ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

HADİD

13

/

15

يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذِينَ

آمَنُوا انظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِن نُّورِكُمْ قِيلَ ارْجِعُوا وَرَاءكُمْ فَالْتَمِسُوا نُوراً

فَضُرِبَ بَيْنَهُم بِسُورٍ لَّهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِن قِبَلِهِ

الْعَذَابُ {13} يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنتُمْ

أَنفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّى جَاء أَمْرُ

اللَّهِ وَغَرَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ {14} فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا

مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا مَأْوَاكُمُ النَّارُ هِيَ مَوْلَاكُمْ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ {15}

 

13. O günde münafık erkeklerle, münafık kadınlar müminlere: "Bizi bekleyin de nurunuzdan aydınlanalım" diyecekler. "Arkanıza dönün de nur arayın" denilecek. Aralarında iç tarafında rahmet, dış tarafında ise önünde azap bulunan, kapısı olan bir duvar çekilecektir.

14. Onlara: "Biz sizinle beraber değil miydik?" diye seslenirler. "Evet ama siz -Allah'ın emri gelinceye kadar- nefislerinizi helake bıraktınız, bekleyip durdunuz, şüphe ettiniz, kuruntular da sizi aldattı. O çok aldatıcı da sizi Allah ile aldatıp durdu. "

15. işte bugün sizden de, kafir olanlardan da hiçbir fidye alınmaz. Varacağınız yer ateştir, size layık olan odur. O ne kötü dönüş yeridir.

 

"O günde münafık erkeklerle ... diyecekler" buyruğundaki: "O günde" buyruğundaki amil: "İşte bu büyük kurtuluşun ta kendisidir" (12, ayet) buyruğudur, Bunun daha önce geçen: "o günde" lafzından bedel olduğu da söylenmiştir.

 

"Bizi bekleyin ... aydınlanalım" buyruğu genel olarak baştaki "elif"in ötreli "zı" harfine vasl ile: "Bekledi" fiilinden gelen bir emir olarak okunmuştur. Bu ise beklemek (intizar) anlamında olup, bizi bekleyiniz demektir.

 

el-A'meş, Hamza ve Yahya b. Vessab ise "kat' elifi" ile ve: (...)'den gelen bir emir olarak ''zı" harfini esreli okumuşlardır ki, bu da bize mühlet veriniz, bize süre tanıyınız, demektir. ''Onü erteledim, ona süre verdim" demektir. ''Ondan mühlet istedim" anlamındadır. el-Ferra dedi ki:

 

Araplar: "Bana mühlet ver, bana süre tanı" derler deyip, Amr b. Kulsum'un şu beyitini (bu anlamdaki kullanılışa kanıt olarak) zikretmektedir: "Hind'in babası bize acele etme, Ve bize mühlet tanı da, biz sana kesin olanı haber vereceğiz."

 

Burada görüldüğü gibi "bize süretanı" anlamındaki fiil: (...) anlamındadır.

 

"Nurunuzdan aydınlanalım." Nurunuz ışığında aydınlanalım demektir.

 

İbn Abbas ve Ebu Umame dedi ki: Kıyamet gününde insanları bir karanlık bürüyecektir. -el-Maverdi dedi ki: Zannederim bu herkes hakkında ayırdedici hükmün verilmesinden sonra olacaktır- sonra da kendilerine aydınlığında yürüyecekleri bir nur verilecektir.

 

Müfessirler dedi ki: Yüce Allah Kıyamet gününde müminlere amellerine göre ışığında Sırat üzerinde yürüyecekleri, bir nur verecektir. Münafıklara da aynı şekilde onları aldanışa düşürmek üzere bir nur verecektir. Buna delil de Yüce Allah'ın: "Halbuki o hilelerini başlarına geçirir" (en-Nisa, 142) buyruğudur.

 

Bir başka açıklama da şöyledir: Onlara nur verilmesinin sebebi, kafirler dışında hepsinin daveti kabul edenler arasında görünmesinden dolayıdır. Daha sonra da münafıklığından ötürü münafığın nuru alınacaktır. Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır.

 

Ebu Umame de şöyle demiştir: Mümine nur verilir, kafir ile münafık ise nursuz olarak terkedilir.

 

el-Kelbi şöyle demektedir: Hayır, münafıklar müminlerin nuru ile aydınlanırlar. Ayrıca onlara nur verilmez. Onlar yürümekte iken Allah onların arasına bir rüzgar ve bir karanlık gönderecek ve bununla münafıkların nurunu söndürmüş olacaktır. İşte Yüce Allah'ın: "Rabbimiz bize nurumuzu tamamla!" (Tahrim, 8) buyruğu bunu anlatmaktadır. Bu sözü, müminlerin nurları münafıklardan alıkonulduğu gibi, kendi nurları alıkonulur korkusuyla söyleyeceklerdir. Münafıklar karanlıkta kalacaklarında ayaklarını koyacakları yerleri göremeyecekler ve müminlere: "Bizi bekleyin de nurunuzdan aydınlanalım" diyeceklerdir.

 

"Arkanıza dönün de nur arayın denilecek." Yani melekler onlara: "Arkanıza dönün ... diyeceklerdir." Hayır, bu müminlerin kendilerine söyleyecekleri bir sözdür diye de açıklanmıştır. Yani bizim nuru aldığımız yere "arkanıza dönün" nuru kendiniz adına orada arayın. Sizler bizim nurumuzdan aydınlanamazsınız, diyeceklerdir. Böylece onlar geri dönüp de nur aramak için ayrılacaklarında: "Aralarına ... bir duvar çekilecektir." Denildi ki: Yani sizler iman etmek suretiyle ne diye dünyada nur aramadınız denilecektir.

 

''Bir duvar" buyruğundaki "be" sıladır (zaiddir). Bu açıklamayı el-Kisai yapmıştır. Buradaki "Sur: duvar" cennet ile cehennem arasındaki bir engeldir. Rivayet olunduğuna göre bu Sur cehennem vadisi diye bilinen Beytü'l-Makdis'in yakınındaki bir yerdedir. "İç tarafında" yani müminlerin bulunduğu tarafta "rahmet, dış tarafında ise" yani münafıklara bakan tarafında "önünde azap bulunan kapısı olan bir duvar çekilecektir."

 

Ka'b el-Ahbar dedi ki: Bu da Beytu'l-Makdis'te Rahmet kapısı diye bilinen kapıdır.

 

Abdullah b. Amr dedi ki: Bu Beytu'l-Makdis'in doğu tarafındaki bir Sur (duvar)dır. Onun iç tarafında mescid vardır, "dış tarafında ise önünde azap" yani cehennem "bulunan kapısı olan bir duvar çekilecektir." Buna yakın bir açıklama da İbn Abbas'tan yapılmıştır.

 

Ziyad b. Ebi Sevade dedi ki: Ubade b. es-Samit, Beytu'l-Makdis'in doğu larafındaki duvarı üzerine dikildi ve ağlayıp dedi ki: İşte Resulullah (s.a.v.) bize buradan cehennemi gördüğünü haber vermiştir.

 

Katade dedi ki: Bu cennet ile cehennem arasındaki bir duvar olup "iç tarafında rahmet" yani cennet "dış tarafında ise önünde azap" yani cehennem "bulunan, kapısı olan bir duvar çekilecektir."

 

Mücahid dedi ki: Bu el-A'raf Süresi'nde geçtiği gibi bir perdedir. Bu hususa dair açıklamalar daha önceden el-A'raf Süresi'nde (46, ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

İç tarafındaki rahmetin müminlerin nuru, dış tarafındaki azabın münafıkların karanlığı olduğu da söylenmiştir.

 

Münafıklar "onlara" yani müminlere "biz" dünyada iken "sizinle beraber değil miydikderler." Yani sizin gibi namaz kılmıyor muyduk? Sizin gibi gazaya çıkmıyor muyduk? Sizin yaptıklarınızın benzerini yapmıyor muyduk? Müminler: "Evet" zahiren bizimle birlikte idiniz, "ama siz ... nefislerinizi helake bıraktınız." Yani kendinizi fitnelere kaptırdınız.

 

Mücahid: Münafıklıkla onu helak ettiniz, diye açıklamıştır. Masiyetlerle diye de açıklanmıştır ki; bu açıklamayı Ebu Sinan yapmıştır. Arzu ve isteklerle, lezzetlere dalmakla diye de açıklanmıştır. Bunu da Ebu Numeyr el-Hemdan! rivayet etmiştir.

 

"Bekleyip durdunuz" yani Peygamber (s.a.v.)'ın ölmesini, müminlerin başına türlü musibetlerin gelmesinibeklediniz. Bir başka açıklamaya göre tevbeyi geciktirerek "bekleyip durdunuz, şüphe ettiniz" tevhid ve peygamberlik hususunda tereddüte kapıldınız, "kuruntular da" batıl şeyler de "sizi aldattı."

 

Uzun emel denildiği gibi, maksat onların müminlerin zayıf düşmeleri ve başlarına musibetlerin gelip çatmasını istemeleridir, diye de açıklanmıştır.

 

Katade dedi ki: Buradaki "kuruntular"dan kasıt, şeytanın aldatmalarıdır. Dünya olduğu da söylenmiştir ki, bu açıklamayı Abdullah b. Abbas yapmıştır. Ebu Sinan dedi ki: Bu onların: Bizim günahlarımız bağışlanacaktır, demeleridir. Bilal b. Sa'd dedi ki: Senin yaptığın iyilikleri hatırlayıp kötülüklerini unutman, bir kuruntu ve aldanıştır.

 

"Allah'ın emri" yani ölüm "gelinceye kadar" (bu durumunuz devam edip gitti). Allah'ın emrinden kastın peygamberine yardım etmesi, onu zafere kavuşturması olduğu söylendiği gibi, Katade onların cehennem ateşine atılmasıdır, demiştir.

 

"O çok aldatıcı" İkrime'nin açıklamasına göre şeytan" da sizi Allah ile aldatıp durdu." Buradaki "çok aldatıcı"nın dünya olduğu da söylenmiştir ki, bu da ed-Dahhak'ın açıklamasıdır.

 

Kimi ilim adamı da şöyle demiştir: Geri kalanlar için maziden ibret alınacak hususlar vardır. Sonraki için birincisinden kötülükten vazgeçmeyi gerektirecek örnekler vardır. Bahtiyar kişi tamahkarlığa aldanmayan, aldatıcı şeylere meyletmeyen kimsedir. Ölümü hatırlayan kimse temennileri unutur. Emeli uzayıp giden kimse ameli unutur ve ecelden yana gafil olur.

 

''el-Garur: o çok aldatıcı" lafzının mübalağa kipiyle gelmesi çokluk ifade ettiğinden ötürüdür. Ebu Hayve, Muhammed b. es-Semeyka ve Simak b. Harb ise "ğayn'' harfi ötreli olarak (...) "el-ğurur" diye okumuşlardır ki, batıl şeyler demek olur, bu da mastardır.

 

İbn Abbas'tan şöyle dediği zikredilmiştir: Allah'ın Peygamberi bize birtakım çizgiler çizdi. Bunlar arasında bir kenarda da bir çizgi çizdi. Dedi ki: "Bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Bu insanoğlu ile onun temennilerinin misalidir. Şu çizgiler emellerdir. O temenni edip dururken ölüm ansızın onu gelip bulur. "

 

İbn Mes'ud'dan da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.v.) bize dörtgen şeklinde bir çizgi çizdi. Onun ortasına da bir çizgi daha çizip, bu çizgiyi dörtgen çizginin dışına taşırdı. Sağında ve solunda ise küçük bir takım çizgiler çizip şöyle buyurdu: "Bu Adem oğludur, bu ise onun etrafını çeviren ecelidir. Şu ise ecelini aşıp geçmiş olan emelidir. Bu küçük çizgiler ise ona arız olan (karşısına çıkan) hususlardır. Eğer bu ona isabet etmezse, onu bu ısırır. Bu ona isabet etmezse, onu bu ısırır. ''

 

"İşte bugün" ey münafıklar "sizden de, kafir olanlardan da hiçbir fidye alınmaz" buyruğu ile kurtuluştan yana ümitlerini kesmektedir.

 

"Alınmaz" anlamındaki buyruk genel olarak ye ile: (...) diye okunmuştur. Çünkü "fidye" lafzının müennesliği hakiki değildir. Ayrıca bu lafız ile fiil arasında da fasıla (başka kelime) girmiştir.

 

İbn Amir ve Yakub ise te ile: (...) diye okumuşlardır. "Fidye"nin müennesliği dolayısıyla Ebu Hatim bu okuyuşu tercih etmiştir. Birincisi ise Ebu Ubeyd'in tercihidir. Yani Yüce Allah sizden herhangi bir bedel, bir karşılık ya da bir başka canı feda etmeyi kabul etmeyecektir.

 

"Varacağınız yer" ikamet edeceğiniz ve kalacağınız yer" ateştir. Size layık olan odur." Size; daha çok o yakışır.

 

"Mevla: Layık olan" ise; insanın işlerini görmeyi üstlenen kişiye; denilir. Daha sonra bir şeyin yanından ayrılmayan, onun yakasını bırakmayan şey hakkında kullanılır olmuştur. Ateş onların işlerine sahib olacaktır, demektir diye de açıklanmıştır. Yani Yüce Allah ateşe hayat ve akıl verecek ve o da kafirlere öfkesinden ötürü adeta birbirinden ayrılacaktır. Bundan dolayı Yüce Allah'ın şu buyruğunda belirtildiği gibi: "O günde Biz cehenneme: Doldun mu? diye soracağız. O da: Daha var mı? diyecek" (Kaf, 30) buyruğunda görüldüğü gibi cehenneme; hitab edilecektir. "O ne kötü dönüş yeridir!" Dönüş yeri ve varış yeri olarak o çok kötüdür.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Hadid 16-17

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR