KAMER 27 / 32 |
إِنَّا
مُرْسِلُو
النَّاقَةِ
فِتْنَةً
لَّهُمْ
فَارْتَقِبْهُمْ
وَاصْطَبِرْ
{27} وَنَبِّئْهُمْ
أَنَّ
الْمَاء
قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ
كُلُّ
شِرْبٍ
مُّحْتَضَرٌ
{28} فَنَادَوْا
صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَى
فَعَقَرَ {29}
فَكَيْفَ
كَانَ عَذَابِي
وَنُذُرِ {30} إِنَّا
أَرْسَلْنَا
عَلَيْهِمْ صَيْحَةً
وَاحِدَةً
فَكَانُوا
كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ
{31} وَلَقَدْ
يَسَّرْنَا
الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ
فَهَلْ مِن
مُّدَّكِرٍ {32} |
27.
Gerçekten Biz onlara imtihan olmak üzere o dişi deveyi göndeririz. Artık onları
gözetle, sabret.
28. Ve
suyun aralarında pay edilmiş olduğunu onlara haber ver. Herbiri su içme
sırasında hazır olsun.
29. Bunun
üzerine onlar arkadaşlarını çağırdılar. O da alacağını alıp dişi deveyi önce
ayaklarını biçip devirdi.
30.
Peki, ya azabım ve uyarıp korkutmalarım nasıl oldu?
31.
Hakikaten Biz üzerlerine bir tek çığlık gönderdik ve hayvan ağılına konulan
çerçöp gibi oldular.
32.
Andolsun ki Biz Kur'an'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Peki, öğüt alan bir
kimse var mı?
"Gerçekten Biz
onlara imtihan olmak üzere" onları sınamak için ... -Bu (anlamdaki
buyruk)- mef'ulün lehtir."O dişi deveyi göndeririz." Onların istedikleri
dağdan onu çıkartacağız. Rivayet edildiğine göre Salih iki rekat namaz
kıldıktan sonra Allah'a dua etmiş, sonra onların tayin ve tesbit ettikleri kaya
parçası açılarak dişi devenin hörgücü ortaya çıkmış. Oradan on aylık gebe ve
çokça tüylü bir deve olarak çıktı.
"Artık onları
gözetle!" Ne yapacaklarını gözle! "Sabret." Onların eziyetlerine
katlan.
"Sabret"
buyruğundaki "tı" harfinin aslı "te"dir. İtbak sıfatında
"sad"a uygun düşmesi için "tı"ya dönüşmüştür.
"Ve suyun
aralarında" yani Semudlular ile dişi deve arasında "payedilmiş
olduğunu onlara haber ver." Suyu bir gün dişi deve içecek, bir gün de
onlar kullanacaklardı. Nitekim Yüce Allah bir başka yerde: ''Onun da belli bir
su içme nöbeti vardır. Sizin de belirli bir günde su içme nöbetiniz vardır.''
(eş-Şuara, 155) diye buyurmaktadır.
İbn Abbas dedi ki:
Onların su içme nöbetinde dişi deve sudan hiçbir şey içmezdi. Buna karşılık
onlara süt verirdi, bol nimetler içerisinde bulunuyorlardı. Devenin su içme
günü oldu mu deve suyun tamamını içer ve onlara hiçbir şey kalmazdı. Yüce
Allah'ın: "Aralarında" diye buyurması (ve akıl sahibi varlıklara ait
zamir kullanması) şu ndan dolayıdır: Araplar hayvanlarla birlikte Ademoğulları
hakkında bir durumu haber verecek olurlarsa, Ademoğullarını galip getirirler.
(Onlara ait zamirleri kullanırlar.)
Ebu'z-Zübeyr, Cabir'den
şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bizler Resulullah (s.a.v.) ile birlikte
Tebuk gazasına çıktığımızda Hicr diyarında konaklayınca şöyle buyurdu: "Ey
insanlar, siz de bu türden mucizeler isteyip durmayın. İşte Salih kavmi! Bunlar
peygamberlerinden Allah'ın kendilerine bir dişi deve göndermesini istediler.
Yüce Allah da onlara o dişi deveyi gönderdi. Şu yoldan suya gidiyor ve kendi su
içme gününde sularının tamamını içiyordu. Onlar da su içmediği günde
kendilerinin içtikleri su kadarını da o deveden süt olarak sağıyorlardı.'' İşte
Yüce Allah'ın: "Ve suyun aralarında pay edilmiş olduğunu onlara haber
ver" buyruğunun anlamı budur.
"Herbiri su içme
sırasında hazır olsun" buyruğunda geçen: (...) lafzı, sudan hakedilen pay
demektir. Bir Arap meselinde (atasözünde): "Sonuncuları su içme payı
itibariyle en az olanlarıdır" denilmektedir. Bu da asıl itibariyle
develerin su içmesi hakkında böyledir. Çünkü en son gelen deve geldiğinde
havuzun suyunun bitirilmiş olduğunu görür.
"Hazır olsun"
lafzı; O su içme nöbeti kimin ise o suda hazır bulunsun, demektir. Bundan
dolayı dişi deve su içeceği gün suyun yanına gelirdi, onların su içecekleri gün
ise yanlarından kaybolurdu. Bu açıklamayı Mukatil yapmıştır.
Mücahid de şöyle
demektedir: Devenin su içmediği günü onlar suyun başına gelir, su ihtiyaçlarını
karşılarlardı. Dişi devenin su içmeye gittiği gün ise gelip onun sütünü
sağarlardı.
"Bunun üzerine
onlar arkadaşlarını" onu kesmeye teşvik ile "çağırdılar. O da
alacağını alıp, dişi deveyi önce ayaklarını biçip devirdi." Yani o bu işi
yapmayı üstlendi.
"Alacağını
alıp" fiilinin, bu fiili üstlendi anlamına gelmesi Arapların: "Elime
aldım" tabirlerinden dolayıdır. Şair Hassan'ın şu beyitinde de bu anlamda
kullanılmıştır:
"İkisi de şarap
olsun ve sen bana öyle bir kadeh sun ki O ikisi de dilime doğru gelsin."
Muhammed b. İshak dedi
ki: (Dişi deveyi boğazlayan kişi) dişi deveye gidip geldiği yol üzerinde bir ağacın
dibinde pusu kurdu. Ona bir ok attı. Bu ok bacağının adalesine saplandı. Sonra
kılıç ile üzerine hamle yapıp ayak bileklerini kesti. Bu sefer deve yere
yıkıldı ve bir defa böğürdü. Bu sefer karnındaki yavrusu düştü, sonra da deveyi
kesti. Karnındaki yavrusu dağın başındaki bir kayanın yanına gitti. Böğürdü,
sonra da o kayaya sığındı. Salih (a.s) yanlarına geldi. Dişi devenin kesilmiş
olduğunu görünce ağladı ve: Allah'ın yasağını çiğnediniz, Allah'ın azabının
geleceğini size bildiriyorum, dedi. Bu anlamdaki açıklamalar daha önce el-Araf
Süresi'nde (77-79. ayetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
İbn Abbas dedi ki: O
deveyi boğazlayan kişi kırmızı, mor tenli, kızıl saçlı, başının ön tarafı dar,
arka tarafı enlice birisi idi.
Adının Kudar b. Salif
olduğu söylenir. el-Efveh el-Evdi şöyle demiştir: "Yahut ondan önce, Kudar
gibi ki, Azgmlıkta kimileri ona uymuştu da helak olup gittiler ... "
Araplar kasaba Semud
hanedanından uğursuz birisi olan Kudar b. Salif'e benzeterek "Kudar"
adını verirler. Şair Mühelhil şöyle demiştir: "Bizler onların kafalarını
kılıçlarla vuruyoruz, Yolculuktan gelenlere ikram olmak üzere kasapların
vurdukları gibi."
Züheyr de bunu sözkonusu
ederek şöyle demektedir: "O (savaş) sizler için uğursuz evlatlar doğurur
hepsi de Ad'ın kırmızı tenlisi gibidir, Sonra bunları emzirir, sonra da sütten
keser."
Şair burada savaşı
kastetmekte ve Semud kavminden de Ad diye sözetmektedir. (30. ayetin benzeri
daha önce geçmişti.)
"Hakikaten Biz
üzerlerine bir tek çığlık gönderdik." Bununla Cebrail (a.s)'ın çığlığını
kastetmektedir ki, daha önce Hud Suresi'nde (67. ayetin tefsirinde) geçmiş
bulunmaktadır.
"Ve hayvan ağılına
konulan çerçöp gibi oldular" ayetindeki: "Hayvan ağılına
konulan" lafzını el-Hasen, Katade ve Ebu'l-Aliye "zı" harfini
üstün olarak: (...) diye okumuşlardır ki, bununla ağılı, ahırı kastederler.
Diğerleri ise orada çalışan kişiyi kastetmek anlamında "zı" harfini
esreli okumuşlardır. es-Sıhah'ta şöyle denilmektedir: "Ağılda çalışan
kişi" demektir.
Yüce Allah'ın:
"hayvan ağılına konulan çerçöp gibi oldular" anlamındaki buyrukta
"zı" harfi kesreli okunmuştur. Kesreli okunması halinde bu kelime
ism-i fail olur. üstün okuyan kimse ise, ism-i meful olarak okur. Nitekim hayrı
az olan adama: "O ağılı uğursuz kimse" denilir.
Ebu Ubeyd dedi ki: Benim
anladığım kadarıyla kişinin malına: (...) denilmiş olmalıdır. Çünkü o
böylelikle bu serveti yanında alıkoymuş (hazretmiş) ve başkalarına karşı
engellemiş olur. O bakımdan bu kelime: (...) vezninde ve fakat: (...)
anlamındadır.
el-Mehdevi dedi ki:
"Hayvan ağılına konulan" anlamındaki kelimenin "zı" harfini
esreli okumak halinde bu kelime mastar olur. Anlamı da ağıla konulmak durumunda
olan çerçöp demek olur. "Zı" harfini üstün okumaya göre "kendisinden
ağıl yapılan ağaç" anlamına gelmesi de mümkündür. İbn Abbas dedi ki:
"Koyunlarına ağaç ve dikenleri kullanarak ağıl yapan adam" demektir.
Bunlardan yere düşüp koyunların ezdiği şeylere de: "Çerçöp" denilir.
Şair şöyle demiştir: "Çürümüş çerçöp olmuş, ğarkad ağaçlarının bulunduğu
yerde yayılan Bir ateşin dumanı gibi, bir toz kaldırdılar."
Yine ondan
nakledildiğine göre bu koyunların yediği ot gibi demektir. Ondan bir başka
rivayete göre yanmış, çürümüş kemikler gibi demektir. Bu Katade'nin de
görüşüdür. Said b. Cübeyr de şöyle demiştir: Bu rüzgarlı bir günde duvarlardan
etrafa savrulan toprak demektir.
Süfyan es-Sevri dedi ki:
Bu senin asa ile oraya vurman halinde ağıldan dökülen şeylerdir. Bu lafız
"fai!" vezninde olup "mef'ul" anlamındadır.
İbn Zeyd dedi ki:
Araplar önceleri yaşken, sonradan kuruyan herşeye "heşim: sonradan kuruyup
ufalma istidadını gösteren bitki" derler.
"Alıkoymak,
engellemek" demektir. (...) "müftail" veznindedir. Bu kökten
olmak üzere: "Develerine ağaç toplayıp, rüzgarın soğuğunu ve yırtıcı
hayvanların zararını develerinden uzak tutmak maksadıyla topladığı bu ağaçları
üstüste koymak" demektir. Şair şöyle demektedir: "Sen her iki tarafta
da bineklerin leşlerini görürsün, Sanki onların kemikleri üstüste yığılmış
(ağıl maksadıyla bir araya getirilmiş) ağaçların odunları gibidir."
İbn Abbas'tan rivayete
göre onlar dövülen ve ufaltılan buğday gibi oldular. Bu açıklamaya göre:
"Ekini için bir depo edinen kimse"; (...): Başak ve samanın
kırıntıları" anlamına gelir.
"Andolsun ki Biz, Kur'an'ı
öğüt almak için kolaylaştırdık. Peki öğüt alan bir kimse var mı?"
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN