ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

FETİH

18

/

19

لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ  الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحاً قَرِيباً {18}   وَمَغَانِمَ كَثِيرَةً يَأْخُذُونَهَا وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزاً حَكِيماً {19}

 

18. Andolsun ki ağacın altında sana bey'at ederlerken Allah müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilip de üzerlerine huzur ve sükun indirmiş ve onları yakın bir fetih ile mükafatlandırmıştır.

19. Ve alacakları birçok ganimetlerle de. Allah, Azizdir, Hakimdir.

 

"Andolsun ki ağacın altında sana bey'at ederlerken Allah müminlerden razı olmuştur" buyruğunda sözü edilen bey'at, Rıdvan bey'ati olup Hudeybiye'de gerçekleşmiş.

Şimdi Hudeybiye'ye dair bilgileri kısaca aktaralım: Peygamber (s.a.v.) Mustalık oğulları gazvesinden dönüşünde şevval ayında Medine'de ikamet etti. Daha sonra umre yapmak üzere zülkade ayında yola çıktı. Medine etrafında bulunan bedevi Arapların da beraberinde gelmelerini istedi. Ancak onların çoğunluğu ona katılmakta geciktiler. Peygamber (s.a.v.) beraberinde bulunan muhacir, ensar ve onunla birlikte yola koyulan diğer Araplarla beraber yola çıktı. Hepsi toplam 1400 kişi idiler, 1500 kişi oldukları söylendiği gibi, ileride geleceği üzere başka rakamlar da verilmiştir.

 

Peygamber (s.a.v.) hediyelik kurbanlarını da beraberinde götürüp insanlar onun savaşa çıkmamış olduğunu bilmeleri için de ihrama girdi. Onun Mekke'ye gelmek üzere çıktığı haberi Kureyş'e ulaşınca, onların büyük çoğunluğu Resulullah (s.a.v.)'ı Mescid-i Haram'dan ve Mekke'ye girmekten alıkoymak üzere çıktılar. Şayet bunun için kendileriyle savaşacak olsaydı, onlar da bu maksatla onunla savaşacaklardı. Halid b. el-Velid'i -Mekke ile Medine arasında bir yer olan- Kura el-Gamim denilen bir yere bir grub atlı ile birlikte önlerinden gönderdiler.

 

Resulullah (s.a.v.) -Cuhfe ile Mekke arası bir yer, bir görüşe göre Medine yolu üzerinde Mekke'den iki merhale uzaklıkta bir yer olan- Usfan'da iken bunun haberini aldı. Ona bunu haber veren kişi Ka'boğullarından Bişr b. Süfyanidi.

 

Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) onların arkasından çıkacak şekilde bir yol izledi ve Mekke'nin alt taraflarından Hudeybiye'ye çıktı. Bunun için Eslem'den bir adam da ona kılavuzluk etti. Bu husus Halid ile birlikte bulunan Kureyş atlılarına ulaşınca, durumu haber vermek üzere Kureyş'e gittiler.

 

Resulullah (s.a.v.) Hudeybiye'ye varınca devesi çöktü. Bunu görenler: (Peygamberin devesi) sebebsiz yere çöktü, sebebsiz yere çöktü, dediler. Peygamber (s.a.v.) ise şöyle buyurdu: "Hayır benim devem sebepsiz yere çökmedi. Onun böyle bir huyu da yok, fakat Fil'i Mekke'ye girmekten alıkoyan onu da alıkoydu. Bugün Kureyş benden akrabalık bağını gözetmemi isteyecekleri her ne teklifte bulunursa bulunsun, mutlaka onlara o istediklerini vereceğim." diye buyurdu.

 

Daha sonra Peygamber (s.a.v.) orada konakladı. Ey Allah'ın Resulü, bu vadide su yok, denildi. Peygamber (s.a.v.) ok torbasından bir ok çıkartarak, onu ashabından birisine verdi. O şahıs o oku oradaki (suyu çekilmiş) kuyulardan birisine inerek kuyunun ortasına sapladı. Kuyu öyle bir kaynayıp coştu ki bütün orduya yetecek kadar suyu oldu.

 

Denildiğine göre oku alıp kuyuya inen kişi, Eslemli Naciye b. Cündüb b. Umeyr'dir. Bu kişi aynı zamanda o gün Peygamber (s.a.v.)'in develerini güden kişi idi. Oku kuyuya indiren kişinin el-Bera b. Azib olduğu da söylenmiştir.

 

Daha sonra Resulullah (s.a.v.) ile Kureyş kafirleri arasında elçiler gidip geldi. Karşılıklı gidip gelmeler ve tartışmalar sonunda Amiroğullarından Süheyl b. Amr gelinceye kadar devam edip gitti.

 

Onunla şu hususlar üzerinde anlaştı: Peygamber (s.a.v.) bu yıl geri dönecek, ertesi yıl umre yapmak üzere geri gelecek. O ve ashabı Mekke'ye, kınlarında kılıçlar dışında silahsız girecekler. Mekke'de üç gün kaldıktan sonra çıkacaktı. Ayrıca on yıllık bir süre ile kendisi ile Kureyşliler arasında bir barış olacak, insanlar istediği tarafa katılabilecekler ve birbirlerine karşı emniyeti bozacak bir uygulamada bulunmayacaklardı. Erkek ya da kadın bir kimse müslüman olarak kafirlerden kaçarak müslümanlara gelecek olursa, kafirlere geri verilecekti. Buna karşılık müslümanlardan irtidad ederek kafirlere geri dönen bir kimseyi müslümanlara geri vermeyeceklerdi.

 

Bu, müslümanlara çok ağır geldi. Hatta kimileri bu hususta ileri geri konuştular. Resulullah (s.a.v.) ise Yüce Allah'ın kendisine öğretmesi neticesinde, müslümanlara bir kurtuluşu pek yakında göstereceğini çok iyi biliyordu. Bunun için ashabına şöyle demişti: "Sabredin, şüphesiz Yüce Allah bu barışı dininin üstün gelmesi için bir sebeb kılacaktır." İnsanlar önceleri tepki gösterirken Peygamber efendimizin bu sözü üzerine yatıştı.

 

Süheyl b. Amr barış şartlarının yazıldığı sahifenin başında "Allah'ın Resulü Muhammed'den" diye yazılmasını kabul etmedi. Ona: Eğer biz bu hususta senin doğruluğunu kabul etseydik, yapmak istediğin hususlarda sana engel olmazdık. O bakımdan: "Bismikellahumme: Senin adınla ey Allah'ım" diye yazmanı istiyoruz, başka bir şey kabul etmiyoruz, dedi.

 

Barış sahifesini yazmakta olan Ali'ye: "Sil ey Ali! Onun yerine bismikellahumme yaz." diye buyurdu. Ali "Allah'ın Rasulü Muhammed" ibaresini eliyle silmek istemedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ona: "Onu bana göster" diye buyurdu. Ona bu sözlerin yazılı olduğu yeri gösterince bizzat Rasulullah (s.a.v.) eliyle onu sildi ve "Abdullah'ın oğlu Muhammed'den" diye yazmasını emretti.

 

O gün barış şartlarının yazılmasının hemen peşinden Süheyl oğlu Ebu Cendel, bağlı olduğu Zincirlerini sürükleyerek geldi. Rasulullah (s.a.v.) onu babasına geri verdi. Bu da müslümanlara çok ağır geldi. Rasulullah (s.a.v.) hem müslümanlara, hem Ebu Cendel'e: "Muhakkak Allah onun için bir çıkış yolu ve bir kurtuluş takdir edeceğini" haber verdi.

Barıştan önce Rasülullah (s.a.v.) Osman b. Affan'ı Mekke'ye elçi olarak göndermişti. Rasulullah (s.a.v.)'a Mekkelilerin onu öldürdüğüne dair haber ulaştı. Rasulullah (s.a.v.) o zaman Mekkeliler ile çarpışmak üzere kendisine bey'at yapmayı teklif etti. Bir rivayete göre ölüm üzere onlarla bey'atleşti. Onlarla kaçmamak üzere bey'atleştiği de rivayet edilmiştir. İşte Yüce Allah'ın Rasulüne bey'atte bulunanlardan razı olduğunu haber verdiği ağacın altında yapılan Rıdvan bey'ati budur. Rasulullah (s.a.v.) da onların cehenneme girmeyeceklerini haber verdi. Rasulullah (s.a.v.) Osman adına da sağ elini sol elinin üzerine koyarak bey'atleşti. O bakımdan o da bizzat o bey'atte bulunanlar gibidir.

 

Veki', İsmail b. Ebu Halid'den, o eş-Şa'bi'den şöyle dediğini zikretmekte dir: Hudeybiye günü Resulullah (s.a.v.)'a ilk olarak bey'at eden kişi, Esedoğullarından Ebu Süfyan'dır.

Müslim'in, Sahih'inde Ebu'z-Zübeyr'den, o Cabir'den şöyle dediği rivayet edilmektedir: Hudeybiye günü 1400 kişi idik. Bir sakız ağacı olan ağacın altında Ömer onun elinden tuttuğu halde biz de ona bey'at ettik. (Cabir) dedi ki: Biz ona kaçmamak üzere bey'at ettik, ölüm üzere ona bey'at etmedik. Yine ondan (Ebu'z-Zübeyr'den) gelen rivayete göre o Cabir'e: Hudeybiye gününde kaç kişi idiler, diye sorulduğunu, buna da: Biz 1400 kişi idik, diye cevab verdiğini duyduğunu belirtmektedir. (Cabir devamla); Bir sakız ağacı olan o ağacın altında Ömer elinden tuttuğu halde biz ona bey'at ettik. Ensardan Ced b. Kays dışında hepimiz ona bey'at ettik. O devesinin karnı altında saklanmış idi. 

 

Salim b. Ebi'l-Ca'd'dan şöyle dediği nakledilmiştir: Cabir b. Abdullah'a ağacın altında bey'at edenler hakkında soru sordum, da o: Eğer biz yüzbin kişi olsaydık, yine bize yetecekti. Biz binbeşyüz kişi idik. Bir rivayette de onbeşyüz (yani bin beşyüz) idik denilmektedir. 

Abdullah b. Ebi Evfa'dan dedi ki: Ağacın altında bey'at edenler binüçyüz kişi idiler. Eslemliler de muhacirlerin sekizde biri idi.

 

Yezid b. Ebi Ubeyd'den dedi ki: Ben Seleme'ye: Hudeybiye günü Resulullah (s.a.v.)'a ne üzerine bey'at ettiniz? diye sordum. O, ölüm üzere dedi.

 

el-Bera b. Azib'den dedi ki: Hudeybiye günü barış şartlarını Peygamber (s.a.v.) ile müşrikler arasında Ali yazmıştı. O: Bu Resulullah (s.a.v.) Muhammed'in yazıştığı (şartlar)dır, diye yazdı. Onlar: Resulullah diye yazma, dediler. Çünkü biz senin Rasülullah olduğunu bilseydik seninle savaşmazdık. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) Ali'ye: "Onu sil" diye buyurdu. Ancak o: Ben onu silemem, dedi. Bu sefer Peygamber (s.a.v.) onu kendi eliyle sildi. Koştukları şartlar arasında: Mekke'ye (gelecek sene) girecekler ve orada üç gün kalacaklar, yine Mekke'ye ancak kılıçları kınlarında girecekler, başka bir silah yanlarında olmayacaktı.

 

Enes'ten rivayete göre: Kureyşliler Peygamber (s.a.v.) ile -aralarında Suheyl b. Amr- bulunduğu halde barış yaptılar. Peygamber (s.a.v.) Ali'ye: "Rahman ve rahim Allah'ın adı ile diye yaz" buyurdu. Fakat Süheyl b. Amr: Biz "Allah'ın adıyla" demenin ne olduğunu biliyoruz fakat "rahman ve rahim Allah'ın adıyla" ne demektir, bilmiyoruz. Bunun yerine bildiğimiz şeyolan: Senin adınla ey Allah'ım, diye yaz dedi.

 

Peygamber (s.a.v.): "Resulullah Muhammed'den diye yaz" diye buyurdu. Onlar: Şayet bizler senin Allah'ın Resulü olduğunu bilseydik sana uyardık, fakat bunun yerine kendi adını ve babanın adını yaz dediler. Peygamber (s.a.v.) da: "Abdullah'ın oğlu Muhammed'den diye yaz" diye buyurdu.

 

Peygamber (s.a.v.)'a şu şartları koştular: Sizden gelenleri biz size geri vermeyeceğiz, ancak bizden size gelenleri siz bize geri vereceksiniz. (Ashab): Ey Allah'ın Rasülü bunu yazalım mı, diye sordular. O: "Evet, çünkü bizden onlara giden bir kimseyi Allah uzaklaştırmış olur. Onlardan bize gelen bir kimseye gelince, Allah o kimse için çok geçmeden bir kurtuluş ve bir çıkış yeri gösterecektir. ''

 

Ebu Vail'den dedi ki: Sıffin günü Sehl b. Huneyf ayağa kalkıp: Ey insanlar, diye seslendi. Siz kendi kendinizi itham ediniz, andolsun biz Hudeybiye gününde Rasülullah (s.a.v.) ile birlikte idik. Eğer bir savaş olduğunu görmüş olsaydık, elbetteki savaşırdık. Bu, Rasülullah (s.a.v.) ile müşrikler arasındaki sulh sırasında olmuştu.

 

Ömer b. el-Hattab (r.a), Rasülullah (s.a.v.)'a gelerek: Ey Allah'ın Rasülü, dedi. Biz hak üzere değil miyiz? Onlar da batıl üzere değil midirler? Peygamber: "Evet, öyledir" diye buyurdu. Ömer: Bizden ölenler cennette, onlardan ölenler cehennemde değil midir? diye sordu. Peygamber: "Evet" diye buyurdu. Bu sefer şöyle sordu: Peki, Allah bizimle onlar arasında hükmünü vermeden niçin dinimiz hususunda aşağılık olan şartları kabul ediyor ve böylelikle geri dönüyoruz?

 

Peygamber şöyle buyurdu: "Ey Hattab'ın oğlu! Ben Allah'ın Rasülüyüm. Allah ebediyyen beni sahibsiz bırakmaz."

 

(Sehl b. Huneyf devamla) dedi ki: Bunun üzerine Ömer gitti. Öfkesinden dayanamayıp Ebu Bekir'e vardı ve: Ey Ebu Bekir, dedi. Biz hak üzere değil miyiz? Onlar da batıl üzere değil midirler? Ebu Bekir: Evet, dedi. Ömer: Bizden öldürülenler cennette, onların ölüleri cehennemde değil midir? Ebu Bekir: Evet, dedi. Bu sefer Ömer şunu sordu: Allah bizimle onlar arasında henüz hüküm vermemişken ne diye dinimiz hususunda bizi küçültecek şartları kabul ediyor ve öylelikle geri dönüyoruz?

 

Ebu Bekir dedi ki: Ey Hattab'ın oğlu, o Allah'ın Rasülüdür. Allah onu asla sahibsiz bırakmayacaktır. Bunun üzerine Rasülullah (s.a.v.)'a Fetih (Süresi) indi. Yüce Allah bunu Ömer'e gönderdi ve ona okudu. Ey Allah'ın Rasülü! Bu bir fetih midir? diye sordu. Peygamber: "Evet" diye buyurunca, Ömer'in gönlü hoş oldu ve geri döndü.

 

"Kalplerinde olanı" el-Ferra'ya göre doğruluk ve vefakarlığı, İbn Cüreyc ve Katade: Kaçmamak üzere bey'at etmek emrine razı oluşları, Mukatil'e göre ise ölünceye kadar onunla savaşmak üzere bey'atte bulunmaktan (varsa) hoşlanmayışı "bilip de üzerlerine huzur ve sükun indirmiş" ve nihayet ona bey'at etmişlerdir.

 

Şöyle de açıklanmıştır: "Kalplerinde olanı bilip" yani müşriklerin onları engellemelerinden ve Peygamber (s.a.v.)'ın rüyasının gerçekleşmesinin gecikmesinden dolayı duydukları üzüntü ve keder demektir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) rüyasında Ka'be'ye girdiğini görmüştü. Öyle ki sonunda Resulullah (s.a.v.): "Bu bir rüyadan ibaretti" diye buyurdu. Ebu Bekir es-Sıddik da şöyle demişti: Rüyada bu sene girilecek, diye bir şey yoktu.

 

Ayet-i kerimede geçen "huzur ve sükun (sekinet)" verilen sözün gerçekleşeceğine dair kalbteki huzur, güven ve sükun demektir. Sabır anlamında olduğu da söylenmiştir.

"Ve onları yakın bir fetih ile mükafatlandırmıştır" buyruğu hakkında Katade ve İbn Ebi Leyla Hayber fethi diye açıklamışlardır. Mekke fethi olduğu da söylenmiştir. Buradaki "mükafatlandırmıştır" anlamındaki buyruk: "Onlara vermiştir" diye de okunmuştur.

"Ve" Hayber mallarından "alacakları birçok ganimetler de" Hayber'in akan ve malları pek çoktu. Hudeybiye ile Mekke arasında bir yerdi. Buna göre "ganimetler" anlamındaki lafız, "yakın bir fetih"den bedeldir. ("Ganimetler" anlamındaki lafzın başına gelen) "vav" ise fazladan gelmiştir. Buradaki "ganimetler"in Fars ve Bizans ganimetleri olduğu da söylenmiştir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Fetih 20

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR