasını aramak için" buyruğu, munkatİ' bir istisnadır.
İfadenin takdiri de şu anlamda olur: Biz o ruhbanlığı kendilerine farz
kılmadık, fakat onlar Allah'ın rızasını aramak maksadıyla kendiliklerinden
uydurdular.
"Sonra gereği gibi
ona riayet etmediler." Onun gereklerini hakkıyla yerine getirmediler.
Ancak bu özel birtakım kimseler hakkındadır. Çünkü onun gereğini yerine
getirmeyenler onların bir bölümüdür. Bunlar ruhbanlık yoluyla insanların başına
geçmeye, onların mallarını yemeye kalkıştılar. Nitekim Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Doğrusu haham ve rahiblerin birçoğu
insanların mallarını batıl yollarla yerler ve Allah yolundan alıkoyarlar."
(et-Tevbe, 34)
Bu, ruhbanlığın
kendilerini işin sonunda başkanlık elde etmeye götürdüğü birtakım kimseler
hakkındadır.
Süfyan es-Sevri, Ata b.
es-Saib'den, o Said b. Cübeyr'den, o İbn Abbas'tan Yüce Allah'ın:
"Kendiliklerinden ortaya koydukları ruhbanlığa gelince" buyruğu
hakkında şöyle dediğini rivayet etmektedir: İsa 'dan sonra birtakım krallar
Tevrat ve İncili değiştirdiler. Fakat onlar arasında Tevrat'ı ve İncili okuyan,
Yüce Allah'ın dinine davet eden müminler de vardı.
Bazıları onların
krallarına: Sen bu kesimi öldürsen (iyi olur), dediler. Müminler ise: Biz kendi
adımıza size böyle bir şeyi yapmak zorunda bırakmayacak tekliflerde bulunuyoruz,
dediler.
Bir kesim: Bize yüksekçe
bir kule yapıp bizİ oraya yerleştiriniz ve kendisiyle yiyeceğimizi, içeceğimizi
yukarı doğru kaldıracağımız bir şey veriniz, biz de size karşı herhangi bir
şeyi reddetmeyelim dedi.
Bir başka kesim şöyle
dedi: Bizi bırakın da yeryüzünde tek başımıza rasgele dolaşıp gezelim.
Çöllerdeki vahşi hayvanların içtiği gibi içelim. Bizi ele geçirecek olursanız,
o zaman bizi öldürünüz.
Bir başka kesim şöyle
dedi: Bize çöllerde evler yapınız, orada kuyu kazalım, sebze ekelim, siz de
bizi görmezsiniz.
Bütün bunların her
birisinin de mutlaka onlardan bir yakın dostu vardı. Bu tekliflerini yerine
getirdiler. İşte bunlar İsa (a.s)'ın yolu üzere devam ettiler. Kitabı
değiştirmiş bulunanlardan ve onlardan sonra gelen bir topluluk şöyle dediler:
Biz de yeryüzünde dolaşalım ve bunların kendilerini ibadete verdikleri gibi,
kendimizi ibadete verelim. Halbuki bu görüş sahibleri şirklerini devam
ettiriyorlar ve kendilerinden önce geçen uydukları bu kimselerin imanlarını
bilmiyorlardı. İşte Yüce Allah'ın: "Kendiliklerinden ortaya koydukları
ruhbanlığa gelince, Biz onu üzerlerine farz kılmadık. Ancak Allah'ın rızasını
aramak için ... " buyruğu bunu anlatmaktadır. Yüce Allah şunu
buyurmaktadır: Bu salih kimseler ruhbanlığı uydurdular, fakat sonradan gelenler
"gereği gibi ona riayet etmediler."
"Onlardan iman
edenlere" yani bu ruhbanlığı ilk olarak ortaya koyup, gereklerini yerine
getirenlere "ecirlerini verdik. Onlardan birçoğu" sonradan gelenleri
kastetmektedir "ise fasıklardı."
Yüce Allah Muhammed
(s.a.v.)'ı peygamber olarak gönderdiğinde bu kimselerden ancak pek az kişi
kalmıştı. Bunlar da mağaralardan, manastırlardan, dağlardaki oyuklardan gelip
Muhammed (s.a.v.)'e iman ettiler.
3- Dinde Sonradan Ortaya
Çıkartılan Her Şey Bid'attir:
Bu ayet-i kerime
sonradan çıkartılan herbir işin bid'at olduğuna delalet etmektedir. O bakımdan
bir hayrı sonradan ortaya koyan kimsenin onu devam ettirmesi ve onu bırakıp
Zıttına yönelmemesi gerekir ki, bu ayetin kapsanuna girmesin.
Ebu Umame el-Bahil! -ki
adı Suday b. Aclan'dır- dedi ki: Sizler üzerinize farz olarak yazılmadığı halde
Ramazanda namaz kılmayı (teravihi) ortaya Çıkardınız. Halbuki size farz kılınan
sadece oruçtur. Madem böyle bir işi yaptınız, artık bu namazı kılmaya devam
ediniz ve onu terketmeyiniz. çünkü İsrailoğullarından birtakım kimseler
Allah'ın kendilerine yazmadığı yeni birtakım şeyleri bu yolla Yüce Allah'ın
rızasını arayarak ortaya koydular, fakat bunlara hakkıyla riayet etmediler.
Yüce Allah da bunları terkettikleri için onlara sitemde bulunarak:
"Kendiliklerinden ortaya koydukları ruhbanlığa gelince, Biz onu üzerlerine
farz kılmadık. Ancak Allah'ın rızasını aramak için ... Sonra gereği gibi ona
riayet etmediler" diye buyurmaktadır.
4- Kötü Zamanlarda
İnsanlardan Uzaklaşmak:
Ayet-i kerimede
manastıdarda ve evlerde insanlardan uzaklaşıp bir kenara çekilmeye delil
vardır. Bu ise zamanın bozulması, arkadaşların ve kardeşlerin değişmesi halinde
mendubdur. Buna dair açıklamalar el-Kehf Suresi'nde (10. ayet, 2. başlıkta)
yeteri kadar geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamdolsun.
Ahmed b. Hanbel'in
Müsned'inde Ebu Umame el-Bahili (r.a)'ın rivayet ettiği hadiste şöyle
demektedir: Yaptığı seriyyelerden birisinde Resulullah (s.a.v) ile birlikte çıktık.
(Ebu Umame devamla) dedi ki: Bir adam içinde bir miktar su bulunan bir
mağaranın yanından geçti. İçinden bu mağarada kalmayı geçirdi. Bu mağaradaki
suyu içecek, etraftaki yeşil bitkilerden bir şeyler yiyecek ve dünyadan el etek
çekecekti. (Kendi kendisine) dedi ki: Peygamber (s.a.v.)'e gitsem de bunu ona
söylesem, bana izin verirse yaparım, aksi takdirde yapmam. Bunun üzerine
Peygamberin yanına vararak, ey Allah'ın Peygamberi dedi. Ben, beni güçlü
tutacak kadar suyu ve etrafında yeşillik bulunan bir mağaraya rastladım.
İçimden burada kalıp dünyadan el etek çekmeyi geçirdim. Peygamber (s.a.v)şöyle
buyurdu: "Ben ne yahudilik, ne de hristiyanlık dini ile gönderildim. Ben
müsamahabir hanif dini ile gönderildim. Muhammed'in canı elinde bulunana yemin
ederim ki, Allah yolunda sabahleyin yahut öğleden sonra (cihad için) bir çıkış,
dünyadan ve dünyadaki herşeyden daha hayırlıdır. Sizden herhangi birinizin
birinci saf ta durması altmış yıl namaz kılmasından hayırlıdır.''
Kufeliler de İbn
Mesud'dan şöyle dediğini rivayet ederler: Rasülullah (s.a.v)bana: "Hangi
tip insan daha bilgilidir bilir misin'" Ben, Allah ve Rasülü daha iyi
bilir dedim. Şöyle buyurdu: "İnsanların en bilgilisi hakkında ihtilafa
düştükleri vakit hakkı en çok gören kimsedir. İsterse amel bakımından kusurlu
olsun, isterse kıçı üzerinde sürünen bir kimse olsun. İsrailoğullarının
ruhbanlığı nereden çıkardıklarını bilir misin? İsa (a.s.)'dan sonra zorbalar
Allah'a isyanı gerektiren hususları işleyerek, onlara üstünlük sağladılar. İman
ehli (bu işe) gazablandılar, onlarla savaştılar İman ehli üç defa yenilgiye
uğradı, onlardan ancak çok az kimse kalmıştı. Bu sefer; Eğer onlar bizi yok
edecek olurlarsa, dine davet edecek hiçbir kimse kalmayacaktır. Gelin Allah
İsa'nın vaadettiği ümmi peygamberi -Muhammed (s.a.v.)'ı kastediyorlar-
gönderinceye kadar yeryüzünde dağılalım. Bunun üzerine dağlardaki mağaralara
dağıldılar ve ruhbanlığı ortaya koydular. Kimisi dinine sımsıkı sarıldı, kimisi
de küfre saptı -ve: "kendiliklerinden ortaya koydukları ruhbanlığa ...
" ayetini okudu- Sen ümmetimin ruhbanlığının ne olduğunu bilir misin?
Hicret, cihad, oruç, namaz, hac, umre ve tepeler üzerinde tekbir getirmektir.
Ey İbni Mesud, sizden önceki yahudiler yetmişbir fırkaya ayrıldılar. Onlardan
bir fırka kurtuldu, diğerleri helak oldu. Sizden önceki hristiyanlar da
yetmişiki fırkaya ayrıldılar Onlardan üç tanesi kurtuldu, diğerleri ise helak
oldu. Bir fırka hükümdarlara karşı çıktı, Allah'ın dini ile İsa -selam ona'nın
dini uğrunda onlarla savaştılar. (Ve bunu) ölünceye kadar sürdürdüler. Bir
fırkanın hükümdarlara karşı çıkmak takati yoktu. Bunlar kavimleri arasında
kalmaya devam ettiler. Allah'ın ve Meryem oğlu İsa'nın dinine onları davet
ettiler. Hükümdarlar onları yakaladılar, öldürdüler, testerelede paramparça
ettiler. Bir fırkanın ise ne hükümdarlara karşı çıkmak takati, ne de kavimleri
arasında kalarak onları Allah'ın ve Meryem oğlu İsa'nın dinine davet etmek
takati vardı. Bundan dolayı dağlara çıktılar ve orada ruhbanlığa başladılar.
İşte Yüce Allah'ın haklarında: "Kendiliklerinden ortaya koydukları
ruhbanlığa gelince ... " diye buyurduğu kimseler bunlardır. Artık kim bana
iman eder, bana uyar, beni tasdik ederse, ona gereği gibi riayet etmiş olur.
Kim de bana iman etmezse, işte onlar fasıkların ta kendileridir."
Peygamber bununla (İslam
geldikten sonra) yahudi ve hristiyan olanları kastetmektedir.
Bir diğer görüşe göre
bunlar, Muhammed (s.a.v.)'e yetişmekle birlikte, ona iman etmeyen kimselerdir.
İşte fasıkların ta kendileri olanlar onlardır.
Ayet-i kerimede Peygamber
(s.a.v)'a bir teselli vardır. Yani öncekiler de aynı şekilde küfür üzere ısrar
etmişlerdir. O halde senin çağdaşların küfür üzere ısrar edecek olurlarsa, buna
hayret etme, şaşırma. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN