AHKAF 26 |
وَلَقَدْ
مَكَّنَّاهُمْ
فِيمَا إِن
مَّكَّنَّاكُمْ
فِيهِ وَجَعَلْنَا
لَهُمْ
سَمْعاً
وَأَبْصَاراً
وَأَفْئِدَةً
فَمَا
أَغْنَى
عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا
أَبْصَارُهُمْ
وَلَا
أَفْئِدَتُهُم
مِّن شَيْءٍ
إِذْ
كَانُوا
يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ
اللَّهِ
وَحَاقَ
بِهِم مَّا كَانُوا
بِهِ
يَسْتَهْزِئُون |
26. Andolsun ki size
verdiğimiz imkanları onlara vermiş idik. Onlara kulaklar, gözler ve kalbler de
vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalbleri onlara hiçbir fayda vermedi.
Çünkü onlar Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlardı. Alayedegeldikleri
şey, onları çepeçevre kuşattı.
"Andolsun ki size
verdiğimiz imkanları onlara vermişdik" buyruğunda geçen: (...)'in zaid
olduğu söylenmiştir ki ifade: "Andolsun ki size verdiğimiz imkanları
onlara vermiş idik" takdirindedir. el-Kutebi'nin görüşü budur. el-Ahfeş de
şöyle bir beyit zikretmektedir: "Kişi görmediği şeyleri ümid eder, Ondan
önce ise birçok haller ortaya çıkar."
Bir başka şair de şöyle
demiştir: "Bizim arzumuzu kesmediler lakin Bizim temennilerimiz ve
başkalarının devleti (büyük imkanları) vardır."
Buyruktaki (...)'in
(...) anlamında ismi mevsul, buna karşılık: (...)'in (...) anlamında nefy edatı
olduğu da söylenmiştir. Buna göre ifadenin takdiri de şöyle olur:
"Andolsun biz onlara size vermediğimiz imkanları vermiştik. Bu açıklamayı
el-Müberred yapmıştır.
(Zaid olduğu söylenen)
bu edatın, şart edatı olduğu, cevabının ise hazfedilmiş olduğu; ifadenin de:
"Andolsun Biz
onlara öyle imkanlar vermiş idik ki, eğer sizleri de o imkanlara sahib kılmış
olsaydık sizin azgınlığınız daha çok, inadınız daha ileri olurdu"
takdirinde olduğu da söylenmiştir.
ifade burada tamam
olduktan sonra yeni bir cümle olarak:
"Onlara kulaklar,
gözler ve" kendileri ile anlayıp kavrayacakları "kalbler de
vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalbleri onlara" Allah'ın azabına
karşı "hiçbir fayda vermedi. Çünkü onlar Allah'ın ayetlerini bile bile
inkar ediyorlar" kafir oluyorlar "dı. Alayedegeldikleri şeyonları
çepeçevre kuşattı."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN