ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ZUHRUF

36

/

38

وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناً فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ {36} وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ {37} حَتَّى إِذَا جَاءنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ {38}

 

36. Kim Rahman'ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz ona bir şeytanı musallat ederiz. Artık bu onun ayrılmaz bir arkadaşıdır.

37. Muhakkak bunlar onları yoldan alıkoyarlar ve onlar da kendilerinin hidayette olduklarını sanırlar.

38. Nihayet o bize geldiğinde diyecek ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu kadar uzaklık olsaydı. Sen ne kötü bir arkadaşmışsın!"

 

"Kim Rahman'ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz ona bir şeytanı musallat ederiz. Artık bu onun ayrılmaz bir arkadaşıdır" buyruğundaki "kim ... görmezlikten gelirse" buyruğunu İbn Abbas ve İkrime: (...) diye ''şın" harfini üstün olarak okumuşlardır. "Kim kör ol ursa"," demektir. "Kör oldu, olur" fiili de aynı köktendir. Erkek hakkında: "Kör adam" kadın hakkında: ''Kör kadın" ifadeleri görmemeleri halinde durumlarını anlatmak üzere kullanılır. şair el-A'şa'nın şu beyitinde de aynı kökten gelen lafız kullanılmıştır: "O avurtları kaybolmuş bir adam gördü, Hilkati değişmiş, gözü görmeyen bir kimsedir,"

 

Yine şair şöyle demştir: "Gözleri görmeyen, zamanın kötü musibetlerinin kendisine zarar verdiği, Ve düşünmez hale getirip aklını bozduğu bir adam gördü diye mi (böyle yaptı)?"

 

Diğerleri ise (şın harfini) ötreli okumuşlardır ki; bu da: "A'şa (kör)'in durumuna düştü, düşer" demektir. el-Halil: ''Az gören bir gözle bakmak" demektir deyip, şu beyiti zikretmektedir: "Onun yanına gittin mi ateşinin ışığına cılız bir gözle bakarsın (gözlerin kamaşır), En güzel ateşin yanında en hayırlı ateş yakanı bulursun,"

 

Bir başka şair de şöyle demektedir: "Ateşinin ışığına (gözleri kamaştığından) cılız bir şekilde bakan, Ve rüzgar esip de bulunduğu yerin kuru olduğu o genç, ne güzeldir!"

 

el-Cevherı dedi ki: (...)'in mastarı olup bu da gündüzün görüp, geceleyin görmeyen kimse demektir. Böyle olan bir kadına: (...) denilir, iki kadına: (...) denilir. "Allah onun gözlerini kamaştırdı da onun gözleri kamaştı, kamaşır, kamaşmak" denilir. Bu durumda olan iki erkeğin halini anlatmak için: (...) denilir, fakat Araplar: (...) diye kullanmamışlardır, Çünkü "vav" harfi kendisinden önceki harf kesreli olduğu için tekilde "ye"ye dönüşünce, tesniyede de olduğu halde bırakılmıştır. "Kendisinin geceleyin iyi görmediği izlenimini veren kimse" demektir. (...)'in nisbeti (ism-i mensubu): (...) şeklinde gelir. (...)'e nisbet ise (...) diye gelir. "önüne geleni görmediği için ön ayakları ile rastgele herşeyin üzerine basan dişi deve" demektir. "Bir kimse basiretsizce ve gelişigüzel iş yaptı" anlamındadır. -Aynı anlamda olmak üzere- (...) de denilir.

 

Bu ayet-i kerime sürenin baş taraflarında geçen: "Siz ... diye, Zikri size bildirmekten vaz mı geçelim?" (ez-Zuhruf, 5) buyruğu ile ilişkilidir. Yani Biz size Zikri ulaştırmaya devam edeceğiz. Her kim ondan yüz çevirmek sureti ile Zikri görmezlikten gelip saptırıcıların söz ve batıllarına yönelecek olursa "Biz ona bir şeytanı musallat ederiz" küfrünün bir cezası olmak üzere ona bir şeytan veririz, "artık bu onun" denildiğine göre dünyada "ayrılmaz arkadaşıdır." Onu helalden alıkoyar, harama iter, itaat yapmasını engeller, masiyet işlemesini emreder. İbn Abbas'ın açıklamasının anlamı budur.

 

Bir diğer görüşe göre de bu, ahiretteki durumu dile getirmektedir. Bu açıklamayı da Said el-Cüreyrı yapmıştır.

 

Haberde belirtildiğine göre; kafir kabrinden çıkacağı vakit onunla birlikte bir de şeytan gönderilir. Her ikisi birlikte cehenneme girinceye kadar o şeytan ondan ayrılmaz. Mümin ile birlikte de Allah, yarattıkları arasında hüküm verinceye kadar bir melek gönderilir. Bunu el-Mehdevı zikretmiştir.

 

el-Kuşeyri dedi ki: Doğru olan bu şeytanın o kimsenin hem dünyada, hem de ahirette ayrılmaz arkadaşı olduğudur.

 

Ebu'l-Heysem ile el-Ezherı şöyle demişlerdir: "O şeyi kastettim" demektir. (...) ise "o şeyden yüz çevirdim" demektir, Bu durumda: (...) ile (...) ile birlikte kullanılması arasında fark vardır. Tıpkı: "Ona meylettim" ile "Ondan başka tarafa yöneldim" gibi.

 

Katade de: "ise; yüz çevirir" demektir, demiştir. el-Ferra'nın görüşü de budur. en-Nehhas dedi ki: Bu, sözlükte bilinen bir anlam değildir.

 

el-Kurazi, sırtını dönerse diye açıklamıştır, mana birdir.

 

Ebu Ubeyde ve el-Ahfeş: Gözü kararır diye açıklamışlardır. el-Utbı ise: (...)'in "yüz çevirdim" anlamında kullanılacağını kabul etmemekte ve doğrusunun: "(...) şekli olduğunu söylemektedir. Doğru görüş Ebu'I-Heysem ile el-Ezheri'nin açıklamasıdır. Bütün bilgi sahibi kimseler de böyle demişlerdir.

 

es-Süleml, İbn Ebi İshak, Yakub ve Asım'dan ile el-A'meş'ten İsmet: "Musallat ederiZ" anlamındaki buyruğu ye ile: "Musallat eder" diye okumuştur. Buna sebeb ise daha önceden "Rahman"ın zikredilmiş olmasıdır. Yani Rahman ona bir şeytan musallat eder.

Diğerleri ise "nun" ile (ederiz anlamında) okumuşlardır. İbn Abbas'tan ise: "Ona bir şeytan musallat edilir, artık bu onun ayrılmaz arkadaşı olur" diye okumuştur. Yani onun yanından ayrılmaz ve onunla birlikte bulunur.

 

Buradaki "bu" lafzının -önceden geçtiği üzere- şeytana ait bir zamir olduğu söylendiği gibi, "Kur'an'dan yüz çevirme"ye ait olduğu da söylenmiştir. Yani O, yüz çeviren şeytanın ayrılmaz arkadaşı olur demek olur.

 

"Muhakkak bunlar" yani şeytanlar "onları yoldan alıkoyarlar" hidayet yolunu izlemelerini engellerler. Burada fiilin çoğullafzı ile gelmesi Yüce Allah'ın: "Kim, .. görmezlikten gelirse" buyruğunda yer alan "kim" anlamındaki lafzın çoğul anlamını taşımasından dolayıdır,

 

"Ve onlar" kafirler "kendilerinin hidayette olduklarını sanırlar." Şöyle de açıklanmıştır: Kafirler şeytanların hidayette olduklarını zannettiklerinden ötürü onlara itaat ederler.

 

"Nihayet o bize geldiğinde" fiilini Ebu Amr, Hamza, el-Kisai ve Hafs tekil olarak okumuşlardır ki; kıyamet gününde kafir geldiğinde demektir. Diğerleri ise tesniye olarak: "İkisi geldiğinde" diye okumuşlardır ki, bundan kasıt kafir ile onunla birlikte arkadaşlık edecek olan şeytandır. Bunlar tek bir zincire vurulmuş halde gelecekler. Kafir: "diyecek ki: Keşke benimle senin aranda iki doğu" kış mevsiminin doğusu ile yaz mevsiminin doğusu "kadar uzaklık olsaydı." Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O hem iki doğunun Rabbidir, hem de iki batının Rabbidir." (er-Rahman, 17) Mukatil'in açıklaması da buna yakındır.

 

Fiili tekil okuyanların kıraati zahiri itibariyle her ne kadar tekil görünüyor ise de mana her ikisi içindir. Çünkü daha sonraki ifadelerden bu anlaşılmaktadır. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "Ve oldukça geniş ve hemen görüp dikkat eden, Burun tarafında üst ve alt kapakların bideştiği noktası arkadan açılmış gibi bir göz,"

 

Mukatil dedi ki: Kafir, senenin en uzun gününde güneşin doğduğu yer ile en kısa gününde güneşin doğduğu yer arasındaki mesafe kadar aralarının uzak olmasını temenni edecektir. İşte bundan dolayı: "İki doğu kadar uzaklık" demiştir.

 

el-Ferra da şöyle demiştir: O bununla doğu ve batıyı kastetmiş, ikisinden birisinin ismini kullanmıştır. Nitekim güneş ile aya 'el-kamaran (iki ay)", Ebu Bekir ve ömer'e "el-umeran", Kufe ile Basra'ya: "el-Basratan", öğlen ve ikindiye "el-asran" denilmesi gibi, şair de şöyle demiştir: "Semanın ufuklarını doldurduk size karşı, Onun iki ayı ve doğan yıldızlar bizimdir,"

 

Ebu Ubeyde de Cerir'in şu beyitini zikretmektedir: "Onların yaptıklarını beğenmezdi Rasulullah, İki ömer diye bilinen Ebu Bekir ve ömer de,"

 

Sibeveyh de şu mısraı zikretmektedir: "İki Hubeybe yardımcı olmuş olmak bana yeter, evet yeter bana,"

 

Bununla ez-Zübeyr'in iki oğlu Abdullah ile Musab'ı kastetmektedir. Oysa Ebu Hubeyb, Abdullah'ın künyesidir.

 

"Sen ne kötü bir arkadaşmışsın?" Sen kötü bir arkadaşsın, Çünkü onu cehenneme götürecektir.

 

Ebu Said el-Hudri dedi ki: Kafir ölümden sonra diriltileceği vakit, onun yanından ayrılmayacak olan şeytandan arkadaşı ile eşleştirilir. Onu cehenneme götürünceye kadar ondan ayrılmayacaktır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Zuhruf 39

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR