ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

FUSSİLET

13

/

16

فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِّثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ {13} إِذْ جَاءتْهُمُ الرُّسُلُ مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ قَالُوا لَوْ شَاء رَبُّنَا لَأَنزَلَ مَلَائِكَةً فَإِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ {14} فَأَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ أَشَدُّ مِنَّا قُوَّةً أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ {15} فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحاً صَرْصَراً فِي أَيَّامٍ نَّحِسَاتٍ لِّنُذِيقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَخْزَى وَهُمْ لَا يُنصَرُونَ {16}

 

13. Eğer yüz çevirirlerse, sen de De ki: "Ben Ad ve Semud'a gelen yıldırım gibi bir yıldırımla sizi korkutup uyarırım."

14. Hani onlara peygamberleri önlerinden ve arkalarından gelip: "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin" dediklerinde onlar: "Eğer Rabbimiz dileseydi, elbette melekler indirirdi. Bu sebebten muhakkak biz sizinle gönderilenlere kafir olanlarız" dediler.

15. Ad kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve dediler ki: "Gücü bizden daha üstün kim vardır?" Kendilerini yaratan Allah'ın onlardan daha üstün güce sahip olduğunu görmezler mi? Onlar ayetlerimizi bilerek inkar ediyorlardı.

16. Bu yüzden Biz de dünya hayatında kendilerine horluk azabını tattıralım diye üzerlerine uğursuz günlerde ıslıklı bir rüzgar gönderdik. Ahiret azabı ise elbet daha horlayıcıdır. Onlara yardım da olunmaz.

 

"Eğer" Kureyş kafirleri -ey Muhammed- senin kendilerini davet etmekte olduğun imandan "yüz çevirirlerse, sen de de ki: Ben Ad ve Semud'a gelen yıldırım gibi bir yıldırımla sizi korkutup uyarırım." Yani Ad ve Semud'un helak edilmesine benzer bir şekilde helak olmakla korkuturum,

 

"Hani onlara peygamberleri önlerinden ve arkalarından. gelip" buyruğu ile hem kendilerine, hem kendilerinden sonra gönderilen peygamberler kastedilmektedir.

 

"Allah'tan başkasına ibadet etmeyin" buyruğunda yer alan: (...); cer harfinin düşürülmesi ile nasb konumunda olup. ''İbadet etmeyin diye ... " anlamındadır.

 

"Onlar: Eğer Rabbimiz dileseydi, elbette" rasüller yerine "melekler indirirdi. Bu sebebten muhakkak biz sizinle gönderilenlere" uyarma ve müjdelemelere "kafir olanlarız, dediler."

 

Denildiğine göre bu, onların bir alaylarıdır. Bir başka açıklamaya göre bu, onların peygamberlerin Allah tarafından gönderildiklerini kabul ettiklerini daha sonra ise inkar ve inada saptıklarını ifade etmektedir.

 

"Ad kavmine gelince, yeryüzünde" Allah'ın kulları Hud ve onunla birlikte iman edenlere "haksız yere büyüklük tasladılar ve dediler ki: Gücü bizden daha üstün kim vardır?"

Hud (a.s) kendilerini azab ile korkutunca, cüsselerine aldandılar ve; Bizler gücümüz sayesinde bize gelecek olan azabı önleyebiliriz, dediler. Çünkü onlar büyük cüsselere sahip uzun boylu ve oldukça iri yapılı bir yaratılışa sahib idiler. el-Araf Süresi'nde (65-69. ayetlerin tefsirinde) İbn Abbas'tan şöyle dediğine dair rivayet kaydedilmişti: onların en uzun boyluları yüz zira, en kısa boyluları ise altmış zira idi.

 

Yüce Allah da onların bu sözlerini red etmek üzere şöyle buyurmaktadır:

"Kendilerini yaratan Allah'ın onlardan daha üstün güce sahib olduğunu" ve onlardan daha kudretli olduğunu "görmezler mi?" Çünkü kulun kudreti ancak Allah'ın ona o gücü vermesi ile olur. O halde Allah daha kudretlidir.

 

"Onlar ayetlerimizi" mucizelerimizi "bilerek inkar ediyorlardı." Onlara kafir oluyorlardı.

 

"Bu yüzden Biz de ... kendilerine ... ıslıklı bir rüzgar gönderdik." Bu buyruk onların üzerine gönderilen "yıldırım"ın mahiyetini tefsir etmektedir. Yani onların üzerine gönderdiğimiz rüzgar, hem son derece soğuk idi, hem de şiddetle esen ve çok ses çıkartan bir rüzgar idi. Denildiğine göre: ''Islıklı" lafzının aslı: "Çok soğuk yaptı'' olup bu da soğuk anlamındaki: (...)'den gelmektedir. Ortadaki "re" harfinin yerine mul fiili (yani kelimenin birinci harfini) koydular. Bu da onların: ''üstüste yığdılar, döktüler" fiilinin aslının; (...) olması; "Elbise kurudu" aslının: (...) olmasına benzer.

 

Ebu Ubeyde dedi ki: "Şiddetlice esen (fırtına)'' demektir. İkrime ile Said b. Cübeyr de son derece soğuk anlamına geldiğini söylemişlerdir. Kutrub da el-Hutay'a'nın şu beyitini zikretmektedir: "Oldukça soğuk rüzgar esti mi yemek yedirenler,

 

Diyet ödemeleri istendiği vakit insanlara (diyetleri) yüklenerek taşıyanlar."

Mücahid, etkisi derinin gözeneklerinden içeriye doğru işleyen şiddetli rüzgar, diye açıklamıştır. Ma'mer de, Katade'den soğuk (rüzgar) dediğini rivayet etmektedir. Ata da böyle demiştir. Çünkü bu lafız Arapçada: (...)'den alınmıştır, bu da soğuk demektir. şairin şu beyitinde olduğu gibi: "Onun (atımın) eğere yakın yelesinin tüyleri kadınların örükleri gibidir, Rüzgarlı ve soğuk bir gündeki dağınık örükleri gibi."

 

es-Süddi: Çok yüksek sesli demektir, diye açıklamıştır. Mesela: "Kalem (yazarken) cızırtı çıkardı, kapı ses çıkardı, çıkarır, ses çıkarmak" ifadeleri de buradan gelmektedir. Ayrıca, kalitesi anlaşılmak istenen bir dirhem mihenge vurulduğunda ses çıkaracak olursa, onun için: ''Ses veren dirhem'' denilir.

 

İbnu's-Sikkit dedi ki: (...)'in soğuk demek olan: (...)'den gelmesi mümkün olduğu gibi, kapının ses çıkarması demek olan: (...)'den gelmesi ve sayha, çığlık anlamına gelen; (...)'den de gelmesi mümkündür. Yüce Allah'ın: "Bunun üzerine hanımı feryad ile yönelip"." (Zariyat, 29) buyruğunda da bu anlamda kullanılmıştır. Ayrıca "Sarsar" Irak'ta bir ırmağın da adıdır.

 

"Uğursuz günlerde" onlar için uğurlu olmayan günlerde, anlamındadır.

Bu açıklamayı Mücahid ve Katade yapmıştır. Bu günler şevvalin son günlerinden çarşambadan bir dahaki çarşambaya kadar devam etmişti. Yüce Allah'ın: "O rüzgarı onlara yedi gece ve sekiz gün peşpeşe musallat kıldı" (el-Hakka, 7) buyruğu bunu anlatmaktadır.

 

İbn Abbas dedi ki: Azab edilen herbir kavim mutlaka çarşamba günü azab edilmiştir.

Bu buyruktaki: "Uğursuz" lafzının soğuk günler anlamında geldiği de söylenmiştir. Bu açıklamayı en-Nekkaş nakletmiştir. Peşpeşe demek olduğu da söylenmiştir ki, bu da İbn Abbas ve Atiyye'den rivayet edilmiştir. ed-Dahhak ise çok şiddetli ve çetin diye açıklamıştır. Tozlu, dumanlı diye de açıklanmıştır. Bunu da İbn İsa nakletmiştir. Recez vezninde şairin şu beyitinde de bu anlamdadır: "Güneş doğmadan önce sabah çıkıp gitti avlanmak için, Tozu dumanı az bir günde,"

 

ed-Dahhak ve başkaları ise şöyle demiştir: Allah üç yıl boyunca onlara yağmur yağdırmadı. Rüzgarlar ise yağmursuz olarak üzerlerine esip durdu. Onlardan bir kesim Mekke'ye orada kullar için yağmur istemek üzere çıktı, O dönemde insanlara bir bela gelip çattığı vakit yahutta kıtlık olduğunda Yüce Allah'tan bu sıkıntıdan kendilerini kurtarmasını isterlerdi. Müslümanlarıyla, kafirleriyle bu isteklerini Yüce Allah'un Beyt-i Haramın yanında isterlerdi. Mekke'de hepsi de Mekke'yi tazim eden, oranın saygınlığını, Allah nezdindeki konumunu bilen, dinleri farklı çok çeşitli insanlar toplanır (ve dua ederlerdi).

 

Cabir b, Abdullah ile et-Teymi şöyle demişlerdir: Yüce Allah bir kavim hakkında hayır dileyecek olursa, onlara yağmur gönderir ve üzerlerine çokça rüzgar göndermez, Bir kavim hakkında da kötülük diledi mi onlardan yağmuru alıkoyar ve onlara çokça rüzgarı musallat eder.

 

Nafi', İbn Kesir ve Ebu Amr "uğursuz" anlamındaki kelimeyi: (...) diye "ha" harfini sakin olarak ve mastar ile nitelendirilmiş olmak üzere: (...)'in çoğulu gibi okumuştur. Diğerleri ise "ha" harfini esreli olarak "uğursuzluğu olan günler" anlamında okumuşlardır. "Ha' harfi sakin olarak: (...) şeklinin mastar olduğunun delillerinden birisi de Yüce Allah'ın: "Uğursuz olan ve sürekli olan bir günde .. ," (el-Kamer, 19) buyruğudur. Eğer bu sıfat olsaydı, "gün" ona izafe edilmezdi. Ebu Amr, kıraatinin lehine bunu delil gösterirdi. Ebu Hatim de bu kıraati tercih etmiştir. Ebu Ubeyd ise ikinci kıraati tercih etmiş ve şöyle demiştir: Ebu Amr'ın delili doğru değildir. Çünkü o "gün"ü "uğursuz" anlamındaki "en-nahs"e izafe etmiş ve sakin okumuştur. Eğer "gün" anlamındaki lafzı tenvinli okuyup, (uğursuz anlamındaki nahs lafzını) sıfat ve (" ha" harfini) sakin okuyarak "Uğursuz bir günde" demiş olsaydı lehine delil olurdu. Ancak bildiğimiz kadarıyla kimse böyle okumuş değildir.

 

el-Mehdevı de şöyle demektedir: "Uğursuz" lafzının ancak (ha harfi) sakin olarak kullanıldığı işitilmiştir el-Cevherı de şöyle demektedir: Şanı Yüce Allah'ın: "Uğursuz bir günde" buyruğunda sıfat olarak okunmuştur. Ancak izafe şekli daha çok ve daha güzeldir.

 

"Belli bir şey uğursuz oldu" şeklinde (ha harfi) esreli okunur. Buna da: "Uğursuz" denilir şair de şöyle demektedir:

 

"Haber ver Cüzam'a ve Lahm'a ki onların kardeşleri olan Tayy ve Behralılar yardımları uğursuz olan bir topluluktur."

 

İşte bu anlamda olmak üzere: "Uğursuz günler" denilmiştir. "Bu yüzden Biz de dünya hayatında" o kısır rüzgar ile "kendilerine horluk azabını tattıralım diye ıslıklı bir rüzgar gönderdik. Ahiret azabı ise elbet daha horlayıcıdır." Daha büyük ve daha çetindir. "Onlara yardım da olunmaz."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Fussilet 17-18

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR