VAKIA 1 / 6 |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِ إِذَا
وَقَعَتِ
الْوَاقِعَةُ
{1} لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا
كَاذِبَةٌ {2}
خَافِضَةٌ
رَّافِعَةٌ {3}
إِذَا
رُجَّتِ
الْأَرْضُ
رَجّاً {4}
وَبُسَّتِ
الْجِبَالُ
بَسّاً {5} فَكَانَتْ
هَبَاء
مُّنبَثّاً {6} |
1. O
vakıa gerçekleştiği zaman,
2. Onun
gerçekleşmesini yalanlayacak yoktur.
3. O
alçaltıcıdır, yükselticidir.
4.
Yeryüzü şiddetle sarsıldığı zaman,
5.
Dağlar parça parça ufalandığı zaman,
6.
Dağılmış toz haline geldikleri zaman.
"O vakıa
gerçekleştiği" yani kıyamet koptuğu "zaman." Maksat Sur'a son
defa üfürülmesidir. Ona "vakıa" denilmesinin sebebi, yakın bir
zamanda gerçekleşeceğinden dolayıdır. Orada zorlu pekçok olayın
gerçekleşeceğinden dolayı bu ismin verildiği de söylenmiştir.
Buyrukta hazfedilmiş
ifadeler vardır. Yani o vakıa'nın gerçekleşeceği zamanı hatırlayınız.
el-Cürcani dedi ki: ''Zaman" sıla (zaid) dir. Vakıa gerçekleşecektir,
demektir. Yüce Allah'ın: "O saat yaklaştı" (Kamer, 1) buyruğu ile;
"Allah'ın emri geldi" (en-Nahl, 1) buyrukları gibidir. Yine bu
buyruk: Oruç geldi yani zamanı yaklaştı, demeye benzer. Birinci görüşe göre ise
''Zaman" vakit bildirmek içindir, cevabı da Yüce Allah'ın:
"Ashabu'l-meymene ne ashabu'l-meymenedir!" (8. ayet) buyruğudur ..
"Onun
gerçekleşmesini yalanlayacak yoktur." Buradaki "Yalanlayacak"
buyruğu "yalan" anlamında bir mastardır. Çünkü Araplar bazan fail ve
meful veznindeki kelimeleri mastar yerine kullanırlar. Yüce Allah'ın:
"Orada boş söz
işitmezler" (el-Gaşiye, 11) buyruğuna benzer. Burada da "boş
söz" anlamındaki kelime, ism-i fail olmakla birlikte mastarı (...)
anlamındadır ve "orada onun bir yalanı işitilmez" demektir. Bu
açıklamayı el-Kisai yapmıştır. Halkın: (...): ifadesini ''Allah'a
sığınırım" anlamında kullanması ve; (...) ifadeSinin; ''Ayağa kalk!"
anlamında kullanılması da bu türdendir.
Arap kadınlardan birisi
küçük oğlunu oynatırken şunları söylemiştir: "Ayağa kalk ayağa kalk, Sen
uyuyan bir kula denk geldin."
Buradaki;
''Yalanlayacak" ifadesinin sıfat olduğu, mevsufun hazfedilmiş olduğu da
söylenmiştir. Onun gerçekleşmesi ile ilgili yalan bir durum yahut yalan
söyleyen bir kimse yoktur, demektir. Bu da onun gerçekleşeceğini haber veren
herkes doğru söylüyor, anlamına gelir.
ez-Zeccac dedi ki:
"Onun gerçekleşmesini yalanlayacak yoktur." Kimse onu geri çeviremez,
demektir. el-Hasen ve Katade'nin görüşleri de buna yakındır. es-Sevri de şöyle
demektedir: Onun gerçekleşmesini hiç kimse yalanlamaz. Yine el-Kisai şöyle
demiştir: Onun yalanlanması sözkonusu değildir. Yani hiçbir kimsenin onu
yalanlamaması gerekir.
Onun gerçekleşmesi
ciddidir, bunda herhangi bir 'şaka: ya da eğlence sözkonusu değildir, diye de
açıklanmıştır.
"O alçaltıcıdır,
yükselticidir" buyruğu hakkında İkrime, Mukatil ve esSüddi şöyle
demişlerdir: O sesi alçaltmış ve böylelikle yakında olana işittirmiş, uzakta
olan için de sesini yükseltmiştir. Bu da yakında olanı da, uzakta olanı da
işittirmiştir demektir.
es-Süddi şöyle
demektedir: O kıyamet, büyüklük taslayanları alçaltmış, mustazaf olanları
yükseltmiş olacaktır.
Katade de şöyle
açıklamıştır: O birtakım toplumları Allah'ın azabında alçaltmış, birtakım
toplumları da Allah'a itaatte yükseltmiştir.
Ömer b. el-Hattab (r.a)
da şöyle demiştir. Allah'ın düşmanlarını ateşte alçaltmış, Allah'ın dostlarını
da cennette yükseltmiş olacaktır.
Muhammed b. Ka'b da
şöyle demiştir: Kıyamet dünyada iken yükseklerde olan birtakım toplumları alçaltacak,
dünyada iken aşağı görülen birtakım toplumları da yükseltecektir.
Ata da şöyle demiştir:
Adalet ile birtakım toplumları alçaltacak, ilahi lutufla başkalarını
yükseltecektir.
Alçaltmak ve yükseltmek
Araplarca hem mekan, hem de konum hakkında hem izzet, hem de alçaklık
hallerinde kullanilır. Şanı Yüce Allah da kıyamete alçaltmayı ve yükseltmeyi,
fiili mekana ve zamana ve onların dışında kalıp fiili bizzat gerçekleştirmeyen
kimselere izafe etmek şeklinde Arapların adeti üzere anlamı genişleterek ve
mecaz yoluyla nisbet etmiş bulunmaktadır. Mesela, Araplar ''Uyuyan bir gece,
oruçlu bir gündüz (yani uyku ile geçirilen bir gece ve oruç tutulan bir
gündüz)" derler. Kur'anı Kerim'dede: "Hayır, gecenin ve gündüzün
hilekarlıkları (sizin yaptığınız hilekarlıklar)" (Sebe, 33) diye
buyurmaktadır. Gerçekte ise yükseltip alçaltan yalnızca Yüce Allah'tır. O
dostlarını en yüksek mevkilere yükseltmiş, düşmanlarını da en aşağı derecelere
alçaltmış olacaktır.
el-Hasen ve İsa
es-Sakafi nasb ile: "Alçaltıcı ve yükseltici olarak" diye okumuş;
diğerleri ise mübteda takdiri ile ref' ile okumuşlardır. Nasb ile okuyanlar;
hal olarak böylece okumuşlardır. el-Ferra'ya göre ise; bu bir fiil takdirine
göre böyle okunur. "O vakıa gerçekleştiği zaman onun gerçekleşmesini yalanlayacak
yoktur." O "alçaltıcı ve yükseltici olarak" vukua gelecektir
anlamındadır.
Kıyametin
gerçekleşeceğinde ve onun birtakım toplumları yükseltip, diğerlerini de
-açıkladığımız üzere- alçaltacağında hiçbir şüphe yoktur.
"Yeryüzü şiddetle
sarsılacağı zaman" Mücahid ve başkalarından nakl edildiğine göre
sarsıldığı ve hareket ettirildiği zaman demektir.
"Onu sarstı,
sarsar" hareket ettirdi, sarsıntıya uğrattı demektir. "Hörgücü büyük
dişi deve" demektir.
Hadiste de: "Dalgalandığı
vakit deniz yolculuğuna çıkan bir kimsenin himayesi olmaz." denilmektedir
ki, dalgaları hareket halinde olduğu vakit anlamındadır.
el-Kelbı dedi ki: Çünkü
Yüce Allah yere vahyedeceğinde o da Yüce Allah'tan korktuğundan ötürü
alabildiğine sarsılacaktır.
Müfessirler de şöyle
demişlerdir: Beşikteki çocuk nasıl sallanıyorsa, yer de öylece sallanacak. Öyle
ki, üzerindeki bütün binalar yıkılacak, üzerinde dağ ve daha başka her ne varsa
hepsi kırılıp dökülecek.
İbn Abbas'tan gelen
rivayete göre: ''Sesi duyulacak şekilde şiddetli hareket" demektir.
"Zaman"
lafzının ırabtaki mahalli ise "gerçekleştiği zaman" lafzından bedel
olarak nasbdır. Bununla birlikte; "o alçaltıcıdır, yükselticidir"
anlamındaki buyruk ile nasbedilmesi de mümkündür. Yani yeryüzü sarsılacağı
vakit, dağlarda parçalanacağında (kıyamet) al çal tır ve yükseltir. Çünkü o
zaman yüksek olan şey alçalacak, alçak olan şey de yükselecektir.
Şöyle de açıklanmıştır:
Yeryüzü iyice sarsılacağı vakit o vakıa gerçekleşecektir, demektir. Bu açıklamayı
da ez-Zeccac ve el-Cürcanı yapmıştır.
Buyruğun; "Yeryüzü
şiddetle sarsılacağı zaman"ı hatırla, anlamında olduğu
"Sarsıntı" lafzının ise mastar (meful-i mutlak) olduğu da
söylenmiştir. Bu ise bu sarsıntının tekrarlanacağının delilidir.
"Dağlar parça parça
ufalandığı" İbn Abbas'tan gelen rivayete göre darmadağın edildiği zaman
demektir. Mücahid de: Tıpkı onun yağa bulanması gibi olacaktır. ''Sevik ya da
yağa yahut zeytinyağına bulanan un" demektir. Sonra bu haliyle yenilir,
fakat pişirilmez. Bazan azık olarak da beraber götürülebilir. Recez vezninde
şair şöyle demiştir: "Ekmek pişirmeyiniz, bunun yerine unu yağa
karıştırınız, Ve hiçbir yerde uzun süre kalmayınız."
Ebu Ubeyde'nin
naklettiğine göre bu sözü söyleyen kişi Gatafanlılardan bir hırsız imiş. O
ekmeği pişirmek istemiş, fakat buna vaktinin yetişmeyeceğinden korktuğundan
hamur olarak yiyivermiştir.
Yani onlar (dağlar)
birbirine karışmış olacak ve bir miktar suya karıştırılmış un gibi olacaktır.
Bu da şu demektir: Dağlar toprak olacak ve birbirine karışacaklardır. el-Hasen:
Dağlar kökünden koparılıp yok olup gidecektir demiştir. Bunun benzeri de Yüce
Allah'ın: "Rabbim onları kökünden koparıp parça parça dağıtacak"
(Ta-Ha, 105) buyruğudur.
Atiyye: Kum ve toprak
gibi serilmiş olacaklardır, diye açıklamıştır. (...)'ın "sürmek"
anlamında olduğu söylenmiştir. Yani dağlar sürülecektir. Ebu Zeyd dedi ki: Bu
lafız sürmek anlamındadır. ''Develeri önüme katıp sürdüm, sürerim"
demektir.
Ebu Ubeyd dedi ki
"Develeri önüme katıp sürdüm" şeklinde iki ayrı söyleyiş olup develer
bir işten alıkonulmak maksadıyla onlara ''Bes bes yahut bis bis" demeyi
anlatır. Hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır:
"Medine'den,
Yemen'e, Şam'a ve Irak'a bir topluluk çıkıp dağılacaklardır. Fakat eğer onlar
bilseler Medine onlar için daha hayırlıdır. '' Bir diğer hadiste de bu anlamda
kullanılmıştır: "Yemenliler çoluk çocuklarını önlerine katıp sürenler
olarak sizegeldiler. ''
Araplar; (...) derler.
Ebu Zeyd bu iki lafzın ilk harflerini kesreli olarak rivayet etmiştir. "Sen
onu hissettiğin ve yolda giderken onun yanına vardığın yerden onu getir"
demektir.
Mücahid: Dağlar bir
çeşit akacaktır. ikrime: Bir çeşit yıkılacaktır. Muhammed b. Ka'b: Bir çeşit sürüleceklerdir,
diye açıklamıştır. el-Ağleb, el-icli'nin şu sözleri de bu türdendir.
el-Hasen de: Paramparça
edildiklerinde, diye açıklamıştır. Anlamlar birbirlerine yakındır.
"Dağılmış toz
haline gelecekleri zaman" buyruğu hakkında Ali (r.a) şöyle demiştir:
"Dağılmış toz" atların toynaklarından yükselip sonra da kaybolan toz
zerrelerine denilir. Yüce Allah amellerini böyle kılmıştır. Mücahid;
"Küçük pencerede toz zerrecikleri şeklinde görünen ışık"a denilir.
Buna yakın bir açıklama ibn Abbas'tan da rivayet edilmiştir. Yine ibn Abbas'tan
nakledildiğine göre o şöyle açıklamıştır: Bu alevaldığı zaman ateşin etrafa
saçtığı kıvılcımlardır. Bu kıvılcımlar yere düştü mü yok olup gider. Atiyye de
böyle açıklamıştır.
Daha önce el-Furkan
Süresi'nde Yüce Allah'ın: "İşledikleri amellerinin önüne geçip onu havaya
saçılmış toz zerreleri yaparız" (el-Furkan, 23) buyruğunu açıklarken
geçmiş bulunmaktadır.
"Dağılmış"
anlamı verilen; (...) lafzı genel olarak üç noktalı "se" ile
okunmuştur. Darmadağın olmuş demektir. Yüce Allah'ın: "Orada her canlıdan
etrafa dağıttı." (Lukman, 10) buyruğundada bu anlamda kullanılmıştır ki;
dağıttı ve yaydı, demektir.
Mesruk, Nehai ve Ebu
Hayve ise iki noktalı "te" ile (...) diye okumuşlardır ki, bu da
kesilmiş demek olup, onların (Arapların) "Allah onu. koparsın"
şeklindeki tabirlerinden alınmıştır: "ki (...): Kestirip atmak, bir şeyi
kesinlikle bir şekle bağlamak" mastarı da buradan gelmektedir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN