ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

AHKAF

22

/

25

قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَأْفِكَنَا عَنْ آلِهَتِنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ {22} قَالَ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِندَ اللَّهِ وَأُبَلِّغُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْماً تَجْهَلُونَ {23} فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضاً مُّسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَذَا عَارِضٌ مُّمْطِرُنَا

بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُم بِهِ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ {24} تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُوا لَا يُرَى إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ كَذَلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ {25}

 

22. Dediler ki: "Sen bizi ilahlarımızdan döndürmek için mi bize geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen, o halde bizi kendisiyle tehdit etmekte olduğun şeyi getir."

23. Dedi ki: "(Ona dair) ilim ancak Allah'ın yanındadır. Ben size benimle gönderilenleri tebliğ ediyorum. Fakat ben sizin bilmez bir topluluk olduğunuzu görüyorum."

24. Onlar onu vadilerine yönelmiş bir bulut halinde gördüklerinde: "Bu bize yağmur indirecek bir buluttur" dediler. "Hayır, o sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. Bir rüzgardır ki onda çok acıklı bir azab vardır.

25. "Rabbinin emri ile herşeyi helak eder." Onların meskenlerinden başka bir şey görünmez oluverdi. Biz günahkarlar topluluğunu işte böyle cezalandırırız.

 

"Dediler ki: Sen bizi ilahlarımızdan döndürmek için mi bize geldin?" buyruğu iki şekilde açıklanmıştır. Birincisine göre yaptığın iftira ile ilahlarımıza ibadetten bizi kaydırmak için mi geldin? İkincisine göre engellemek ve alıkoymak suretiyle bizi ilahlarımızdan döndürmek için mi geldin? Bu açıklamayı ed-Dahhak yapmıştır. Urve b. Uzeyne şöyle demiştir: "Eğer sen en güzel işi yapmaktan döndürülen birisi isen, Esasen döndürülmüş bulunan kimseler arasındasın."

 

Şair diyor ki: Eğer iyilik yapma başarısına eriştirilmemiş isen, zaten sen (iyilik yapmaktan) döndürülmüş (alıkonulmuş) bir topluluk arasında bulunuyorsun.

 

"Eğer" peygamber olduğuna dair söylediklerinde "doğru söyleyenlerden isen o halde bizi kendisi ile tehdit etmekte olduğun şeyi" getir. Bu buyruk "vaad" sözünün "vaid (tehdit)" anlamında kullanılabileceğini göstermektedir.

 

"Dedi ki:" Azabın geliş vakti ile ilgili "ilim ancak Allah'ın yanındadır." Benim yanımda değildir. "Ben size" Rabbinizden "benimle gönderilenleri tebliğ ediyorum. Fakat ben sizin" azabın çabucak gelmesini istemekle "bilmez bir topluluk olduğunuzu görüyorum."

"Onlar onu vadilerine yönelmiş bir bulut halinde gördüklerinde ... " buyruğu ile ilgili olarak el-Müberred şöyle demektedir: "Onlar onu ... gördüklerinde" lafzındaki zamir daha önce sözü edilmemiş bir şeye aittir. Bunu da Yüce Allah'ın "bir bulut" buyruğu açıklamaktadır. O halde burada zamir buluta aittir. Yani onlar bulutun kendilerine yönelmiş olduğunu gördüklerinde ... demek olur. Buna göre: "Bir bulut halinde" buyruğu tekrar dolayısıyla nasbedilmiştir. Buluta bu ismin (arid) veriliş sebebi göğün arzında (eninde) görülmesinden dolayıdır. Hal üzere nasbedildiği de söylenmiştir (Onu lafzındaki) zamirin Yüce Allah'ın: "O halde bizi kendisi ile tehdit etmekte olduğun şeyi getir" buyruğuna raci olduğu da söylenmiştir.

 

Onlar onu gördüklerinde kendilerine yağmur yağdıracak bir bulut zannettiler. Çoktan beri yağmur yağmamış ve gecikmişti. Onlar bunu "vadilerine yönelmiş" olarak gördüklerinde bu işe sevindiler. Gördükleri bu bulutun geldiği taraf adeten o taraftan görünen bulutun yağmur yağdırdığı bir cihetten geliyordu. Bu açıklamayı İbn Abbas ve başkaları yapmıştır.

 

el-Cevheri dedi ki: "Arıd" ufukta enine görünen bulut demektir. Yüce Allah'ın: "Bu bize yağmur yağdıracak bir arıd (buluOdur" buyruğunda bu anlamdadır. Bize yağmur yağdıracak bulut demektir. Çünkü "bize yağmur indirecek" lafzı bir marifedir ve nekre olan "arıd: bir bulut"a sıfat olması doğru değildir. Araplar bu gibi fiilden türetilmiş isimleri başkalarından farklı kullanırlar. Şair Cerir şöyle demiştir: "Bize gıpta eden nice kişi vardır ki eğer sizin arkanızdan gelecek olursa, Sizden uzaklaştırılmak ve mahrum bırakılmakla karşılaşır."

 

Arapçada -bizim kölemiz (olan) bir adamdır anlamında-: (...) demek doğru olamaz. Bir bedevi Arap da orucun sona ermesinden sonra: "Nice oruç tutan vardır ki bunu oruç tutmamıştır, nice de namazIa geçiren vardır ki bunu (duayı) namazIa geçirmemiştir" diyerek nekreye sıfat yapmış ve marifeye izafet etmiştir.

 

Derim ki: el-Cevheri'nin: "Arıdın sıfatı olması caiz değildir" şeklindeki açıklaması nahivcilerin görüşüne muhaliftir. Çünkü infisal takdirinde izafet hakiki değil, lafzi bir izafettir. Çünkü birinci kelimeye bir marifelik kazandırmış olmuyor. Aksine isim olduğu haliyle nekre kalmaya devam ediyor. İşte bundan dolayı nekreye sıfat getirilmiş olmaktadır. Gerek ayet-i kerime, gerek beyit hakkında nahivcilerin açıklaması bu şekildedir. Nekreye sıfat da ne kredir. Diğer taraftan (bedevinin nakledilen sözünde geçen): "Nice" edatı ancak nekrenin başına gelir.

 

"Hayır, O ... " Hud onlara dedi ki ... anlamına gelmektedir. Buna delil de: "Hud dedi ki: Hayır o" diye okuyanların kıraatidir. Bu buyruk ayrıca: "De ki, hayır (O) sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. O bir rüzgardır." diye de okunmuştur. Yani Yüce Allah buyurdu ki: De ki: Hayır o acele gelmesini istediğiniz şeydir. Bununla da kavminin söylediği: "Bizi kendisi ile tehdit etmekte olduğun şeyi getir" sözleridir. Sonra da bunun ne olduğunu beyan ederek şöyle buyurmaktadır: "Bir rüzgardır ki; onda çok acıklı bir azab vardır." Kendisiyle azap landıkları rüzgar, gördükleri o buluttan ortaya çıkmıştı. Hud ise aralarından ayrılıp gitmişti. Gelen bu rüzgar çadırları ve hevdecleriyle birlikte develeri kaldırıp bir çekirge gibi havaya yükseltiyor, sonra da onları kayalara çarpıyordu.

 

İbn Abbas dedi ki: Onlar bulutu ilk gördükleri sırada ayağa dikilip ellerini uzattılar. Onun azab olduğunu ilk olarak anladıkları vakit, yurtlarının dışına çıkmış bulunan erkek ve davarları, rüzgarın yer ile gök arasında havaya bir tüy gibi uçurmuş olduğunu gördüler. Bunun üzerine evlerine girip kapılarını kilitlediler. Rüzgar kapıları sökerek onları yerlerine yıktı. Yüce Allah rüzgara emir vererek, üzerlerine kumları yıktı. Böylelikle onlar kesintisiz olarak yedi gece, sekiz gündüz boyunca iniltilerle kumların altında kaldılar. Daha sonra Yüce Allah rüzgara emir vererek üzerlerinden kumları açtı ve onları alıp denize attı. İşte Yüce Allah'ın hakkında:

 

"Rabbinin emri ile herşeyi helak eder" diye buyurduğu budur. Yani Ad kavminin insanlarından ve mallarından üzerinden geçtiği herşeyi bu hale getiriyordu.

İbn Abbas dedi ki: üzerine gönderildiği herşey, demektir.

 

"Helak etmek" demektir. (...) de aynı anlamdadır.

 

"Herşeyi helak eder" buyruğu: "Herşey helak olur" diye; "Helak oldu, helak olmak"dan gelen bir fiil olarak da okunmuştur. Ayrıca: "Onu helak etti, helak etmek" şekillerinde aynı anlamda geldiği söylenmiştir. "İzinsiz olarak girdi girer" demektir.

 

Hadis-i şerifte de: "Her kimin bakışı izin istemesinden önce (içeriye) ulaşırsa, o kimse izinsiz girmiş demektir" şeklinde "mim" harfi şeddesiz olarak zikredilmiştir. Tedmur, Şam'da bir şehirdir. Cerboa küçük ve kısa boylu olduğu vakit: (...) denilir.

 

"Rabbinin emri ile" Rabbinin izni ile demektir.

 

Buhari'de yer alan rivayete göre Peygamber (s.a.v.)'ın hanımı Aişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben Resulullah (s.a.v.)'ı ağzının dip taraflarını görecek kadar güldüğünü görmedim. Onun gülmesi tebessümden ibaretti. (Aişe -r.anha- devamla) dedi ki: Bir bulut yahut bir rüzgar gördü mü bunun etkisi yüzünde görülürdü. Ey Allah'ın Rasülü! dedim. İnsanlar bulutu gördükleri vakit içinde yağmur olur ümidiyle sevinirler. Sen ise onu gördüğün vakit yüzünden hoşlanmadığını görüyorum. Şöyle buyurdu: "Ey Aişe! Rüzgar ile azab edilmiş bir kavmin azabının, o bulutun içinde olmadığına dair banim teminatım nedir? Çünkü o kavim azabı görmüş de bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur demişlerdi." Bu hadisi Müslim ve Tirmizi rivayet etmiş olup, Tirmizi bu hadis hakkında: Hasen bir hadistir demiştir. 

 

Müslim'in, Sahih'inde de İbn Abbas'tan rivayete göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Saba rüzgarı ile bana yardım olundu. Ad ise DEbur (batıdan esen) rüzgar ile helak edildi. ''

 

el-Maverdi'nin naklettiğine göre de Ad kavminden: "Bu bize yağmur indirecek bir buluttur" diyen kişi Bekr b. Muaviye imiş. Bulutu görünce şöyle demiş: Ben kül rengi bir bulut görüyorum. Ad'dan hiçbir kimseyi bırakmayacak.

 

Amr b. Meymun'un naklettiğine göre bu rüzgar yanlarında bulunmayan adamı alır, meclislerine getirip atardı.

 

İbn İshak dedi ki: Hud ve beraberinde iman edenler bir ağılda biraraya gelmiş kavimlerinden ayrı bir kenara çekilmişlerdi. Ona ve beraberinde bulunanlara bu rüzgardan sadece elbiselerinin üst taraflarını hafifçe dalgalandıran ve kişinin hoşuna giden kadarı ile isabet ederdi. Ad kavminden ise hevdeciyle birlikte deveyi, gök ile yer arasına kadar yükseltir ve helak edinceye kadar tepelerine taşlar bırakıl'dı. el-Kelbi'nin naklettiğine göre onlardan bir şair bu hususta şöyle demiştir:

 

"Hud beddua etti onlara, Öyle bir beddua ki, hareketsiz kaldılar. Rüzgar fırtına gibi esti üzerlerinden, Ad kavmini hareketsiz bırakıverdi. Yedi gece gönderildi üzerlerine, Yeryüzünde bir direk dahi bırakmayarak."

 

Hud, onlardan sonra kavmi arasında yüzelliyıl daha yaşadı.

"Onların meskenlerinden başka bir şey görünmez oluverdi" buyruğunda geçen: "Görünmez" lafzını Asım ve Hamza "ye" harfi ile meçhul bir fiil olarak okumuşlardır. Hammad b. Seleme de İbn Kesir'den böylece rivayet etmiş olmakla birlikte "ye" ile değilde "te" ile: (...) diye okuduğunu rivayet etmiştir.

 

Aynı şekil Ebu Bekir'den, o Asım'dan da rivayet etmiştir. Diğerleri ise "te" harfi üstün olarak (...) diye, (...) lafzını da nasb ile okumuşlardır. Bu da; ey Muhammed sen onların meskenlerinden başka şey göremezsin, demektir.

 

el-Mehdevi dedi ki: "Te" ile meçhul bir fiil olarak okuyanların kıraati "meskenler" lafzının müennes oluşuna binaendir. Bu ise ancak şiirde kullanılan ve çok az görülen bir kullanım şeklidir. Ebu Hatim de şöyle demiştir: Böyle bir okuyuş dil açısından hazfedilmiş bir ifadenin varlığı kabul edilmeden düzgün sayılmaz. Nitekim konuşma esnasında: "Zeyneb'ten başka kadınlardan kimse görünmüyor" denilmekle birlikte; (...) demek uygun düşmez. Sibeveyh dedi ki: Bunun anlamı: "Kendileri -meskenleri dışında- görülmüyorlardı", demektir.

 

Ebu Ubeyd ile Ebu Hatim ise Asım ve Hamza'nın kıraatini tercih etmişlerdir. el-Kisai dedi ki bu: "Meskenleri dışında hiçbir şey görülmüyordu" demek olup, mana gözönünde bulundurularak (fiil) bu şekilde kullanılmıştır. Nitekim: "Hind'den başka kalkmadı" demeye benzer ki bu da "Hind'den başka kimse kalkmadı" demektir.

 

el-Ferra dedi ki: İnsanların görülmeyiş sebebleri kumun altında kalmış olmaları idi. Meskenlerinin görülmesi ise yıkılmadan durmalarından idi.

 

"Biz günahkarlar topluluğunu işte böyle cezalandırırız." Verdiğimiz bu cezanın benzeri ile müşrikleri cezalandırırız.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ahkaf 26

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR