MUHAMMED 35 |
فَلَا
تَهِنُوا
وَتَدْعُوا
إِلَى
السَّلْمِ وَأَنتُمُ
الْأَعْلَوْنَ
وَاللَّهُ
مَعَكُمْ
وَلَن
يَتِرَكُمْ
أَعْمَالَكُمْ |
35. Bu sebeble
gevşeklik göstermeyin ve sizler üstün iken barışa çağırmayın. Allah sizinledir,
amellerinizi de asla eksiltmez.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:
1- "Gevşeklik Göstermeyin"
2- Gerçek üstünlük:
3- Ayet Mensuh mudur, Değil midir.?
1- "Gevşeklik
Göstermeyin"
"Gevşeklik
göstermeyin." Savaşmaktan yana zayıf düşmeyin, demektir.
"Zayıflık" demektir. "Kişi kendisi zayıf düştü";
"Başkası onu zayıf düşürdü" demektir. Buna göre fiil hem geçişli, hem
geçişsizdir. Şair de şöyle demiştir: "Şüphesiz ki ben (hastalıktan dolayı)
zayıf düşmüş ve beli ağrıyan birisi değilim."
"He" harfi
kesreli olarak: "Zayıf düştü" demektir. "Zaafa uğramadılar"
(Al-i İmran, 146) buyruğunda da "he" harfi hem ötreli, hem kesreli
olarak: (...) diye okunmuştur. Daha önce Al-i İmran Suresi'nde (146. ayetin
tefsirinde) geçmişti.
2- Gerçek üstünlük:
"Ve sizler"
Allah'ı onlardan daha iyi bilenler olarak "üstün iken barışa
çağırmayın." Bu, delil itibariyle siz onlardan üstün iken, diye de
açıklanmıştır. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Bazı hallerde görünürde
onlar size üstünlük sağlasalar bile, siz mümin olduğunuz için gerçek galipler
sizlersiniz. Katade dedi ki: Karşı tarafa yalvaran kesimlerin ilki siz
olmayınız.
3- Ayet Mensuh mudur,
Değil midir.?
İlim adamları bu ayetin
hükmü hususunda farklı görüşlere sahibtir. Bu buyruğun Yüce Allah'ın:
"Onlar barışa yanaşırlarsa, sen de ona yanaş'' (Enfal, 61) buyruğunu
neshettiği söylenmiştir. Çünkü Yüce Allah eğer müslümanların barışa ihtiyaçları
yoksa, barışa meyilli olmayı yasaklamış bulunmaktadır. Bir başka görüşe göre bu
ayet-i kerime yine Yüce Allah'ın: "Onlar barışa yanaşırlarsa, sen de ona
yanaş" (el-Enfal, 61) buyruğu ile neshedilmiştir. Ayetin muhkem olduğu da
söylenmiştir. Her iki ayet-i kerime farklı halleri bulunan iki ayrı zamanda
inmiştir.
Bir başka görüşe göre
Yüce Allah'ın: "Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sen de ona
yanaş"buyruğu muayyen bir topluluk hakkında hususi bir buyruktur, diğeri
ise umumidir. Dolayısıyla ancak zaruret halinde kafirlerle barış yapmak caiz
olabilir. Bu da müslümanların zayıflıkları sebebiyle bizim onlara karşı
koymaktan aciz olmamız halinde böyledir. Bu anlamdaki yeterli açıklamalar daha
önceden (el-Enfal, 61) buyruğu açıklanırken geçmiş bulunmaktadır.
"Allah" yardım
ve desteği ile "sizinledir." Bu da Yüce Allah'ın: "Muhakkak ki,
Allah ihsan edenlerle beraberdir" (el-Ankebut, 69) buyruğu gibidir.
"Amellerinizi de
asla eksiltmez." İbn Abbas'tan ve başkalarından, amellerinizin karşılığını
eksik vermez diye açıkladıkları nakledilmiştir. Bir yakını öldürülüp de kanını
alamayan kimseye (...) denilmesi de bu kökten gelmektedir. Yine aynı kökten
olmak üzere: "Ona (hakkını) eksik verdi, eksik verir, eksik vermek"
denilir.
Peygamber (s.a.v.)'ın:
"Her kim ikindi namazını vaktinde kılamayacak olursa, sanki malını ve
ailesini kaybetmiş olur" hadisinde de bu anlamda kullanılmıştır. Aynı
şekilde "Ona hakkını eksik verdi" demektir. Yüce Allah'ın:
"Amellerinizi de asla eksiltmez" buyruğu; "Amellerinizde asla
eksiklik bırakmaz" demektir. Bu da; "Eve girdim" derken:
"Evin içine girdim" demek istemeye benzer. Bu açıklamayı el-Cevheri
yapmıştır.
el-Ferra dedi ki:
"Amellerinizi de asla eksiltmez" buyruğundaki fiil tek anlamına gelen
"vitr"den türemiştir. Buna göre mana: Allah sizi asla mükafatsız
olarak tek başınıza bırakmayacaktır, demek olur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN