ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

FETİH

15

سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ إِذَا انطَلَقْتُمْ إِلَى مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْ يُرِيدُونَ أَن يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللَّهِ قُل لَّن تَتَّبِعُونَا كَذَلِكُمْ قَالَ اللَّهُ مِن قَبْلُ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَا بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ إِلَّا قَلِيلاً

 

15. Geri bırakılanlar ganimetler almak üzere gittiğinizde: "Bırakınız bizi de peşinizden gelelim" diyecekler. Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: "Sizler asla peşimizden gelemezsiniz. Allah daha önceden böyle buyurmuştur." Onlar: "Hayır, siz bizleri kıskanıyorsunuz" diyecekler. Bilakis onlar pek az bir şey dışında anlamazlar.

 

"Geri bırakılanlar ganimetler almak üzere gittiğinizde: Bırakınız bizi de peşinizden gelelim, diyecekler" buyruğunda sözü edilen ganimetler, Hayber ganimetleridir. Çünkü Yüce Allah Hudeybiye'ye katılanlara Hayber'in fethedileceği ve oranın -(Hayber'de) hazır bulunsun, bulunmasın- sadece onlara has olduğu vaadinde bulunmuştu. Hayber fethinde de onlar arasından bulunmayan tek kişi Cabir b. Abdullah idi. Rasülullah (s.a.v.) ona da tıpkı fetihte hazır bulunanlara verdiği gibi payayırmıştır.

 

İbn Abbas dedi ki: Hayber'de paylaştırma işini üstlenen kişi ensardan Selimeoğullarından Cebbar b. Sahr ile Neccaroğullarından Zeyd b. Sabit idi. Her ikisi de hesab ve paylaştırma işini iyi yapan kimselerdi.

 

"Bırakınız bizi de peşinizden gelelim" buyruğundaki "Bırakınız bizi" anlamındadır. "Onu bırak" demektir. "O onu bırakır" anlamındadır. Bunun aslı ise; (...) şeklindedir. Tıpkı "Onu içine aldı, alır" fiili gibi, onun baş harfi (olan "vav") kullanılmamıştır. O bakımdan "onu bıraktı" anlamında: (...) denilmediği gibi, "bırakan kimse" anlamında (...) da denilmez. Bunun yerine: "Onu terketti" ve: "Terkeden" denilir.

 

Mücahid dedi ki: Bunlar Mekke'ye gitmek üzere çıkmayıp geri kaldılar.

Peygamber (s.a.v.) çıkıp gidince bazılarını da ayırıp onları belli istikamete gönderince bu sefer onlar: Bizi bırakın da peşinizden gelelim, sizinle birlikte savaşalım, dediler.

"Allah'ın sözünü değiştirmek isterler." İbn Zeyd dedi ki: Bu Yüce Allah'ın: ''(Başka bir savaşa) çıkmak için senden izin isterlerse de ki: Siz ebediyyen benimle beraber asla çıkmayacaksınız ve benimle birlikte hiçbir düşmanla asla savaşmayacaksınız ..." (et-Tevbe, 83) ayetinde sözkonusu edilmektedir. Ancak Taberi ve başkası bu görüşü kabul etmemişlerdir. Buna sebeb ise Tebuk gazvesinin hem Hayber'in, hem de Mekke'nin fethinden sonra gerçekleşmiş olmasıdır.

 

Bir başka açıklamaya göre buyruğun anlamı şudur: Onlar Yüce Allah'ın Hudeybiye'ye katılanlara vermiş olduğu vaadini değiştirmek istiyorlar. Çünkü Yüce Allah Hayber'den alınacak ganimetleri onlara Mekke'nin fethinin bedeli olarak tayin etmişti. Çünkü Hudeybiye'den sulh yaparak geri dönmüşlerdi. Bu açıklamayı Mücahid ve Katade yapmıştır. Taberı bu açıklamayı tercih etmiş olup tevil bilginleri genel olarak bu görüşü benimsemişlerdir.

 

Hamza ve el-Kisai "söz" anlamındaki buyruğu "elif" harfini düşürerek "lam"ı da kesreli olarak; (...) şeklinde "Kelime"nin çoğulu diye okumuşlardır. Diğerleri ise mastar olarak; "Söz" diye okumuşlardır. Ebu Ubeyd ve Ebu Hatim bunu Yüce Allah'ın: ''Seni risaletlerimle ve kelamımla (seninle konuşmamla) seçip insanlara üstün kıldım" (el-A'raf, 144) buyruğunu nazar-ı itabara alarak tercih etmişlerdir.

 

Kelam (söz) tek başına bağımsız cümle (anlamlı söz, ifade) demektir. el-Cevheri dedi ki: Kelam cins bir isim olup az hakkında da çok hakkında da kullanılır. "Kelim" ise üç kelimeden aşağı olmaz. Çünkü bu "kelime"nin çoğuludur. "Köknar yemişi"nin çoğulunun: (...) şeklinde gelmesi gibi. Bundan dolayı Sibeveyh: "Bu Arapçada "kelim" nedir ilmine dair bir bahistir" demiş "kelam nedir" dememiştir. Çünkü o isim, fiil ve harften ibaret olan muayyen üç şeyi kastetmiştir. Dolayısı ile ancak çoğul olan bir ifade kullanmış, tekil ve çoğul hakkında kullanılması mümkün olan lafzı kullanmamıştır.

 

Temimliler "kef" harfini kesreli okuyarak -kelime anlamında- (...) derler. Bunadair açıklamalar daha önceden et-Tevbe Süresi'nde (40. ayet, 11. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

"De ki... Allah daha önceden böyle buyurmuştur." Hudeybiye'den dönüşümüzden önce Hayber'den alınacak ganimetler, sadece Hudeybiye'de hazır bulunacaklar içindir, diye buyurmuştur.

 

"Onlar: Hayır, siz bizleri" sizinle birlikte ganimet ele geçiririz diye "kıskanıyorsunuz diyecekler."

 

Denildiğine göre Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Eğer sizler çıkmak istiyorsanız, ben size engel olmam. Şu kadar var ki size ganimetten pay yoktur." Onlar: Bu bir kıskançlıktır, dediler. Bunun üzerine müslümanlar şöyle dedi: Yüce Allah Hudeybiye'de sizin neler söyleyeceklerinizi bize haber vermişti. O da Yüce Allah'ın: "Onlar hayır, siz bizleri kıskanıyorsunuz, diyecekler" buyruğudur.

 

Yüce Allah ise şöyle buyurmaktadır: "Bilakis onlar pek az bir şey dışında anlamazlar." Yani onlar ancak dünya işini bilirler. Din işinden ancak çok az bir şey anlayabilirler, bu da savaşı terketmektir, diye de açıklanmıştır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Fetih 16

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR