ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

AHKAF

29

وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَراً مِّنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ فَلَمَّا

حَضَرُوهُ قَالُوا أَنصِتُوا فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَى قَوْمِهِم مُّنذِرِينَ

 

29. Hatırla ki cinlerden bir grubu, Kur'an'ı dinlesinler diye sana yöneltmiş idik. Onun huzuruna geldiklerinde: "Susup dinleyin" dediler. (Okunması) bitirilince de kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.

 

"Hatırla ki cinlerden bir grubu ... sana yöneltmiş idik" buyruğu Kureyş müşriklerine bir azardır. Yani cinler Kur'an'ı dinlediler, ona iman ettiler, onun Allah'tan geldiğini bildiler de siz ise hala yüz çevirmekte ve küfür üzere ısrar etmektesiniz.

 

"Yöneltmiş idik" sana yönlendirmiş, sana doğru göndermiş idik, demektir.

Bu şöyle olmuştu: İleride de geleceği üzere cinler semadan yapılan alevli atışlar ile oradan hırsızlama yoluyla söz dinlemek imkanından mahrum bırakılmışlardı. İsa'dan sonra peygamberimizin peygamber olarak gönderildiği vakte kadar bu işten engellenmiş değillerdi.

 

Müfessirler yani İbn Abbas, Said b. Cübeyr, Mücahid ve başkaları der ki:

Ebu Talib öldükten sonra Peygamber (s.a.v.) tek başına Taif'e giderek Sakiflilerden kendisine yardımcı bulmaya çalışmıştı. Abd Yalil, Mesud ve Hubeyb'in -ki bunlar Amr b. Umeyroğulları olup, kardeş idiler- yanına gitti. Yanlarında da Cumahoğullarına mensub Kureyşli bir kadın bulunuyordu. Onları imana davet etti ve kavmine karşı kendisine yardımcı olmalarını istedi.

 

Onlardan birisi: Şayet Allah seni peygamber olarak göndermiş ise ben de Kabe'nin elbiselerini yırtan olayım, dedi. Diğeri: Allah senden başka peygamber gönderecek kimse bulmadı mı, dedi.

 

üçüncüsü ise: Allah'a yemin ederim, ebediyyen seninle tek bir kelime dahi konuşmayacağım. Eğer Allah dediğin gibi seni peygamber olarak göndermiş ise sen, sana cevab veremeyeceğim kadar büyük ve değerli bir kimsesin. Eğer yalan söyleyen bir kimse isen benim seninle konuşmam gerekmez, dedi.

 

Daha sonra serserileri, köleleri kışkırtarak ona sövmelerini, onunla alay etmelerini sağladılar. Pek çok kimse başına toplandı ve Rabia'nın iki oğlu Utbe ve Şeybe'ye ait bir bahçeye sığınmak zorunda bıraktılar. Cumahoğullarından olan kadına: "Senin kayınlarından (hısımlarından) nedir bu çektiğimiz" dedi. Sonra da şöyle dua etti:

 

"Allah'ım! Kuvvetimin zayıflığını, çaremin azlığını, insanlar nazarındaki değersizliğimi Sana şikayet ediyorum. Ey merhametliler merhametlisi! Sen mustaz'afların da Rabbisin, benim de Rabbimsin, beni kime bırakıyorsun? Bana surat asıp kaba davranacak bir kuluna mı, yoksa işimi eline verdiğin bir düşmana mı? Eğer bana gazab etmemişsen hiçbirisine aldırmıyorum. Bununla birlikte Senin vereceğin esenlik benim için daha rahattır. Gazabının üzerime inmesinden yahut öfkene maruz kalmaktan, yüzünün nuruna sığınırım. Benden razı olacağın vakte kadar Senden razılık diliyorum. Sen güç vermezsen ben Sana itaat edemem, Sen bana kuvvet vermezsen masiyetinden uzak duramam."

 

Rabia'nın oğulları ona acıdılar ve Addas adındaki hristiyan olan bir kölelerine: Bir salkım üzüm alıp şu tabağa koy ve o tabağı da git bu adamın önüne bırak, dediler. Addas üzümü Resulullah (s.a.v.)'ın önüne bırakınca, Peygamber (s.a.v.): "Bismillah" dedikten sonra yemeye koyuldu. Addas onun yüzüne baktıktan sonra şunları söyledi: Allah'a yemin ederim, bu belde ahalisi bu sözü söylemiyor. Peygamber (s.a.v.): "Ey Addas! Sen hangi ülke ahalisindensin ve dinin nedir?" diye sordu. Addas: Ben Ninova ahalisinden hristiyan birisiyim, dedi. Peygamber (s.a.v.) ona: "O salih adam Mettaoğlu Yunus'un şehrinden öyle mi?" dedi. Addas: Mettaoğlu Yunus'un kim olduğunu sen nereden biliyorsun? diye sordu. Peygamber: "O benim kardeşimdir. O da bir peygamberdi, ben de bir peygamberim." Addas eğilip peygamber (s.a.v.)'ın başını, ellerini, ayaklarını öpmeye koyuldu. Rabia'nın oğulları ona: Ne diye böyle yaptın? diye sordular. O da şu cevabı verdi: Efendim yeryüzünde bundan daha hayırlı bir kimse yoktur. Bana bir peygamberden başka hiçbir kimsenin bilmediği bir hususu haber verdi.

 

Peygamber (s.a.v.) Sakiflilerden bir hayır geleceğinden yana ümit kesince, oradan ayrılıp gitti. Nihayet Batn-ı Nahle'ye varınca, geceleyin kalkıp namaza durdu. Nasibinli cinlerden bir grub onun yanından geçti. Buna sebeb ise daha önce cinlerin semadan hırsızlama söz dinlemeleri idi. Sema himaye altına alınıp alevli atışlara maruz kalınca İblis şöyle dedi: Semada meydana gelen bu olay yeryüzünde meydana gelen bir şeyden dolayıdır. Bunun üzerine durumu öğrenmek maksadıyla etrafa kafileler gönderdi. Bunların ilki Nasibinli kafile idi. Bunlar ise cinlerin eşrafı olup, Tihame tarafına gönderilmişlerdi. Batn-ı Nahle'ye ulaşınca, Peygamber (s.a.v.)'ın orada sabah namazını kılmakta olduğunu gördüler ve Kur'an okuduğunu duydular. Ona kulak vererek: Dinleyin, dediler.

 

Bir kesim de şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.) cinleri uyarıp korkutmak, onları Yüce Allah'a davet etmek ve onlara Kur'an-ı Kerim okumak ile emrolundu. Yüce Allah da Ninova tarafından bir grub cinni ona yönlendirdi ve onun huzurunda biraraya gelmelerini sağladı. Peygamber (s.a.v.): "Ben bu gece cinlere Kur'an okumak istiyorum. Sizden kim benimle beraber gelir" diye buyurdu. Hazır bulunanlar başlarını önlerine eğdiler. İkinci defa sözlerini tekrarladı, yine başlarını önlerine eğdiler. Bu sefer üçüncü bir defa sözlerini tekrarlayınca, yine başlarını önlerine eğdiler. İbn Mesud: Ben ey Allah'ın Rasulü, dedi. İbn Mesud dedi ki: Onunla beraber benden başka kimse bulunmadı. Mekkenin üst taraflarına varıncaya kadar yola koyulduk. Oraya varınca Peygamber (s.a.v.) el-Hacun yolu diye adlandırılan bir dağ yoluna girdi. Bana bir çizgi çizdi ve onun içinde oturma mı emrederek: "Yanına çıkıp gelinceye kadar bunun dışına çıkma" diye buyurdu. Sonra yanımdan ayrılıp gitti. Ayakta durdu ve Kur'an okumaya başladı. Ben kanat çırpışları içerisinde aşağı doğru eğilen ve yürüyen, kartala benzer varlıklar görmeye başladım. Bir takım gürültüler ve homurdanmalar duydum. Peygamber (s.a.v.)'a bir zarar geleceğinden korktum. Onu oldukça kalabalık gölgeler kapattı ve benimle onun arasında engel oldular. Nihayet onun sesini duymaz oldum. Sonra bulut parçaları gibi parça parça gitmeye koyuldular.

Peygamber (s.a.v.) tanyeri ağarınca, işini bitirmiş oldu. "Uyudun mu" dedi. Ben Allah'a yemin ederim ki hayır, dedim. Defalarca insanlardan yardım istemeyi içimden geçirdim. Nihayet senin onları asan ile dürtükleyip, onlara oturun dediğini duyunca (vazgeçtim). Peygamber şöyle buyurdu: "Eğer (o çizginin) dışına çıkmış olsaydın, onlardan birisinin seni kapmayacağından emin olamazdın." Sonra: "Bir şey gördün mü?" diye sordu. Ben: Evet ey Allah'ın Rasulü, dedim. Ben baldırları arasından beyaz elbiseler dolayıp giyinmiş siyah adamlar gördüm. Şöyle buyurdu: "İşte onlar Nasibin cinleridir benden yiyecek ve azık istediler.

 

Ben de artık çürümeye yüz tutmuş bütün kemikleri büyük baş hayvan ve küçük baş hayvan pisliklerini de onlara verdim." Ey Allah'ın Rasülü! İnsanlar bizim aleyhimize olarak bunları pisletiyorlar, dediler. Bunun üzerine Rasülullah (s.a.v.) kemik ve hayvan pisliği ile istincada bulunmayı yasakladı. Ben:

 

Ey Allah'ın Peygamberi, dedim. Peki bunların onlara faydası ne? şöyle buyurdu: "Onlar ne kadar kemik bulurlarsa, mutlaka o kemiğin yendiği günkü haliyle üzerinde et bulurlar. Ne kadar pislik bulurlarsa, mutlaka onun içinde yendiği günkü tanesini de içinde bulurlar." Ey Allah'ın Rasülü, dedim. Çok büyük bir gürültü ve patırtı duydum, şöyle buyurdu: "Cinler kendi aralarındaki bir maktul hakkında karşılıklı davalaştılar. Benim hükmüme başvurdular, ben de aralarında hak ile hüküm verdim." Sonra Peygamber (s.a.v.) def-i hacet için gitti, sonra yanıma geldi. "Beraberinde su var mı?" dedi. Ey Allah'ın Peygamberi dedim.

Yanımda bir miktar hurma nebizi bulunan bir matara var, dedim. Ondan ellerine döktüm, abdest aldıktan sonra şöyle buyurdu: "Bu hoş ve temiz bir meyvedir, suyu da tertemizdir."

Bu manadaki bir rivayeti Mamer, Katade ve Şu'be'den onlar da yine İbn Mesud'dan rivayet etmişlerdir. Ancak Ma'mer'in rivayetinde hurma nebizinden sözedilmemektedir.

 

Ebu Osman en-Nehdi'den rivayet edildiğine göre İbn Mesud (Sind tarflarında siyah bir dağ olan) Zut'u görünce (oradakiler için) bunlar nedir? diye sordu. Bunlar Zutlulardır dediler. O da şöyle dedi: Cin gecesinde gördüğüm cinler dışında bunlara benzer kimse görmedim. Onlar biri diğerinin arkasından süratle gidiyorlardı.

 

Darakutni de Abdullah b. Lehia'dan şöyle dediğini zikretmektedir: Bana Kays b. el-Haccac anlattı, o Hareş'ten, o İbn Abbas'tan, o İbn Mesud'dan rivayet ettiğine göre (İbn Mesud) Peygamber (s.a.v.)'a cin gecesinde nebiz ile abdest almak üzere su dökmüş, peygamber de onunla abdest almış ve: "Hem bir içecektir, hem de temizdir" diye buyurdu. İbnu Lehia'nın rivayeti delil gösterilmez.

 

Yine aynı senetle İbn Mesud'dan rivayete göre İbn Mesud cin gecesi Peygamber (s.a.v.) ile birlikte çıktı. Resulullah (s.a.v.) ona: "Ey İbn Mesud! Beraberinde su var mı?" diye sormuş, o da: Mataramda nebiz var, demiş Resulullah (s.a.v.) da: "Ondan elime dök" diye buyurmuş ve abdest aldıktan sonra: "O hem bir içecektir, hem de tertemizdir" diye buyurmuştur. Bunu sadece İbn Lehia (münferiden) rivayet etmiş olup, İbn Lehia'nın hadis rivayeti zayıf tır.  Darakutni dedi ki: Denildiğine göre İbn Mesud Peygamber (s.a.v.) ile birlikte cin gecesinde bulunmamıştır. Aynı şekilde Alkame b. Kays, Ebu Ubeyde b. Abdillah ve başkalarının da ondan rivayet ettiğine göre o: Ben cin gecesinde bulunmadım, demiştir  Bize Ebu Muhammed b. Said anlattı, bize Ebu'l-Eş'as anlattı, bize Bişr b. el-Fadl anlattı, bize Davud b. Ebi Hind, Amir'den anlattı, o Alkame b. Kays'dan dedi ki: Abdullah b. Mesud'a sordum: Rasülullah (s.a.v.)'a cinnin davetçisi geldiğinde sizden herhangi bir kimse onunla birlikte hazır mıydı? O, hayır dedi. Darakutni dedi ki: Bu sahih bir isnad olup, bu senedin ravilerinin adaletinde görüş ayrılıkları yoktur

 

Amr b. Murre'den dedi ki: Ben Ebu Ubeyde'ye sordum: Abdullah b. Mesud cin gecesinde hazır bulundu mu? diye. O, hayır dedi. (Darakutni; I, 77)

 

İbn Abbas dedi ki: Cinler Nasibin cinlerinden yedi kişi idiler. Peygamber (s.a.v.) onları kendi kavimlerine elçi tayin etti.

 

Zirr bin Hubeyş dedi ki: Bunlar dokuz kişi olup, birileri Zevbaa'dır. Katade: Bu cinler Ninova halkından idiler, demiştir. Mücahid ise Harran ahalisinden, İkrime de Musul Cezire'sinden demişlerdir.

 

Sayılarının yedi olduğu söylenmiştir. Bunların üçü Necranlılardan, dördü ise Nasibinlilerden idi.

 

İbn Ebi'd-Dünya'nın rivayetine göre de Peygamber (s.a.v.) bu hadiste -Nasibini de sözkonusu ederek- şöyle buyurmuştur: "Orası önüme kaldırıldı ve nihayet ben onu gördüm. Yüce Allah'tan buranın yağmurunu çoğaltmasını, ağacını yeşil kılmasını, nehrini daha da bollaştırmasını diledim."

 

es-Süheyli dedi ki: Bunların yedi kişi oldukları söylenir. Yahudi idiler, müslüman oldular. İşte bundan dolayı: "Musa'dan sonra indirilmiş" (Ahkaf, 30) demişlerdir.

 

Denildiğine göre isimleri şöyledir: Şasir, Masir, Menşi, Maşi ve Ahkab. Bu beşinin adını İbn Düreyd zikretmiştir. Amr b. Cabir de bunlardan birisidir ki, bunu da İbn Selam, Ebu İshak es-Sebii, o hocalarından, o İbn Mesud yoluyla zikretmiştir. Buna göre Peygamber (s.a.v.), ashabından bir grub ile birlikte yürümekte iken önlerinde bir fırtına yükseldi. Sonra ondan daha büyük bir fırtına geldi, aniden öldürülmüş bir yılan gördüler. Bizden bir adam hemen ridasını (üzerindeki cübbeyi) ortadan yarıp, o yılanı bir parçası ile kefenleyip defnetti. Gece karanlığı bastırınca iki kadın birbirine soruyordu: Sizden hanginiz Amr b. Cabir'i defnetti. Biz: Amr b. Cabir'in kim olduğunu bilmiyoruz dedik. Şöyle dediler: Eğer siz bu işle ecir almayı ümit ediyor idiyseniz, onu elde ettiniz. Cinlerin fasıkları, müminleri ile çarpıştılar da Amr öldürüldü. İşte o gördüğünüz yılan odur. Bu kişi de Muhammed (s.a.v.)'dan Kur'an'ı işitip sonra da kendi kavimlerine uyarıcılar olarak geri dönen kimselerden birisi idi.

 

İbn Selam bir başka rivayet kaydederek onu kefenleyen kimsenin Safvan b. el-Muattal olduğunu belirtmiştir.

 

Derim ki: es-Sa'lebi de bu haberi buna yakın ifadelerle zikrederek şöyle demiştir: Sabit b. Kutbe dedi ki: Birtakım kimseler İbn Mesud'a gelerek şöyle dediler: Bizler bir yolculukta idik, kanlarına bulanmış bir yılan gördük. Bizden bir kişi onu alıp gömdü. Bazı kimseler gelip: Hanginiz Amr'ı defnetti? diye sordu. Biz, Amr kim? dedik. Onlar: Sizin filan yerde defnettiğiniz yılandır, dediler. O kişi Peygamber (s.a.v.)'dan Kur'an'ı dinlemiş kişilerdendi. Müslüman ve kafir iki cin kabilesi arasında bir savaş olmuştu, o da öldürülmüştü. Bu haberde belirtildiği ne göre İbn Mesud yolculukta olmadığı gibi, definde de bulunmuş değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

İbn Ebi'd-Dünya Tabiinden adını verdiği bir kimseden şunu nakletmektedir: Bir yılan susuzluktan soluyarak çadırına girdi, ona su içirdi, ondan sonra da bu yılan öldü, o da o yılanı defnetti. Geceleyin ona birileri geldi, ona selam verip, teşekkür etti. O yılanın, adı Zevbaa olan Nasibin cinlerinden bir adam olduğunu ona bildirdi.

 

es-Süheyli dedi ki: Ömer b. Abdu'l-Aziz (r.a)'ın faziletleri hakkında bize birtakım rivayetler ulaşmıştır. Bize Ebu Bekr b. Tahir el-İşbili'nin naklettikleri rivayetlerden birisine göre Ömer b. Abdu'l-Aziz düz bir yerde yürüyorken ölü bir yılan görmüş. Onu elbisesinden bir parçaya sararak kefenleyip gömmüş. Aniden birisinin şöyle dediği duyulmuş: Ey Serik! Şehadet ederim ki Resulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Sen düzlük bir arazide öleceksin. Seni salih bir insan kefenleyecektir." Allah'ın rahmeti üzerine olsun sen kimsin? diye sormuş. Sesin sahibi şu cevabı vermiş: Resulullah (s.a.v.)'dan Kur'an'ı dinleyen cinlerden bir adamım. Bunlardan geriye bir ben, bir de Serik kaldık. İşte Serik de ölmüş bulunuyor.

 

Aişe (r.anha) odasında Kur'an okurken kendisini dinlemekte olan bir yılanı öldürdü. Rüyada ona şöyle denildi: Sen Resulullah (s.a.v.)'ın huzuruna gelmiş cinlerden mümin bir kişiyi öldürdün. Şöyle dedi: O kimse eğer mümin birisi olsaydı, Rasülullah (s.a.v.)'ın hareminin huzuruna girmezdi. Ona şöyle denildi: O ancak sen örtülü iken senin bulunduğun yere girdi ve ancak zikri dinlemek için geldi. Aişe dehşet içerisinde sabahı etti ve birtakım köleler satın alarak onları azad etti.

 

es-Süheyli dedi ki: Bu cinlerin isimlerinden hatırımıza gelenleri zikrettik.

Eğer bunlar yedi kişi iseler el-Ahkab onlardan birisinin sıfatıdır, özel bir isim değildir. Çünkü bizim az önce sözünü ettiğimiz isimler el-Ahkab ile birlikte sekiz kişidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Derim ki: Hafız İbn Asakir, Tarih'inde (Tarih-i Dımaşk'ında) şunu zikretmektedir: Hame b. el-Him b. el-Akyas b. İblis. Denildiğine göre cinlerin müminlerinden olup Peygamber (s.a.v.) ile karşılaşanlardandır. Peygamber ona el-Vakıa, el-Mürselat, en-Nebe, et-Tekvir, el-Fatiha ve el-Felak ve en-Nas surelerini öğretmiştir. Nakledildiğine göre o Habil'in öldürülmesinde hazır bulunmuş, birkaç yaşında küçük bir çocuk iken onun kanına ortak olmuş, Nuh ile karşılaşıp, onun vasıtası ile tevbe etmiş. Hud, Salih, Yakub, Yusuf, İlyas, İmran oğlu Musa ve Meryem oğlu İsa (hepsine selam olsun) ile de karşılaşmış.

 

el-Maverdi, Mücahid'den naklen onların isimlerini zikrederek şöyle demektedir: İsimleri: Hisi, Misi, Minşi, Şasır, Masır, Erd, Enyan ve Ahkam'dır. Bu isimleri İbnu's-Simak diye bilinen Ebu Amr Osman b. Ahmed zikrederek şöyle demiştir: Bize Muhammed b. el-Bera anlattı, dedi ki: Bize ez-Zübeyr b. Bekkar anlattı, dedi ki: Hamza b. Utbe b. Ebi Leheb Resulullah (s.a.v.)'ınhuzuruna gelmiş bulunan Nasibin cinlerinin isimlerini sayarken şöyle diyordu: Hisi, Misi, Şasir, Nasir, Efhar, Erd ve Enyal.

 

"Onun" Peygamber (s.a.v.)'ın "huzuruna geldiklerinde" demektir. Bu da "telvinu'l-hitab" kabilindendir. Kur'an'ın okunmasında hazır bulunup onu dinlediklerinde diye de açıklanmıştır.

 

"Susup dinleyin, dediler. " Yani biri diğerine Kur'an'ı dinlemek için susun, dedi. İbn Mesud dedi ki: Peygamber (s.a.v.) Batn-ı Nahle'de Kur'an okuyorken onun yanında bulundular. Kur'an'ı dinleyince: "Susup dinleyin" dediler. Bunlar yedi kişi idiler ki bunlardan birisi Zevbea'dır. Yüce Allah: "Hatırla ki cinlerden bir grubu Kur'an'ı dinlesinler diye sana yöneltmiş idik. Onun huzuruna geldiklerinde susup dinleyin dediler" ayetini ': .. işte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler" (el-Ahkaf, 32) buyruğuna kadar indirdi. 

 

Resulullah (s.a.v.)'ın sözüne kulak vermek için: Susup dinleyin, dediler diye de açıklanmıştır, anlam birbirine yakındır.

 

"Bitirilince de ... " anlamındaki buyruğu Lahid b. Humeyd ile Hubeyb b. Abdullah b. ez-Zübeyr, "kaf" ve "dat" harflerini üstün olarak: "Bitirince de ... " diye okumuşlardır ki; Peygamber (s.a.v.) namazdan önce (Kur'an okumasını bitirince), demektir. Çünkü cinler söz hırsızlamasına karşı semanın koruma altına alınması üzerine bunu gerektirenin ne olduğunu öğrenmek üzere etrafa çıkıp dağılmışlardı. Peygamber (s.a.v.) sabah namazında Kur'an okuyorken, Batn-ı Nahle vadisine geldiler, yedi kişi idiler. Onu dinledikten sonra, korkutup uyarıcılar olmak üzere kavimlerine geri döndüler. Peygamber (s.a.v.) onlardan haberdar olmamıştı.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Peygamber (s.a.v.)'a cinleri uyarıp korkutması ve onlara Kur'an-ı Kerim'i okuması emrolununca, Yüce Allah ondan Kur'an'ı dinlemeleri ve dönüp kavimlerini uyarıp korkutmaları için cinlerden bir topluluğu ona yönlendirdi. O da onlara Kur'an'ı okuyup bitirince cinlere kavimlerinden geride bıraktıkları kimselerin yanına gitmek üzere onun emriyle ayrılıp gittiler. Maksatları da Kur'an'a muhalefet etmekten kavimlerini uyarmak ve korkutmak, iman etmedikleri takdirde Allah'ın azabından onları sakındırmaktı. İşte bu, onların Peygamber (s.a.v.)'a iman ettiklerine ve onları onun gönderdiğine delildir. Bu hususa da onların söyledikleri: "Ey kavmimiz'! Allah'ın davetçisinin çağrısını kabul! edin ve ona iman edin YY (Ahkaf, 31) sözleridir. Çünkü bu olmasaydı, onların kavimlerini uyarıp, korkutmaları sözkonusu olmazdı. İbn Abbas'tan gelen ve Peygamber (s.a.v.)'ın onları kavimlerine elçiler olarak gönderdiğine dair rivayet daha önce de geçmiş bulunmaktadır. Buna göre cin gecesi iki ayrı gecedir. Bu anlamda yeterli açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Müslim'in, Sahih'inde de ileride ''De ki: bana şu vahyolundu .. '' (Cin, 1) buyruğunda açıklanacağı üzere buna delalet edecek rivayet bulunmaktadır.

 

Yine Müslim'in Sahih'inde Ma'n'dan şöyle dediği zikredilmektedir: Babamı şöyle derken dinledim: Mesruk'a: Kur'an'ı dinledikleri gece cinlerin varlığını Peygamber (s.a.v.)'a kim bildirdi, diye sordum. O dedi ki: Bana baban -yani İbn Mesud'un- anlattığına göre onların hazır bulunduklarını ona bir ağaç bildirdi. (Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır).

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ahkaf 30-31

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR