ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ZARİYAT

31

/

37

قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ {31} قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ

مُّجْرِمِينَ {32} لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ {33} مُسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ {34} فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ {35} فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ الْمُسْلِمِينَ {36} وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ {37}

 

31. "Ey elçiler! O halde asıl işiniz nedir?" dedi.

32. Onlar: "Şüphe yok ki biz günahkar bir topluluğa gönderildik" dediler.

33. "üzerlerine çamurdan taşlar atalım diye;

34. "Rabbinin nezdinde haddi aşanlar için işaretlenmiş olan."

35. Biz de orada bulunan mü'minleri çıkarttık.

36. Ama orada müslümanlardan bir ev halkından başkalarını bulmadık.

37. Ve orada acıklı azaptan korkanlar için bir alamet bıraktık.

 

"Ey elçiler! O halde asıl işiniz nedir? dedi." İbrahim (a.s) buzağıyı diri ltmek ve müjde vermekle onların melek olduklarına kesinlikle inanınca onlara: "Eyelçiler! O halde asıl işiniz" durumunuz ve kıssanız "nedir? dedi.

 

Onlar: Şüphe yok ki biz günahkar bir topluluğa" Lut kavmine "gönderildik dediler. üzerlerine çamurdan taşlar atalım." Yani o taşlarla o kavmi taşlayalım "diye."

"Rabbinin nezdinde" Allah nezdinde taşlanmalarına hüküm etmiş olduğu kimseleri taşlamak üzere hazırlamış bulunduğu taşlarla "haddi aşanlar için işaretlenmiş" kendilerine gerekli alametler konulmuş ... Denildiğine göre; bu taşlar siyah ve beyaz çizgili imiş. Bir başka görüşe göre çizgileri siyah ve kırmızı idi.

 

"işaretlenmiş" buyruğu azab taşları olduğu bilinen taşlar, diye açıklanmıştır. Yine denildiğine göre; herbir taşın üzerinde o taşla helak olacak şahsın ismi yazılı idi. Taşların üzerinde mühürleri andıran işaretler olduğu da söylenmiştir. Bütün bu hususlar daha önce Hud Suresi'nde (82-83. ayetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Taşlar onlardan yolculukta bulunanları, kenarda kıyıda bulunanlarını dahi takib edip durdu ve onlardan durumlarını haber verecek kimse kurtulmadı.

 

Diğer taraftan bu taşların tıpkı kireç gibi pişirilmiş taşlar olduğu söylenmiştir. Bu açıklamayı da İbn Zeyd yapmıştır. İşte Yüce Allah'ın: "Pişirilmiş balçıktan taşlar. "(Hud, 82) buyruğunun anlamı -Hud Suresi'nde açıklaması geçtiği üzere- budur. Bu taşların bizim gördüğümüz taşlar olduğu ve bunların da esasları itibariyle çamur olduğu da söylenmiştir. Bu çamurların taşa dönüşmesi ise; zamanla güneşin onları yakmasının bir sonucudur. Yüce Allah'ın: "Çamurdan" diye buyurması bunların dolu diye bildiğimiz (esas itibariyle) sudan taşlar olmadığının bilinmesi içindir. Bu açıklamayı el-Kuşeyri nakletmiştir.

 

"Biz de orada bulunan mü'minleri çıkardık." Yani Lut kavmini helak etmeyi murad edince -mü'minlerin helak olmaması için- kavmi arasında bulunan mü'minleri çıkardık. İşte Yüce Allah'ın: "Sen bir ara geceleyin aile efradınla yürü git. "(Hud, 81) buyruğunun anlamı budur.

 

"Ama orada müslümanlardan bir ev halkından başkalarını bulmadık." buyruğu ile Lut'u ve onun iki kızını kastetmektedir. Buyrukta hazfedilmiş ifadeler vardır. Yani biz orada ... bir ev halkından (mealde böyle olmakla birlikte ayetteki lafzı ile; "bir evden" şeklindedir) başkasını bulmadık, demektir. Nitekim bazan "şerefli bir ev" denilir, bununla ev halkı kastedilir. Yüce Allah'ın: "Orada" buyruğunda zamir -daha önce sözü geçmemiş olduğu halde- kasabaya aittir. Çünkü onun kastedildiği anlaşılan bir husustur. Aynı şekilde Yüce Allah'ın: "Şüphe yok ki Biz günahkar bir topluluğa gönderildik." buyruğu da kasabaya delalet etmektedir. Çünkü topluluk "bir kasabada" yaşarlar. Buradaki zamirin çoğul zamiri olduğu da söylenmiştir. (O zaman: O kasabalarda ... demek olur.)

 

(Bu iki ayette geçen) "mü'minler" ile "müslümanlar" aynı şeydir. Aynı lafız tekrarlanmasın dıye farklı lafızlar kullanılmıştır. "Ben keder ve üzüntümü ancak Allah'a açarım." (Yusuf, 86) buyruğunda olduğu gibi.

 

İmanın kalbin tasdik etmesi, islam'ın da zahiren emre itaat ve bağlılık anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu durumda her mü'min bir müslümandır, ancak her müslüman mü'min değildir. Yüce Allah birinci ayet-i kerimede onlardan "mü'minler" diye söz ederken her mü'minin aynı zamanda müslüman oluşundan dolayıdır. Bu anlamdaki açıklamalar daha önceden el-Bakara Süresi'nde (8. ayet, 3. başlıkta) ve başka yerlerde geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'ın: "BedeviAraplar: iman ettik dediler. De ki: Siz iman etmediniz ... "(el-Hucurat, 14) buyruğu iman ile İslam arasında fark olduğuna delildir. Müslim'in Sahih'inde ve başka kaynaklarda yer alan Cibril hadisinden de anlaşılan budur. Biz bunu bir başka yerde açıklamış bulunuyoruz.

 

"Ve orada acıklı azaptan korkanlar için bir alamet bıraktık." Gerek o dönemin insanları için, gerek onlardan sonra gelecekler için bir ibret ve bir alamet bıraktık. Bunun bir benzeri Yüce Allah'ın: "Andolsun biz akıl erdiren bir topluluk için o kasabadan apaçık bir belge bıraktık." (el-Ankebut, 35) buyruğudur.

 

Şöyle de denilmiştir: Bırakılan alamet, bizzat harab olmuş o kasabadır. Bir başka görüşe göre kendileriyle taşlandıkları o pişmiş taşlar, alametin kendisidir.

"Azaptan korkanlar için" bu alametin bırakılmış olması ise ondan yararlanacak olanların onlar oluşundan dolayıdır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Zariyat 38-40

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR