KAMER 23 / 26 |
كَذَّبَتْ
ثَمُودُ
بِالنُّذُرِ
{23} فَقَالُوا
أَبَشَراً مِّنَّا
وَاحِداً
نَّتَّبِعُهُ
إِنَّا إِذاً
لَّفِي
ضَلَالٍ
وَسُعُرٍ {24} أَأُلْقِيَ
الذِّكْرُ
عَلَيْهِ مِن
بَيْنِنَا
بَلْ هُوَ
كَذَّابٌ
أَشِرٌ {25} سَيَعْلَمُونَ
غَداً مَّنِ
الْكَذَّابُ الْأَشِرُ
{26} |
23.
Semud kavmi korkutmaları yalanladı.
24.
"Bizden bir tek insana mı, ona mı uyacağız? O takdirde hiç şüphesiz biz
bir sapıklık ve çılgınlık içinde oluruz" dediler.
25.
"Vahiy aramızda ona mı verildi? Hayır, o mağrur ve şımarık, çok yalancı
birisidir."
26.
Yarın kimin mağrur ve şımarık bir yalancı olduğunu bileceklerdir.
"Semud kavmi
korkutmaları yalanladı." Semud kavminden kasıt, Salih kavmidir. Bunlar diğer
rasulleri ve kendi peygamberlerini yalanladılar. Yahut "korkutmalar"
ile aynı şeyolan ayetleri yalanladılar.
"Bizden bir tek
insana mı, ona mı uyacağız" ve topluluğu terk mi edeceğiz?
Ebu'l-Eşheb, İbn
es-Semeyka ve Ebu's-Semmal el-Adevi: "Bir tek insana mı?" anlamındaki
buyrukları: (...) ile (...) şeklinde mübteda olarak ref' ile okumuşlardır.
Haberi ise: "Ona uyacağız" buyruğudur. Diğerleri ise: "Biz
bizden tek bir insana mı uyacağız ve onun arkasından gideceğiz." anlamında
nasb ile okumuşlardır. Yine Ebu's-Semmal: "Bir insan mı" şeklinde
ref' ile; "Bizden birisine" anlamında nasb ile okumuştur.
"Bir insan mı"
anlamındaki buyruğun ref' ile okunması "Mı verildi" anlamındaki
fiilin delalet ettiği bir fiil takdiri ile okunmuştur. Sanki: "Bizden bir insana
mı peygamberlik veriliyor?" denilmiş gibidir. Buna karşılık "bir tek
... a" anlamındaki buyruğun nasb ile okunması, "bizden"
anlamındaki zamirden hal olması dolayısı ile mümkündür. Onu nasb eden de
zarftır. ifade de "Bizden olan tek bir beşere mi peygamberlik
veriliyor?" takdirindedir.
Bununla birlikte
"ona (mı) uyacağız" lafzındaki zamirden hal olması da mümkündür. O
tek başına ve kimse tarafından yardım görmeyen bir kimse olduğu halde mi ...
demek olur.
"O takdirde hiç
şüphesiz biz bir sapıklık" haktan uzaklaşmışlık "ve çılgınlık"
delilik "içinde oluruz dediler." Bu tabir Arapların: "Aşırı
derecede keyifli olduğundan adeta deli gibi davranan dişi deve"
tabirlerinden alınmıştır. Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır.
Şair de dişi devesinden
şöylece söz etmektedir: "Yolcu onu yürüsün diye sarstığında yorucu
yürüyüşten ötürü onda bir hızlı yürüyüşün ve bir temponun olduğunu görünce,
Onun isteyerek koşuşundan adeta bir deli olduğunu sanırsın."
Yine İbn Abbas şöyle
demiştir: Buradaki: "Çılgınlık"dan kasıt, azaptır. el-Ferra da böyle
demiştir. Mücahid haktan uzaklaşış diye açıklarken, es-Süddi: Bir yanış içinde
(izlemektir) diye açıklamıştır. Şair de şöyle demiştir: "Bugün ayıktın mı
yoksa Hirr'e özlem mi duydun, Sevgiden ötürü alevli ve yanan bir delilik de
olur."
Ebu Ubeyde dedi ki: Bu
lafız ateşin alevi demek olan: (...)'in çoğuludur.
Deli deve ise,
sertliğinden adeta alevlenir gibi olduğundan şu tarafa, bu tarafa rastgele
gider. Ayet: Şüphesiz o vakit Biz karşı karşıya kalacağımız şeylerden ötürü bedbahtlık
ve sıkıntı içerisindeyiz, demektir.
"Vahiy aramızdan
ona mı verildi?" Semud halkı arasından risalet özellikle ona mı verildi?
Halbuki Semud kavmi arasında malı ondan daha çok, durumu daha güzel kimseler de
vardır.
Bu, inkar ve red
anlamını taşıyan bir sorudur.
"Hayır, o mağrur ve
şımarık, çok yalancı birisidir." Yani iddia ettiği gibi değildir. O
büyüklenmek istemekte ve haketmediği halde bize karşı üstünlük sağlamaya
çalışmakta, bunun yollarını aramaktadır.
"Şımarmak, zorbalık
yapmak ve çalışkanlık" anlamındadır. At çalımlı ve gayretli ise onun bu
halini anlatmak üzere: (...) denilir. İmruu'lKays da bir köpekten sözederken
şöyle demektedir:
"Bizi av düşkünü ve
ava alışmış (bir köpek) yetişir, Çok iyi işitir, çok güzel görür, avın yerini
çok iyi bilen olarak peşine çok iyi takılır. Dişleri birbirine geçmiş, bükülmüş
kaburga kemikleri, Usanmadan avı izler bu işte maharetlidir, gayretlidir ve
ciddiyetle, gayretle yapar."
Bunun "azgın ve
şımarık" anlamına geldiği de söylenmiştir. "Azmak ve şımarmak"
anlamına gelir. Şair de şöyle demiştir: "Sizler ipek giyince bundan ötürü
şımardınız, Halbuki önceden ülkeleri kimin fethettiğini bilmezsiniz."
Fiil: (...) şeklinde
kullanılır. İsm-i faili (...) ile (...) şeklinde gelir. Çoğulu da: (...) şeklindedir.
Tıpkı: "Sarhoş, sarhoşlar" gibi. Şair şöyle demektedir: "Kendisi
sebebiyle şımarmış dağ keçilerini bıraktı, Ve mızrak darbeleri onun (savaşın)
kahramanlarını yere yıkmıştır."
Bunun, haketmediği
mevkiye doğru haddini aşarak geçmeye kalkışan kimse, anlamına geldiği de
söylenmiştir, anlam birdir.
İbn Zeyd ve
Abdu'r-Rahman b. Hammad şöyle demişlerdir: "Mağrur ve şımarık"
söylediğine aldırmayan kimse demektir.
Ebu Cafer ile Ebu
Kilabe: "Bizim en şeririmiz ve en kötümüz" anlamında olmak üzere
"şın" harfini üstün ve "re" harfini şeddeli olarak:
"Daha şerli, daha kötü" diye okumuştur.
"Yarın kimin mağrur
ve şımarık bir yalancı olduğunu bileceklerdir." Kıyamet gününde azabı
göreceklerdir yahut dünya hayatında azabın üzerlerine ineceği vakit bunu göreceklerdir,
demektir.
İbn Amir ve Hamza,
"bileceklerdir" buyruğunu "ye" harfi yerine "te"
ile Hz. Salih'in kavmine bir hitabı diye okumuşlardır.
("Bileceksiniz" demek olur.) Diğerleri ise "ye" harfiyle,
Yüce Allah tarafından, Salih (a.s.)'a onların durumunu haber veren bir mı
anlamını verecek şekilde okumuşlardır.
"Yarın"
buyruğu da insanların yakınlığı anlatmak üzere kullanmayı adet edindikleri
üsluba göre kullanılmıştır. Nitekim Araplar akıbetlerin yakınlığını anlatmak
üzere: Muhakkak yarın bugünle beraberdir, derler. Şair de şöyle demiştir:
"Onda ölümün şaşmaz okları vardır, Bugün ölmeyen bir kimse yarın
ölecektir."
et-Tirimmah da şöyle
demiştir: "Teselli edin beni, ağıtçılar ağıt yakmadan, Ve can böğürler
arasında çırpınmadan. Yarın gelmeden önce (yapın bunu!) vay yazık bana yarından
ötürü, Arkadaşlarım gittiği halde ben gitmesem."
O bu sözleriyle bizatihi
yarını değil, ölüm zamanını kastetmektedir. "Kimin mağrur ve şımarık bir
yalancı" buyruğundaki: (...) lafzını Ebu Kilabe asla uygun olarak
"şın" harfini üstün, "re" harfini şeddeli olarak:
"Daha kötü" diye okumuştur. Ebu Hatim ise şöyle demektedir: Araplar
şiirdeki zaruret hali dışında hemen hemen: "Daha şerli, daha kötü"
ve: "Daha iyi, daha hayırlı" diye kullanmazlar. (Yani bunları başta
hemze olmaksızın kullanırlar.) Ru'be'nin şu mısraında olduğu gibi: "Bilal
insanların en hayırlısı ve en hayırlılarının oğludur."
Bunun yerine onlar
(baştaki hemzeyi telaffuz etmeksizin): "o kavminin hayırlısıdır,
insanların kötüsüdür" derler. Yüce Allah: "Siz insanlar için
çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. " (Al-i İmran, 110) buyruğu ile:
"Hangisinin makamca daha kötü olduğunu bileceklerdir. "(Meryem, 75)
diye buyurmakta (ve burada da "en hayırlı" ile "daha kötü"
lafızlarının başlarında hemze bulunmamakta)dır
Ebu Hayve'den rivayete
göre ise o, bu lazfı "şın" harfini üstün, "re" harfini
şeddesiz okumuştur. Mücahid ve Said b. Cübeyr'den ise "şın" harfini
ötreli, "re" harfini şeddesiz okuduğu rivayet edilmiştir. en-Nehhas dedi
ki: Bu da: "Mağrur ve şımarık" anlamındadır. "Tedbirli
adam" derken (...) şeklinin kullanılması da bunun gibidir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN