VAKIA 13 / 16 |
ثُلَّةٌ
مِّنَ
الْأَوَّلِينَ
{13} وَقَلِيلٌ
مِّنَ الْآخِرِينَ {14}
عَلَى
سُرُرٍ
مَّوْضُونَةٍ
{15}
مُتَّكِئِينَ
عَلَيْهَا
مُتَقَابِلِينَ
{16} |
13. Bir
çoğu öncekilerdendir.
14.
Birazı da sonrakilerdendir.
15.
İşlenmiş tahtlar üzerindedirler.
16.
Onlar, üzerinde karşı karşıya yaslananlar olarak (nimetlere mazhar olurlar.)
"Bir çoğu
öncekilerdendir." Geçmiş ummetlerden bir topluluktur. "Birazı da
sonrakilerdendir." Muhammed (s.a.v.)'e iman edenlerdendir. el-Hasen dedi
ki: Bir çoğu bu ümmetten önce geçip gitmişler arasındandır. Az bir kısmı da
Muhammed (s.a.v.)'ın ashabındandır. Allah'ım, Sen lutfunla bizi onlarla
birlikte kıl! Sonrakilerin "az" diye nitelendirilmeleri kendilerinden
önce gelenlere nisbetledir. Çünkü önceki peygamberlerin sayısı pek çoktur.
Dolayısıyla onlar arasından önce iman edenler (es-sabikun)'in sayısı da
çoğalmıştır. Böylelikle onların sayıları bizim ümmetimizden öncelikle tasdike
koşanların sayılarından daha fazla olmuştur.
Denildiğine göre bu
buyruk nazil olunca, Resulullah (s.a.v.)'ın ashabına ağır geldi. Bunun üzerine
"öncekilerden de çokvardır, sonrakilerden de çok vardır" (el-Vakıa,
39-40. ayetler) buyrukları nazil oldu. Peygamber (s.a.v.) da şöyle buyurdu:
"Ben sizlerin cennetliklerin dörtte biri, hatta cennetliklerin üçte biri,
hatta cennetliklerin yarısı olacağınızı ve öbür ikinci yarıyı da onlarla
paylaşacağınızı ümid ederim. '' Bu hadisı Ebu Hureyre rivayet etmiş, el-Maverdi
ve başkaları da zikretmişlerdir.
Bu anlamdaki bir rivayet
Müslim'in Sahih'inde Abdullah b. Mesud'un rivayet ettiği bir. hadis olarak da
sabit olmuştur.
Bununla sanki ayetin mensuh
olduğunu kastetmiş gibidir. Fakat daha kuvvetli görülen, ayetin muhkem
olduğudur. Çünkü ayet (neshin sözkonusu olduğu hükümleri bildiren bir buyruk
olmayıp) haber ifade etmektedir. Diğer bir sebep ise bu hususların (azlık ve
çoklukların) birbirinden farklı iki kesim hakkında sözkonusu edilmesini
görmemizdir.
el-Hasen dedi ki: Bizden
öncekiler arasından olup ileriye geçenler (es-sabikun) bizim ümmetimizin
ileriye geçenlerinden fazladır. Bundan dolayı Yüce Allah: "Birazı da
sonrakilerdendir" diye buyurmuş, fakat es-sabikunun dışında olan
Ashabu'l-yemin hakkında ise: "Öncekilerden de çok vardır, sonrakilerden de
çok vardır" (39-40, ayetler) diye buyurmuştur, Peygamber (s.a.v.)'ın:
"Cennetliklerin yarısı olacağınızı ümit ederim" diye buyurması ve
sonradan da Yüce Allah'ın: "Öncekilerden de çok vardır, sonrakilerden de
çok vardır" buyruğunu okuması da bundandır.
Mücahid dedi ki: Burada
sözü edilenlerin hepsi bu ümmettendir. Süfyan, Eban'dan, o Said b. Cübeyr'den,
o İbn Abbas'tan, o Peygamber (s.a.v.)'dan: "Her iki çokluk ta benim
ümmetimdendir." Bununla da:
"Öncekilerden de çok vardır, sonrakilerden de çok vardır" buyruğunu
kastetmektedir. Bu görüş Ebu Bekr es-Sıddık (r.a)'dan da rivayet edilmiştir.
Ebu Bekir (r.a) dedi ki:
Her iki "çokluk" da Muhammed (s.a.v.)'ın ümmetindendir. Bunlar
arasından kimisi onun ümmetinin ilkleri arasındadır, kimileri de sonraki
gelenler arasındadır. Bu da Yüce Allah'ın: "Onlardan kimisi nefsine
zulmedicidir, kimisi itidal üzeredir, kimisi de Allah'ın izni ile hayırlarda öne
geçmiştir" (Fatır, 32) buyruğunu andırmaktadır.
Şöyle de açıklanmıştır:
"Birçoğu öncekilerden" bu ümmetin ilk dönemlerinde gelenlerdendir.
Öncekilerin mertebesine ulaşıncaya kadar itaat olan işlerde elini çabuk tutan
"biraz! da sonrakilerdendir." İşte bundan dolayı Peygamber (s.a.v.):
"Sizin en hayırlınız benim çağdaşım olan nesildir." diye buyurmuştur.
Daha sonra Yüce Allah
Ashabu'l-yemin arasında öncekilerle sonrakilerin eşit olduğunu bildirmiştir.
"Birçok"
lafzı; ''O şeyi kestim" kökünden gelmektedir.
Buna göre (4l: )'in
ifade ettiği anlam "fırka" lafzının anlamına benzemektedir. Bu
açıklamayı ez-Zeccac yapmıştır.
"İşlenmiş tahtlar
üzerinde" Yani öne geçen es-sabikun cennette "işlenmiş tahtlar
üzerinde" oturacaklardır. (...): Tahtlar (...)'in çoğuludur.
"İşlenmiş"
buyruğu hakkında İbn Abbas: Altın ile işlenmiş, İkrime: Boşluklarına inci ve
yakut yerleştirilmiş, diye açıklamışlardır. Yine İbn Abbas'tan
"işlenmiş" dizilmiş anlamında olduğu nakledilmiştir. Nitekim bir
başka yerde: "Sıra sıra dizili tahtlara" (et-Tur, 20) diye
buyurmuştur. Yine ondan ve Mücahid'den: Altın ile işlenmiş, dokunmuş
anlamındadır. Tefsirlerde de şöyle denilmektedir: "İşlenmiş" altın
çubuklarla dokunmuş, araları inci, yakut ve zebercetle doldurulmuş demektir.
''Kat kat dokumak ve
sıra sıra dizmek" anlamındadır. Mesela; ''Filan kişi taşları ve
kiremitleri birbiri üstüne dizdi" denilir. Bu şekilde dizilene: (...)
denilir. ''Adeta sıra sıra dizilmiş gibi dokuması oldukça sağlam zırh"
demektir. el-A'şa şöyle demiştir: "Davud'un dokuduğu türden sağlam ve
üstüste dizilmiş şekilde zırhlar ki, Kabile ile birlikte, bölük bölük
sürülüyor."
Yine el-A'şa şöyle
demiştir: "üzerinde sağlamca dokunmuş ve suyun taşmasını engelleyen bend
gibi beyaz (yani demir) bir zırh vardır ki, Bedeni örten bölümünün yakası
üstünde bir miğferi de vardır."
''üst tarafı tıpkı
dokunmuş bölümü gibi olan" demektir. (...) de bu kökten gelmektedir ki, bu
da ''biri diğerinin içine giren ince kesilmiş parçalardan dokunmuş kemer"e
denilir. Şairin şu beyitinde de bu kabildendir: "Onuri kemeri (beli)
huzursuzca sana doğru koşuyor."
"Onlar" o
tahtların "üzerinde karşı karşıya yaslananlar olarak" otururlar. Yani
biri diğerinin sırtını görmez. Tahtlar üzerinde oldukları halde tahtlarıdöner.
Bu mümin, eşi ve ailesi hakkındadır. Yani onlar yüzleri birbirlerine dönük
olarak yaslanırlar. Bu açıklamayı Mücahid ve başkası yapmıştır.
el-Kelbi de şöyle
demiştir: Herbir tahtın uzunluğu üçyüz ziradır. Kul onun üzerine oturmak istedi
mi bu tahtlar alçalır. üzerlerine oturdu mu yükselirler.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN