ZUHRUF 33 |
وَلَوْلَا أَن
يَكُونَ
النَّاسُ
أُمَّةً
وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا
لِمَن
يَكْفُرُ
بِالرَّحْمَنِ لِبُيُوتِهِمْ
سُقُفاً
مِّن
فَضَّةٍ
وَمَعَارِجَ
عَلَيْهَا
يَظْهَرُونَ |
33. Eğer insanlar tek
bir ümmet olmayacak olsalardı, Rahmana kafir olanların evlerinin tavanlarını
üzerlerine çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:
1- Dünyanın Mahiyeti ve Değeri:
2- "Sukuf' Tavanlar" Kelimesi
ile "Buyut: Evler" Kelimesinin Okunuşuna Dair Açıklamalar:
3- Üzerine Çıkılan Merdivenler:
4- Bina Tavanının üstü Kimin Hakkıdır?:
5- Yapının Alt ve üstüne (Kat
Mülkiyetine) Ait Diğer Bazı Hükümler:
1- Dünyanın Mahiyeti ve
Değeri:
İlim adamları der ki:
Yüce Allah dünyanın değersizliğini, öneminin azlığını sözkonusu ederek, eğer
dünya sevgisi kalblere baskın gelip, bu da insanları küfre itmeyecek olsaydı, kafirlerin
evlerini ve basamaklarını altın ve gümüşten kılacak kadar nezdinde önemsiz
olduğunu anlatmaktadır.
el-Hasen dedi ki: Buyruk
şu anlamdadır: Eğer dünyaya meyledip ahireti terketmek sebebiyle insanların
tümünün kafir olmaları sözkonusu olmasaydı, Biz onlara dünyada belirttiğimiz
şeyleri verecektik. Buna sebeb ise dünyanın Yüce Allah nezdindeki
önemsizliğidir. İbn Abbas, es-Süddı ve buna benzer müfessirlerin büyük
çoğunluğu bu kanaattedir.
İbn Zeyd dedi ki:
"Eğer insanlar" dünyayı istemek ve onu ahirete tercih etmek
noktasında "tek bir ümmet olmayacak olsalardı Rahmana kafir olanların
evlerinin tavanlarını, üzerlerine çıkacakları merdivenleri gümüşten
yapardık."
el-Kisai dedi ki: Buyruk
şu anlamdadır: Eğer kafirler arasında zengin ve fakir bulunmasını, müslümanlar
arasında da aynı şeylerin olmasını takdir etmiş olmasaydık, Biz kafirlere,
değersizliği sebebiyle -belirttiğimiz şekilde- dünyalığı verirdik.
2- "Sukuf'
Tavanlar" Kelimesi ile "Buyut: Evler" Kelimesinin Okunuşuna Dair
Açıklamalar:
İbn Kesir ve Ebu Amr
"sin" harfini üstün, "kaf" harfini de sakin olarak çoğul
anlamında tekil lafız halinde: "Tavan" diye okumuşlardır. Bunu da
Yüce Allah'ın: "üstlerindeki tavan başlarına yıkıldı" (en-Nahl, 26)
buyruğunu nazarı itibara alarak böyle okumuşlardır.
Diğerleri, -çoğul olmak
üzere- "sin" ve "kaf" harflerini ötreli okumuşlardır.
"Rehin" kelimesinin çoğulunun: (...) şeklinde gelmesi gibi. Ebu Ubeyd
dedi ki: Bu iki lafzın üçüncü şekilleri yoktur.
Bunun: (...)'in çoğulu
olduğu da söylenmiştir. Tıpkı ''(Kum) yığın" kelimesinin çoğulunun: (...)
şeklinde,: ''Ekmek' kelimesinin çoğulunun: (...) diye gelmesi gibi, Bu
açıklamayı el-Ferra yapmıştır.
Bunun:
"Tavanlar" lafzının çoğulu olduğu da söylenmiştir. Bu durumda bu
çoğulun çoğulu olur. Tekili: (...); Tavan" şeklinde, çoğulu da: (...) diye
gelir. "Fels: Bozuk para" lafzının çoğulunun: (...) diye gelmesi
gibi. Daha sonra da (çoğul olduğu söylenen sukuf kelimesinin vezni olan:
"fuul'' veznini tekil bir isim gibi kabul ettiler ve bunun çoğulunu: (...)
vezninde (sukuf şeklinde) getirdiler.
Mücahid'den gelen
rivayete göre o "kaf" harfini sakin olarak: ''Bir tavan" diye
okumuştur.
"Evlerinin"
lafzındaki "Iam"ın: (...) anlamında olduğu ve: "Evlerinin
üzerinde" demek olduğu da söylenmiştir. Bunun ("Rahman'a kafir
olanlar" anlamından) bedel olduğu da söylenmiştir. Nitekim:
"Ben bunu Zeyd
dolayısıyla, onun değeri sebebiyle yaptım" demeye benzer. Yüce Allah da:
"Anne ve babasına (yani) onların herbirine ... altıda bir verilir"
(en-Nisa, 11) diye buyurduğu gibi burada da: "Rahmana kafir olanların
evlerinin ... yapardık .., diye buyurmaktadır.
3- Üzerine Çıkılan
Merdivenler:
Yüce Allah'ın:
"Merdivenler" buyruğu, basamaklar, merdivenler demektir. Bu
açıklamayı İbn Abbas yaptığı gibi, cumhurun kabul ettiği görüş de budur. Bunun
tekili: (...) dır, bu da '"merdiven" demektir. "Mirac
gecesi" de buradan gelmektedir, çoğulu: (...) ile (...) şeklinde gelir.
Nitekim "anahtar" anlamındaki kelimenin çoğulunun da: (...) ile (...)
şeklinde gelmesi gibi. Bu iki ayrı söyleyiştir.
Ebu Reca el-Utaridi ve
Talha b. Musarrif: "Merdivenler'' diye okumuşlardır. Bu lafız, üzerinde
çıkılan merdivenler anlamındadır. el-Ahfeş şöyle demektedir: Bunun tekili:
(...) ile (...) de kabul edilebilir. Tıpkı: ''Merdiven" kelimesinin (...)
şeklinde de kullanıldığı gibi
"üzerlerine
çıkacakları" buyruğu, bu merdivenler üzerinde çıkın ve yükselirler
demektir. Mesela: ''Evin üzerine çıktım" denilirken, damına çıktım
demektir. Çi."ınkü bir şeyin üzerine çıkıp onun üzerine yükselen bir
kimse, artık bakan kimseler tarafından rahatlıkla görülür. "Onu
bildim" anlamında da kullanılır. "Düşmanı yenik düşürdüm'' demektir.
Benu Ca'deoğuılarına
mensub Nabiğa (el-Ca'di) Resulullah (s.a.v.)'ın huzunında şu beyitini
okumuştur: "İzzet ve heybet ile semaya yükseldik biz, Ayrıca bunun da
üzerine çıkmak için daha bir merdiven umarız."
Rasulullah (s.a.v.) buna
öfkelenerek: "Nereye?'' diye sorunca, Nabiğa: Cennete diye cevap vermiş,
peygamber de: "Evet, inşaallah" diye buyurmuştur
el-Hasen dedi ki:
Allah'a yemin ederim. dünya ehlinin çoğunluğu (bunu keşke yapsaydı) diye arzu
etmekle birlikte; o bunu yapmadı. Ya yapmış olsaydı, ne olurdu?
4- Bina Tavanının üstü
Kimin Hakkıdır?:
Bazı ilim adamları bu
ayet-i kerimeyi, binanın yukarısına sahih kimsenin damda hak sahibi olmadığına
delil göstermişlerdir. Çünkü Yüce Allah kapıları evlere ait zikrettiği gibi,
burada tavanları da evlere ait olarak söz konusu etmiştir. Malik'in -Allah'ın
rahmeti üzerine olsun- görüşü budur.
İbnü'l-Arabi dedi ki:
Buna sebeb evin, bir alan, duvar, tavan ve kapıdan ibaret oluşundan dolayıdır.
Ev kime ait ise onun ana unsurlarına da sahibtir. Semaya kadar üst hakkının ona
ait olduğunda da görüş ayrılığı yoktur. Altı hususunda ise farklı görüşler
vardır. Kimisi ona aittir derken, kimisi de yerin altında onun herhangi bir
hakkı yoktur, demiştir. Bizim mezhebimizde (maliki mezhebinde) her iki görüş de
vardır. Daha öncekilerden İsrailoğullarına mensub kişi ile ilgili sahih hadis
bu hususu açıklamaktadır: Bir adam birisinden bir ev satın almış, orada inşaat
yaptığı sırada içinde altından bir testi bulmuş. O testiyi kendisine evi satana
getirerek: Ben evi satın aldım, testiyi satın almadım deyince, satıcı da: Ben
sana o evi içindekilerle birlikte sattım demiş. Herbiri ötekine vermek isterken
aralarında peygamber(leri) şöyle hüküm vermiş: Onlardan birisi oğlunu diğerinin
kızı ile evlendirsin ve bu malher ikisinin olsun Doğrusu ise altın da, üstün de
-satış esnasında bunların dışarda tutulması hali dışında- ev sahibinin
olduğudur. Eğer bu iki yerden birisini satacak olursa, ondan kendisi ile
faydaianabileceği kadarını hakeder, geri kalanı ise satana aittir.
5- Yapının Alt ve
üstüne (Kat Mülkiyetine) Ait Diğer Bazı Hükümler:
Bir yapının üst ve altı
ile ilgili hükümlerden birisi de şudur: Eğer bir yapının üstü ve altı iki
kişiye ait bulunup da alt binada tamiri gereken bir durum olur yahutta altın
sahibi binasını yıkmak isterse, Suhnun'un Eşheb'den naklettiğine göre; Eşheb
şöyle demiş: Eğer alttaki yapının sahibi yapısını yıkmak ister yahutta üstteki
yapının sahibi üstüne bina etmek isterse, altta bulunan kimse ancak zaruret
dolayısıyla ve yıkması üstte hak sahibi olana daha uygun gelmesi halinde
yıkabilir; ta ki altın yıkılmasıyla üstteki de yıkılmış olmasın. üstte bulunan
kimse de kendi hakkında daha önce olmayan alta sahib olana zarar vermeyecek
kadar basit şeyler dışında- herhangi bir bina yapamaz. Eğer üsttekinin
tavanından bir kereste kırılacak olursa, onun yerine öncekinden daha ağır
gelmeyecek ve altın sahibine zarar vereceğinden korkulmayacak bir kereste
yerleştirebilir.
Eşheb dedi ki: Evin
(giriş) kapısı altta bulunanın sahibine aittir. Eğer alt yıkılacak olursa,
altın sahibi onu bina etmeğe mecbur edilir. Yukarıda olanın altı bina etme gibi
bir yükümlülüğü yoktur. Şayet alttakinin sahibi, yeniden yapmayı kabul
etmeyecek olursa, o vakit: Altı bina edecek bir kimseye bunu sat, denilir.
Alt birisinin yukarı bir
başkasının olup altın tamire ihtiyacı bulunması hali ile ilgili olarak
İbnu'l-Kasım'ın rivayetine göre Malik şöyle demiştir: Böyle bir binanın
tamiratı altta bulunan bölümün sahibine aittir. Altını düzeltip tamir edinceye
kadar yukarıyı gerekli desteklerle beslemek onun vazifesidir, çünkü altta
bulunanın vazifesi yukarıda bulunanı ya bir yapı üzerinde yahutta gerekli
şekilde desteklemek suretiyle taşımak görevi vardır. Aynı şekilde yukardakinin
üstünde de bir başka yapı bulunuyor ise. yukarda olan ikinci yapının gereken
şekilde desteklerle yerinde tutulması, ortada olana sahib olanın görevidir.
Şöyle de denilmiştir:
İkinci katın askıda tutulması, alttaki bina yapılıncaya kadar onun üstündekinin
görevidir. en-Numan b. Beşir'in Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle dediğine dair
hadisi bu hususta asli bir dayanaktır: Peygamber buyurdu ki: "Allah'ın
hadleri üzerinde (onları işlememekte) dimdik duran kimsenin misali ile onların
içine düşenin misali bir gemiyi (bölümlerini) paylaştırıp bir kısmına
yukarısının bir kısmına da alt taraflarının isabet ettiği bir (yolcu)
topluluğun haline benzer. Geminin alt tarafında bulunanlar su ihtiyaçlarını
almak için üstlerinde bulunanların bulundukları yere giderler. O bakımdan
(kenndi aralarında) şöyle derler: Biz kendi payımızda bir delik açsak da
üstümüzde bulunanlara eziyet vermesek (daha iyi olmaz mı?) Şayet (diğerleri)
bunları istekleri ile birlikte başbaşa bırakacak olurlarsa hep birlikte helak
olurlar, eğer onların bu şekilde hareket etmelerini engelleyecek olurlarsa
onlar da, bunlar da hep birlikte kurtulurlar ..,
İşte bu aynı zamanda
Malik ve Eşheb'in lehine bir delildir. Ayrıca bu hadiste şuna da delil vardır:
Altta bulunan kimsenin yokarıda bulunana zarar verecek şekilde yeni şeyler
yapmak hakkı yuktur. Eğer ona zarar verecek bir şey yapacak olursa, tek başına
alttakinin ıslahını (düzeltilmesini) yapmak zorundadır. Yukarıda bulunanın
sahibi onu zarar vermekten alıkoymak hakkına sahibtir. Çünkü Peygamber
(s.a.v.): "Eğer onlara engel olurlarsa, onlar da diğerleri de hep birlikte
kurtulurlar." diye buyurmuştur. Zalimden başkasının yahutta sünnette
meydana getirilmesi caiz olmayan şeyleri yeniden ortaya çıkartması yasaklanmış
kişilerden başkasının engellenmesi ise caiz değildir.
Ayrıca bu buyrukta emr-i
bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münkerin terkedilmesi sebebiyle cezalandırılmaya hak
kazanılacağına delil de vardır. Buna dair açıklamalar daha önceden el-Enfal
Süresi'nde (25. ayet, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
Yine bu hadiste kuranın
ve kura çekmenin caiz olduğuna da delil vardır.
Bu da daha önce Al-i
İmran suresinde (44. ayet, 3. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Bu hususların
herbirisini belirtilen yerde izleyecek olursak, gereği gibi açıklanmış olduğunu
göreceğiz, Hamd Allah'adır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN