AHKAF 20 |
وَيَوْمَ
يُعْرَضُ
الَّذِينَ
كَفَرُوا عَلَى
النَّارِ
أَذْهَبْتُمْ
طَيِّبَاتِكُمْ فِي
حَيَاتِكُمُ
الدُّنْيَا
وَاسْتَمْتَعْتُم
بِهَا
فَالْيَوْمَ
تُجْزَوْنَ
عَذَابَ الْهُونِ بِمَا
كُنتُمْ
تَسْتَكْبِرُونَ
فِي الْأَرْضِ
بِغَيْرِ
الْحَقِّ
وَبِمَا
كُنتُمْ تَفْسُقُونَ |
20. Kafir olanların
ateşe arzolunacakları o gün (denir ki): "Siz dünya hayatınızda
hoşlandığınız herşeyinizi bitirdiniz ve onlardan yararlanıp durdunuz. Bugün
yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz ve fasıklık etmeniz sebebi ile aşağılanmak
azabı ile cezalandırılacaksınız. "
"Kafir olanların
ateşe arzolunacakları o gün ... " Ey Muhammed, sen perdenin açılıp
kafirlerin ateşe yakınlaştırılacakları ve onu bakıp görecekleri o günü hatırla!
demektir.
"(Denir ki): Siz
dünya hayatınızda hoşlandığınız herşeyinizi bitirdiniz."
Onlara ... bitirdiniz,
denilir, demektir. Burada "denilir" anlamındaki söz hazfedilmiştir.
el-Hasen, Nasr,
Ebu'l-Aliye, Yakub ve İbn Kesir "bitirdiniz" anlamındaki buyruğu
hafif iki hemze ile: "Bitirdiniz ha?" diye okumuşlardır ki, Ebu Hatim
de bunu tercih etmiştir. Ebu Hayve ve Hişam ise soru olmak üzere med ile
uzatılmış tek hemze ile: (...) diye okumuşlardır. Diğerleri ise haber olmak
üzere medsiz tek bir hemze ile okumuşlardır. Hepsi de fasih söyleyişler olup
azar anlamını ihtiva eder. Araplar da hem soru ile, hem sorusuz ifadelerle
azarlarlar. Daha önce bu açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.
Ebu Ubeyd istifhamsız
okuyuşu tercih etmiştir. Çünkü bu Nafı', Asım, Ebu Amr, Hamza ve el-Kisai gibi
yedi kıraat imamının çoğunluğunun benimsediği kıraattir. Bununla birlikte
Şeybe, ez-Zührı, İbn Muhaysın, el-Muğire b. Ebi Şihab, Yahya b. el-Haris,
el-A'meş, Yahya b. Vessab ve başkaları da bu şekilde okumak noktasında onlara
muvafakat etmişlerdir. O halde bu kıraat, insanların çoğunluğunun kabul ettiği
bir kıraattir. Ayrıca istifhamın terki de güzeldir. Çünkü istifhamın varlığı
onların böyle bir işi yapmadıkları vehmini verebilir. Nitekim bir kimseye: Ben
sana zulmetmedim, demek isterken: Ben mi sana zulmettim, demeye benzer. Bununla
birlikte istifham ile okumak da güzeldir. Nitekim bir kimse: Sen gittin bu işi
yaptın deyip, azarladığı gibi, sen bu işi gidip yaptın mı, da diyebilir. Bütün
bunlar uygundur.
"Hoşlandığınız
herşeyinizi bitirdiniz" buyruğunun anlamı da: Siz dünyada iken hoş
şeylerden istifade ettiniz, arzu ve lezzetlerin peşine takılıp gittiniz.
Bununla masiyetleri kastetmektedir.
"Bugün yeryüzünde
haksız yere" haketmediğiniz halde oranın ahalisine karşı
"büyüklenmeniz" üstünlük taslamanız "ve" fiillerinizde
zulüm ile ve azgınlık ederek "fasıklık etmeniz sebebi ile
aşağılanmak" rezil edilmek, rüsvayedilmek "azabı ile cezalandırılacaksınız."
Mücahid dedi ki:
"Aşağılanmak" küçüklük, rezillik demektir. Katade Kureyş lehçesinde
(bu anlamdadır) demiştir.
"Hoşlandığınız her
şeyinizi bitirdiniz" buyruğunun, siz gençliğinizi küfür ve masiyetlerle
tükettiniz, anlamına geldiği de söylenmiştir. İbn Bahr dedi ki: Hoşlanılan
şeyler gençlik, güç ve kunrettir. Bu Arapların: "Onun iki hoş şeyi
gitmiştir" derken, gençliğinin ve kuvvetinin kalmadığını kastettikleri
tabirlerinden alınmıştır. el-Maverdı dedi ki: Ben ed-Dahhak'ın da böyle açıkladığını
tesbit ettim.
Derim ki: Birinci görüş
daha zahir (kuvvetli) dir. el-Hasen, el-Ahnef b.
Kays'tan rivayet
ettiğine göre o Ömer b. el-Hattab (r.a)'ı şöyle buyururken dinlemiş: Yaşayışın
alt seviyesini ben çok iyi bilirim. Bununla birlikte eğer dilesem (yemeklerimin
arasına) ciğerler, közde yapılmış ızgaralar, hardal ve üzüm karışımı katıklar,
yufka ekmekler bulundururdum. Fakat ben hasenatımın geri kalmasını istiyorum.
Çünkü Yüce Allah birtakım kimseleri nitelendirirken: "Siz dünya
hayatınızda hoşlandığınız herşeyinizi bitirdiniz ve onlardan yararlanıp
durdunuz" diye buyurmaktadır.
Ebu Ubeyd dedi ki:
Ömer'in hadisinde (sözünde) şöyle demektedir: Eğer dilemiş olsaydım, ben ince
yufka ekmekler, hardallı katıklar, göğüsler ve hörgüçler getirilmesini
isterdim. Hadisin kimi rivayetinde de ciğerler de zikredilmektedir.
Ebu Amr ve başkaları
dedi ki. ..
Katade dedi ki: Bize
nakl edildiği ne göre Ömer (r.a) şöyle demiştir: Eğer arzu edersem aranızda
yemeği en güzel, elbisesi en yumuşak kişi ben olurdum. Fakat ben hoş ve temiz
şeylerimi ahirete bırakmaya çalışıyorum.
Ömer (r.a) Şam'a
geldiğinde kendisine benzerini asla görmediği bir yemek hazırlandı. Bu bizim
... Peki daha önce arpa ekmeğinden dahi karınlarını doyurmadan ölmüş bulunan
müslüman fakirlerin nesi vardı? dedi. Halid b. el-Velid dedi ki: Onlara da
cennet vardır. Bunun üzerine Ömer (r.a)'ın gözleri yaşla doldu ve şöyle dedi:
Eğer bizim dünyadan payımız bu önemsiz şeyler olup onlar da kendi paylarını
alarak cennete gitmiş iseler, gerçekten bizi çok uzun bir mesafe geride
bırakmışlar, demektir.
Müslim'in Sahih'inde ve
başkalarındaki rivayete göre Ömer (r.a), Peygamber (s.a.v.), hanımlarından
ayrılıp odaya çekildiği sırada huzuruna girmiş ve ona şöyle demişti: Ey
Allah'ın Resulü! Sen Allah'ın Resulü ve en seçkin kulusun. Diğer taraftan Kisra
ve Kayser'in ince ve kalın ipekliler içerisinde olduklarını görüyoruz. Bunun
üzerine peygamber doğrulup, oturdu ve şöyle dedi: "Sen şüphe içinde misin
ey Hattab'ın oğlu? Onlar hoş ve temiz şeyleri dünya hayatlarında kendilerine
acilen verilmiş olan kimselerdir." Ben: Benim için mağfiret dile dedim, o
da: "Allah'ım ona mağfiret buyur" diye buyurdu.
Hafs b. Ebi'l-As dedi
ki: Ömer b. el-Hattab'ın yanında ekmek zeytin, ekmek sirke, ekmek süt, ekmek
kurutulmuş etten ibaret öğle yemeği yerdim. Bunlar arasında en az rastladığım
şey ise taze et idi. O şöyle derdi: Ununuzu elemeyiniz, çünkü o tamamiyle bir
yiyecektir.
Kendisine kalın undan
yapılmış çatlamış bir ekmek getirildi. Kendisi ondan yemeye koyuldu ve
etrafındakilere de: Yiyin dedi. Biz yemedik, niye yemiyorsunuz deyince, Allah'a
yemin ederiz ey müminlerin emiri senin bu yemeğinden daha yumuşak bir yemek
yemek üzere gideceğiz dedik. Bu sefer şöyle dedi: Ey Ebu'l-As'ın oğlu! Sen
benim şunu bildiğimi görmüyor musun?: Şayet semiz ve dişi bir oğlağın
kesilmesini emredip, tüylerinin yolunmasını söyleyip, sonra da şöyle şöyle
olmuş gibi kızartılmış olmasını isteyemez miyim? Sana göre ben şunu demeyi
bilmez miyim?: Emir verip, bir ya da iki sap kuru üzüm, bir su kırbasına konulsun.
Sonra üstüne su katılsın. Sabah tıpkı bir ceylan kanı gibi olsun. (Bunları
bilmediğimi mi sanıyorsun?) Ben: Ey mü'minlerin emiri! Elbetteki dediğin
şekilde yaşamayı da bilirsin. O: Evet dedi. Kendisinden başka hiçbir ilah
olmayan Allah'a yemin ederim ki, şayet kıyamet gününde hasenatımın
eksileceğinden korkmasaydım, güzel yaşayışta biz de size ortak olurduk. Fakat
ben Yüce Allah'ın birtakım kimselere: "Siz dünya hayatınızda hoşlandığınız
herşeyinizi bitirdiniz ve onlardan yararlanıp durdunuz" dediğini görüyorum.
"Bugün yeryüzünde
haksız yere büyüklenmeniz" Allah'a itaati büyüklüğünüze yedirmeyerek,
Allah'ın kullarına karşı da böbürlenmeniz "ve" Allah'a itaatin dışına
çıkmak suretiyle "fasıklık etmeniz sebebi ile aşağılanmak azabı ile cezalandırılacaksınız."
Cabir dedi ki: Aile
halkım benden et istedi. Ben de onlara gidip aldım.
Ömer b. el-Hattab
(r.a)'ın yanından geçtim. Bu ne oluyor ey Cabir, dedi. Ben de ona durumu
bildirince şöyle dedi: Sizden herhangi bir kimse canı bir şey istediği her
seferinde onu alıp, midesine mi indirecek? Böyle bir kimse şu: "Siz dünya
hayatınızda hoşlandığınız herşeyinizi bitirdiniz ... " ayetinin
muhatablarından olmaktan korkmaz mı?
İbnu'l-Arabi dedi ki: Bu
sözleriyle Ömer (r.a) et satın almak ve sert ve kuru ekmek ile su gibi
ihtiyaçların dışında şeyleri alarak bolluk içinde geçinmesinden ötürü bir
serzenişidir. Şüphesiz helal hoş ve temiz şeyleri alıp yemek, insan tabiatını
bunları arzulayacak ve canı çekecek hale getirir. Bunlar zamanla hoş bir adet
halini alır. Bunları elde edemediği vakit bu sefer şüpheli yollarla elde etmeyi
kolay bir iş görür (sakıncasız kabul eder). Nihayet çoğu zaman alışkanlığının
baskısı altında katıksız harama dahi düşebilir. İnsanın arzusunun nefse
tahakküm edecek hale gelmesi kötülüğün bir alametidir. İşte Ömer (r.a) işi
baştan ele almış ve -onun gibi birisine yakışır şekilde- ilk noktadan itibaren
himaye altına almıştır. Bu hususta temel ilke ve kabul edilecek ölçü şudur:
Kişi hoş ve temiz olsun yahut kuru olsun bulduğunu yiyebilmelidir. Hoş ve temiz
olanı yemek için kendisini sıkıntıya sokmamalı ve bunu adet haline
getirmemelidir. Peygamber (s.a.v.) bulduğu zaman karnını doyurur, bulmadığı
zaman sabrederdi. Gücü yettiği takdirde tatlı yer ve denk geldiği sırada bal
içer, imkanı olduğu vakit et yer, fakat kesinlikle yalnızca bunlara dayanmaz ve
bunları bir alışkanlık haline getirmez di. Peygamber (s.a.v.)'ın nasıl yaşadığı
bilinen bir husustur. Ashab-ı kiramın izlediği yol da bize kadar
nakledilegelmiştir. Haramın etrafı istila ettiği, dünyalığın bozulduğu
günümüzde ise kurtuluş zordur. İhlaslı olmayı bağışlayan ve rahmetiyle
kurtuluşa yardım edecek olan Allah'tır.
Şöyle de denilmiştir:
Burada sözü geçen azar helal kılınmış, hoş ve temiz şeyler kullanıldığından
dolayı değil, şükür terkedildiğinden dolayıdır, bu da güzel bir görüştür. Çünkü
hoş ve helal olan şeyleri kullanmaya izin verilmiştir. Ancak buna şükretmek
terkedilip bunlardan sağlanan güç kendisine helal olmayan şeylere karşı
kullanılacak olursa, işte o hoş ve temiz şeyi bitirip tüketmiş olur, doğrusunu
en iyi bilen Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN