ŞURA 32 / 33 |
وَمِنْ
آيَاتِهِ
الْجَوَارِ
فِي
الْبَحْرِ
كَالْأَعْلَامِ
{32} إِن
يَشَأْ
يُسْكِنِ
الرِّيحَ فَيَظْلَلْنَ
رَوَاكِدَ عَلَى
ظَهْرِهِ
إِنَّ فِي
ذَلِكَ
لَآيَاتٍ لِّكُلِّ
صَبَّارٍ
شَكُورٍ {33} |
32.
Denizde dağlar gibi akıp giden gemiler de O'nun ayetlerindendir.
33.
Dilerse rüzgarı durdurur da o gemiler de üstünde akmaksızın kalırlardı.
Şüphesiz ki bunlarda çok sabreden ve çok şükreden herkes için ayetler vardır.
"Denizde dağlar
gibi akıp giden gemiler de O'nun ayetlerindendir." Yani O'nun kudretine
delalet eden alametlerinden birisi de büyüklükleri dolayısı ile denizde sanki
dağlarmış gibi akıp giden gemilerdir.
Görüldüğü gibi burada:
"Dağlar" demektir. "Akıp gidenler'in tekili de: (...)'dır. Yüce
Allah: "Şüphesiz ki (tufanda) su haddini aştığı sırada sizleri gemide Biz
taşıdık" (el-Hakka, 11) diye buyurmaktadır. Görüldüğü gibi burada
(gemiden): (...): (lafzı anlamıyla) "akıp giden" diye söz etmektedir.
Çünkü gemi de suda akıp gitmektedir. Bu kelime aynı zamanda "genç
kadın" demektir. Ona bu adın veriliş sebebi ise "gençlik
suyu"nun onda akmasından ötürüdür.
Mücahid dedi ki: (...)
(dağlar değil de) "saraylar" demektir. Bunun tekili de: (...)'dır.
Bunu es-Sa'lebi zikretmiştir.
el-Maverdi'nin ondan
naklettiğine göre ise bu, dağlar anlamındadır. el-Halil de şöyle demiştir:
Araplar yüksekçe olan herbir şeye "alem" adını verirler. el-Hansa da kardeşi
Sahr'a yazdığı mersiyesinde şöyle demektedir: "Şüphesiz Sahr yol
bulanların kendisine uyduğu birisi idi, Sanki o başında ateş bulunan bir
alemdir."
"Dilerse rüzgarı
durdurur" buyruğundaki "rüzgar"' anlamındaki lafzı Medineliler
çoğul olarak "Rüzgarlar" diye okumuşlardır.
"O gemiler de
üstünde akmaksızın kalırlardı." Gemiler denizin üstünde akmadan hareketsiz
dururlardı.
''Su durgunlaştı,
hareketsizleşti" demektir. Rüzgar ve gemi hakkında da (durduklarını
anlatmak üzere) bu fiil kullanılır. Tam öğle vaktindeki güneşin hali de böyle
anlatılır. Kısacası belli bir yerde sabit olan herşey: (...) Ydir. "Terazi
dengede durdu" demektir. "İnsanlar sakinleşti" anlamındadır.
"İnsan ve başka varlıkların durduğu yerler" demektir.
Katade
"kalırlardı" anlamındaki buyruğu: (...) şeklinde birinci
"lam" harfini esreli olarak okumuştur ki, bu da bir söyleyiştir.
Tıpkı: "şaşırdım, şaşırıyorum" fiili gibidir. Ancak meşhur olan
söyleyiş "lam" harfinin üstün telaffuz edilmesidir.
"Şüphesiz ki
bunlarda" belalara karşı "çok sabreden ve" nimetlere de
"çok şükreden herkes için ayetler" delaletler ve alametler
"vardır."
Kutrub dedi ki:
Kendisine verildiği vakit şükreden, belalara maruz kaldığı vakit sabreden, o
çok sabreden ve çok şükreden kul ne güzel bir kuldur!
Avn b. Abdullah da şöyle
demiştir: Kendisine nimet verilmiş nice kişi vardır ki, şükredici değildir,
kendisine bela verilmiş nice kişi vardır ki, o da sabredici değildir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN