FUSSİLET 44 |
وَلَوْ
جَعَلْنَاهُ
قُرْآناً
أَعْجَمِيّاً
لَّقَالُوا
لَوْلَا
فُصِّلَتْ
آيَاتُهُ
أَأَعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّ
قُلْ هُوَ
لِلَّذِينَ
آمَنُوا
هُدًى
وَشِفَاء
وَالَّذِينَ لَا
يُؤْمِنُونَ
فِي
آذَانِهِمْ
وَقْرٌ وَهُوَ
عَلَيْهِمْ
عَمًى
أُوْلَئِكَ يُنَادَوْنَ
مِن مَّكَانٍ
بَعِيدٍ |
44. Eğer Biz onu
Arapça olmayan bir Kur'an yapsa idik, elbette: "Ayetleri açıklanmalı değil
miydi? Arapça olmayan ile Arap olan bir kimse mi olur?" diyeceklerdi. De
ki: "O iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise
kulaklarında bir ağırlık vardır ve o onlar için bir körlüktür." İşte onlar
kendilerine uzak bir yerden seslenilir (gibidirler).
Yüce Allah'ın: "Eğer
Biz onu Arapça olmayan bir Kur'an yapsa idik, elbette: Ayetleri açıklanmalı
değil miydi? Arapça olmayan ile Arap olan bir kimse mi olur?
diyeceklerdi..." buyruğuna dair açıklamalarımızı üç başlık halinde
sunacağız:
1- Kur'an'ın Mucize Oluşunun Ortaya
Çıkması:
2- Kur'an Başka Bir Dile Tercüme
Edildiği Takdirde O Tercümeye Kur'an Denemez:
3- Arab Peygambere Arapça Olmayan Bir
Kur'an ve Kur'an-ı Kerim'de Arapça Olmayan Lafızların Varlığı:
1- Kur'an'ın Mucize
Oluşunun Ortaya Çıkması:
"Eğer Biz onu Arapça
olmayan" yani Arapların dışındakilerin dilinde "bir Kur'an yapsa
idik, elbette ayetleri açıklanmalı değil miydi? ", diyeceklerdi."
Ayetleri bizim dilimizde açıklanmalı değil ıniydi? Çünkü biz Arabız, Arapça
olmayan dili anlayamayız "diyeceklerdi."
Böylelikle Yüce Allah bu
kitabı onun mucize oluşunun ortaya çıkması için onların diliyle indirmiş
olduğunu açıklamış olmaktadır. Çünkü onlar hem nazım, hem nesir itibariyle söz
söyleme türlerini insanlar arasında en iyi bilenlerdi. Onlar Kur'an-ı Kerim'e karşı
çıkarak onun benzerini ortaya koymaktan aciz olduklarına göre; bu, Kur'an'ın
Allah tarafından gönderilmiş olduğunun en açık bir delili demektir. Eğer Arap
olmayanların diliyle indirilmiş olsaydı, bu sefer: Biz bu dili bilmiyoruz,
diyeceklerdi.
2- Kur'an Başka Bir
Dile Tercüme Edildiği Takdirde O Tercümeye Kur'an Denemez:
Bu husus böylece sabit
olduğuna göre: bu Kur'an-ı Kerim'in Arapça olduğuna, onun Arap diliyle
indirilmiş olduğuna, Arapça dışındaki bir dil ile gelmediğine, Arapçadan bir
başka dile aktarıldığı takdirde Kur'an olmadığına açık bir delildir.
3- Arab Peygambere
Arapça Olmayan Bir Kur'an ve Kur'an-ı Kerim'de Arapça Olmayan Lafızların
Varlığı:
''Arapça olmayan ile
Arap olan bir kimse mi olur?" anlamındaki buyruğu Ebu Bekr, Hamza ve
el-Kisai hafif iki hemze ile okumuşlardır.
"Acemi" ister
fasih olsun, ister olmasın Araplardan olmayan kimse demektir. A'cemi ise
Araplardan olsun, olmasın fasih konuşamayan kimse demektir. Buna göre a'cem
"fasih"in zıttıdır. Bu da ifadeleri, sözleri açık seçik olmayandır.
Mesela konuşmayan hayvana "a'cem" denilir .. ''Gündüz namazı
acma'dır" ifadesi de buradan gelmektedir. Yani gündüz namazında açıktan
Kur'an-ı Kerim okunmaz. Buna göre "a'cem" kelimesine nisbet (acem
kelimesine göre) daha bir pekiştirmeli olmaktadır. Çünkü Araplardan olmayan
"acemi" bir şahıs Arapçayı fasih olarak konuşabilir. Arap olan bir
kimse de fasih olmayabilir. Bundan dolayı "a'cemi" şeklindeki nisbet
daha vurgulu bir ifade olmaktadır.
Buyruk: Arapça olmayan
bir Kur'an, Arap olan bir peygambere mi indiriliyor? demektir. Bu ise inkarı
bir sorudur.
el-Hasen, Ebu'l-Aliye,
Nasr b. Asım, el-Muğire ve İbn Amir'den Hişam, "haber vermek"
anlamında olmak üzere tek bir hemze ile (...) diye okumuşlardır. (Anlamı:
Arapça olmayan bir Kur'an ile Arap bir peygamber birarada ... diyeceklerdi,
olur).
"Ayetleri
açıklanmalı değil miydi?" buyruğunun anlamına gelince, bu ayetlerin bir
bölümü Arapların anlayabileceği Arapça, bir bölümü de Arap olmayanların
anlayabileceği Arapça dışındaki bir dille olmalı değil miydi!
Said b. Cübeyr dedi ki:
Kureyş dedi ki: Kur'an hem Arapça dışında, hem de Arap diliyle indirilseydi
olmaz mıydı? Bu durumda onun ayetlerinin bir bölümü Arapça dışındaki bir
dilden, bir bölümü de Arapça olurdu. Bunun üzerine bu ayet-i kerime
indirilmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de
çeşitli dillerden kelimeler de indirilmiştir. Bunlardan birisi
"siccil" kelimesidir. Bu kelime Farsçadır ve aslı
"seng-kıl" olup, çamur ve taş demektir. "firdevs" kelimesi
de Rumcadır. "Kıstas" kelimesi de böyle.
Hicazlılar, Ebu Amr, İbn
Zekvan ve Hafs ise ("Arapça olmayan ile Arap olan bir kimse mi
olur"" anlamındaki buyruğu) soru kipi halinde okumuşlardır. Şu kadar
var ki onlar kıraatlerinde kabul ettikleri esasa göre henneyi yumuşak
çıkarmışlardır. Sahih kıraat bunu istifham ile okumaktır. Doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır.
"De ki: O iman
edenler için bir hidayet ve bir şifadır" buyruğu ile Yüce Allah, Kur'an-ı
Kerim'in ona iman eden herkes için şüphe, tereddüt ve rahatsızlıklara karşı bir
hidayet ve bir şifa olduğunu bildirmektedir.
"İman etmeyenlerin
ise kulaklarında bir ağırlık vardır." Yani Kur'an'ı dinlemeye karşı
sağırdırlar. Bundan dolayı Kur'an okunurken anlamsız sesler çıkarmayı
birbirlerine tavsiye etmiş bulunuyorlar. Bu ayet-i kerimenin bir benzeri de
Yüce Allah'ın: "Kur'an'da, mü'minler için bir şifa ve rahmet olanı kısım
kısım indiririz. Zalimlerin ise ancak hüsranını arttırır" (İsra, 82)
buyruğudur. Buna dair yeterli açıklamalar daha önceden (el-İsra, 82. ayet, 2.
başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
"Bir
körlüktür" anlamındaki buyruk genel olarak mastar olmak üzere: (...) diye
okunmuştur. Ancak İbn Abbas, Abdullah b. ez-Zübeyr, Amr b. elAs, Muaviye ve
Süleyman b. Katte: (...): Ve o onlar için bir körlüktür" diye 'mim"
harfini kesreli olarak okumuşlardır. Onlar için açıklık kazanmayan bir
kitaptır, demek olur.
Ebu Ubeyd, birinci
okuyuşu tercih etmiştir. Çünkü bu okuyuş üzerinde insanların icmaı vardır.
Ayrıca daha önceden -yine mastar olarak-: "Bir hidayet ve bir
şifadır" diye buyurulmuştur. Eğer bu anlamdaki lafızlar: ''Hidayete ileten
ve şifa veren" diye olsaydı o vakit "bir körlüktür" anlamındaki
lafzın kesreli okunuşu -bunlar gibi mastar olması için- daha güzel olurdu.
Buyruğun takdiri
şöyledir: Onu kabul etmeyi terk hususunda iman etmeyenler. "kulaklarında
bir ağırlık" bulunan kimseler durumundadır. "Ve o" Kur'an-ı
Kerim "onlar için bir körlüktür."
Buradaki "bir
körlüktür" anlamındaki lafız: "Körlük özelliklidir"
takdirindedir. Böyle alınası ise onların Kur'an-ı Kerim'i akletmeyen,
anlayamayan kimseler oluşlarımbn dolayıdır. buna göre burada muzaf
hazfedilmiştir. Bir açıklamaya göre de anlam şöyledir: Buradaki "o"
zamirinden kasıt "ağırlık"dır ve bu da onlar için bir körlüktür.
"İşte onlar
kendilerine uzak bir yerden seslenilir (gibidirler)." Bu ifade temsilden
(verilen örneklerden) anlamayan kimseye söylenir. Dilcilerin naklettiklerine
göre konuyu iyice anlayıp kavrayan bir kimseye: Sen yakından anlarsın denilir,
anlamayan kimseye de: Sen kendisine uzaktan seslenilen bir kimseye benzersin,
derler. Yani ona kendisinden uzakça bir yerden seslenildiği için bu seslenişi
duymayan ve anlamayan kimseye benzer.
ed-Dahhak dedi ki:
"Kendilerine uzak bir yerden" çağrıldıkları isimlerin en kötüsü ile
kıyamet gününde "seslenilir." Bu da; onları azarlamak ve rezil etmek
için daha ağır bir üslub olacaktır, diye açıklamıştır.
şöyle de açıklanmıştır:
Kur'an-ı Kerim üzerinde düşünmeyen bir kimse, Arap olmayan ve sağır bir kimse
gibidir. Böylesine uzak bir yerden sesle nilir, fakat ona seslenen kimsenin
seslenişi bittiği halde, o yine bu seslenişi işitmeyen bir kimse gibidir.
Ali (r.a) ile Mücahid
şöyle demişlerdir: Kalplerinden uzak bir yerden ... demektir.
Tefsir'de de şöyle
denilmiştir: Sanki onlara semadan sesleniliyor da bundan dolayı onlar
işitmiyorlar gibi. Bu anlamdaki bir açıklamayı da en-Nekkaş nakletmiştir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN