ZUHRUF 34 / 35 |
وَلِبُيُوتِهِمْ
أَبْوَاباً
وَسُرُراً عَلَيْهَا
يَتَّكِؤُونَ
{34} وَزُخْرُفاً
وَإِن كُلُّ
ذَلِكَ
لَمَّا
مَتَاعُ
الْحَيَاةِ
الدُّنْيَا
وَالْآخِرَةُ
عِندَ
رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ
{35} |
34.
Evlerinin kapılarını ve yaslandıkları tahtlarını da ...
35.
Altından süs eşyaları da (verirdik). Bunların hepsi dünya hayatının metaından
başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise Rabbinin yanında takva
sahiplerinindir.
"Evlerinin
kapılarını" buyruğu "evlerinin kapılarını da (böyle) kılardık"
demektir. Buradaki "evlerinin" lafzının daha önce geçen "Rahmana
kafir olanların" buyruğundan bedeli iştimal olduğu da söylenmiştir.
"Kapılarını"
gümüşten kılardık demektir.
"Ve yaslandıkları
tahtlarını da" aynı şekilde (yapardık).
"Tahtlar da"
kelimesi (...)'in çoğuludur. Bunun (...)'in çoğulu olduğu da söylenmiştir. Bu
da: "Taht"ın çoğuludur. Bu durumda bu lafız çokluk çoğulu
(cemu'l-cem) olur.
"Yaslandıkları"
buyruğunda geçen: (...) ile: ''Yaslanmak" bir şeyin üstüne kendisini
vermek. ağırlığını ona taşıtmak demektir. Yüce Allah'ın: "Ona
dayanırım" (Taha, 18) buyruğunda da aynı kökten gelen fiil kullanılmıştır.
"Çokça yaslanan
adam" demektir. (...) aynı zamanda "üzerinde yaslanılan şey"
anlamına gelir. "Bir şeye yaslandı" demek olup, bu işi yapana (...):
Yaslanan, yaslanma yeri"ne de (...) denilir. "Onu bir şeye yaslanmış
bir kimse haline getirinceye kadar ona (mızrağını) sapladı" demektir. "Asaya
yaslandım" demektir. Bütün bunlarda "te" harfinin aslı
"vav"dır. "Tartıldı, söz verdi" fiillerinde yapılan
uygulama ne ise buna da aynı şey yapılmıştır.
"Altından süs
eşyaları da (verirdik)" buyruğunda geçen: "Altın" demektir. Bu
açıklama İbn Abbas ve başkalarından nakledilmiştir. Yüce Allah'ın: "Yahut
altından bir evin olsun" (el-İsra, 93) buyruğu da buna benzemektedir ki,
daha önceden (belirtilen ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
İbn Zeyd dedi ki: Bu
("zuhruf') insanların evlerinde kullandıkları eşya ve evlerini döşedikleri
şeylerdir. el-Hasen, nakış ve süslerdir, demiştir. Asıl anlamı da süstür.
Mesela: "Evi süsledim" denilir: "Filan süslendi" demektir.
Ayet-i kerimedeki:
"Altından süs eşyaları da" lafzının nasb ile gelmesi: ''Bununla
birlikte Biz onlara altından süs eşyaları da verirdik" anlamına
geldiğinden ötürüdür. Başındaki cer harfinin kaldırılması ile nasb olduğu da
söylenmiştir.
Yani "Biz
kendilerine altın ve gümüşten tavanlar, kapılar ve tahtlar yapardık"
anlamındadır. Başından: " ... dan" edatı hazfedilince, burada da:
"Altından süs eşyaları da" diye buyurularak nasb ile gelmiştir.
"Bunların hepsi
dünya hayatının metaından başka bir şey değildir." Anlamındaki buyruğu
Asım, Hamza ve İbn Amir'den Hişam: " ... değildir" lafzını: (...)
diye şeddeli okumuşlardır. Diğerleri ise şeddesiz okumuşlardır, bu husus daha
önceden sözkonusu edilmiş idi. Ebu Reca'dan (...)'ın "lam" harfini
kesreli okuduğu rivayet edilmiştir. Ona göre burada: (...) konumunda olup ona
ait (olan zamir) de hazfedilmiştir. İfadenin takdiri de şöyle olur:
"Şüphesiz ki bütün bunlar dünya hayatının metaının kendisi olan
şeylerdir." Burada zamirin hazfedilmesi:
"Bir sivrisineği
veya ondan daha üstün herhangi bir şeyi misal olarak vermekten" (Bakara,
26) ile "Güzelce uygulayanlara tamamlamak ... " (En'am, 154) diye
okuyanların kıraatinde (bu aid zamirin) hazfedilmesine benzer.
"
Ebu'l-Feth dedi ki: Bu
okuyuşa göre "Hepsi" lafzının nasb ile okunması gerekir. Çünkü
buradaki: (...) şeddelisinden hafifletilmiş olandır. Bu ise hafifletildi mi
(şeddesiz okundu mu) ve ameli de kaldırıldı mı o takdirde bunun ile
"ma" anlamında olan nefyedici (...)'i birbirinden ayırmak için
ifadenin sonunda (haberinin başında) "lam" harfinin gelmesi gerekir,
Burada ise cer edatı olan "Iam"ın dışında bir lam bulunmamaktadır,
"Ahiret yurdu ise
Rabbinin yanında takva sahiblerinindir" buyruğunda takva sahibi olup
Allah'tan korkan kimselere cennet verileceğini kastetmektedir. Ka'b dedi ki:
Ben Yüce Allah'ın indirdiği kitabların birisinele şunu gördüm: Eğer mü'min kulum
üzülmeyecek olsaydı. kafir kulumun başını taçlandırırdım. Hiçbir ağrı dolayısı
ile ondan ter boşalmaz, başı dahi ağrımazdı.
Tirmizi'nin, Sahih'inde
Ebu Hureyre'den şöyle dediği Zikredilmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Dünya müminin zindanı. kafirin cennetidir.'' Sehl b. Sa'd'dan rivayete
göre de Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Eğer dünya Allah nezdinde
bir sivrisinek kanadı kadar değer taşımış olsaydı, dünyadan hiçbir kafire bir
yudum su dahi içirmezdi" Ayrıca bu hususta Ebu Hureyre yoluyla gelen hadis
de vardır (dedikten sonra Tirmizı şöyle) dedi: Bu hasen, garib bir hadistir.
Şair diyor ki: "Eğer dünya iyilikte bulunanın mükafatı olsaydı, O takdirde
zalimin orada yaşamaması gerekirdi, Onlara şeref ve üstünlük olsun diye peygamberler
bu dünyada aç kaldılar, Halbuki diğer taraftan karınları doydu
hayvanların."
Bir diğer şair de şöyle
demektedir: "Kararlı birisi isen geçen günlerden istifade et, Çünkü sen
bugünlerde ya (kötülükten) yasaklayan, ya (iyiliği) emreden birisisin. Eğer dünyadan
bir kişinin dinine zarar gelmezse, Artık ele geçiremediğin dünyalık dolayısıyla
zararı olmaz, Dünya bir sivrisinek kanadı kadar çekmez, Bir kuşun kanadındaki
ince bir tüy kadar dahi gelmez. O bakımdan (Allah) dünyayı iyilik yapanın bir
sevabı kılmaya razı olmadığı gibi, Dünyayı kafire bir ceza olarak kabul
etmedi."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN