FUSSİLET 9 / 12 |
قُلْ
أَئِنَّكُمْ
لَتَكْفُرُونَ
بِالَّذِي
خَلَقَ الْأَرْضَ
فِي يَوْمَيْنِ
وَتَجْعَلُونَ
لَهُ
أَندَاداً
ذَلِكَ
رَبُّ
الْعَالَمِينَ
{9} وَجَعَلَ
فِيهَا
رَوَاسِيَ
مِن
فَوْقِهَا وَبَارَكَ
فِيهَا
وَقَدَّرَ
فِيهَا
أَقْوَاتَهَا
فِي
أَرْبَعَةِ
أَيَّامٍ
سَوَاء
لِّلسَّائِلِينَ
{10} ثُمَّ
اسْتَوَى
إِلَى
السَّمَاء
وَهِيَ
دُخَانٌ فَقَالَ
لَهَا
وَلِلْأَرْضِ
اِئْتِيَا
طَوْعاً أَوْ
كَرْهاً
قَالَتَا
أَتَيْنَا
طَائِعِينَ {11} فَقَضَاهُنَّ
سَبْعَ
سَمَاوَاتٍ
فِي يَوْمَيْنِ
وَأَوْحَى
فِي كُلِّ
سَمَاء
أَمْرَهَا وَزَيَّنَّا
السَّمَاء
الدُّنْيَا
بِمَصَابِيحَ
وَحِفْظاً
ذَلِكَ
تَقْدِيرُ
الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
{12} |
9. De
ki: "Siz yeri iki günde yaratan Allah'ı gerçekten inkar ediyor musunuz ve
O'na ortaklar koşuyor musunuz?" işte O, alemlerin Rabbidir.
10.
Orada üstünden sabit dağlar yerleştirdi, orayı bereketlendirdi ve gıdalarını isteyenler
için müsavi olarak dört günde takdir etti.
11.
Sonra duman halinde bulunan semaya yöneldi de ona ve yere: "isteyerek veya
istemeyerek gelin" dedi. ikisi de: "isteyerek geldik" dediler.
12.
Böylece onları yedi gök olmak üzere iki günde yarattı. Herbir göğe ona ait olan
emri vahyetti. Dünya göğünü de kandillerIe süsledik ve koruduk. Bu gücüne karşı
konulamayan mutlak galibin, herşeyi en iyi bilenin takdiridir.
"De ki: Siz yeri
iki günde yaratan Allah'ı gerçekten inkar ediyor musunuz?" buyruğundaki:
"Siz ... gerçekten ... musunuz" buyruğu iki hemzeli olup ikinci hemze
belli belirsiz okunur. (...) ise iki hemze arasında bir "elif'' ile
okunur, bu ise azar anlamında bir istifhamdır. Yüce Allah ona (peygamberine)
onları azarlamay! ve yaptıkları işten dolayı hayret etmesini emretmiştir. Yani
O, gökleri ve yeri yaratan olduğu halde ne diye Allah'ı inkar ediyorsunuz?
"İki günde"
pazar ve pazartesi günleri kastedilmektir.
"Ve O'na
ortaklar" zıtlar ve eşler "koşuyor musunuz? İşte O, alemlerin
Rabbidir."
"Orada" yani
yeryüzünde "üstünden sabit dağlar yerleştirdi."
Vehb dedi ki: Allah yeri
yaratınca, suyun üzerinde çalkalandı. Cebrail'e: Ey Cebrail onu sağlamlaştır,
dedi. Bunun üzerine yere inip onu tuttu, fakat rüzgarlara karşı koyamadı.
Rabbim dedi, sen daha iyi biliyorsun ya bu konuda ben karşı koyamadım, Bunun
üzerine Yüce Allah yeri dağlarla tesbit edip sağlamlaştırdı ve oraya dağları
kazık gibi yerleştirdi.
"Orayı" içinde
yaratmış olduğu faydalı şeylerle "bereketlendirdi." es-Süddi dedi ki:
Orada ağaçları bitirdi.
"Ve gıdalarını ...
takdir etti." es-Süddi ve el-Hasen dedi ki: Orada yaşayanların rızıklarını
ve işlerinin görülmesi için gerekenleri takdir etti.
Katade ve Mücahid de şöyle
demiştir: Orada oranın ırmaklarını, ağaçlarını ve diğer canlı varlıkları salı
ve çarşamba günlerinde yarattı.
İkrime ve ed-Dahhak
dediler ki: "Orada gıdalarını ... takdir ettik" buyruğunun anlamı
orada yaşayanların rızıklarını ve geçimleri için uygun olan çeşitli
ticaretleri, ağaçları ve her beldede diğerinde bulunmayan türlü menfaatleri
yaratmıştır. Böylelikle ticaret ve bir yerden bir yere yolculuk yapmak
suretiyle birbirlerinden sağlayacakları menfaatlerle yaşayabilsinler.
İkrime dedi ki: Hatta
bazı yerlerde altın ile tuzu dengi dengine alıp satıyorlar.
Mücahid ve ed-Dahhak
dediler ki: Sabur elbisesi Sabur'dan. Taylasan Rey'den, Yemen elbiseleri
Yemen'den gelir ...
"Dört günde"
dördüncü günün bitiminde demektir. Bunun bir örneği de bir kimsenin: Basra'dan,
Bağdada on günde çıkıp, gittim, Kufe'ye de onbeş günde yani onbeşinci günün
bitiminde (Kufe'ye vardım) demektir. Bu anlamdaki açıklamayı İbnu'I-Enbari ve
başkaları yapmıştır.
"isteyenler için
müsavi olarak" buyruğu ile ilgili olarak el-Hasen dedi ki: Tam ve eksiksiz
dört günde demektir. el-Ferra da diyor ki: ifadede takdim ve tehir vardır. Yani
ihtiyaç duyanlar için eşit olarak gıdalarını orada takdir etmiştir. Taberi de
bunu tercih etmiştir.
Hasan-ı Basri ile Yakub
el-Hadrami: "isteyenler için müsavi olarak" anlamındaki buyruğu:
(...) şeklinde cer ile okumuşlardır. İbnu'lKa'ka'dan ise; ''(...) şeklinde ref
ile okuduğu nakledilmiştir. Nasb ile okunması ise mastar kabul edilmesine
göredir. "Musavi olarak"; ''Eşit olarak'' demek olup, ''Müsavi
oldu" demektir. Bunun hal olarak ve kat' ile nasbedildiği de söylenmiştir.
Cer ile "dört'' ya
da "günde" anlamındaki lafızların sıfatı olarak okunmuştur. Yani
''Tam ve müsavi dört günde" demek olur. Ref ile okunması ise mübteda kabul
edilmesine göredir, haberi ise; "isteyenler için" anlamındaki
Iafızdır yahutta "işte bu, isteyenler için müsavidir'' takdirine binaen
böyle okunabilir.
Meani alimleri derler
ki: "isteyenler için müsavi olarak" buyruğu ve istemeyenler (bu
konuda soru sormayanlar) için de böyledir, demektir. Yani O, yeri ve içinde
bulunanları isteyenler için de istemeyenler için de yaratmıştır. O, dilekte
bulunana da bulunmayana da verir.
"Sonra duman
halinde bulunan semaya yöneldi." Yani onu yaratmaya yöneldi ve orayı
düzenlemeyi kastetti, Buradaki "istiva" bu husustaki görüşlerin bir
çoğuna göre Yüce Allah'ın fiil sıfatlarındandır. Buna da Yüce Allah'ın:
"Sonra göğe yönelip de onları yedi gök halinde düzenleyen O'dur"
(Bakara, 29) buyruğu delil teşkil etmektedir. Orada (Bakara. 29. ayet, 5.
başlıkta) buna dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.
Ebu Salih, İbn AbBas'tan
Yüce Allah'ın: "Sonra ... semaya yöneldi" buyruğu hakkında: Yani emri
semaya yükseldi, dediğini rivayet etmektedir. elHasen de böyle demiştir.
Bunun zaid bir zati
sıfat olduğunu söyleyenler de şöyle derler: O ezelde sıfatlarıyla istiva
etmiştir,
"Sonra"
buyruğu semanın duman halinden kesiflik haline getirilmesi ile alakalıdır. Bu
duman ise, daha önce Bakara Suresi'nde (az önce belirtilen yerde) İbn Mesud'dan
ve başkalarından nakledildiği üzere, suyun nefes alıp vermesinden
(buharlaşmasından) meydana gelmiş idi.
"Ona ve yere:
İsteyerek veya istemeyerek gelin, dedi." Ben sizde yaratmış olduğum
menfaatler ve maslahatlar ile birlikte geliniz ve onları yaratıklarım için ortaya
çıkartınız, demektir.
İbn Abbas dedi ki: Yüce
Allah semaya: Güneşini, ayını ve yıldızlarını çıkart. Rüzgarlarını ve
bulutlarını yürüt, dedi. Yere de: Irmaklarını yar, ağaçlarını ve meyvelerini
çıkarl. Her ikiniz de isteyerek veya istemeyerek bunu yapınız, dedi.
"İkisi de: İsteyerek geldik, dediler."
ifadede hazfedilmiş
lafızlar da vardır. Biz senin emrine "isteyerek geldik" dediler.
demektir.
Bir başka açıklamaya
göre: Buradaki emir musahhar kılmak demektir. Yani onlara: Olun dedi, onlar da
oluverdiler. Yüce Allah'ın: "Bir şeyi dilediğimiz zaman sözümüz ona
sadece: "Ol!" dememizden ibarettir, o da derhal oluverir"
(en-Nahl, 40) buyruğunda olduğu gibi. Buna göre Yüce Allah bunu, onları
yaratmadan önce söylemiş olur. Ancak birinci görüşe göre bu sözleri onlara,
onları yarattıktan sonra söylemiştir. Cumhurun (çoğunluğun) kabul ettiği görüş
budur.
Yüce Allah'ın bu
buyrukları onlara nasıl verdiği hususunda da iki açıklama vardır. Bu
açıklamaların birisine göre o, kelam ile söylediği bir sözdür. ikincisine göre
ise onlar tarafından anlaşılan onlara zahir olan O'nun bir kudreti ile
olmuştur. Bu da maksadın gerçekleştirilmesi bakımından söz söylemek durumunda
olmuştur. Bunu el-Maverdi zikretmektedir.
"ikisi de:
İsteyerek geldik dediler" buyruğu hakkında da iki türlü açıklama
sözkonusudur. Birincisine göre emre itaat ederek. emri kabul ederek itaatleri
ortaya çıkması ile bunu söylemiş gibi oldular. Böylelikle onların itaati söz
söyleme yerini tutmuştur. Recez vezninde şairin şu beyiti de bu anlamdadır:
''Havuz doldu ve yeter bana dedi. Yavaş ol, yavaş karnımı doldurdun
(dedi)."
Bu husus (yani dolduğu)
onda açıkça göründü demektir.
İlim ehlinin çoğunluğu
da şöyle demiştir Yüce: Allah yerde ve gökte: konuşma kabiliyetini yarattı.
Onlar da Yüce Allah'ın irade buyurduğu şekilde konuştular.
Ebu Nasr es-Seksekı dedi
ki: Yerden Kabe'nin bulunduğu yer konuştu, semadan da onun karşısındaki yer
konuştu, Yüce Allah da Haremini oraya koydu,
Yüce Allah'ın:
"isteyerek geldik" diye buyurup, (üç ve yukarısı için kullanılan
çoğul kipi ile) kullanarak lafza uygun olarak: "İkimiz isteyerek
geldik" diye, ya da anlama uygun olarak (...) diye buyurmaması, her
ikisinin de (tek sema değil) birçok semalar (yerin de bir yer değil. birçok)
yerler olduklarından ötürüdür. Çünkü O, hem onlar hakkında, hem de onların
içinde bulunanlar hakkında haber vermiş olmaktadır.
Şöyle de açıklanmıştır:
Yüce Allah akıl sahibi varlıkların niteliklerinden olan söz söylemek ve cevap
vermekle onları nitelendirince, onlar için kullanılan zamir bakımından da akıl
sahibi varlıklar gibi değerlendirmiştir. Yüce Allah'ın: "Gördüm ki, onlar
bana secde ediyorlardı" (Yusuf, 4) buyruğu da buna benzemektedir. Daha
önceden (bu hususa dair açıklamalar -belirtilen ayetin tefsirinde-) geçmiş
bulunmaktadır.
Bir hadiste de
belirtildiğine göre Musa (a.s.): Ey Rabbim demiş, eğer gökler ve yer Sen
kendilerine: "isteyerek veya istemeyerek gelin" dediğinde Sana karşı
gelmiş olsalardı, onlara ne yapacaktın? Yüce Allah: Yarattığım canIdardan
birisine emrederdim, o ikisini yutardı diye cevab verdi. Tekrar: Rabbim, peki
bu canlı varlık nerede? diye sordu, Yüce Allah: Benim meralarımdan birisinde,
dedi. Musa (a.s): Rabbim o mera nerede? diye sordu, Yüce Allah: ilmimden bir
ilim içinde, diye buyurdu, Bunu es-Sa'lebi zikretti,
İbn Abbas, Mücahid, Said
b. Cübeyr ve İkrime "gelin" anlamındaki buyruğu: (...) şeklinde med
ve üstün ile okumuşlardır. "İsteyerek geldik" buyruğunu da böylece
okumuşlardır. Yani itaat ettiğinizi ortaya koyunuz, demek olur. Onlar da
"isteyerek" itaat ediyoruz ''dediler". Buna göre iki mef'ul
birlikte hazfedilmiş olmaktadır. Bundan daha güzeli bunun: (...) şeklinde
olması da mümkündür, bu durumda tek bir meful hazfedilmiş olur. Bu şekilde okuyanların
okuyuşuna göre, içimizdekilerle birlikte geldik, demek olur. Daha önce birden
çok yerde açıklaması geçtiği gibi. Yüce Allah'a hamd olsun.
"Böylece onları
yedi gök olmak üzere iki günde yarattı." Yani onları tamamladı ve bitirdi.
Onları sağlamlaştırdı, muhkem kıldı, diye de açıklanmıştır. Nitekim şair (aynı
kökten gelen kelimeyi kullanarak) şöyle demektedir: "üzerlerinde iki zırh
var ki, onları sağlam yapmıştır, Davud ya da boydan boya örten zırhları çok
güzel yapan Tubba' (yapmıştır)."
"İki günde"
yani yeri yarattığı dört günün dışında iki günde. Böylece göklerle yerin
yaratılması altı günde tamamlanmış olmaktadır. Nitekim Yüce Allah daha önce
el-Araf Süresi'nde açıklandığı gibi: "Gökleri ve yeri altı günde
yarattı" (el-Bakara, 54) diye buyurmaktadır.
Mücahid dedi ki: Bu altı
günün bir günü sizin saymakta olduğunuz bin yıl gibidir. Abdullah b. Selam'dan
da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Allah yeri iki günde yarattı. Orada
gıdalarını da iki günde takdir etti, gökleri de iki günde yarattı. Yeri pazar
ve pazartesi gününde yarattı, gıdalarını orada salı ve çarşamba günleri takdir
etti, gökleri de perşembe ve cuma günleri yarattı. Cuma gününün son anında da
Yüce Allah Adem'i acelece yarattı. İşte kıyametin içinde kalkacağı saat da
budur. Yüce Allah'ın yaratmış olduğu bütün canlılar -insanlarla, cinler
müstesna- cuma günü mutlaka korkar ve dehşete kapılırlar.
Tefsir bilginleri bunu
kabul etmişlerdir. Ancak Müslim'in rivayet ettiği Ebu Hureyre yoluyla gelen
hadiste şöyle denilmektedir: Resulullah (s.a.v.) elimi tuttu ve: "Allah
toprağı cumartesi günü yarattı. .... diyerek hadisi zikretmektedir. Biz bu
hadisin senedine dair el-En'am Süresi'nin baş taraflarında (1. ayet 3.
başlıkta) gerekli açıklamaları yapmış bulunmaktayız.
"Herbir göğe ona
ait olan emri vahyetti" buyruğu hakkında Katade ve es-Süddi şöyle
demektedir: Herbirisinde güneşini, ayını, yıldızlarını ve yörüngelerini
yarattı. Herbir semada oraya ait olan melekleri ve içinde denizlerin, dağların,
dolu ve karIarın bulunduğu yaratıkları yarattı. İbn Abbas'ın görüşü de budur, o
şöyle demektedir: Yüce Allah'ın her semada meleklerin hac ve tavaf ettikleri ve
Kabe'nin hizasında bulunan bir evi vardır. Dünya semasında olan ise
el-Beytu'l-Ma'mur'dur.
Bir başka açıklamaya
göre Allah herbir semada vahiy indirdi, Yani orada dilediği şeyleri ve
emrettiği hususları vahyetti, Vahyetmek, emir vermek anlamında olabilir. Çünkü
Yüce Allah "öyle buyurmaktadır: "Çünkü Rabbin ona
vahyetmiştir,"(ez-Zilzal, 5) Bir başka yerde de: "Hani havarilere,..
diye vahyetmiştim de .. ," (Maide, 111) Bu da, onlara emrettim
anlamındadır ve bu emir tekvini bir emirdir.
"Dünya göğünü de
kandillerle süsledik." Aydınlatan yıldızlarla süsledik demektir. Her
semada aydınlık saçan yıldızlar olduğu söylendiği gibi, hayır yıldızlar dünya
semasına mahsustur da denilmiştir.
"Ve koruduk"
buyruğu: "Ve orayı özel bir şekilde koruduk" demektir. Yani Biz
gökten gizlice haber çalmak isteyen şeytanlara karşı koruduk, Bu da daha önce
el-Hicr Süresi'nde (17. ayetin tefsirinde) geçtiği üzere şeytanların kendileri
ile taşlandığı yıldızlarla korumaktır,
Bu ayet-i kerimenin
zahiri dünyanın semadan önce yaratıldığına delildir. Bir başka ayet-i kerimede
de: "Yoksa göğümü ki, onu bina etti" (Naziat. 27) diye buyurduktan
sonra: "Bundan sonra da yeri yayıp döşedi" (Naziat, 30) diye
buyurmaktadır. Bu ise semanın önce yaratıldığına delildir. Bazıları da şöyle
demiştir: Yer semadan önce yaratılmıştır. Yüce Allah'ın: "Bundan sonra da
yeri yayıp döşedi" (en-Naziat. 30) buyruğunda geçen "ed-dahvu: yayıp,
döşemek" yaratmaktan başka bir şeydir. Yüce Allah önce yeri yarattı. Sonra
semaları yarattı. Sonra yeri yaydı, yani onu uzatıp yaydı, döşedi, Bu
açıklamayı İbn Abbas yapmıştır. Bu anlamdaki yeterli açıklamalar daha önceden
Bakara Süresi'nde (29 ayet. 5 ve 6, başlıklarda) geçmiş bulunmaktadır.
Yüce Allah'a hamdolsun.
"Bu, gücüne karşı
konulamayan mutlak galibin (Azizin), herşeyi en iyi bilenin takdiridir."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN