VAKIA 68 / 74 |
أَفَرَأَيْتُمُ
الْمَاء
الَّذِي
تَشْرَبُونَ
{68} أَأَنتُمْ
أَنزَلْتُمُوهُ
مِنَ الْمُزْنِ أَمْ نَحْنُ
الْمُنزِلُونَ
{69} لَوْ نَشَاء
جَعَلْنَاهُ
أُجَاجاً
فَلَوْلَا
تَشْكُرُونَ {70}
أَفَرَأَيْتُمُ
النَّارَ
الَّتِي
تُورُونَ {71}
أَأَنتُمْ
أَنشَأْتُمْ
شَجَرَتَهَا
أَمْ نَحْنُ
الْمُنشِؤُونَ
{72} نَحْنُ
جَعَلْنَاهَا
تَذْكِرَةً
وَمَتَاعاً
لِّلْمُقْوِينَ {73}
فَسَبِّحْ
بِاسْمِ رَبِّكَ
الْعَظِيمِ {74} |
68.
İçtiğiniz sudan Bana haber verin.
69. Onu
buluttan siz mi indirdiniz? Yoksa indirenler Bizler miyiz?
70-
Dileseydik onu acı kılardık. Peki, şükretmeniz gerekmez mi?
71.
Şimdi çakmakta olduğunuz ateşten Bana haber verin.
72. Onun
ağacını siz mi yarattınız? Yoksa yaratanlar Bizler miyiz?
73. Onu
bir öğüt ve ibret vesilesi ve konup göçenler için bir fayda kılan Bizleriz.
74. O
halde Rabbini o büyük ismi ile tesbih et!
Size can gelmesi,
susuzluğunuzu da dindirmeniz için "içtiğiniz sudan Bana haber verin!"
Çünkü içecek, genelde yenilen şeyin arkasından gelir. Bundan dolayı ayet-i
kerimede de önce yenilecek şeyler zikredilmiştir. Nitekim kişinin misafirine
yemek yedirdikten sonra içecek ikram ettiği bilinen bir husustur. ez-Zemahşeri
dedi ki: şayet aksini yapacak olursan Ebu'l-Ala'nın şu beyitinin kapsamına
girersin:
"İnsanların
misafirlerine katıksız süt içirilirken, Onlar kendi misafirlerine tatlı, soğuk
su içirirler."
Araplardan birisine
içecek ikram edilmişte o: Ben onu tutacak bir şey üzerine olmadıkça içmem
(altında bir şey olmadıkça içmem), demiştir.
"Onu bulutlardan
siz mi indirdiniz" buyruğundaki: ''Bulutlar"ın tekili (...)'dir. şair
de şöyle demiştir: "Bizler bulutların suyu gibiyiz, bizim aslımızda yoktur
Ağır, faydasız bir kimse de cimri sayılacak kimse de yok aramızda,"
İbn Abbas, Mücahid ve
başkalarının açıklamasına göre bu lafzın anlamı budur. Yine İbn Abbas'tan ve
es-Sevri'den bu lafzın sema ve bulut anlamına geldiği nakledilmiştir.
es-Sıhah'ta şöyle denilmektedir: Ebu Zeyd dedi ki: "Beyaz bulut"
demek olup, çoğulu; (...) diye gelir. Aynı şekilde bu, yağmur anlamına da
gelir. Şair şöyle demiştir: "Görmedin mi Yüce Allah'ın bir yağmur
yağdırdığını ve beyaz ceylan yavrularının
Kendilerini rahatsız
eden sinekleri kovalamak için başlarını hareket ettirmekte olduklarını.''
"Yoksa indirenler
Bizler miyiz?" Onu indirenin Ben olduğumu bildiğinize göre, niçin yalnız
Bana ihlasla ibadet etmek suretiyle şükretmiyorsunuz ve niçin öldükten sonra
dirilişe kadir olduğumu inkar ediyorsunuz?
"Dileseydik onu acı
kılardık." Son derece tuzlu yapardık. Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır.
el-Hasen de: Acı, katı, içmek, ekin ve başka hiçbir işte kendisinden
yararlanamayacağınız bir şekilde kılardık diye açıklamıştır.
"Peki şükretmeniz
gerekmez mi?" Size bunları yapana neden şükretmezsiniz?
"Şimdi çakmakta
olduğunuz ateşten Bana haber verin." Yaş ağaçtan çakmak taşı ile ortaya
çıkardığınız ateşten Bana haber verin.
"Onun ağacını siz
mi yarattınız?" Yani ateş çakmakta kullandığınız iki çubuğun adı olan
"merh ve afar"ın meydana geldiği ağacı meydana getiren sizler
misiniz? Arapların: ''Her ağaçta ateş vardır, fakat merh ve afarda bu daha
fazladır" sözleri de buradan gelmektedir. Sanki bu iki tür çubuk yetecek
kadar ateşi bünyelerinde taşıyor gibidir.
Bu iki çubuğun çok
çabuk, ateş yaktıklarından ötürü böyle denildiği de söylenmiştir.
''Ateş çaktım"
demektir. ''Çakmaktan ateş çaktı, çakar" denilir. Bir diğer söyleyiş her
ikisinde de "re" harfi kesreli olarak (...) şeklindedir.
"Yoksa
yaratanlar" yoktan var edenler "Bizler miyiz?" Benim kudretimi
böylece görüp bildiğinize göre Bana şükredin ve öldükten sonra dirilişe kadir
olduğumu inkar etmeyin.
"Onu bir öğüt ve
ibret vesilesi... kılan Bizleriz." Dünya ateşi o büyük ateşi hatırlatan
bir öğüttür, demektir. Bu açıklamayı Katade yapmıştır. Mücahid:
Karanlıklarda insanların
görmesini sağlar, diye açıklamıştır. Peygamber (s.a.v.)'dan da şöyle dediği
sahih rivayetle sabittir: "Ademoğullarınıo yaktıkları sizin şu ateşiniz, cehennem
ateşinin yetmişte biridir." Ey Allah'ın Rasulü! Bu kadarı bile olsaydı
yeterdi deyince, şöyle buyurdu: "o (cehennem ateşi) buna (dünya ateşine)
hepsi de bu dünya ateşinin harareti gibi olan altmışdokuz kat daha
üstündür."
"Ve konup göçenler
için bir fayda kılan Bizleriz." ed-Dahhak yolcular için bir fayda ... diye
açıklamıştır. Misafirlere bu ismin veriliş sebebi, bitkisiz yer demek olan:
(...) denilen yerlere konaklamalardan dolayıdır. el-Ferra dedi ki: Yolculara
hiçbir bitkisi bulunmayan yere indikleri vakit: (...) denilir. Kurak ve hiçbir
şeyi olmayan araziye hem med, hem kasr ile (...); hem (...) denilir.
"Hiçbir dostun, tesellicinin bulunmadığı konaklama yeri" demektir.
''Ev sakinlerinden yana boşaldı" denilir. (...) şeklinde de kullanılabilir.
en-Nabiğa şöyle demiştir: "Ey karşımda yükselen tepelerdeki Meyye diyarı,
Bomboştur artık orası ve üzerinden (bu haliyle) çok uzun bir zaman
geçmiştir."
Antere de şöyle
demektedir: "üzerinden uzunca bir zaman geçmiş yurdun geriye kalıp görünen
kalıntılardan selam sana, Sakinlerinden yana -Um el-Heysem'den sonra- boş
kalmış ve kuraklaşmış (bir diyardır o)."
''O da, sahipleri de
güçlendi" demektir. Aynı şekilde yolculuk yapıp da çorak ve kurak bir yere
konakladı, anlamındadır.
Mücahid dedi ki: ''Konup
göçenler için" yemek pişirmek, ekmek pişirmek, ısınmak, aydınlanmak gibi
kendisinden yararlanan bütün insanlar demektir. Bu ateş sayesinde cehennem
ateşi hatırlanır ve ondan Allah'a sığınılır.
İbn Zeyd dedi ki: Bu
yemeklerini pişirmek için açlara bir faydadır demektir. "Şu kadar, şu
kadar zamandan beri hiçbir şey yemedim" denilir. ''Filan kişi aç ve hiçbir
şey yemeksizin geceyi geçirdi" anlamındadır. Şair de şöyle demiştir:
"Açlıktan ikiye katlanarak gece bir şey yememeyi tercih ederim, O bayağı
birisidir, denilir korkusuyla."
er-Rabı ve es-Süddı de:
''konup göçenler" beraberlerinde çakmak bulunmayan yani yakacak ve
dolayısıyla onunla bir şeyler pişirecek ateşleri bulunmayan konaklayan
yolcular, demektir. Ayrıca bu açıklamayı el-Avn, İbn Abbas'tan rivayet
etmiştir. Kutrub dedi ki: (...) zıt anlamlı kelimelerdendir. Fakir anlamına da,
zengin anlamına da kullanılır. ''O adam ile birlikte azık yok" demektir.
Aynı şekilde binekleri güçlü olup, malı çok olması halini anlatmak için de bu
fiil kullanılır.
el-Mehdevi dedi ki:
Ayet-i kerime bütün bu anlamlara elverişlidir. Çünkü yolcunun da, ikamet edenin
de, zenginin de, fakirin de ateşe ihtiyacı vardır.
es-Salebi'nin
naklettiğine göre ise; müfessirlerin çoğunluğu birinci görüşü benimsemişlerdir.
el-Kuşeyri de şöyle demektedir: Ateşten özellikle yolcunun yararlandığının
sözkonusu edilmesi, onun sağladığı faydanın, ikamet halinde olanın sağladığı
faydadan daha çok oluşundan dolayıdır. Çünkü çölde yaşayan kimselerin ateşe
kaçınılmaz olarak ihtiyaçları vardır. Yırtıcı hayvanların kendilerinden kaçması
için onu geceleyin yakarlar ve birçok ihtiyaçlarında ateşi kullanırlar.
"O halde Rabbini o
büyük ismi ile tesbih et." Müşriklerin O'na izafe ettikleri ortaklardan ve
öldükten sonra dirilişten acizlikten Onu tenzih et, demektir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN