DUHAN 56 / 57 |
لَا
يَذُوقُونَ
فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا
الْمَوْتَةَ
الْأُولَى
وَوَقَاهُمْ
عَذَابَ
الْجَحِيمِ {56}
فَضْلاً مِّن
رَّبِّكَ
ذَلِكَ هُوَ
الْفَوْزُ
الْعَظِيمُ {57} |
56.
Onlar orada ilk ölümden başka ölümü tatmazlar. Onları cehennem azabından
korumuştur.
57.
Rabbinden bir lütuf olarak. İşte bu, en büyük kurtuluş ve mutluluğun ta
kendisidir.
"Onlar orada ilk
ölümden başka ölümü tatmazlar." Yani onlar orada hiçbir şekilde ölümü
tatmazlar, çünkü orada ebedi kalıcıdırlar. Daha sonra da:
"İlk ölümden
başka" diye munkatı, bir istisna ile istisnada bulunmuştur ki; bu da; şu
kadar var ki, ilk ölümü zaten dünyada iken tatmışlardı, demektir. Sibeveyh şu
beyiti zikretmektedir:
"Falicin ayrılıp
gitmesi için elini çabuk tutanların, Sağmal develeri hem uyuz oldular, hem de
gudde çıkardılar."
Daha sonra,
birincisinden olmayan türüyle (munkatı') istisnada bulunarak şöyle demiştir:
"Sizin yitirdiğiniz o Naşire gibisinden başka, Ki o, yetişkinliğinde ve
besleyiciliğinde bir dal gibidir."
Buradaki istisna
edatının "sonra" anlamında olduğu da söylenmiştir. Mesela:
"Senin yanındaki bir adamdan başka bugün hiçbir kimseyle konuşmadım"
derken, "senin yanındaki adamdan sonra" demektir.
Buradaki istisna
edatının: "Başka, dışında" anlamında olduğu da söylenmiştir.
Dünyadaki ölümleri dışında bir ölüm (tatmazlar) demektir. Bu yönüyle Yüce
Allah'ın şu buyruğuna benzemektedir: "Babalarınızın nikahladığı kadınları
nikahlamayın. Ancak geçmiş olan müstesnadır," (enNisa, 22) Bu da bir
kimsenin: Ben dün yediklerim dışında bugün yemeğin tadına bakmış değilim,
demesine benzer.
el-Kuteb'i dedi ki:
"İlk ölümden başka" ifadesinin anlamı şudur: Müminin ölümü yaklaştığında
rahmet melekleri onu karşılar ve o rahatlıkla ve hoş kokularla karşı karşıya
kalır. Cennete götüren sebepler onun vasfı olduğundan dolayı onun ölümü
cennette olur. Buna göre bu sahih (muttası!) bir istisna olur.
ölüm tadına bakılmayan
bir arazdır, fakat tadı hoşlanılmayan bir yemek gibi değerlendirilmiştir.
Bundan (kılayı istiare yoluyla ölüm için "tatmak" vasfı
kullanılmıştır.
"Onları cehennem
azabından korumuştur. Rabbinden bir lütuf olarak."
Yani Yüce Allah onlara
lutufta bulunarak bu işi onlara yapmıştır. Buna göre: ''Bir lütuf olarak"
lafzı mastar olup "isterler" anlamındaki fiil onda amel etmiştir.
Onda amel edenin "onları ... korumuştur" anlamındaki fiil olduğu da
söylenmiştir, gizli bir fiilin amel ettiği de söylenmiştir.
Bundan önceki ifadenin
anlamının onda amel ettiği de söylenmiştir.
Çünkü Yüce Allah bu işi
onlara lütfederek vermiştir. Zira dünyada iken kendileri sebebiyle cennete
girecekleri amellerde bulunmaya onları muvaffak kılmıştır.
"İşte bu, en büyük
kurtuluş ve mutluluğun ta kendisidir." En büyük mutluluk kar ve kurtuluş
budur, demektir. ifadenin: ''Şu işe nail oldu, onu ele geçirdi" tabirinden
geldiği de söylenmiştir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN