ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

VAKIA

63

/

67

أَفَرَأَيْتُم مَّا تَحْرُثُونَ {63} أَأَنتُمْ تَزْرَعُونَهُ أَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ {64} لَوْ نَشَاء لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ {65} إِنَّا لَمُغْرَمُونَ {66} بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ {67}

 

63. Ektiğiniz tohumdan Bana haber veriniz.

64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler Bizler miyiz?

65. Dileseydik onu gerçekten henüz olgunlaşmadan çörçöp yapardık da siz hayret ederdiniz.

66. Gerçekten bizler borca batırıldık;

67. "Daha doğrusu biz mahrum bırakıldık" (derdiniz.)

 

"Ektiğiniz tohumdan Bana haber veriniz" buyruğu bir diğer delildir. Topraklarınızdan sürdüğünüz ve tohum ektiğiniz yerden Bana haber veriniz. Ektiğiniz o tohumu bitirenler ve onu ekin ve mahsul haline getirenler, böylelikle başak ve tane olmasını sağlayanlar sizler misiniz? Yoksa bunları yapanlar Bizler miyiz? Sizin bütün yaptığınız, yeri yarmak ve tohumu atmaktır. Başağın taneden çıkarılmasını yapanlar sizler olmadığını kabul ettiğinize göre, yerden ölülerin çıkartılıp, onların tekrar hayata döndürülmesini nasıl inkar edersiniz?

Yüce Allah burada ekin ekmeyi onlara, ekinin bitirilmesini kendisine izafe etmekdir. Çünkü ekin onların fiili ile olup onların tercihleri ile ortaya çıkar. Ekinin bitirilmesi ise Yüce Allah'ın fiili iledir. Ekin O'nun tercihi ile yetişir, onların tercihi ile değiL.

 

Ebu Hureyre'nin, Peygamber (s.a.v.)'dan yaptığı rivayet te böyledir. Bu rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sizden hiçbir kimse ekini bitirdim demesin. Bunun yerine; yeri sürdüm (tohum ektim) desin. Çünkü ekini bitiren Yüce Allah'tır." Ebu Hureyre dedi ki: Siz Yüce Allah'ın: "Onu siz mi bitiriyorsunuz? Yoksa bitirenler Bizler miyiz?" buyruğunu duymadınız mı?''

 

Yere tohum saçan herkesin istiazeden sonra "Ektiğiniz tohumdan Bana haber veriniz" ayetini okuduktan sonra: Hayır, bitiren, yeşerten, olgunlaştıran Allah'tır. Allah'un Muhammed'e rahmet buyur, mahsulünü bize rızık olarak ver, zararını bizden uzak tut. Bizi nimetlerine şükredenlerden, lütuflarını hatırlayanlardan kıL. Eyalemlerin Rabbi bunu bize bereketli kıl" diye dua eder.

 

Denildiğine göre bu ifade ve dua o ekinin kurt, çekirge ve buna benzer her türlü afetlere karşı bir emniyettir. Biz bunu güvenilir birisinden duyduğumuz gibi bu husus denenmiş ve böyle olduğu da görülmüştür.

 

"Onu siz mi bitiriyorsunuz?" Yani onu biten bir ekin haline getirenler sizler misiniz? Bununla birlikte:

 

(...): Filan kişi ziraatçidir" denildiği gibi; (...): "Çiftçidir"de denilir. Bu kişi neticede ekin ekenlerin hoşuna gidecek şekilde sonunda mahsule ulaşan bir iş yapmaktadır, demektir. Bazan: (...) lafzı; yere tohum saçmak ve ekmek, anlamında mecaz yoluyla kullanılabilir.

Derim ki: (Hadisteki) bu nehy buna göre yasaklamak ve vacib kılmak anlamında bir nehy değil, irşad ve edeb anlamında bir nehydir. Hz, Peygamberin: "Sizden herhangi bir kimse benim kölem, benim cariyem demesin, Bunun yerine oğlum ve kızım desin, delikanlım, genç kızım desin" buyruğunda olduğu gibi.

 

Bu hususa dair açıklamalar daha önce Yusuf Süresi'nde (42. ayet, 2. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

Kimi ilim adamı bu hususta aşırıya kaçarak şöyle demiştir: Tohum ektim ve mahsulümü aldım demeyerek, bunun yerine, Allah bana yardım etti, ekin ektim ve lütfuyla da bana mahsul nasib etti desin.

 

el-Maverdı dedi ki: Bu ayet-i kerime iki emir ihtiva etmektedir. Birincisi Yüce Allah'ın onların ekinlerini yeşertenin kendisi olduğunu belirterek Lütfunu hatırlatması ve böylelikle Onun sayesinde hayatlarını devam ettirdiklerini bildirmesi. Bu da onların üzerindeki nimetlerine karşılık kendisine şükretsinler diyedir. ikincisi ise, ibret almayı gerektiren delili ortaya koyması. Çünkü tohumun, telef oluşundan sonra ekinlerini yeşertmiş olduğuna ve çürümek ve toprak olmak noktasından en olgun haline intikal ettirip yemyeşil bir ekin oluncaya kadar geliştirdiğine, sonra bu ekini daha önceki halinin kat kat fazlası ile güçlü hale getirdiğine göre; öldürdüğü kimseleri tekrar yaratması O'na daha hafif, daha kolay gelir ve bunları yapmaya daha bir muktedirdir. işte böyle bir delil, sağlam fıtrat sahiblerini gerçekten ikna edici bir delildir.

 

Daha sonra Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Dileseydik onu gerçekten henüz olgunlaşmadan çörçöp yapardık da ... " Yani o ekini Biz paramparça olmuş çörçöp yapardık.

 

"Çörçöp ne yiyecek, ne de gıda olarak kendisinden faydalınamayan yok olmuş kırıntılar" demektir.

 

Bununla da Yüce Allah iki hususa dikkat çekmektedir: Onlara -kendisine şükretmeleri için- ekinlerini çörçöp kılmayarak onlara nimetini ihsan etmiş olması, ikincisi dilediği zaman ekini çörçöpe dönüştürebileceği gibi, aynı şekilde kendileri hakkında düşünüp ibret ve öğüt alıp, kötülüklerden vazgeçsinler diye dilediğinde onları helak edebileceğini belirtmektedir.

"Siz hayret ederdiniz." Ekininizin yok olup gitmesine hayret eder ve başınıza gelenlere pişman olurdunuz. Bu açıklamayı el-Hasen, Katade ve başkaları yapmıştır.

 

es-Sıhah'ta şöyle denilmektedir: "Hayret etti" demektir. Pişman oldu anlamına geldiği de söylenir. Yüce Allah: "Siz hayret ederdiniz" buyruğu; pişman olurdunuz, diye açıklanmıştır. (...): O şeyle istifade ettim" demektir. Yeman dedi ki: Yaptığınız harcamalara pişman olurdunuz, demektir. Bunun delili de Yüce Allah'ın: ''Bu sebebten onun için harcadıklarına pişmanlık duyarak ellerini oğuşturmaya başladı." (el-Kehf, 42) buyruğudur.

 

ikrime dedi ki: Cezalandırmanızı gerektirecek ve nihayet bu ceza ekininizde dahi sizi bulacak şekilde, geçmişten Allah'a karşı gelip isyan ettiğinizden ötürü birbirinizi kınar ve pişman olursunuz. İbn Keysan, üzülürsünüz diye açıklamıştır, anlam birbirine yakındır.

Bu lafzın: (...) ile (...) olmak üzere iki türlü söylenişi vardır. el-Ferra dedi ki: "Nun"lu söyleyiş Ukli'lerin söyleyişidir. es-Sıhah'ta şöyle denilmektedir: (Nun'lu söyleyiş olan) "Geçmişe pişmanlık duymak" demektir. Bir diğeraçıklamaya göre "Fayda sağlamayan, ilgilendirmeyen hususlarda konuşmak" demektir. Şakalaşmaya Ötreli olarak: (...) denilmesi de buradan gelmektedir. "Fe" harfi üstün olarak (...) ise: (...) şeklinde -kd harfi kesreli- fiilinin mastarıdır. Bu durumdaki kimseye: (...) denilir ki "hoş sohbet ve şakacı" kimse anlamındadır.

 

"Ederdiniz" lafzı genel olarak "zı" harfi üstün olarak okunmuştur.

 

Ancak Abdullah "zı" harfi kesreli olarak: (...) diye okumuştur. Bunu da Harun, Hüseyin'den, o Ebu Bekir'den diye de rivayet etmiştir. üstün okuyan aslına göre üstün okumuştur. Çünkü aslı: (...) şeklindedir, ifadede hafiflik olsun diye birinci "lam" hazfedilmiştir. Kesreli okuyan da birinci "Um"ın kesresini "zı"ya naklettikten sonra hazfetmiştir.

 

"Gerçekten bizler borca batırıldık." buyruğundaki: "Gerçekten bizler" lafzını Ebu Bekir ve el-Mufaddal soru olarak iki hemze ile: "gerçekten bizler ... mı" diye okumuşlardır. Ayrıca bunu Asım, Zir b. Hubeyş'ten de rivayet etmiştir. Diğerleri ise haber olarak tek bir hemze ile okumuşlardır. Yani onlar "Gerçekten bizler borca batırıldık" derler. Azaba uğratıldık. demek olur. İbn Abbas ve Katade'den şöyle dedikleri zikredilmiştir: "Borca batırılmak" azab demektir. İbn el-Muhallim'in şu beyitinde de bu anlamda kullanılmıştır: "Eminim ki, bellemek benim bir karakterimdir, Ve benim kalbim senden ötürü hastadır ve azab içindedir."

 

Mücahid ve İkrime: Bize ileri derecede bağlanılmış, diye açıklamışlardır. en-Nemir b. Tevleb'in şu beyiti de bu anlamdadır: "Onun kimi hatırladığını Tüktem'e sorunuz, O, ona esir ve ona bağlı idi."

 

"Filan şahıs, filan kadına bağlandı" denilir. "Yakayı bırakmayan kötülük" demek olan; (...) de buradan gelmektedir.

 

Yine Mücahid: Muhakkak biz bir kötülükle karşılaştık diye, açıklamıştır.

Mukatil b. Hayyan helak edildik demektir, diye açıklamıştır. en-Nehhas da:

"Gerçekten bizler borca batırıldık" buyruğundaki fiil helak olmak demek olan: ''(...)'den alınmıştır, demiştir. şairin dediği gibi: "Nisar ve Cifar günleri Hem azab hem de helak (günleri) oldular."

 

ed-Dahhak ve İbn Keysan dediler ki: Bu: (...)"den gelmektedir. "Herhangi bir karşılık olmaksızın malı elinden çıkan" demektir. Biz saçrığımız tohumu dahi kaybettik, demek olur. Mürre el-Hemdani: Biz hesaba çekileceğiz demektir, diye açıklamıştır. "Daha doğrusu biz mahrum bırakıldık." İstediğimiz mahsulü elde etmekten mahrum edildik. "Mahrum" Katade'nin açıklamasına göre; kendisine rızık verilenin zıt anlamlısıdır ki, bu da rızkını taleb etmekle birlikte kendisine rızık verilmeyen kimse demektir.

 

Enes'ten rivayete göre Peygamber (s.a.v.) ensarın bulunduğu yere uğramış ve şöyle demiş: "Sizi ekin ekmekten alıkoyan nedir?" Onlar: Kuraklıktır, deyince şöyle buyurmuş: "Hayır böyle yapmayınız. Çünkü Yüce Allah: Mahsulü veren benim. Dilersem su ile mahsul veririm, dilersem rüzgar ile mahsul veririm, dilersem tohum ile mahsul veririm diye buyurur." Sonra da: "Ektiğiniz tohumdan Bana haber veriniz. Onu siz mi bitiriyorsunuz? Yoksa bitirenler bizler miyiz?" buyruklarını okudu. 

 

Derim ki: Bu haber ve bundan önceki hadis, "ez-Zari' (ekini bitiren)" ismini, Yüce Allah'ın isimleri arasına katanların görüşlerinin sahih olduğunu ortaya koymaktadır. İlim adamlarının cumhuru ise bunu kabul etmemektedirler. Biz bu hususu "el-Kitabu'l-Esna fi Şerhi Esmaillahi'l-Hüsna" adlı eserimizde zikretmiş bulunuyoruz.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Vakıa 68-74

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR