FUSSİLET 33 / 36 |
وَمَنْ
أَحْسَنُ
قَوْلاً
مِّمَّن
دَعَا إِلَى
اللَّهِ
وَعَمِلَ
صَالِحاً
وَقَالَ إِنَّنِي
مِنَ
الْمُسْلِمِينَ
{33} وَلَا تَسْتَوِي
الْحَسَنَةُ
وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ
بِالَّتِي
هِيَ
أَحْسَنُ
فَإِذَا الَّذِي
بَيْنَكَ
وَبَيْنَهُ
عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ
حَمِيمٌ {34}
وَمَا
يُلَقَّاهَا
إِلَّا
الَّذِينَ
صَبَرُوا
وَمَا
يُلَقَّاهَا إِلَّا ذُو
حَظٍّ
عَظِيمٍ {35}
وَإِمَّا
يَنزَغَنَّكَ
مِنَ
الشَّيْطَانِ
نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ
بِاللَّهِ
إِنَّهُ
هُوَ السَّمِيعُ
الْعَلِيمُ {36} |
33.
Allah'a davet eden, salih amel işleyen ve: "Şüphesiz ki ben
müslümanlardanım" diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir!
34.
İyilikle kötülük bir olmaz. Sen en güzel olan ile (kötülüğü) defet. O zaman seninle
kendisi arasında düşmanlık olan kimse, sanki candan bir dost oluverir.
35. Buna
ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak büyük bir pay sahibi olanlar
kavuşturulur.
36. Eğer
şeytandan bir vesvese seni dürtüp tahrik ederse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O,
işitendir, bilendir.
"Allah'a davet
eden, salih amel işleyen ... kimseden daha güzel sözlü kim olabilir!"
buyruğu Kur'an-ı Kerim, okunurken anlamsız sözler çıkarmayı birbirlerine
tavsiye edenlere bir azardır. Şu demektir: Kur'an'dan daha güzel söz
hangisidir' Allah'a ve O'na itaat etmeye davet eden kimseden -ki o da Muhammed
(s.a.v.)'dir- daha güzel sözlü kim olabilir!
İbn Sirin, es-Süddi, İbn
Zeyd ve el-Hasen şöyle demişlerdir: Burada sözü edilen kişi Resulullah
(s.a.v.)'dır. el-Hasen bu ayet-i kerimeyi okuduğunda: İşte bu Resulullah'tır.
İşte bu habibullahtır, işte bu veliyullahtır, işte bu safvetullah (Allah'ın
seçtiği)dır. İşte bu hiretullah (Allah'ın en hayırlı kıldığı)dır. İşte bu
Allah'a yemin olsun, yeryüzündeki varlıkların Allah tarafından en sevilenidir.
Allah'ın çağrısını kabul etmiş ve insanları da kabul ettiği şeye davet ettiği
kimsedir.
Aişe (r.anha) ile
İkrime, Kays b, Ebi Hazim ve Mücahid de: Bu müezzinler hakkında inmiştir,
demişlerdi!'. Fudayl b, Rufeyde de şöyle demiştir:
Ben Abdullah b, Mesud'un
arkadaşlarına müezzinlik yapıyordum, Asım b, Hubeyre bana: Ezan okuduğun vakit:
Allahu ekber, Allahu ekber la İlahe illallah dediğinde "Ve ben
müslümanlardanım" de, dedi. Sonra bu ayet-i kerimeyi okudu.
(Ebu Bekr) İbnu'l-Arabi
dedi ki: Birincisi daha doğrudur. Çünkü ayet-i kerime Mekke'de inmiştir, ezan
ise Medine'de okunmaya başlamıştır. Ancak mana itibariyle onun kapsamına girer.
Yoksa (ayetin sözkonusu ettiği) söz söyleme zamanında bu kastedilmiş değildi.
Ayetin kapsamına Peygamber (s.a.v.) hakkında o lanetli kişinin peygamberi
boğmak isterken "Siz benim Rabbim Allah'tır, dedi diye bir adamı öldürür
müsünüz?" (el-Mu'min, 28) diye, Ebu Bekir es-Sıddik da girer. Ayrıca
tevhid ve imanın muhtevasında yer aldığı her güzel sözü de kapsar.
Derim ki: Bu hususta
aynı zamanda en güzelleri olan üçüncü bir görüş daha vardır. el-Hasen dedi ki:
Bu ayet-i kerime Yüce Allah'ın yoluna davet eden herkes hakkında umumidir. Kays
b. Ebi Hazim de böyle demiştir. O: Her mü'min hakkında inmiştir. Ayrıca "salih
amel işleyen"in anlamı ise ezan ile ikamet arasında namaz kılan demektir,
demiştir. Ebu Umame de böyle demiştir: Ezan ile kamet arasında iki rekat namaz
kılan kimse kastedilmektedir. İkrime de: "Salih amel işleyen" namaz
kılıp oruç tutan kimse demektir diye açıklamıştır. el-Kelbi de farzları eda
eden, diye açıklamıştır.
Derim ki: Bu,
haramlardan kaçınmak ve mendub amelleri çokça işlemek ile birlikte olmak
şartıyla açıklamaların en güzelidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
"Şüphesiz ki ben
müslümanlardanım diyen" buyruğu ile ilgili olarak İbnü'l-Arabi şöyle
demiştir: Daha önce geçen ifadeler ayrıca müslüman olmaya delalet etmektedir.
Şu kadar var ki; İslama davet hem sözlü, hem de kılıçla yapıldığından dolayı bu
davet şekli de itikadda da yapılabilir, delille de yapılabilir. Amel de riya
için de yapılabilir, ihlas ile de yapılabilir. O bakımdan bu buyruk, bütün bu
hususlarda Allah'a inanıldığının açıkça ifade edilmesinin ve yapılacak amelin
yalnız O'na yapılmasının kaçınılmaz olduğunu göstermektedir.
"Müslümanım"
Diyenin "İnşaallah" Demesi Gerekir mi?:
Yüce Allah:
"Şüphesiz ki ben müslümanlardanım diyen" diye buyurmakta fakat:
İnşaallah demesi şartını koşmamaktadır. İşte bu "inşaallah ben
müslümanım" demeyi öngörenlerin kanaatini reddetmektedir.
"İyilikle kötülük
bir olmaz." el-Ferra dedi ki: İkinci: (...) olumsuzluk edatı sıladır
(fazladan gelmiştir). Buyruk ''İyilikle. kötüIük bir olmaz" takdirindedir.
Daha sonra şu beyiti zikretmektedir; "Resulullah onların yaptıklarını beğenmiyordu,
O çok iyi iki insan Ebu Bekir de, ömer de."
Şair araya olumsuzluk
edatı sokmaksızın Ebu Bekir ve ömer de demek istemiştir. Buyruk şu demektir:
Senin kabul ettiğin tevhid ile müşriklerin kabul ettikleri şirk bir olmaz .
. İbn Abbas dedi ki:
İyilik (hasene); la İlahe illallah'tır, kötülük (seyyie) ise şirktir.
İyiliğin itaat,
kötülüğün şirk olduğu da söylenmiştir. Bu da birinci görüşün aynısıdır.
İyilik idare etmektir,
kötülük ise kabalıktır, diye açıklanmıştır. İyiliğin affetmek, kötülüğün ise intikam
almak olduğu da söylenmiştir.
ed-Dahhak dedi ki:
İyilik ilimdir, kötülük ise çirkin söz ve işlerdir Ali b. Ebi Talib (r.a) da
şöyle demiştir: İyilik Resülullah (s.a.v.)'ın alini sevmektir, kötülük ise
onlara buğzetmektir.
"Sen en güzel olan
ile de fet" buyruğu kılıç ayeti ile neshedilmiştir. Fakat bu buyruğun
kapsamından müstehab olmak üzere geriye: Güzel geçim, sıkıntılara katlanmak ve
kusurları görmemek kalmıştır
İbn Abbas dedi ki: Yani
halim (kötülüğe kötülükle karşılık vermemek) olmak suretiyle sana karşı
cahillik edenlerin cahilliğini defet. Yine ondan rivayete göre: Bu bir kişiye
sövüp de, kendisine sövülen diğer kişinin: Eğer söylediklerin doğru ise Allah
beni bağışlasın. Eğer söylediklerin yalan ise Allah seni bağışlasın, diye cevap
vermesidir.
Yine rivayete göre Ebu
Bekir es-Sıddik (r.a) bunu kendisine kötü söz söyleyen bir adama söylemiştir.
Mücahid: "En güzel
olan ile" kendisine düşmanlık eden kimse ile karşılaştığı vakit ona selam
vermek diye açıklamıştır. Ata da böyle açıklamıştır.
Kadı Ebu Bekir
İbnu'l-Arabi'nin ''Ahkam(u'l-Kur'an)''ın da zikrettiği üçüncü bir görüş de
musafahalaşmak (tokalaşmak)dır. Nitekim rivayette: "Musafaha yapınız, bu
(kalplerdeki) kini giderir." denilmektedir.
Malik, musafaha
yapılacağı görüşünde değildi. Süfyan ile bir araya gelmişler, musafahayı
sözkonusu ettiklerinde Süfyan şöyle demiş: Resulullah (s.a.v.) Habeşistan'dan
geldiği vakit Cafer ile musafaha etmişti. Bunun üzerine Malik ona: Bu ona
hastır, demişti. Bu sefer Süfyan ona şöyle demişti: Resülullah (s.a.v.) için
has olan bir şey bizim için de hastır, onun için genel olan bir şey bizim için
de geneldir. Musafaha yaptığı ise sabittir, onu inkar etmenin anlamı yoktur.
Katade de rivayette
şöyle demektedir: Ben Enes'e: Resülullah (s.a.v.)'in ashabı arasında musafaha
var mıydı; diye sordum. O: Evet, dedi ve bu, sahih bir hadistir. Diğer taraftan
"elele tutmak (musafahalaşmak) muhabbetin kemalindendir." denildiği
rivayet edilmiştir.
Önder imamlardan birisi
olan Muhammed b. İshak'ın ez-Zühri'den, onun Urve'den, onun da Aişe'den
rivayetine göre Aişe (r.anha) şöyle demiştir: Zeyd b. Harise Medine'ye geldi.
Resülullah (s.a.v.) da benim odamda idi. Zeyd kapıyı çalınca, Rasülullah
(s.a.v.) elbisesini arkasından sürükleyerek çıplak olarak ayağa kalktı. -Allah'a
yemin ederim, ne ondan önce, ne de daha sonra onu çıplak olarak görmedim.-
Onunla kucaklaştı ve onu öptü.
Derim ki: Malik'ten
musafahanın caiz olduğu görüşü de rivayet edilmiştir. İlim adamlarından bir
topluluk da bu kanaattedir. Bu hususa dair açıklamalar daha önce Yusuf
Süresi'nde (100. ayet, 3. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Ayrıca orada el-Bera
b. Azib'in rivayet ettiği şu hadisi de zikretmiştik: Resulullah (s.a.v.)
buyurdu ki: "İki müslüman birbirleriyle karşılaşır da biri arkadaşının elinden
sevgi ve samimiyet ile tutacak olursa, mutlaka aralarından günahları dökülür
...
"O zaman seninle
kendisi arasında düşmanlık olan kimse sanki candan bir dost oluverir." Çok
yakın bir arkadaş oluverir.
Mukatil dedi ki: Bu Ebu
Süfyan b. Harb hakkında inmiştir. Peygamber (s.a.v.)'a eziyet eden birisi idi.
önceleri onun düşmanı iken, sonraları kendisi ile Peygamber (s.a.v.) arasında
meydana gelen sıhri akrabalık sebebiyle (peygamber onun kızı Um Habibe ile
evlenmişti. Bundan dolayı) onun yakın bir dostu olmuştu. Daha sonra İslam'a
girmiş ve İslam'da da akrabalık sebebiyle candan sıcak bir dost oluvermişti.
Bu ayet-i kerimenin Ebu
Cehil b. Hişam hakkında indiği de söylenmiştir. Ebu Cehil, Peygamber (s.a.v.)'a
eziyet ediyordu. Yüce Allah ona karşı sabredip onu affetmesini emretti. Bunu
el-Maverdı zikretmektedir. Birincisini ise es-Sa'lebi ile el-Kuşeyri
zikretmişlerdir. Daha kuvvetli görünen görüş odur. Çünkü Yüce Allah: "O
zaman seninle kendisi arasında düşmanlık olan kimse sanki candan bir dost oluverir"
diye buyurmaktadır.
Bir diğer görüşe göre
bu, cihad emri verilmeden önce idi. İbn Abbas dedi ki: Yüce Allah bu ayet-i
kerime ile kızgınlık esnasında sabretmesini, cahillik edilmesi halinde tahammül
ile karşılamasını, kötülük yapılması halinde affetmesini emretmektedir.
İnsanlar bu şekilde davrandıkları takdirde Yüce Allah onları şeytana karşı
korur, düşmanları da onlara boyun eğer.
Rivayet edildiği ne göre
bir adam Ali b. Ebi Talib'in azadlısı Kanber'e sövmüştü. Ali (r.a) ona: Ey Kanber!
Sana söven kimseyi bırak. başka şeylerle oyalan, böylelikle Rahmanı razı etmiş,
şeytanı öfkelendirmiş olursun. Sana söven kimseyi de cezalandırmış olursun.
Çünkü ahmaka suskunlukla cevab vermek gibi bir ceza verilmiş değildir. şöyle
bir beyit zikredilmektedir: "Andolsun ki aşağılık kimsenin sövmesini
alçalmamak düşüncesiyle terketmek, O kimseye sövülmesinden daha büyük bir zarar
verir."
Bir başkası da şöyle
demektedir: "Beyinsiz bir kimse daha çok sevmez hiçbir şeyi,
Asaletli kimseye sövdüğü
vakit kendisine cevap verilmesinden. Beyinsizi cevapsız terkedip bırakmak, Ona
sövmekten daha ağırdır."
Mahmud el- Verrak da
şöyle demektedir: "Nefsimi her kusurluyu affetmeye mecbur kılacağım, Onun
bana karşı suçları çok olsa bile. Çünkü insanlar şu üç kişiden birisidir,
Şerefli bir kimse, şerefi daha az ve karşı duran denk birisi. Benden yüksek
olan kimsenin kadrini bilirim. Ona karşı hakka uyarım, hakka uymak da
gereklidir. Benden daha aşağıda olana gelince, söz söyleyecek olursa korurum
haysiyetimi, Ona cevap vermekten; isterse kınayan kınayıversin. Benim dengim
olana gelince, ayağı kayar ya da yanılırsa, Ona karşı faziletli davranırım,
çünkü hilm ile birlikte faziletli davranmak, hakim olmaktır."
"Buna" bu
asaletli davranışa ve bu şerefli haslete "ancak" öfkelerini yutmak,
eziyetlere katlanmak suretiyle "sabredenler kavuşturulur. Buna ancak"
İbn Abbas'ın dediğine göre hayırdan "büyük bir pay sahibi olanlar
kavuşturulur." Katade ve Mücahid de: Büyük pay cennettir, demişlerdir. el-Hasen
de şöyle demiştir: Allah'a yemin olsun, cennet olmaksızın hiçbir pay büyük
olamaz.
"Buna ...
kavuşturulur" lafzındaki zamir cennete aittir. Yani ona ancak sabredenler
kavuşturulur. Anlamlar birbirlerine
yakındır.
"Eğer şeytandan bir
vesvese seni dürtüp tahrik ederse" buyruğuna dair yeterli açıklamalar daha
önceden el-A'raf Süresi'nde (200, ayet, 1 ve 2, başlıklarda) geçmiş
bulunmaktadır.
"Hemen" onun
(şeytanın) hile ve kötülüklerinden "Allah'a sığın!. Çünkü O" senin
sığınmanı "işitendir." Senin yaptıklarını ve sözlerini
"bilendir."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN