ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MUHAMMED

29

/

30

أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَن لَّن يُخْرِجَ اللَّهُ أَضْغَانَهُمْ {29}

 

وَلَوْ نَشَاء لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُم بِسِيمَاهُمْ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَعْمَالَكُمْ {30}

 

29. Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar Allah'ın kinlerini asla meydana çıkarmayacağını mı sandılar?

30. Eğer dilesek onları elbette sana gösteririz. Sen de onları muhakkak simalarından tanırdın. Yine de sen onları -andolsun- söyleyişlerinden de bilirsin. Allah yaptıklarınızı bilir.

 

"Yoksa kalplerinde" münafıkların kalplerinde "hastalık" şüphe ve münafıklık "bulunanlar Allah'ın kinlerini asla meydana çıkarmayacağını mı sandılar?" buyruğundaki: "Kinler" kalpte gizlenen hoş olmayan şeylerdir. Anlamının ne olduğu hususunda farklı görüşler vardır. es-Süddı onların hile ve aldatmalarını, İbn Abbas kıskançlıklarını, Kutrub düşmanlıklarını diye açıklamışlardır. Kutrub şairin şu beyitini zikretmektedir: "Hind'in oğluna de ki: O sözlerinle ne demek istedin, -Dostun hoşuna gitmeyen ve düşmanlıkları alevlendiren?-"

 

Bunun "kinleri" anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu lafzın tekili: (...) diye gelir. Şair şöyle demiştir: "Ve bir kin sahibi ki, ben kendimi ondan uzak tuttum."

 

Daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Amr b. Külsum da şöyle demiştir: "Şüphesiz ki kinden sonra kin yaygınlık kazanır, -Senin aleyhine- ve içeride gizli üstü örtülü bulunan hastalığı dışarı çıkartır."

 

el-Cevherı dedi ki: "(...) ile (...): Kin" demektir. "Ona kin besledi" demektir. "O kimseler karşılıklı olarak kinlerini gizlediler."; "Küçük çocuğu kucağıma aldım" demektir. el-Ahmer şu mısraı zikretmektedir: "Sanki o bir küçük çocuğu kucağında taşıyor gibidir."

 

İbn Mukbil de şöyle demiştir: "Kılıcın kurumuş kabzası gibi; silahımı, Kaburga kemikleri altında kar(ın)a ve kolun(un) arasına yerleştirdiğimde."

 

"Kamçılanmadıkça yürüyebildiği kadarıyla yürümeyen at" demektir.

Buyruğun anlamı şudur: Onlar Yüce Allah'ın müslümanlara karşı besledikleri düşmanlık ve kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?

 

"Eğer dilesek onları elbette sana gösteririz." Sana tanıtırız. İbn Abbas dedi ki: Yüce Allah onları peygamberine Berae suresi'nde (bk. 64. ayet, 3. başlıkta) tanıtmış bulunmaktadır.

Araplar: Ne yapacağımı sana göstereceğim, derler ki sana öğreteceğim, demektir. Yüce Allah'ın: "Allah'ın sanagösterdiği ile" (en-Nisa, 105) buyruğu da buradan gelmekte olup, Allah'ın sana bildirdiği ile ... demektir.

 

"Sen de onları muhakkak simalarından" yani alametleriyle "tanırdın." Enes dedi ki: Bu ayet-i kerimeden sonra hiçbir münafık peygambere gizli kalmadı. O onları simalarıyla tanıyordu. Bir gazvede münafıklardan yedi kişi vardı. İnsanlar o şahısların münafıklığı hususunda şüphe içinde idi. Bir gece sabahı ettiklerinde onların herbirisinin alnı üzerinde "bu münafıktır" yazılı olduğu halde sabahı ettiler. İşte onların simaları budur.

İbn Zeyd dedi ki: Yüce Allah onların açıklanmalarını takdir buyurdu ve mescidden çıkartılmalarını emretti. Onlar ise la ilahe ilallah'a tutunmaktan başka bir şeyi kabul etmediler. Böylelikle kanları dökülmekten kurtuldu, onlar başkalarıyla evlenebildiler ve başkaları onlarla evlendirilebildi.

 

"Yine de sen onları -andolsun- söyleyişlerinden de bilirsin." Yani onların sözlerinin manasını ne demek istediklerini bilir ve onları bu yolla tanırsın. Şairin şu mısraı da bu anlamdadır: "En hayırlı söz ise, manası ile anlaşılandır."

 

Bu da açıkça ifade olunmayıp, anlamı bilinebilen sözlerdir. Bu tabir "i'rabda lahn (yanlışlık yapmak)" tabirinden alınmıştır. Bu da doğrudan uzaklaşmak anlamındadır. Peygamber (s.a.v.)'ın şu hadisinde de bu lafız bu anlamda kullanılmıştır: "Şüphesiz sizler benim huzurumda davalaşıyorsunuz. Belki biriniz delilini diğerine göre "Daha açık" ifade edebilir." Yani ben de onun ifadeleri kullanıştaki gücü dolayısıyla vereceğim cevabımda ona göre bir kanaat ortaya koyabilirim.

 

Ebu Zeyd dedi ki: "Ona başkası tarafından anlaşılamayan ama onun anladığı bir söz söyledim" denilir. "O benim ne demek istediğimi anladı" demektir. "Onu o kimseye farkettirdim, diğer insanlara farkettirdim" demektir. Şair el-Fezari de şöyle demiştir: "Ve bir söz ki en lezzetlisi, Vasfedenlerin söylediklerinden olup, güzelce ölçülüp tartılandır, Göz alıcı bir konuşma (ile konuşur) ve bazan da lahneder, Zaten en güzel söz lahin alandır."

 

Şair burada şunu anlatmak istiyor: O başka bir şey kastettiği halde bir şey söyler. Ondan sonra konuşurken üstü kapalı bir ifade kullanarak gerçek anlamından bir başka anlama kaydırır. Bunu da ileri derecede zeki ve kavrayışlı olduğundan dolayı yapar. Yüce Allah da: "Yine de sen onları -andolsun- söyleyişlerinden de bilirsin" diye buyurmuştur.

el-Kattal el-Kilabi de şöyle demiştir: "Anlayasınız diye ben size işaret ettim, Ve hiç de şüphe gerektirmeyen şekilde bir söyleyişle söyledim."

 

Murar el-Esedi de şöyle demiştir: "Sen kandırma ihtiva eden bir söyleyişle söyledin ve şüphelendirdi beni, Düşman jurnalcileri razı edişin ve yüz çevirişin."

 

el-Kelbi dedi ki: Bu ayetin Peygamber (s.a.v.)'a inişinden sonra ne kadar münafık konuştuysa mutlaka onu tanımıştır.

 

Denildiğine göre münafıklar Peygamber (s.a.v.)'a kendi aralarında anlaştıkları sözlerle hitab ediyorlardı. Peygamber (s.a.v.) da bu sözü dinler ve onu alışılmış şekilde zahiriyle alıp değerlendirirdi. Yüce Allah bu hususa onun dikkatini çekti. O bundan sonra sözlerini işitir işitmez münafıkları tanımaya başladı.

 

Enes dedi ki: Bu ayetten sonra Rasülullah (s.a.v.)'a hiçbir münafık gizli saklı kalmadı. Allah bunu ona ya vahiy ile yahutta Allah'ın kendisine tanıtmış olduğu bir alamet ile ona öğretti.

"Allah yaptıklarınızı bilir." Onlardan hiçbir şey O'na gizli kalmaz.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Muhammed 31

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR