ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ŞURA

34

/

35

 

أَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا وَيَعْفُ عَن كَثِيرٍ {34}

 وَيَعْلَمَ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِنَا مَا لَهُم مِّن مَّحِيصٍ {35}

 

34. Yahut kazandıkları sebebi ile o gemileri helak eder. Bir çoğunu da affeder.

35. Ta ki ayetlerimiz hakkında tartışanlar, kendileri için kaçacakları bir yer olmadığını bileler.

 

"Yahut kazandıkları sebebi ile o gemileri helak eder." Yani eğer dilerse, o rüzgarları fırtına halinde estirir ve oradakilerin günahları sebebi ile o gemileri de batırır. Gemide bulunanları batırır, diye de açıklanmıştır.

 

"Bir çoğunu da affeder." Gemidekilerin bir çoğunu bağışlar, onları gemilerle birlikte batırmaz, Bu açıklamayı el-Maverdi nakletmiştir. Bir başka açıklamaya göre; "bir çoğunu da affeder" günahların bir çoğunu bağışlar ve böylece Allah onları helak olmaktan kurtarır, demektir.

 

el-Kuşeyri dedi ki: "Affeder" buyruğunun yaygın okunuş şekli cezm iledir. Ancak bunun açıklanması biraz zordur. Çünkü buyruk: Dilerse rüzgarı durdurur, o gemiler hareketsiz kalıverir ve o gemilerde bulunanların günahı sebebiyle gemileri yok eder, demektir. Bu durumda "affeder" buyruğunun buradaki ("dilerse" anlamındaki cezm edilmiş fiile) atfedilmesi güzel olmaz, Çünkü o takdirde anlam: Dilerse affeder demek olur. Halbuki kastedilen bu değildir. Aksine anlam meşiet (Allah'ın dilemesi) şartı bulunmaksızın affettiğini haber vermektedir. O halde bu mana bakımından değil de lafız bakımından cezmedilmiş bir fiile atfedilmiştir, Bazıları da "Affeder" diye ref' ile okumuşlardır ki, bu okuyuş anlamı itibariyle güzeldir.

 

"Ta ki ayetlerimiz hakkında tartışanlar kendileri için kaçacakları bir yer olmadığını bileler." Kasıt kafirlerdir yani onlar denizin ortasında bulunup da herbir yandan dalgalar kendilerini bürüyünce yahutta gemiler hareketsiz olarak denizin üzerinde kaldıkları vakit, artık kendileri için Allah'tan başka bir sığınak olmadığını ve Allah kendilerini helak etmeyi dileyecek olursa, hiçbir kurtarıcı bulunmadığını anlarlar ve bunun üzerine O'na ihlasla ibadete koyulurlar.

 

Bu anlamdaki açıklamalar daha önce birkaç yerde (Yunus, 22-23; en-Neml, 62-64, ayetlerin tefsirinde) geçtiği gibi; denizde yolculuk yapmaya dair açıklamalar da daha önceden Bakara Suresi'nde (164, ayet, 4, başlıkta) ve başka yerlerde -burada tekrara gerek bırakmayacak şekilde geçmiş bulunmaktadır.

 

Nafi' ve İbn Amir "bileler" anlamındaki buyruğu: (...) şeklinde ref ile diğerleri ise nasb ile okumuşlardır. Ref' ile okuyuş şart ve cevabdan sonra yeni bir cümle başlangıcı diye okunur, et-Tevbe Suresi'nde yer alan: "Onları rezil etsin, size onlara karşı zafer versin" (et-Tevbe, 14) diye buyurduktan sonra; "Allah dilediğine tevbe nasib eder" (et-Tevbe, 15) diye fiilin merfu okunmasına benzer.

 

Günlük konuşmada bunun benzeri: "Sen bana gelirsen ben de sana gelirim, Abdullah da gider" ifadesidir. Yahutta bu buyruk (ref' ile okunduğu takdirde) hazfedilmiş bir mübtedanın haberi olabilir. (Onlar. .. bilecekler, demek olur). Nasb ile okunması ise sarf üzere (yani meczum olması gereken harekenin nasba nakledilmesi suretiyle)dir. Yüce Allah'ın; "Allah içinizden cihad edenlerle sabredenleri belli etmeden" (AI-i İmran, 142) buyruğunda olduğu gibi; meczum fiillerin arka arkaya gelmesi hoş görünmediğinden hareke hafifliği olsun diye cezm halinden, nasb haline dönüştürülmüştür.

 

en-Nabiğa'nın şu sözlerinde de böyledir; "Eğer Ebu Kabus (ünvanh en-Numan İbnu'l-Münzir) ölürse ölür onunla birlikte, İnsanların baharı ve haram ay. Ondan sonra ise bizler hörgücü bulunmayan, hörgücü kesilmiş bir hayatın, Arkasından yakalarız. "

 

el-Ferra'nın açıklamaları bu anlamdadır. o: Bununla birlikte: ''Bileler" buyruğu meczum olsa da caizdir, demiştir.

 

ez-Zeccac der ki: Buyruğun nasbedilmesi: (...) nasb edatının takdirine binaendir. Çünkü ondan önce (gelen fiil) meczuındur.

 

Mesela; "Sen ne yaparsan, ben de onun benzerini yaparım ve sana ikram ederim" denilir. Bununla birlikte cezm ile: "Sana ikram ederim" de denilebilir. Bazı mushaflarda bu buyruk: ''Bilsinler" diye şeklindedir. Bu ise nasb ile okuyuşun: ''Bilsinler" diye veya "Bilmeleri için" anlamında olduğunu göstermektedir.

 

Ebu Ali ve el-Müberred de şöyle demişlerdir: Bu buyruğun: (...) takdiri ile nasb ile okunması, birinci fiilin de mastar takdirinde kabul edilmesine binaendir. Yani: "Ve ondan bir bağışlama olur (ve onların da) bilmesi ..... takdirindedir. Fiil bu şekilde isme atfedilince, (...)'ı takdir etmiş oluyoruz. Nitekim: "Sen bana gelir ve bana (bir şeyler) verirsen, ben de sana ikramda bulunurum" derken "Bana (bir şeyler) verirsen" fiilinin nasb ile söylenmesi buna benzer.

 

Bu da ''Eğer senden bir geliş olur ve sen bana vermek durumunda olursan"," demektir,

 

"Kaçacak bir yer" buyruğu onların kaçış ve kendilerini kurtarmaları anlamındadır. Bu açıklamayı Kutrub yapmıştır. es-Suddi ise; sığınak diye açıklamıştır. Bu da Arapların: "Deve onu attı, fırlattı" tabirlerinden alınmıştır. Yine Arapların "Filan kişi haktan sapar" tabirleri de buradan gelmektedir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Şura 36

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR