ZUHRUF 12 / 14 |
وَالَّذِي
خَلَقَ
الْأَزْوَاجَ
كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم
مِّنَ
الْفُلْكِ
وَالْأَنْعَامِ
مَا
تَرْكَبُونَ
{12}
لِتَسْتَوُوا
عَلَى
ظُهُورِهِ ثُمَّ
تَذْكُرُوا
نِعْمَةَ
رَبِّكُمْ
إِذَا
اسْتَوَيْتُمْ
عَلَيْهِ
وَتَقُولُوا
سُبْحانَ الَّذِي
سَخَّرَ
لَنَا هَذَا
وَمَا
كُنَّا لَهُ
مُقْرِنِينَ
{13} وَإِنَّا
إِلَى
رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ
{14} |
12. O,
bütün çiftleri yaratmış ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz
şeyleri var etmiştir.
13. Ta
ki onların sırtlarına binip kurulasınız. Sonra onların üzerine yerleşince, Rabbinizin
nimetini hatırlayasınız ve şöyle diyesiniz: "Bunları bizlere müsahhar
kılan, eksiklikten münezzehtir. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi;
14.
"Ve esasen biz muhakkak Rabbimize döneceğiz."
Bu buyruklara dair
açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:
1- Bütün Çiftleri Yaratan O'dur:
2- Bu Buyruktaki "Hayvanlar:
el-En'am" İle Kastedilenler:
3- Develer üzerinde Yolculuk:
4- Bineklere Binerken Allah'ın Nimetini
Hatırlamak:
5- Bineklere ve Gemilere Binme Adabı:
1- Bütün Çiftleri Yaratan
O'dur:
"O, bütün çiftleri
yaratmış." O Allah bütün çiftleri yaratmış olandır, demektir. Said b.
Cübeyr: Bütün türleri diye açıklamıştır. el-Hasen de: Kışı ve yazı, geceyi ve
gündüzü, gökleri ve yeri, güneşi ve ayı, cenneti ve cehennemi .... diye açıklamıştır.
"Çiftler"den
kastın erkek ve dişi canlılar olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı İbn İsa
yapmıştır. Bu buyrukla bitkilerin çiftlerini kastetmiştir, diye de
açıklanmıştır. Nitekİm Yüce Allah, bir başka yerde şöyle buyurmaktadır:
"Ve orada göze hoş gelen her çiftten bitkiler bitirdik." (Kaf, 7);
"Orada her türden güzel bitkiler bitirdik," (Lukman, 10)
İnsanın yapıp ettiği ve
karşı karşıya kaldığı hayır ve şer, iman ve küfür, fayda ve zarar, fakirlik ve
zenginlik, sağlık ve hastalık demek olduğu da söylenmiştir.
Derim ki: Bu açıklama
bütün görüşleri kapsar ve kapsayıcı özelliği ile de onları birarada ifade eder.
"Ve sizin için
gemilerden ve hayvanlardan" develerden karada ve denizde "bineceğiniz
şeyleri var etmiştir."
"Ta ki onların sırtlarına
binip" buyruğundaki zamirin müzekker gelmesinin sebebi, Yüce Allah'ın:
"bineceğiniz şeyleri" buyruğuna ait olmasından ötürüdür. Bu
açıklamayı Ebu Ubeyd yapmıştır. el-ferra da şöyle demiştir: Yüce Allah
"sırtlar" buyruğunu tekil bir zamire izafe etmiştir. Çünkü bundan
kasıt cinstir. Dolayısıyla mana itibariyle tekil olan bu zamir, çoğul
anlamındadır. Tıpkı "ceyş ve cund: ordu ve asker" lafızları gibidir.
Bundan dolayı zamir müzekker gelmiş "sırtlar" kelimesi de çoğul
gelmiştir. Bu türün sırtları üzerinde ... demek olur.
2- Bu Buyruktaki
"Hayvanlar: el-En'am" İle Kastedilenler:
Said b. Cübeyr dedi ki:
Burada "el-en'am"dan kasıt, deve ve inek türüdür.
Ebu Muaz ise sadece deve
türüdür, demiştir. Peygamber (s.a.v.)'ın şu buyruğu dolayısıyla sahih olan da
budur: "Bir adam bir seferinde bir ineğin sırtına binmiş iken inek ona:
Ben bunun için yaratılmadım, ben ancak toprağı sürmek için yaratıldım, dedi
Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: .. Buna ben, Ebu Bekir ve ömer iman ettik ...
Halbuki o sırada ikisi de (Ebu Bekir ve ömer) orada değillerdi.
Buna dair yeterli
açıklamalar en-Nahl Süresi'nin baş taraflarında (7. ayet, 2. başlık ve
devamında) geçmiş bulunmaktadır. Cenab-ı Allah'a hamdolsun.
3- Develer üzerinde
Yolculuk:
"Ta ki onların
sırtlarına binip kurulasınız" buyruğunda, az önce sözünü ettiğimiz
buyruğun da gösterdiği gibi, özellikle develeri kastetmektedir. Çünkü gemilerin
içine binilir. Ancak Yüce Allah ayetin başlarında her ikisini sözkonusu
ettikten sonra sonra geleni onlardan birisine atfetmiş bulunmaktadır. Bununla
birlikte "sırt" ın ın, onun içi olarak kabul edilme ihtimali de
vardır. Çünkü su, onun sırtını örter ve kapatır, iç tarafı ise dışarda kalır.
Çünkü geminin içi oraya binenler için açığa çıkar ve görenler tarafından da
görünür.
4- Bineklere Binerken
Allah'ın Nimetini Hatırlamak:
"Sonra onların
üzerine yerleşince" yani üzerlerine binince "Rabbinizin nimetini
hatırlayasınız ... " Nimetin hatırlanması karada ve denizde bunları bizim
emrimize verdiği için Allah'a hamdetmektir.
Ve şöyle diyesiniz:
"Bunları bizlere müsahhar kılan" bu bineği emrimize verip, bize
itaatkar kılan "eksiklikten münezzehtir." Ali b. Ebi Talib'in
kıraatinde: " ... an" lafzı (...) şeklindedir.
"Yoksa bizim
bunlara gücümüz yetmezdi." İbn Abbas ve el-Kelbı'nin açıklamasına göre
buna takat getiremezdik. el-Ahfeş ve Ebu Ubeyde: bunları zabt-u rabt edemezdik,
diye açıklamıştır. "Güç ve kuvvetleri bakımından birbirine denk"
anlamından alındığı da söylenmiştir. Nitekim Araplar bir kimse kuvvet
bakımından diğerinin benzeri ise: (...): O filanın dengidir" derler. Aynı
şekilde: "Filan kişi filanı zabtu rabt altımı alır" denildiği gibi:
"Şuna güç yetirdim" demektir. "Ona güç yetirdi" böylece
sanki: "Onun dengi oldu" denilmiş gibidir. Yüce Allah da: "Yoksa
bizim bunlara gücümüz yetmezdi." Buna takat getiremezdik diye buyurmuştur.
Kutrub, Amr b. Ma'di Kerib'in şu beyitini de zikretmektedir: "Kabileler
bilirler ki Ukayl(lılar) Bize musibet zamanlarında denk değildirler. (Bize güç
yetiremezler.)"
Bir başkası da şöyle
demiştir: "Büyüklenerek ve zalimlik ederek zorluğumda karşı çıktınız,
Halbuki sizler zorluklarda bize karşı koyamaz, güç yetiremezsiniz."
Aynı zamanda "sahib
olduğu davarların hakkından gelemeyen kimse" demektir. Böyle birisinin
deve yahut koyunları olmakla birlikte, bu hususta ona yardım edecek kimsesi de
yoktur. Yahut develerine su vermekle birlikte onları sağa sola dağılmaktan
alıkoyacak kimsesi bulunmayan kişi demektir.
İbnu's-Sikkit dedi ki:
Bu kelimenin aslı hakkında iki görüş vardır:
1. Bu kelime "güç
yetirmek" anlamı ile: (...)'den alınmış olabilir. Mesela: "Güç
yetirdi, yetirir" denilir. "Buna güç yetirdim ve onu zabtu rabt
altına aldım" demektir. Böylece halat demek olan: (...)'e sağlamca
bağlamış gibi olur.
2. Bu lafız yürüyüş
esnasında birini diğerine bağlamak demek olan: (...)'den alınmış olabilir. Bu
anlamda: ''Bunu şuna bağladım, bir araya getirdim" denilir.
5- Bineklere ve
Gemilere Binme Adabı:
Şanı Yüce Allah bu buyrukla
bineklere bindiğimiz takdirde neler söyleyeceğimizi, bir başka ayet-i kerimede
de Nuh (a.s)'ın söylediklerini bizlere aktarmak suretiyle gemilere binecek
olursak, neler diyeceğimizi öğretmiş bulunmaktadır. Sözkonusu ayet-i kerime
Yüce Allah'ın: "Dedi ki: Binin içerisine! Onun akması da, durması da
Allah'ın adıyladır. Şüphesiz Rabbin günahları bağışlayandır, Rahimdir"
(Hud, 41) buyruğudur.
Nice hayvana binmiş
kimse vardır ki, bineği tökezlemiş, yahut serkeşlik etmiş ya da onu sırtından
yüzüstü atmış, yahut sırtından düşüp ölüp gitmiştir. Nice gemiye binmiş kimse
vardır ki, gemi bir yerlerden çatlamış ve bundan dolayı suda boğulup
gitmişlerdir. Binmek (Allah mübah kılmadan, esasen) yasak bir işe başlamak ve
telef olmak sebeplerinden bir sebeb ile ilişkili olduğundan dolayı, bu ilişkiye
geçmesi esnasında Yüce Allah, helak olacağı günü unutmamasını ve kaçınılmaz
olarak mutlaka öleceğini hatırlamasını emretmiştir. Çünkü mutlaka Yüce Allah'a
dönecek, O'nun hükmünden kurtulamayacaktır. Bunu kalbiyle; diliyle söylemeyi
terketmemelidir; ta ki kendi nefsini ıslah etmek suretiyle Allah'a kavuşmaya
hazırlıklı olsun. Onun bu şekilde bineğe binmesi Yüce Allah'ın bilgisi gereği
ölümünün sebeblerinden birisi iken, kendisi sakın bundan gafil kalmasın.
Süleyman b. Yesar'ın naklettiğine göre bir topluluk, bir yolculukta iken
bineklerine bindiklerinde:
"Bunları bizlere
müsahhar kılan eksiklikten münezzehtir, yoksa bizim bunlara gücümüz
yetmezdi" diyorlardı. Aralarında ise oldukça zayıf ve güçsüz olduğu için
yerinden hareket edemeyen bir dişi devesi olan birisi vardı. Bunun üzerine ben
zaten bu deveye güç yetirebilen birisiyim, dedi. Fakat devesi serkeşlik ederek
onu sırtından attı ve boynu kırıldı.
Rivayete göre bir
bedeVi, bir erkek devesine binmiş ve: Benim buna gücüm yeter, demiştir. Ancak
bu devesi öyle bir koştu ki sonunda onu yere yıktı ve boynu kırıldı.
Birincisini el-Maverdi,
ikincisini de İbnu'l-Arabi zikretmiştir. (İbnu'l-ArabL) dedi ki: Herhangi bir
kulun onu söylemeyi terketmemesi gerekir. Bununla birlikte bunu dille söylemek
vacib değildir. O bineğine ne zaman binerse, özellikle de yolculuk esnasında
hatırına geldiği takdirde:
"Bunları bizlere
musahhar kılan, eksiklikten münezzehtir. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi
ve esasen biz muhakkak Rabbimize döneceğiz. Allah'ım, yolculukta sahibimiz,
ailemiz ve malımız üzerinde halifemiz Sensin. Allah'ım yolculuğun zorluk ve
sıkıntılarından hoş olmayan geri dönüşten, işlerimin bir araya gelişinden sonra
dağınıklığımdan. ailemi ve malımı kötü bir halde görmekten Sana sığınırım.
Amr b. Dinar dedi ki:
Ebu Cafer ile birlikte Mudrike diye bilinen bir bahçedeki toprağına gitmek
üzere bindim. O zabtedilmesi oldukça güç bir deveye bindi. Kendisine: Ey Ebu
Caferl Bunun seni yere yıkmasından korkmaz mısın! dedim. O şöyle dedi:
Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Herbir devenin sırtında bir şeytan
vardır. Siz ona bindiğiniz vakit, Allah'ın size emrettiği şekilde Allah'ın
adını anınız, sonra da onları kendiniz için kullanınız. Şüphesiz taşıyan
(onların sırtında taşınmanızı sağlayan) Allah'tır.''
Ali b. Rabia dedi ki:
Ali b. Ebi Talib'i bir gün bir bineğe binerken gördüm.
Ayağını özengiye
koyduğunda "bismillah" dedi. Bineğin sırtına kurulunca
"el-hamdulillah" dedi, sonra da: "Bunları bizlere müsahhar
kılan, eksiklikten münezzehtir. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi ve esasen
biz muhakkak Rabbimize döneceğiz" buyruklarını okudu. Sonra da: -üç defa-
elhamdulillah vallahu ekber, dedi. (Devamla):
"Allah'ım, Senden
başka hiçbir ilah yoktur. Ben kendi nefsime zulmettim. Sen bana günahlarımı
bağışla, çünkü şüphesiz Senden başka günahları bağışlayan olmaz.'' dedi, sonra
da güldü. Ben kendisine: Ne diye güldün! dedim. Şöyle cevab verdi:
Rasülullah (s.a.v.)'ı
benim yaptığım gibi yaparken gördüm ve benim dediğimi söyledi, sonra da güldü.
Ben de kendisine: Ey Allah'ın Resulü! Ne diye güIdün? diye sorduğumda şu cevabı
verdi: "Kul Allah'tan başka günahları bağışlayan kimse olmadığını bildiği
halde: "Allah'ım Senden başka hiçbir ilah yoktur, ben kendime zulmettim,
Bana günahımı bağışla, çünkü günahları Senden başka bağışlayacak yoktur der.
-Ya da demesine hayret edilir-" diye buyurdu,
Bu hadisi Ebu Davud
et-Tayalisi Müsned'inde ile Ebu Abdillah Muhammed b. Huveyzimendad
"Ahkam(u'I-Kur'an)"ında zikretmiştir. es-Sa'lebi de buna yakın bir
rivayeti muhtasar olarak Ali (r.a)'dan rivayet etmiştir. Onun Ali'den rivayet
ettiği lafız şöyledir: Peygamber (s.a.v.) ayağını özengiye koyduğu vakit:
"Bismillah" derdi, Bineğin sırtına kurulduğunda da:
"Her halimiz
dolayısıyla Allah'a hamdolsun, Bizlere bunları müsahhar kılan eksiklikten
münezzehtir, Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi, Esasen biz muhakkak
Rabbimize döneceğiz" diye buyururdu, Gemiden ve bineklerin sırtından
indiğiniz vakit de: "Allah'ım sen bizi mübarek kılınmış bir yerde konaklandır.
Sen konaklandırıcıların en hayırlısısın" deyiniz,
İbn Ebi Necih de
Mücahid'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Her kim bineğe binip de:
"Bunları bizlere musahhar kılan eksiklikten münezzehtir, yoksa bizim
bunlara gücümüz yetmezdi" demeyecek olursa, şeytan ona: şarkı söyle der,
Eğer bunu beceremezse, bu sefer ona: Haydi temennilerde bulun, der, Bunu
en-Nehhas zikretmiştir.
Yakın arkadaşlarına:
Geliniz atlar üzerinde yahut bir kayıkta gezinti yapalım, diyen ve
beraberlerinde içki kaplarını, çalgı aletlerini taşıyarak binen kimselerin
konumuna düşmekten Allah'a sığınır. Böyleleri içmeye devam ederler. Nihayet
onlar bineklerinin sırtında yahut gemilerinin içinde yol alırlarken içkileri de
tükenir. Şeytandan başkasını hatırlamazlar, Onun emirlerinden başkasına
uymazlar,
ez-Zemahşeri dedi ki:
Bana ulaştığına göre sultanlardan birisi aralarında bir aylık mesafe bulunan
bir yerden bir yere gitmiş ve bu arada içki içip durmuş. Evine varıp
yerleşinceye kadar ayılıp kendisine gelmemiş, Aldığı yolu farketmeksizin almış
ve hiç de hissetmemiş, İşte bu şekilde binekleri sırtında yolculuk yapanların
işi ile, Allah'ın bu ayet-i kerimede verdiği emir arasında ne kadar büyük bir
fark vardır!
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN