MUHAMMED 18 |
فَهَلْ
يَنظُرُونَ
إِلَّا السَّاعَةَ
أَن
تَأْتِيَهُم
بَغْتَةً
فَقَدْ جَاء
أَشْرَاطُهَا
فَأَنَّى
لَهُمْ إِذَا
جَاءتْهُمْ ذِكْرَاهُمْ |
18. Artık onlar
kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? İşte onun
alametleri gelmiş bulunuyor. O halde onlara geldiğinde öğüt almalarının
kendilerine faydası ne olur ki?
"Artık onlar kıyametin
kendilerine ansızın" ummadıkları bir zamanda "gelmesinden başkasını
mı gözlüyorlar." Bu, kafirler için tehdittir.
"İşte onun
alametleri" belirtileri, işaretleri "gelmiş bulunuyor." Onlar
kitaplarında Muhammed (s.a.v.)'ın peygamberlerin sonuncusu olduğunu
okumuşlardır. Onun peygamber olarak gönderilmesi kıyametin alamet ve
delillerindendir. Bu açıklamayı ed-Dahhak ve el-Hasen yapmıştır.
Sahih'te, Enes'ten şöyle
dediği rivayet edilmektedir: Rasülullah (s.a.v.) şehadet parmağı ile orta
parmağı yanyana getirerek: "Ben ve kıyamet bu ikisi gibi gönderildim"
diye buyurmuştur. Bu Müslim'in lafzıdır. Buhari, Tirmizi ve İbn Mace de bu
hadisi rivayet etmişlerdir. Bu buyruk ayrıca: "Ben ve kıyamet at başı
yarışan iki at gibi gönderildik." şeklinde de rivayet edilmektedir.
Bir başka açıklamaya
göre kıyametin alametleri (şartları) büyük kıyametten önceki sebeplerdir. Bu
kelime (şart) ile aynı kökten olmak üzere, insanlardan çıkan kurtlara (şerit ve
tenyaya): (...) denilir.
Kıyamet alametleri ile
ayın yarılması ve dumanın ortaya çıkması kastedilmiştir, diye de açıklanmıştır.
Bu açıklamayı da el-Hasen yapmıştır.
el-Kelbi'den rivayete
göre maksat malın, ticaretin, yalan şahitliğin, akrabalık bağlarının
kesilmesinin çoğalması, şerefli ve cömert kişilerin azalıp bayağı ve adi
şahsiyetlerin çoğalmasıdır. Biz bu hususa dair yeterli açıklamaları
''et-Tezkire'' adlı eserimizde zikretmiş bulunuyoruz. Yüce Allah'a hamdolsun.
"Alametler"
anlamına gelen: (-el-şetat-) lafzının tekili: (-şerete-) dır. Asıl anlamı
"alametler"dir. polislere; (-şurete-) denilmesi de buradan
gelmektedir. Çünkü bunlar kendilerine kendisi vasıtasıyla tanındıkları bir
alamet tesbit etmişlerdir. Alışveriş ve başka şeylerde koşulan (şart) tabiri de
buradan gelmektedir. Ebu'l-Esved şöyle demiştir: "Eğer sen aramızdaki
bağların koparılmasını kararlaştırmış isen, Zaten onun ilk hallerinin
şartlarını (alametlerini) ortaya çıkarmış bulunuyorsun."
Bir kimsenin herhangi
bir işte kendisini bağlaması ve o işe ayırmasını anlatmak üzere de -aynı kökten
olmak üzere-: (...) denilir. Evs b. Hacer de bir dağın tepesinden -kendisine
bir yay yapmak maksadı ilebir kayın ağacını kesmek üzere kendisini sarkıtan
birisini anlatırken şunları söylemektedir: "O ağaç için kendisini
sarkıttı, bağlı olduğu halde, Kendisine ait birtakım sebepleri bir kenara
bırakıp tevekkül etti."
" ... Kendilerine
ansızın gelmesinden" buyruğundaki; " ... me ... " edatı;
"saat; kıyamet"ten bedel-i iştimaldir. Yüce Allah'ın:
"Çiğnemeyecek"buyruğunun, "Mümin erkeklerle, mümin
kadınlar" (el-Fetih, 25) buyruğundan bedel olduğu gibi.
"Ansızın"
anlamındaki buyruk "te" harfi şeddeli olarak; (...) diye ve:
"Yaban eşeği sürüsü" vezninde de okunmuştur. Ancak bu okuyuş oldukça
garib bir okuyuştur. Kaynaklarda buna benzer bir okuyuş varid olmuş değildir.
Bu okuyuş Ebu Amr'dan rivayet edilmiştir.
ez-Zemahşerı dedi ki:
Ben Ebu Amr'dan bunu rivayet edenin yanlışlık yapmış olacağından da korkarım.
Bunun doğru şekli şeddesiz olarak ve "ğayn" harfi üstün olarak; (...)
diye okunmasıdır. el-Hasen'in kıraati gibi.
Ebu Cafer er-Ruasi ve
başkaları Mekkelilerden: "Şayet onlara ansızın gelirse ... " diye
okuduklarını rivayet etmişlerdir.
el-Mehdevı dedi ki: Bu
şekilde okuyanların kıraatine göre "saat (kıyamet)" lafzı üzerinde
vakıf yapar, sonra şart cümlesi ile yeniden okumaya başlar. Burada ifadede
sözkonusu olan şüphe ise, insanlar ile alakalı bir şüphedir. Sanki şöyle
denilmiş gibidir: Eğer onlar kıyametin gelişinde şüphe ediyor iseler "işte
onun alametleri gelmiş bulunuyor" demek olur.
"O halde onlara
geldiğinde öğüt almalarının kendilerine ne faydası olur ki?" buyruğundaki:
"Öğüt almaları" mübtedadır, "kendilerine ne faydası olur
ki" buyruğu da haberdir. "Onlara geldiğinde" lafzındaki merfu
zamir de kıyamete aittir. İfadenin takdiri de şu anlamdadır: Kıyamet onlara
geldiği vakit onlar nereden öğüt alacaklar? Bu anlamdaki açıklamayı Katade ve
başkaları yapmıştır. Şöyle de açıklanmıştır: Kıyametin gelişi esnasında onlar
öğüt alacak olurlarsa, nasıl kurtulabileceklerdir? Bu açıklamayı da İbn Zeyd
yapmıştır.
Buradaki öğüt
(ez-zikra); iki türlü açıklanmıştır:
1- İşlemiş oldukları
hayır ya da şer türünden işlerin kendilerine hatırlatılması, 2- Müjdelemek ya
da korkutmak maksadı ile isimleriyle çağırılmaları. Eban'ın, Enes'ten onun da
Peygamber (s.a.v.)'dan rivayetine göre peygamber şöyle buyurmuştur:
"İsimlerinizi güzel koyunuz. Çünkü siz kıyamet gününde o isimlerle
çağırılacaksınız. Ey filan nuruna kalk, ey filan kalk senin nurun yok
(denilecek)." Bunu da el-Maverdı zikretmiştir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN