AHKAF 21 |
وَاذْكُرْ
أَخَا عَادٍ
إِذْ
أَنذَرَ
قَوْمَهُ
بِالْأَحْقَافِ
وَقَدْ
خَلَتْ
النُّذُرُ مِن
بَيْنِ
يَدَيْهِ
وَمِنْ
خَلْفِهِ
أَلَّا
تَعْبُدُوا
إِلَّا
اللَّهَ
إِنِّي أَخَافُ
عَلَيْكُمْ عَذَابَ
يَوْمٍ
عَظِيمٍ |
21. Ad kavminin
kardeşini de an -ki ondan önce de sonra da uyarıcılar gelip geçmişti.- Hani o
kavmini Ahkaf denilen yerde: "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Çünkü
ben gerçekten sizin için büyük bir günün azabından korkarım" diye
korkutup, uyarmıştı.
"Ad kavminin
kardeşini" Abdullah b. Rebah oğlu Hud (a.s) olup, dinde değil de neseben
kardeşleri idi "de an ... Hani o kavmini Ahkaf denilen yerde ... korkutup,
uyarmıştı."
Yani sen bu müşriklere
onunla ibret alsınlar diye Ad'ın kıssasını anlat!
Hud'un (a.s.) durumunu
kendi kendisine hatırlayıp ona uysun ve kavminin kendisini yalanlamaları
gözünde büyümeyip küçülsün, diye kendi kendisine bunu hatırlaması
emredilmiştir, diye de açıklanmıştır.
Ahkaf, Ad kavminin yurdu
olup el-Halil ve başkalarının açıklamasına göre büyük kumluklar demektir.
Bunlar sahib oldukları güç sayesinde yeryüzündekileri yenik düşürmüş, emirleri
altına almışlardı. Ahkaf "hıkf"in çoğulu olup bu da dağ seviyesine
ulaşmamakla birlikte uzunlamasına devam edip giden ve eğrilip bükülen büyük kum
tepeleri demektir. Çoğulu hikaf, ahkaf ve hukuf gelir. "Kum ve hilal
eğildi, büküldü" demektir. "Hıkf"in hikafın çoğulu, ahkafın da
çoğulun çoğulu olduğu da söylenmiştir. "Eğri büğrü kum tepesi"
denilir. Şair el-A'şa da şöyle demiştir: "Uzunlamasına yayılmış, yüksekçe
bir kumdaki kumluk yerde yetişen "ertat" ağacının yanında geceyi
geçirdi."
Bu kökten fiil: (...)
diye gelir. el-Accac şöyle demiştir: "Gecenin, başından itibaren peyderpey
katlanması gibi, Hilalin iyice bükülüp yükseldiği vakte kadar."
İmruu'l-Kays da şöyle
demektedir: "üzerinde iki küçük çocuğun yürüdüğü yuvarlak kum tepesi gibi,
Kabul ettikleri yumuşak dokunuş ve kolaylıktan ötürü."
Burada "el-Ahkaf'
ile neyin kastedildiği hususunda da görüş ayrılığı vardır. İbn Zeyd dedi ki:
Bunlar dağı andıran şekilde uzunca ve yüksek kum tepeleridir. Şu kadar var ki
yüksekleri dağın yüksekliğini bulmaz. Bunun tanığı da az önce sözünü
ettiğimizdir.
Katade dedi ki: Bunlar
Şicr denilen yerde yüksekçe tepelerdir. Şihr Aden'e yakın bir yerdir. Umman
Şihr'i ya da Uman Şehr'i denilir. Bu ise Umman ile Aden arasındaki deniz
sahilidir. Yine ondan nakledildiğine göre bize Ad kavminin Yemen'de birtakım
kabileler olduğu zikredilmiştir. Bunların bulundukları yer kumluk olup denize
bakardı ve buraya Şihr denilirdi.
Mücahid dedi ki: Burası
Ahkaf diye adlandırılan Hisme topraklarından bir yerdir. Hisme ise etrafları
yumuşak, hemen hemen tepelerinden toz bulutunun ayrılmadığı oldukça yüksek
dağları bulunan çöldeki bir bölgenin adıdır. en-Nabiğa şöyle demiştir:
"İnce bir toprak (toz) Hisma dağlarının etrafını, Tıpkı bir kemer gibi
dolamış oldu."
Bu açıklamayı el-Cevheri
yapmıştır.
İbn Abbas ve ed-Dahhak
ise Ahkaf, Şam topraklarında bir dağdır, demişlerdir. Yine İbn Abbas'tan
nakledildiğine göre Uman ve Mehre arasında bir vadidir. Mukatil de: Ad kavminin
meskenleri Mehre diye adlandırılan bir vadi de olup bu da Yemen'in Hadramut
bölgesinde idi. Mehri develer de oraya nisbet edilir. "Mehri develer"
denilir. Bunlar bahar mevsiminde göçebe bir çadır ahalisi idi. Ekinler kurumaya
başladı mı tekrar eski yerlerine dönerlerdi. İrem kabilesinden idiler.
el-Kelbi dedi ki:
Dağlardaki Ahkaf suyun etrafı kapladığı dönemde suyunun çekildiği yerler
demektir. Su bir yerden çekilir, geriye de onun izi kalırdı. et-Tufayl, Ali b.
Ebi Talib (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: İnsanlar arasında en
hayırlı iki vadinin birisi Mekke vadisidir, diğeri ise Adem'in indiği Hindistan
topraklarındaki bir vadidir. Yine insanlar arasında en kötü iki vadi birisi
Ahkaf'taki vadidir, diğeri ise içine kafirlerin ruhlarının atıldığı Berahut
diye adlandırılan Hadramuvt'taki bir vadidir. İnsanların en hayırlı kuyusu
Zemzem kuyusudur. En kötü kuyusu ise Berahut kuyusudur. Bu da Hadramuvt'taki o
vadidedir. "Ki ondan" Hud'dan "önce de, sonra da
uyarıcılar" peygamberler "gelip geçmişti." "Sonra da"
buyruğunu böylece el-Ferra açıklamıştır. İbn Mesud'un kıraatinde ise:
"ondan önce de, ondan sonra da" şeklindedir.
"Allah'tan
başkasına ibadet etmeyin." Bu ifadeler rasul gönderenin sözlerindendir,
bir ara cümlesidir. Sonra da Hud (a.s): "Çünkü ben gerçekten sizin için
büyük bir günün azabından korkarım" demişti. Buradaki: "Allah'tan
başkasına ibadet etmeyin" buyruğunun da Hud (a.s)'ın söylediği sözlerden
olduğu söylenmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN