ZARİYAT 38 / 40 |
وَفِي
مُوسَى إِذْ
أَرْسَلْنَاهُ
إِلَى فِرْعَوْنَ
بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ
{38} فَتَوَلَّى
بِرُكْنِهِ
وَقَالَ سَاحِرٌ
أَوْ
مَجْنُونٌ {39} فَأَخَذْنَاهُ
وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ
فِي
الْيَمِّ
وَهُوَ
مُلِيمٌ {40} |
38. Ve
Musa'nın kıssasında da ... Hani onu Firavun'a apaçık bir delille göndermiştik.
39. O
bütün güç kaynaklarıyla yüz çevirip: "Sihirbaz veya delidir" dedi.
40. O kendi
kendisini kınar olduğu halde, onu da, ordularını da alıp hepsini denize attık.
"Ve Musa'nın
kıssasında da ... " Yani Biz Musa'nın kıssasında da aynı şekilde bir
alamet bıraktık. el-Ferra dedi ki: Bu buyruk Yüce Allah'ın: "Yeryüzünde
ayetler (alametler) vardır. "(ez-Zariyat, 20) buyruğuna atfedilmiş olup
"Ve Musa'nın kıssasında da" ayetler vardır, demektir.
"Hani onu Firavun'a
apaçık bir delille göndermiştik." Bu apaçık delil asadır. Asa ve onun
dışındaki diğer mucizelerle gönderdik demektir, diye de açıklanmıştır.
"O bütün güç
kaynaklarıyla" yani Firavun "bütün güç kaynaklarıyla"; -İbn
Zeyd'in açıklamasına göre- bütün topluluğu ve askerleriyle imandan yüz çevirdi.
Mücahid'in açıklaması da bu anlamdadır. "Yahut güçlü bir yere
sığınabilseydim. "(Hud, 80) buyruğunda da aynı kökten gelen lafız
kullanılmıştır ki; burada kişiyi koruyan güç ve aşireti kastedilmiştir. İbn
Abbas ve Katade; (Firavun) gücüyle yüz çevirdi, diye açıklamışlardır.
Antere'nin şu beyitinde de bu anlamda kullanılmıştır: "Savaşlara girip
çıkmam zayıflatmadı gücümü, Fakat asıl geçen zaman (zayıf düşürdü beni)."
"Güç
kaynakları" anlamı verilen lafzın, "bizzat kendisi" anlamına
geldiği de söylenmiştir. el-Ahfeş yanını döndü diye açıklamıştır. Yüce
Allah'ın: "Yüz çevirir, yan çizip uzaklaşır. "(Fussilet, 51)
buyruğuna benzemektedir. el-Müerric de böyle açıklamıştır.
el-Cevheri dedi ki: Bir
şeyin rüknü en kuvvetli yanı ve tarafı demektir. "O güçlü bir rükne
sığınır" ifadesi sağlam ve koruma imkanı bulunan bir yere sığınır
demektir.
el-Kuşeyrı dedi ki:
Rükün bedenin yan tarafı demektir. Bu da bir şeyden yüz çevirmekte aşırıya
gitmeyi ifade eden bir tabirdir.
"Sihirbaz veya
delidir, dedi." buyruğundaki "veya" "vav"
anlamındadır.
Çünkü onlar her ikisini
de söylemişlerdi. Bu açıklamayı el-Müerric ve el-Ferra yapmıştır. Cerir'in şu
beyitini zikretmektedir:
"Ey süvarilerin
Sa'lebesi veya (ve) Riyah Sen onlarla Tuhayyalılar ile el-Hişablıları denk
tuttun."
Nitekim:
"Veya"; "Vav: ve" anlamında kullanılabilir. Yüce Allah'ın:
"Ve onlardan günahkar veya nankör hiçbir kimseye itaat etme!"
buyruğunda olduğu gibi. "Vav"ın "veya" anlamında
kullanıldığı da olur. Yüce Allah'ın: "Size helal olan kadınlardan ikişer
ve(ya) üçer ve(ya) dörder olmak üzere nikahlayın. ''(en-Nisa, 3) buyruğunda
olduğu gibi. Bütün bu hususlar daha önceden (en-Nisa, 3. ayet, 8. başlıkta)
geçmiş bulunmaktadır.
"O" yani
Firavun "kendi kendisini kınar olduğu halde." Çünkü o kınanmayı
gerektirecek iş yapmıştı. "Onu da, ordularını da" küfre sapmaları ve
imandan yüz çevirmeleri dolayısıyla "alıp, hepsini denize attık."
Denize bıraktık.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN