ZUHRUF 28 |
وَجَعَلَهَا
كَلِمَةً
بَاقِيَةً
فِي عَقِبِهِ
لَعَلَّهُمْ
يَرْجِعُونَ |
28. Böylece onu -belki
tekrar dönecekler diye- kendisinden sonra gelecekler arasında kalacak bir
kelime kıldı.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:
1- Kalıcı Söz:
2- İbrahim (a.s.)'a Bu Lütfun Verilmesinin
Sebebi
3- Soydan Gelenler Hakkında Kullanılan
Terimler ve Bunlara Dair Açıklamalar
1- Kalıcı Söz:
"Böylece onu ...
kalacak bir kelime kıldı" buyruğunda yer alan "Onu ... kıldı"
lafzındaki zamir Yüce Allah'ın: "beni yaratan müstesna" (Zuhruf, 27)
buyruğuna racidir. Yine buradaki fail zamir Yüce Allah'a aittir. Yani Yüce
Allah bu kelimeyi ve bu sözü soyundan gelecekler arasında kalıcı bir söz kıldı.
Onlar ise çocukları, çocuklarının çocukları. .. dır. Yani Allah'tan başkasına
ibadet etmekten beri ve uzak olmayı onlar birbirlerinden miras olarak
devraldılar ve bu hususu birbirlerine tavsiye edip durdular.
''Sonra gelecekler'' bir
kimseden sonra gelenlere denilir. es-Süddı dedi ki: Bunlardan maksat da
Muhammed (s.a.v.)ın alidir. İbn Abbas Yüce Allah'ın: "Kendisinden sonra
gelecekler arasında" buyruğu sonra yaratılacaklar arasında demektir.
İfadede takdim ve tehir vardır ki anlam şöyledir:
Şüphesiz ki o beni
hidayete iletecektir, belki onlar da dönerler. Bunu da kendisinden sonra
gelecekler arasında kalıcı bir söz kıldı. Yani onlara bu sözü Allah'tan
başkasına ibadet etmekten tevbe ederler ümidi ile söyledi.
Mücahit ve Katade dedi
ki: Buradaki sözden kasıt la İlahe illallahdır. Katade dedi ki: Kıyamet gününe kadar
onun soyundan Allah'a ibadet edecekler bulunacaktır.
ed-Dahhak dedi ki: Söz;
Allah'tan başkasına ibadet etmeyin sözüdür. İkrime ise İslam'dır demiştir.
Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Sizi önceden de müslümanlar diye O
adlandırdı. "(el-Hac, 78) el-Kurazı dedi ki:
Bakara Süresi'nde geçen
ayet-i kerimede sözü edilen: "Oğullarım, Allah sizin için bu dini beğenip
seçti, .. " (el-Bakara, 132) buyruğunda çocuklarına tavsiye ettiği
İbrahim'in vasiyetini soyundan gelecekler ve evlatları arasında kalıcı söz
kıldı.
İbn Zeyd dedi ki: Bu
kelime onun: ''Alemlerin Rabbine teslim oldum" (elBakara, 131) buyruğudur,
dedikten sonra Yüce Allah'ın: "önceden de sizi müslümanlar diye O
adlandırdı" (el-Hac. 78) buyruğunu okudu.
Buradaki "söz''den
kastın peygamberlik olduğu da söylenmiştir. İbn Arabi dedi ki: Peygamberlik
İbrahim soyundan gelenler arasında hep devam etti. Tevhitte asıl olanlar
onlardır, onların dışındakiler ise bu hususta onlara tabi olan kimselerdir.
2- İbrahim (a.s.)'a Bu
Lütfun Verilmesinin Sebebi
İbn Arabi dedi ki: Bu
sözün nesiller ve çağlar boyunca kesintisiz olarak İbrahim'in soyunda devam
etmesinin sebebi onun kabul olunan iki duasıdır. Birinci duası: "(Allah):
'Ben seni insanlara imam yapacağım' demişti. O da: 'Zürriyetimden de' demişti.
Allah: 'Ahdim zalimlere erişmez' demişti" (el-Bakara, 124) buyruğunda
sözkonusu edilmektedir. Yüce Allah onun bu duasına: Evet, diye cevap vermiş ve
aralarından zalimlik edeceklerin ahdinin olmayacağını ifade etmişti.
İkincisi ise Yüce
Allah'ın: "Beni de oğullarımı da putlara tapmaktan uzak tut"
(İbrahim, 34) buyruğunda dile getirilmektedir. Birinci duasını Yüce Allah'ın:
"Sonrakiler arasında bana bir doğruluh lisanı bağışla" (Şuara, 84)
buyruğunda dile getirildiği de söylenmiştir. İşte bundan dolayı her ümmet onu
ta'zim eder. Onunla birlikte Sam yahut Nuh'ta soyu birleşenlerin hepsi onun
oğullarının soyundan gelenler olsun, başkaları olsun onu ta'zim etmektedirler.
3- Soydan Gelenler
Hakkında Kullanılan Terimler ve Bunlara Dair Açıklamalar
İbnul Arabi dedi ki:
Burada "akİt: kişiden sonra gelecekler" ile anlam itibari ile
ilişkili bir takım hususlardan söz edilegelmiştir. Bu hususlar ise bir takım
hükümler ile alakalı olup umra ve vakıf akitlerinin sıralanışında etkileri
vardır. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Her hangi bir kimseye
kendisine ve ondan sonra geleceklere bir umra (ömür boyu bir akardan bedelsiz
faydalanma bağışı) verilecek olursa o Umra kendisine verilen kişiye aittir. Onu
verene bir daha dönmez. Çünkü o hakkında mirasçılığın sözkonusu olacağı bir
bağışta bulunmuştur."Bu umra yapılırken onbir ayrı lafız kullanıla bilir:
a- Çocuk:
Çocuk (velet) mutlak
olarak kullanıldığı taktirde kişinin kendisinden ve hanımından dünyaya gelmiş
dişi ve erkek çocuklar hakkında kullanılır. Sözlük ve şer'i anlamı itibari ile
kızçocukları kapsamaksızın sadece erkekler hakkında kullanılır. Bundan dolayı
burada miras sadece tayin edilen erkek ve tayin edilen o erkeğin erkek
çocukları hakkında sözkonusudur, dişiler için geçerli değildir. Çünkü bu dişiler
başka erkeklerdendir, Bundan dolayı bu lafız kullanılacak olursa onlar (kız
çocuklar) böyle bir vakfın (umranın) kapsamına girmezler. Bu açıklamayı Malik,
el-Mecmade ve başka yerlerde sözkonusu etmiştir.
Malik'in de onun
mütekaddim (erken dönemdeki) mezheb mensublarının tümünün de kabul ettiği görüş
budur, Bu hususa dair delilleri arasında kız çocukların oğullarının mirastan
pay almadıkları hususundaki icma ile Yüce Allah'ın: "Çocuklarınız hakkında
Allah size şöyle emrediyor" (en-Nisa, 11) buyruğudur,
ilim adamları arasından
bir topluluğun kanaatine göre de kızların çocukları hem "evlat" hem
de "akad" (çocuklar ve sonradan gelenler) kapsamına girerler. O
bakımdan onlar da yapılacak vakıflarda vakıftan yararlanacaklar arasına girerler.
Vakıf yapan: Ben bunu çocuklarıma (veledi) yahut akibime (benden sonra
geleceklere) vakfettim, der. Ebu Ömer bin Abdi'l-Ber'in ve başkalarının tercih
ettikleri görüş budur. Bunlar Yüce Allah'ın: "Anneleriniz,
kızlarınız". size haram kılındı" (en-Nisa, 23) buyruğunu delil göstermiş
ve şöyle demişlerdir: Yüce Allah kız çocukları haram kıldığına göre yine kız
çocuğun kızının da haram kılındığı icma ile kabul edilmiştir. O halde kız
çocuğunun babası tarafından oğullarına (veled) ve kendisinden sonra geleceklere
(akibine) vakıf yapması halinde babasının vakfının kapsamına girmesi
gerekmektedir. Bu anlamdaki açıklamalar daha önceden el-En'am Süresi'nde (84,
ayetin tefsirinde) geçmiş bul unmaktadır.
b- Oğullar (elbenu)
Kişi bu: oğluma (beni) vakıftır
diyecek olursa tayin ettiği oğlunu aşmaz ve birden çok kimseyi kapsamaz. Eğer
oğullarıma (veledi) diyecek olursa o vakit bu başkalarına da geçer ve oğlundan
olan herkes hakkında sözkonusu olur. Eğer "oğullarıma (beniyye)"
diyecek olursa erkekler ve dişiler kapsamına girer,
Malik dedi ki: Bir kimse
oğullarına ve oğullarının oğullarına (benihi ve beni benihi) tasaddukta
bulunacak olursa kızları ve kızlarının kızları da bunun kapsamına girer. İsa,
İbnu'l-Kasım'dan kızlarına vakıf ta bulunan kimse hakkında şunu rivayet
etmektedir: Kızının kızları da sülbünden kızları ile birlikte bu vakfın
kapsamına girerler. Mezhebine mensub çoğunluğun kabul ettiği görüş kızların
oğullarının (veled) vakfedenin oğulları (beni) kapsamına girmediği
görüşündedirler,
Şayet Peygamber kızının
oğlu el-Hasen hakkında: "Şüphesiz ki benim bu oğlum bir seyyiddir. Yüce
Allah'ın onun vasıtasıyla müslümanlardan iki büyük kesim arasında barış
yapacağını ümit ederim diye buyurduğu ileri sürülecek olursa biz de şöyle
deriz: Bu bir mecazdır. O bununla Hasan (ra)'ın şerefine ve önceliğine işaret
etmek istemiştir. Nitekim bir kimsenin kızından olma oğlu hakkında o benim
oğlum değildir, diyerek onu nefyetmesinin caiz olduğu bilinen bir husustur.
Şayet kızının oğlu hakikat manası ile kendi oğlu olsaydı onu nefyetmesi caiz
olamazdı. Eğer (peygamberin bu ifadesi) hakikat olsaydı, böyle bir ifade caiz
olmazdı. Çünkü hakikatler gerçek nisbetlerinden nefyedilemezler. Nitekim
kişinin annesine değil, babasına nisbet edildiği görülen bir husustur. Bundan
dolayı Abdullah b. Abbas hakkında: O Haşimidir denilmiştir, Annesi Hilali
(Hilaloğullarından) olsa bile Hilali denilmemektedir.
Derim ki: Bu sahih
olmayan bir delillendirmedir, Bilakis böyle bir kimse sözlükte de gerçek
anlamıyla oğuldur. Çünkü onun hakkında da viladet (babadan doğuş) anlamı
vardır. Diğer taraftan ilim ehli kimseler Yüce Allah'ın:
"Size anneleriniz
ve kızlarınız haram kılındı" (en-Nisa, 23) buyruğundan hareketle kızın
kızının da haram olduğunu icma ile kabul etmişlerdir. Bir başka yerde de Yüce
Allah: "Onun zürriyetinden Davud'a, Süleyman'a ... hepsi
salihlerdendi" (el-En'am, 84-85) diye buyururken İsa'yı da onun (İbrahim
(a.s)'ın) zürriyetinden saymaktadır. Halbuki o daha önce orada açıklandığı gibi
(soyundan gelen) kızının oğludur, şayet şair: "Bizim oğullarımız
babalarımızIn oğullarıdır; kızlarımıza gelince, Onların oğulları bize uzak
adamların oğullarıdır" demiştir denilecek olursa, onlara şöyle cevab
verilir: Bunda delil olacak bir taraf yoktur. Çünkü onun sözünün anlamı şudur:
Maksat sadece erkek çocuklarının çocuklarıdır. Çünkü mirasçılık ve neseb
noktasında oğullarının hükmünde olanlar onlardır, Kızlarının çocukları ise, bu
bakımdan kızlarının hükmünde değildirler. Zira kızlarının çocukları ondan
başkasına nisbet edilirler. İşte isimlendirmek bakımından ortaklıkları
bulunmakla birlikte, hüküm itibariyle farklılıklarını haber vermekte ama
kızların çocukları hakkında "veled: çocuk" isminin kullanılmayacağını
belirtmemektedir. Çünkü o da bir çocuktur. Kişi bazan kendi çocuğu hakkında: O
benim oğlum değildir, çünkü o bana itaat etmiyor, benim onun üzerinde bir hak
sahibi olduğunu görmüyor diyebilir ve bu sözleriyle de o çocuğun kendisinden
olmadığını kastetmeyebilir. O sadece evlat olarak hükmünün kendisi ile ilgili
olmadığını anlatmak istemektedir.
Bu beyiti kızın çocuğuna
"oğul" adının verilmeyeceğine delil gösteren kimse, beyitin manasını
bozmuş, faydasını da iptal etmiş ve bunu söyleyenin hakkında doğru olmayan bir
te'vilde bulunmuş olur. Çünkü Arapçada -"veled (çocuk)" kelimesinin
türediği "viladet (doğum)" kelimesinin anlamı daha açık ve güçlüdür
diye- oğlun çocuğuna "ibn: Oğul" adı verilirken; kızın oğluna
"oğul" adının verilmemesine imkan yoktur. Çünkü kız çocuğun oğlu da
viladet (ondan doğmuş olma) gerçeği dolayısıyla onun çocuğudur. Oğlun çocuğu da
viladete sebeb teşkil eden hususlar dolayısı ile onun çocuğudur. Malik'in
-Allah'ın rahmeti üzerine olsun- kızların çocuklarını çocuklara yapılan vakfın
kapsamı dışına çıkarmasının sebebi, ona göre "veled: Çocuk" isminin
onları dilde kapsamadığı kanaatinde olduğundan dolayı değildir. Bu kapsamın
dışında tutmasının sebebi, miras almaya kıyas ettiğinden ötürüdür. Bu anlamdaki
açıklamalar daha önceden el-En'am Süresi'nde (84. ayetin tefsirinde) geçmiş
bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamdolsun.
c- Zürriyet:
Bu lafız ''Allah
mahlukatı yarattı" tabirinden alınmıştır. Bunun kapsamına kızların
çocukları da girer. Çünkü Yüce Allah: "Onun zürriyetinden Davud'a,
Süleyman'a .. , Zekeriyya'ya, Yahya'ya, İsa'ya ... " (elEn'am, 84-85) diye
buyurmuştur. Oysa İsa'nın onun (İbrahim'in) zürriyetinden olması, annesi
dolayısı ile idi. Bakara Süresi'nde de (124. ayet, 19. başlıkta)
"zürriyet" kelimesinin türeyişi ile ilgili açıklamalar geçtiği gibi,
el-En'am Süresi'nde "onun zürriyetinden ... " (84) ayetinde de geçmiş
bulunmaktadır, tekrarın anlamı yoktur.
d- el-Akib (Sonradan
Gelecekler):
Sözlükte bu, ister
cinsinden olsun, ister olmasın bir şeyden sonra gelen şey demektir. Mesela:
''Sonradan Allah hayır getirdi" denilir. Sıkıntıdan sonra bolluk getirdi,
demektir. "Ağaran saçlar siyahlıktan sonra geldi" denilir. "Bir
şey bir şeyin ardından geldi, gelir" demektir. İşte bundan dolayı adamın
çocuklarına: "Onun akibi" denilir. "Kızdan sonra erkek doğuran
ve bu şekilde sürüp giden kadın" anlamındadır. "Adamın akibi"
ise çocukları ve kendisinden sonraki çocuklarının kalan çocukları demektir.
Akıbet de çocuk demektir. Yakub dedi ki: Kur'an-ı Kerim'de: "Böylece onu
kendisinden sonra gelecekler (akibihi) arasında kalacak bir kelime kıldı"
diye buyurulmakta dır.
Bütün mirasçılara
"akib (sonradan gelenler)" denileceği de söylenmiştir. Akibet çocuk
demektir. İşte bundan dolayı burada Mücahid bunu böylece tefsir etmiştir. İbn
Zeyd: Burada zürriyet ile aynı anlamdadır, demiştir. İbn Şihab da: Bunlar
çocuklar ve çocukların çocuklarıdır. es-Süddi'den az önce de nakledildiği
üzere, başka açıklamalar da yapılmıştır.
es-Sıhah'da
"akib" "kaf" harfi kesreli olarak ayağın arka kısmı
demektir ve bu müennes bir kelimedir. "Adamın akibi" de onun
çocukları ve çocuklarının çocukları demektir. Bu kelime (...) ile (...)
şeklinde iki türlü telaffuz edilir, bu da müennestir. Bu açıklama el-Ahfeş'den
nakledilmiştir.
"Filan kişi
babasını takib etti'' ona halef oldu demektir. Bu mastar anlamında kullanılmış
bir isimdir. Yüce Allah'ın: "Onun vukuunu yalanlayacak yoktur"
(el-Vakıa, 2) buyruğunda (Yaka'nın vuku bulmak anlamında) olduğu gibi. İlim
adamlarından hiçbirisine göre akib ile veled lafızları arasında mana bakımından
bir fark bulunmamaktadır. Şu kadar var ki zürriyet ile nesil hakkında ihtilaf
edilmiştir. Bunların da veled ve akib konumunda olduğu söylenmiştir. Kızların
çocukları Malik'in görüşüne göre; bu iki lafzın kapsamına girmez. kapsamlarına
girdiği de söylenmiştir. Burada geçen zürriyet ile ilgili açıklamalar daha önceden
elEn'am Süresi'nde (84-85. ayetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
e- Nesil:
İlim adamlarımıza göre
bir kimsenin "benim neslim" demesi onun "çocuklarımın ve
çocuklarımın çocukları" demesi gibidir. Bunun kapsamına kızların çocukları
da girer, girmesi de gerekir. Çünkü "nesil" kelimesinin fiili olan:
"Çıktı" anlamındadır. Kızların çocukları da bir bakıma ondan
çıkmışlardır. Diğer taraftan (benim neslim derken) nesilleri devam ettiği
sürece "sonradan gelecekler (akibi)" sözünde olduğu gibi, bunu tahsis
eden bir ifade de bulunmamaktadır.
Kimi ilim adamımız da
şöyle demiştir: Nesil, çocuk ve akib (sonradan gelenler) seviyesindedir.
Kızların çocukları bunun kapsamına girmez. Ancak vakfeden kişinin: "benim
neslim ve neslimin nesli" diyecek olması hali müstesna. Tıpkı; "benim
akibim ve akibimin akibi" demesi gibi. Eğer, çocuk(lar)ım yahut akibim
diye tekil olarak kullanacak olursa, kapsamına kız çocuklar girmez.
f, g- Al ile Ehl Aynı
Şeydir. Yedinci Lafız da "ehl"dir.:
İbnu'l-l(asım dedi ki:
Her iki lafız aynı şeyi ifade eder. Bunlar da asabe, erkek kardeşler, kızlar ve
halalardır. Teyzeler kapsamına girmez. "Ehl"in asıl anlamı toplanmak,
biraraya gelmek demektir.
''Topluluğun bulunduğu
bir yer" denilir. Bu da asabe ile ve kadınlardan yakın akrabalar arasına
giren kimseler demektir. "Asabe" de bundan türemiş olup daha özel bir
anlamı vardır. İfk (Aişe -r.anha-nın iftiraya uğradığını anlatan) hadisinde
şöyle denilmektedir: Ey Allah'ın Resülü! (...) senin ehlindir. Biz hayırdan
başkasını bilmiyoruz. Burada "ehl'' den kasıt Aişe (r.anha)'dır. Fakat
teehhül (akraba olma)nın esasını teşkil etmekle birlikte, zevce icma ile bu
tabirin kapsamına girmez. Çünkü onun (nikah altında) sabit kalacağı kati
değildir. Zira onunla kurulmuş olan nikah bağı değişikliğe uğrayabilir ve talak
ile çözedebilir.
Malik de şöyle demiştir:
"Muhammed'in al-i takva sahibi olan herkestir. Ancak bu ifade bu kabilden
(bu konu ile ilgili açıklama ihtiva eden) değildir. O bununla şunu
kastetmektedir: İman akrabalık bağından daha özel bir bağdır. Bundan dolayı
davet onu kapsar ve ondan rahmete erişmek maksadı gözetilir.
Ebu İshak et-Tunusi der
ki: Ehlin kapsamına ebeveyn tarafından olan herkes girer. Böylelikle iştikakın
(kelimenin türediği kökün) hakkını eksiksiz vermekle birlikte örfü ve mutlak
kullanımı gözönünde bulundurmamıştır. Bu gibi tabirlerin anlamları ise ya
hakikate bina edilir. veya mutlak kullanım esnasında örfe dayanılır. Bunlar iki
ayrı lafızdırlar.
h- Karabet (Akrabalık)
Hakkında Dört Görüş Vardır:
a. Malik "Kitab-u
Muhammed b. Abdus"de şöyle demektedir: Bunlar içtihad yolu ile tesbit
edilecek ve yakının daha yakına tercih edileceği kimselerdir. Bunun kapsamına
kızların çocukları da, teyzelerin çocukları da girmez.
b. Bunun kapsamına
kişinin baba ve annesi tarafından akrabaları girer. Bu Ali b. Ziyad'ın
görüşüdür
c. Eşheb dedi ki: Bunun
kapsamına erkek ve kadınlar cihetinden bütün "zevi'l-erham" girer.
d- İbn Kinane dedi ki:
Bunun kapsamına amcalar, halalar, dayılar, teyzeler ve kızkardeşin kızları
girer.
İbn Abbas da Yüce
Allah'ın: "De ki: Ben sizden buna karşılık -akrabalıkta sevgiden başka-
ücret istemem" (Şura, 23) buyruğu hakkında: Benimle sizin aranızdaki
karabet (akrabalık) ilişkilerini gözetmenizden başka bir şey istemiyorum diye
açıklama yapmış ve şöyle demiştir: Kureyş'in bütün kolları ile mutlaka
Peygamber (s.a.v.)'ın akrabalığı vardır İşte bu açıklama bunun sınırlarını
tesbit etmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
i- Aşiret:
Bunun kapsamını şu sahih
hadis tesbit etmektedir: Şanı Yüce Allah "Yakın aşiretini uyar"
(Şuara, 24) buyruğunu indirince, Peygamber (s.a.v.) Kureyş'in bütün kollarını
çağırdı ve -önceden (orada) sözkonusu edildiği şekilde- ve hepsini ismen
söyledi. İşte en yakın aşiret (akrabalar) bunlardır Bunların dışında kalanlar
ise -kayıtsız ve şartsız olarak- aşirettir. Lafız ise içtihad yolu ile -ilim
adamlarımızın açıklamalarında az önce geçtiği gibi- daha yakın olan ve daha
özel olana yorumlanır
j- Kavim:
Bu "asabe" arasından
kadınlar dışında özellikle erkekler hakkında yorumlanır. Bununla birlikte kavim
erkek ve kadınları kapsamına alır. Her ne kadar şair: "Bilemiyorum ileride
belki bilebilirim, Al-i Hısn kavim (erkek) midirler? Yoksa kadın
mıdırlar?"
demiş ise de, o bununla
şunu kastetmektedir: Bir erkek yardımcı olmak üzere kavmini çağıracak olursa,
erkekleri kasteder Eğer saygı duyulan bir husus için çağıracak olursa bunların
kapsamına erkekler de, kadınlar da girer. O halde bu lafzın genel anlamını
sıfat belirlerken, karine de tahsis etmektedir.
k- Mevali:
Malik dedi ki: Bunun
kapsamına kendi mevalileri (azadlık ilişkisi bulunanlar) ile birlikte babasının
ve oğlunun mevalileri de girer. İbn Vehb: Mevalisinin çocukları da kapsamına
girer, demiştir İbn Arabi dedi ki: Bundan çıkan sonuç şu ki bu tabirin
kapsamına vela yoluyla bir kimseye mirasçı olanlar girer. (İbnu'I-Arabi
devamla) dedi ki: İşte bu hususta söylenen sözlerin teferruatı ve Kur'an ile
sünnetin bunları açıklayan zahiri ile irtibatlı esasları bunlardır. Bu hususta
ki etraflı açıklamalar ve tamamlayıcı bilgiler Mesail (fıkıh furuu)
kitaplarında bulunur.
Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN