FUSSİLET 6 / 8 |
قُلْ
إِنَّمَا
أَنَا
بَشَرٌ
مِّثْلُكُمْ
يُوحَى
إِلَيَّ أَنَّمَا
إِلَهُكُمْ
إِلَهٌ
وَاحِدٌ
فَاسْتَقِيمُوا
إِلَيْهِ
وَاسْتَغْفِرُوهُ
وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ
{6} الَّذِينَ
لَا
يُؤْتُونَ
الزَّكَاةَ
وَهُم
بِالْآخِرَةِ هُمْ
كَافِرُونَ {7} إِنَّ
الَّذِينَ
آمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
لَهُمْ أَجْرٌ
غَيْرُ
مَمْنُونٍ {8} |
6. De
ki: "Ben ancak sizin gibi bir insanım. Bana, sizin ilahınız ancak bir tek
ilahtır diye vahyolunuyor. O halde O'na dosdoğru yönelin ve O'ndan mağfiret
dileyin. O müşriklerin vay haline!"
7. Onlar
ki hem zekatı vermezler, hem de onlar ahireti inkar edenlerin ta kendileridir.
8.
Şüphesiz ki iman edip salih amel işleyenler, onlar için kesilmeyen bir ecir
vardır.
"De ki: Ben ancak
sizin gibi bir insanım." Yani ben bir melek değilim.
Ben Ademoğullarından
birisiyim. el-Hasen dedi ki: Yüce Allah ona (böylece) alçak gönüllülüğü
öğretmektedir.
"Bana sizin
İlahınız ancak bir tek İlahtır diye" semadan melekler aracılığı ile
"vahyolunuyor. O halde" O'na iman edin ve "O'na dosdoğru
yönelin." O'na dua etmek ve O'ndan dilekte bulunmak suretiyle yüzlerinizi
O'na çevirin. Bu da bir kimsenin: Evine yönel, demesine benzer. Yani dosdoğru
evine git, başka bir tarafa sapma, demektir.
"Ve O'ndan"
koştuğunuz şirkten ötürü "mağfiret dileyin. O müşriklerin vay
haline."
"Onlar ki hem
zekatı vermezler." İbn Abbas dedi ki Yani onlar Allah'tan başka ilah
olmadığına şahitlik etmezler. Çünkü nefislerin zekatı odur. Katade de şöyle
demiştir: Zekatın farz olduğunu ikrar edip kabul etmezler. ed-Dahhak ve Mukatil
de şöyle demiştir: Onlar ne sadaka verirler, ne de itaat uğrunda bir harcamada
bulunurlar.
Yüce Allah, fazilet
sahibi kimselerin kendilerine yakıştırmadığı cimrilik sebebiyle onları
azarlamaktadır. Ayrıca bu buyrukta, kafirİn zekatın ona farzolduğu kabul
edilmemekle birlikte, küfrü sebebiyle azab edileceğine delalet vardır.
el-Ferra ve başkaları
şöyle demiştir: Müşrikler çeşitli harcamalar yapıyor. hacılara su içiriyor.
yemek yediriyorlardı. Ancak Muhammed (s.a.v.)'a iman eden kimseleri bunlardan
mahrlım edince, haklarında bu ayet-i kerime nazil oldu.
"Hem de onlar
ahireti inkar edenlerin ta kendileridir." İşte bundan dolayı itaat uğrunda
infak etmezler, dosdoğru Allah'a yönelmezler ve mağfiret de dilemezler.
ez-Zemahşeri dedi ki:
Eğer: Ahireti inkar etmekle birlikte müşriklerin diğer nitelikleri arasından
zekat vermeme sıfatlarını, neden özellikle sözkonusu etti, diye sorulursa,
şöyle cevab veririz: Çünkü insanın en çok sevdiği şey kendi malıdır, o canın
yongasıdır. Malını Allah yolunda harcayacak olursa, o kişinin sebat üzere
dosdoğru, niyetinin samimi, içindeki duyguların apaydınlık olduğunun en güçlü
delili olur, Nitekim Yüce Allah: "Allah'ın rızasını arayarak ve
nefislerinden bir sebat ile mallarını infak edenlerin durumu ... "
(el-Bakara, 265) diye buyurmakta değil midirl Yani onlar nefislerine böylece
sebat vermekte, mallarını infak etmek suretiyle de nefislerinin sebatını
belgelendirmektedirler. Kalpleri İslam'a ısındırılmak istenen kimseler
(müellefe-i kulub) ancak basit birtakım dünyalıklarla bağlanmıştır. Böylelikle
imanları güçlenmiş ve İslama karşı yumuşamış oldular. Resulullah (s.a.v.)'dan
sonra irtidad edenler ise, ancak zekatı vermemeyi açığa vurmuşlardı. Bundan
dolayı ise onlara karşı savaş ilan edilmiş, onlara karşı cihada girişilmişti,
Bu uğurda mü'minler zekatın eda edilmesi için birlikler halinde gönderilmişti.
Onu vermek istemeyenler de böylelikle oldukça korkutulmuştu. İşte bundan ötürü
zekat vermemek, müşriklerin niteliklerinden olarak tesbit edilmiş ve ahireti
inkar etmekle birlikte sözkonusu edilmiştir.
"Şüphesiz ki iman
edip salih amel işleyenler onlar için kesilmeyen bir ecir vardır"
buyruğundaki: "Kesilmeyen" buyruğunu İbn AbBas "ardı arkası
kesilmeyen" diye açıklamıştır. Bu da: "İpi kestim" ifadesinden
alınmıştır. zu'l-İsha'ın şu beyitinde de bu anlamda kullanılmıştır: "ömrün
hakkı için kapım kilitli değildir benim, Arkadaşıma karşı; hayrım da kesilen
değildir."
Bir başka şair de şöyle
demektedir: "Onun arkasındaki pislikleri ve küçük çakıl taşlarını görürsün
de, Sanki onlar kesintili, ince bir toz bulutu gibidir."
Burada şair -aynı kökten
gelen-: (...) lafzı ile "kesintili ve cılız toz"u kastetmektedir.
Yine İbn Abbas ve
Mukatil'den "eksilmeyen" diye açıkladıkları nakledilmiştir. "Çok
minnet eden, ölüm" de burada gelmektedir. Çünkü o insanın gücünü azaltır,
Kutrub da böyle açıklamış ve Züheyr'in şu beyitini zikretmiştir: "Asil
olanların ağır giden atlara üstünlüğü şu ki, Bunlar gücü eksik ve aklı başında
olmayana verilmezler,"
el-Cevheri dedi ki:
"Kesmek" demektir, eksiklik anlamında olduğu da söylenir, Yüce
Allah'ın: "Onlar için kesilmeyen bir ecir vardır" buyruğunda da bu
anlamda kullanılmıştır. Şair Lebid de şöyle demektedir: "(O yırtıcı
hayvanlar) siyaha çalan boz renkli ve yırtıcıdırlar, Kimse onlara yiyeceklerini
veriyor diye minnet etmez."
Mücahid dedi ki:
"Kesilmeyen" sayısız, hesapsız demektir. Başlarına kakılmayan diye de
açıklanmıştır.
es-Süddi dedi ki: Bu
buyruk kötürüm, hasta ve kocamış yaşlılar hakkında inmiştir. İtaat etmek noktasında
zayıf düştükleri takdirde sağlıklı iken işledikleri ameller ne ise, en güzel
şekliyle yine onlara aynı ecirler yazılır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN