ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

VAKIA

17

/

26

يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُّخَلَّدُونَ {17} بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِّن مَّعِينٍ

{18} لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنزِفُونَ {19} وَفَاكِهَةٍ مِّمَّا يَتَخَيَّرُونَ

{20} وَلَحْمِ طَيْرٍ مِّمَّا يَشْتَهُونَ {21} وَحُورٌ عِينٌ {22} كَأَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ

الْمَكْنُونِ {23} جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ {24} لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْواً وَلَا

تَأْثِيماً {25} إِلَّا قِيلاً سَلَاماً سَلَاماً {26}

 

17. Etraflarında ebedi kılınmış evlatlar dolaşır,

18. Mainden testilerle, ibriklerle, kaselerle.

19. Ondan başları da ağrımaz ve akılları da giderilmez.

20. Seçip beğeneceklerinden de meyveler;

21. Ve canlarının çekeceklerinden kuş eti;

22, 23. Ve sarmalanıp gizlenmiş inciler misali güzel gözlü huriler

de vardır.

24. Yapageldiklerine bir karşılık olarak.

25. Onlar orada ne batıl, ne de günahı gerektiren bir söz işitirler;

26. "Selam, selam" diye bir sözden başka.

 

"Etraflarında eb edi kılınmış evlatlar dolaşır." Mücahid'in açıklamasına göre ölümsüz çocuklar (ğılman) demektir. el-Hasen ve el-Kelbi: Asla ihtiyarlamayan ve değişmeyen demektir. Şair İmruu'l-Kays'in şu beyitinde de bu anlamdadır: "Mutlu ve asla kocamayan, ihtiyarlamayan kederleri az Ve geceyi korkularra geçirmeyen bir kimseden başkası nimet içinde olabilir mi?"

 

- "Ebedi kılınmışlar" anlamı verilen- (...) lafzı Said b. Cübeyr'e göre küpeliler anlamındadır. Çünkü küpeye: (...) denildiği gibi pek çok süs eşyası anlamında da: (...) kelimesi kullanılır. Bilezik takınmışlar anlamında olduğu da söylenmiştir. Buna yakın bir açıklama da el-Ferra'dan nakledilmiştir. Şair şöyle demektedir: "Gümüşle süslenmişlerdir onlar, sanki Arkaları küçük kum tepelerini andırır."

 

(Said b. Cübeyr'in açıkladığı -ve "küpeler takılmışlar" diye tercüme ettiğimiz-; (...)'ın "kemerler takılmışlar" anlamına geldiği de söylenmiştir. ikrime de "ebedi kılınmışlar" lafzının nimete gark olmuşlar anlamında olduğunu söylemiştir. Bir başka açıklamaya göre, onlar aynı yaşta olacaklardır. Yüce Allah onları cennetlikler için yaratmıştır. Dilediği şekilde ve doğup çoğalmaları sözkonusu olmaksızın cennetlikler etrafında dolaşır, dururlar.

 

Ali b. Ebi Talib (r.a) ile Hasen el-Basri şöyle demişlerdir: Burada sözü geçen "evlatlar"la müslümanların küçük yaşta olup herhangi bir sevab ya da günahları olmayan çocukları kastedilmektedir.

 

Selman el-Farisı de: Müşriklerin (küçük yaşta ölen) çocukları, cennetliklerin hizmetkarları olacaktır, demiştir.

 

el-Hasen dedi ki: Bunların mükafatlarını görecekleri hasenatları, cezalandırmalarını gerektiren de günahları olmadığından böyle bir konuma yerleştirileceklerdir.

 

Buyruğun maksadı şudur: Cennetlikler en mükemmel bir sevinç ve nimet içerisinde olacaklardır. Nimet ise insanın etrafında çokça hizmetçilerin ve bu türden küçük çocukların bulunması ile tamam olur ..

 

"Mainden testilerle, ibriklerle, kaselerle" buyruğundaki: "Testiler" lafzı (...)'in çoğuludur. Buna dair açıklamalar daha önce ez-Zuhruf Süresi'nde (71. ayet. 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Bu tür kaplar, kulpları da, emzikleri de bulunmayan kaplardır.

 

''ibrikler" ise kulpları ve emzikleri bulunan su kapları olup, tekili "ibrik'' diye gelir. Buna bu adın veriliş sebebi ise berraklığı dolayısı ile renginin parlamasından ötürüdür.

 

"Mainden testilerle" buyruğuna dair açıklamalar daha önce es-Saffat Süresİ'nde (45. ayette) geçmiş bulunmaktadır. "Main" su ya da şarap akan pınar demektir. Şu kadar var ki, burada maksat pınarlardan akan, şaraptır. Gözle görülen pınarlar diye de açıklanmıştır. O takdirde "main" lafız olarak, "gözle görmek" demek olan "muayene"den ism-i mef'ul olur. Bunun çokluk demek olan;  (...)'in "falI" veznindeki şekli olduğu da söylenmiştir.

 

Yüce Allah, bunun sıkmak suretiyle çeşitli zorluklarla ve birtakım işlemlerden geçirildikten sonra elde edilen dünya şarabı gibi olmadığını da açıklamaktadır.

 

"Ondan başları da ağrımaz." O içkiyi içmelerinden ötürü başları ağrımayacaktır. Yani bu şarap dünyadaki içkiden farklı olarak herhangi bir rahatsızlık vermeyen lezzetli bir şaraptır.

 

"Ve akılları da giderilmez." Daha önce bu es-Saffat Süresi'nde (47. ayette) geçmiş bulunmaktadır ki, sarhoş olmaları sonucunda akılları başlarından gitmez, demektir.

 

Mücahid "başları da ağrımaz" anlamındaki buyruğu; (...) şeklinde ve; (...) anlamında okumuştur ki, bu da "dağılmazlar" demek olur. Yüce Allah'ın: "Bölük bölük ayrılacakları gün" (Rum, 43) buyruğunda olduğu gibi okumuştur.

 

Kufeliler "akılları da giderilmez" anlamındaki buyruğu (...) şeklinde "ze" harfi kesreli olarak okumuşlardır ki, bu da şarapları bitmez, içkilerinin sonu gelmez, demektir.

Şairin şu mısraında da bu (akılları başlarından gitmez) anlamdadır: "Ömrüm hakkı için yemin ederim, sizler eğer başınız ağrısa da yahut ayılsanız da, Ey Ebcer soyundan gelenler, siz çok kötü meclis arkadaşısınız."

 

ed-Dahhak'ın İbn Abbas'tan gelen rivayetine göre şöyle demiştir: İçkide dört özellik vardır. Sarhoşluk, başağrısı, kusmak ve idrar sökmesi. Şanı Yüce Allah da cennetteki şarabı sözkonusu ederken bu özelliklerden münezzeh (uzak) olduğunu belirtmiştir.

 

"Seçip beğeneceklerinden de meyveler." Yani çokluğundan ötürü istediklerini seçerler. Bunun seçilen ve beğenilen türden meyve anlamına geldiği de söylenmiştir. "Seçmek" demektir.

 

"Ve canlarının çekeceklerinden kuş eti" buyruğu ile ilgili olarak Tirmizi'nin rivayetine göre Enes b. Malik şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.)'e: "el-Kevser" nedir? diye sorulmuş, o da: "O Yüce Allah'ın bana vermiş olduğu -cennette vermiş olduğu demek istemektedir- bir ırmaktır. Sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Orada boyunları deve boyunları gibi kuşlar vardır." Ömer (r.a): Şüphesiz ki bunlar şişman kuşlardır, deyince Rasulullah (s.a.v.): "Onları yemek ondan da güzeldir" diye buyurdu. (Tirmizi) dedi ki: Hasen bir hadistir. 

 

Bu hadisi ayrıca es-Salebi, Ebu'd-Derda yoluyla rivayet etmiş olup, buna göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki cennette deve boyunlarını andıran kuşlar vardır. Bunlar Allah döstunun eli üzerinde sıra sıra dizilirler. Birisi: Ey Allah dostu ben Arşın altındaki yeşillik alanlarda yayıldım. Tesnim pınarlarından su içtim. Sen de benden ye, der. Onlar Allah dostunun huzurunda bu şekilde övülüp durmaya devam ederler. Nihayet o da içinden onlardan birisini yemeyi geçirir. Çeşitli şekillerde önüne düşüverir. O da o kuştan dilediğini yer. Doydu mu o kuşun kemikleri bir araya getirilir ve uçar, yine cennette dilediği gibi yayılmaya devam eder." Ömer (r.a) dedi ki: Ey Allah'ın peygamberi şüphesiz ki bunlar şişman (iri cüsseli) kuşlar olacaktır. Peygamber (s.a.v.): "Onları yemek onlardan daha büyük bir nimettir" diye buyurmuştur.

 

Ebu Said el-Hudrı'den gelen rivayete göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki cennette öyle kuşlar vardır ki, bu kuşların birisinde yetmişbin tür vardır. Bu da cennetliklerden birisinin tabağına düşer, sonra sirkelenir. Herbir tüyden kardan daha soğuk ve daha beyaz, tereyağından daha yumuşak, baldan daha tatlı bir yemek çeşidi ortaya çıkar. Bunlar arasında biri diğerini andıran iki yemek olmayacaktır. O da bundan istediğini yiyecek, sonra da o kuş uçup gidecektir. ''

 

"Ve" hiçbir elin değmediği ve üzerine tozun düşmediği bundan dolayı son derece şeffaf ve parlak olan "sarmalanıp gizlenmiş inciler misali güzel gözlü huriler de vardır." Yani onlar bütün yönleriyle bedenlerinin güzellikleri itibariyle buna benzerler. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "O bir incinin kabuğunda yaratılmış ta Onun bütün yönleri bir gözetleme tarafıdır sanki."

 

''Güzel gözlü huriler" lafzı ref', nasb ve cer ile okunmuştur. Cer ile okuyanların -ki Hamza, el-Kisai ve başkalarıdır- kıraati bu durumda "testilerle" anlamındaki lafza atfedilmiş olması mümkündür ki, bu da anlama göre hamledilir. Çünkü buyruk: Onlar testilerle, meyvelerle, etlerle ve hurilerle nimetlenirler, demek olur. Bu açıklamayı ez-Zeccac yapmıştır.

 

"Cennetlerinde" (12. ayet) anlamındaki lafza atfedilmesi de mümkündür.

 

Bu durumda onlar "Naim cennetlerinde"dirler ve muzafın hazfedilmiş olduğu takdiri ile "Huriler arasındadırlar" demek olur ki huriler ile birliktedirler denilmiş gibidir.

el-Ferra dedi ki: Cer ile okuyuş, mana itibariyle farklı olsalar dahi lafzen ona tabi kılmak suretiyle olur. Çünkü hurilerin, etraflarında dolaştırılmaları sözkonusu olmaz. Şair şöyle demektedir: "Güzelliklerinden ötürü süslenmeye ihtiyacı olmayan kadınlar bir gün görülürlerse, Ve kaşIarını ve gözlerini uzatırlarsa ... "

 

Bilindiği gibi gözler uzatılmaz, ancak onlara sürme çekilir. Bir başka şair de şöyle demiştir: "Savaşta gördüm senin kocanı, Bir kılıç ve mızrak kuşanmış olarak."

 

Kutrub dedi ki: Lafız testilere ve ibriklere -manaya hamletmek sözkonusu olmaksızın- atfedilmiştir. O şöyle demiştir: Bununla birlikte hurilerin etraflarında dolaştırılmaları ve bundan dolayı da lezzet almaları kabul edilmeyecek bir şey değildir.

 

Nasb ile okuyanlara -ki bunlar el-Eşheb, el-Ukayli, en-Nehai, İsa b. Ömer es-Sakafi'dir, Ubeyy'in mushafında da böyledir- gelince, bu da bir fiil takdirine göre böyle okunmuştur. "İri gözlü hurilerle eşleştirilirler" denilmiş gibidir. Nasb halinde de manaya hamletmek güzeldir. Çünkü onunla etraflarında dolaştırılır ifadesinin anlamı o onlara verilir demektir.

 

Cumhurun kıraati olan ref'e gelince -ki bu aynı zamanda Ebu Ubeyd ve Ebu Hatim'in de tercih ettiği kıraattir-; "Onların yanlarında güzel gözlü huriler de vardır" anlamındadır. Çünkü onların etrafında huriler dolaştırılacaktır.

 

el-Kisai dedi ki: "Güzel gözlü huriler de vardır" buyruğunu rd' ile okuyup onların etraflarında dolaştırılmayacağını da bu okuyuşuna gerekçe gösteren kimselerin aynı şeyi meyve ve kuş eti hakkında da söylemeleri gerekir. Çünkü bunlar da etraflarında dolaştırılmayacaktır. Etrafta dolaştırılan sadece şaraptır.

 

el-Ahfeş dedi ki: Bunun manaya hamledilmiş olması da mümkündür.

Çünkü buyruk; (...): Onlar için testiler vardır ve onlar için güzel gözlü huriler de vardır" anlamındadır.

 

Bunun "Bir çoğu" (13. ayet) lafzına atfedilmiş olması da mümkündür. Bu lafız da mübteda olup bunun da haberi "işlenmiş tahtlar üzerinde(dirler.)" (15. ayet) buyruğudur.

Aynı şekilde; "Güzel gözlü huriler de vardır" buyruğu da bu şekilde (haber durumunda)dır. Mübtedanın nekre olarak gelmesi ise, aldığı sıfat ile özellik kazanması (tahsis edilmesi) dolayısı iledir.

 

"Yapageldiklerine bir karşılık olarak" bir mükafat olarak demektir. "Bir karşılık olarak" lafzının nasb ile gelmesi mefulün leh olmasından dolayıdır. Bunun mastar (meful-i mutlak) olduğundan dolayı nasb ile gelmiş olması da mümkündür. Çünkü; "Etraflarında ebedi kılınmış evlatlar dolaşır ... bir karşılık olmak üzere onlara verilir" anlamındadır.

 

el-Huru'l-İyne dair açıklamalar daha önce et-Tur Suresi'nde (20. ayetin tefsirinde) ve başka yerlerde (Duhan, 54. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Enes dedi ki: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Allah hur-u'e ini zaferandan yaratmıştır. ''

 

Halid b. el-Velid dedi ki: Peygamber (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Cennet ehlinden bir kişi cennet elmalarından bir tanesini eline alır. Elinde parçalanır. Ondan bir huri çıkar, eğer güneşe bakacak olursa, güzelliğinden dolayı güneş utanır ve elmadan da bir şey eksilmez." Bir adam ona: Ey Süleyman'ın babası, şüphesiz ki bu hayret edilecek bir şeydir. üstelik elmadan bir şey eksilmez öyle mi? Halid b. Velid dedi ki: Evet, bu bir başka kandilden yakılan bir kandil ve hatta kandiller yakıldığı halde ondan bir şey eksilmemesine benzer. Allah dilediği herşeye kadirdir.

 

İbn Abbas'tan (r.a) rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Allah huru'l-Iyni ayak parmaklarından diz kapaklarına kadar zaferandan, diz kapağından göğsüne kadar Ezfer miskinden, göğsünden boynuna kadar beyaz amberden, boynundan başına kadar beyaz kafurdan yaratmıştır. Onun üzerinde şakayık gibi yetmişbin elbise vardır. Sana doğru geldiğinde yüzü güneşin dünya ehline parıldadığı gibi yukarı doğru yükselen bir nur ile parıldar. Geri dönüp gittiğinde elbiselerinin ve teninin inceliğinden dolayı ciğeri görülür. Başında ise Ezfer miskinden yetmişbin perçemi vardır. Bu perçemlerin herbirisi için eteklerini yerden kaldıran bir hizmetçi vardır. O "İşte Allah dostlarının mükafatı"; "yapageldiklerine bir karşılık olarak" onlara verilen budur, diye seslenir. "Orada ne batıl, ne de günahı gerektiren bir söz işitirler." İbn Abbas der ki: Ne batıl, ne yalan bir söz işitirler. Batıl (lağv) boş söz demektir. "Günahı gerektiren" (te'sim) de; ''Ona günaha girdin dedim" sözünün mastarıdır.

 

Muhammed b. Ka'b dedi ki: "Günahı gerektiren" bir sözün olmaması, birinin diğerini günaha girdiğini söylememesi demektir.

 

Mücahid dedi ki: "Onlar orada ne batıl, ne de günahı gerektiren bir söz işitirler." Herhangi bir sövgü ve günahı gerektiren bir söz işittirmezler, demektir.

 

"Selam, selam diye bir sözden başka" buyruğundaki "Diye" lafzı "işitirler" fiili ile nasbedilmiştir, veya munkati' bir istisnadır. Yani ancak onlar ... diye bir söz söylerler, yahut böyle bir söz işitirler, demektir.

 

''Selam selam" buyruğu da "diye" anlamındaki fiil ile nasbedilmiştir. Bu da, onlar ancak hayır söz söylerler, demektir. Mastar olarak da nasbedilmiş olabilir. Bu da; ancak onların birinin diğerine selam demesi müstesnadır, demek olur. Yahutta: ''Diye" lafzının sıfatı, ikinci "selam" lafzı da birincisinden bedel olabilir. Anlam da: Boş sözden uzak kalınabilecek ve ondan kurtulmanın mümkün olabileceği bir söz (işitmeleri) müstesnadır, şeklinde olur. Bununla birlikte (...): Selam olsun size" takdiri ile merfu olması da mümkündür.

 

İbn Abbas: Biri diğerine selam verir, birbirleriyle selamlaşırlar demektir, demiştir.

Onları melekler selamlar, yahutta aziz ve celil olan Rabbleri onları selamlar, diye de açıklanmıştır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Vakıa 27-40

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR