MU’MİN 69 / 78 |
أَلَمْ تَرَ
إِلَى
الَّذِينَ يُجَادِلُونَ
فِي آيَاتِ
اللَّهِ
أَنَّى يُصْرَفُونَ
{69} الَّذِينَ
كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ
وَبِمَا
أَرْسَلْنَا
بِهِ رُسُلَنَا
فَسَوْفَ
يَعْلَمُونَ {70}
إِذِ
الْأَغْلَالُ
فِي
أَعْنَاقِهِمْ
وَالسَّلَاسِلُ
يُسْحَبُونَ
{71} فِي
الْحَمِيمِ
ثُمَّ فِي
النَّارِ
يُسْجَرُونَ
{72} ثُمَّ قِيلَ
لَهُمْ
أَيْنَ مَا
كُنتُمْ
تُشْرِكُونَ
{73} مِن دُونِ
اللَّهِ
قَالُوا
ضَلُّوا
عَنَّا بَل
لَّمْ نَكُن نَّدْعُو
مِن قَبْلُ
شَيْئاً
كَذَلِكَ
يُضِلُّ
اللَّهُ
الْكَافِرِينَ
{74} ذَلِكُم
بِمَا
كُنتُمْ
تَفْرَحُونَ
فِي الْأَرْضِ
بِغَيْرِ
الْحَقِّ
وَبِمَا
كُنتُمْ تَمْرَحُونَ
{75} ادْخُلُوا
أَبْوَابَ
جَهَنَّمَ
خَالِدِينَ
فِيهَا
فَبِئْسَ مَثْوَى
الْمُتَكَبِّرِينَ
{76} فَاصْبِرْ
إِنَّ
وَعْدَ
اللَّهِ
حَقٌّ فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ
بَعْضَ
الَّذِي
نَعِدُهُمْ
أَوْ
نَتَوَفَّيَنَّكَ
فَإِلَيْنَا
يُرْجَعُونَ
{77} وَلَقَدْ
أَرْسَلْنَا
رُسُلاً
مِّن قَبْلِكَ
مِنْهُم
مَّن
قَصَصْنَا
عَلَيْكَ وَمِنْهُم
مَّن لَّمْ
نَقْصُصْ
عَلَيْكَ وَمَا
كَانَ
لِرَسُولٍ
أَنْ
يَأْتِيَ بِآيَةٍ
إِلَّا
بِإِذْنِ
اللَّهِ
فَإِذَا جَاء
أَمْرُ
اللَّهِ
قُضِيَ
بِالْحَقِّ
وَخَسِرَ هُنَالِكَ
الْمُبْطِلُونَ
{78} |
69.
Allah'ın ayetleri hakkında tartışanları görmez misin? Nasıl da döndürülüyorlar?
70.
Kitabı ve peygamberlerimizle gönderdiklerimizi yalanlayanlar; onlar yakında
bileceklerdir.
71. O zaman
boyunlarında tasmalar ve zincirler bulunacak, sürüklenecekler;
72.
Kaynar suda. Sonra ateşte yakılacaklar.
73.
Sonra onlara denilecek ki: "Hani ortak tutageldikleriniz nerede?
74.
"Allah'tan başka?" Onlar: "önümüzden kaybolup gittiler. Hayır,
biz zaten önceden hiçbir şeye ibadet etmiyorduk" diyecekler. Allah
kafirleri işte böyle şaşırtır.
75. Bu
halinizin sebebi şudur: Siz yeryüzünde haksız yere şımarıyor ve taşkınlık
gösteriyordunuz.
76.
Cehennem kapılarından, orada ebedi kalıcılar olarak giriniz. Büyüklük
taslayanların yeri ne kötüdür!
77. Bu
sebeble sabret! Muhakkak Allah'ın vaadi haktır. Eğer onlara vaadettiğimizin
bazısını sana gösterirsek veya seni vefat ettirirsek, sonunda onlar Bize
döndürüleceklerdir.
78.
Andolsun Biz, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan kiminin
kıssalarını sana anlattık, kiminin de kıssalarını sana anlatmadık. Allah'ın
izni olmadıkça hiçbir peygamberin kendiliğinden bir ayet (mucize) getirmesi
mümkün olmaz. Allah'ın emri geldiğinde hak ile hükmolunur. İşte batılcılar
orada hüsrana uğrayıverirler.
"Allah'ın ayetleri
hakkında tartışanları görmez misin? Nasıl da döndürülüyorlar?" İbn Zeyd
dedi ki: Burada kendilerinden sözedilenler müşriklerdir. Buna delil de Yüce
Allah'ın:
"Kitabı ve
peygamberlerimizle gönderdiklerimizi yalanlayanlar" buyruklarıdır. Ancak
müfessirlerin çoğunluğu: Kaderiye hakkında inmiştir, demişlerdir. İbn Sirin der
ki: Şayet bu ayet-i kerime kaderiye hakkında inmemiş ise kimler hakkında inmiş
olduğunu bilemiyorum, demiştir. Ebu Kubeyl de şöyle demiştir: Ben kaderi
yalanlayan kimselerin iman edenler ile tartışan kimselerden başkaları
olacaklarını zannetmiyorum.
Ukbe b. Amir de şöyle
demiştir: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Bu ayet kaderiye hakkında
inmiştir.'' Bunu da el-Mehdevi zikretmiştir.
"O zaman
boyunlarında tasmalar ve zincirler bulunacak." Yani pek yakında onlar
cehenneme girecekleri, elleri ve boyunları zincire vurulacağı vakit içinde
bulunacakları bu halin batıl olduğunu bileceklerdir.
et-Teymi dedi ki: Eğer cehennem
tasmalarından bir tanesi bir dağın üzerine bırakılacak olursa, karasuya
ulaşıncaya kadar o dağı yerin dibine geçirir.
''Zincirler"
buyruğu genel olarak; "Tasmalar"a atf ile merfu olarak okunmuştur.
Ebu Hatim dedi ki:
"Sürüklenecekler" anlamındaki buyruk, bu kıraate göre yeni bir
cümledir. Başkası ise şöyle demiştir: Bu, hal olarak nasb konumundadır.
İfadenin takdiri de şöyledir: "O zaman boyunlarında tasmalar ve zincirler
bulunacak." "Sürüklenerek (götürüleceklerdir)'
İbn Abbas, Ebu'I-Cevza,
İkrime ve İbn Mesud ise "zincirler" anlamındaki lafzı nasb ile
okuduğu gibi "sürüklenecekler" anlamındaki fiili "ye"
harfini de fetha ile okumuştur. Bu okuyuşa göre ifadenin takdiri, onlar
zincirlerini sürüklerler şeklindedir. İbn Abbas da şöyle demiştir: Eğer
zincirlerini kendileri sürükleyecek olurlarsa, bu onlar için daha da ağır bir
azab olacaktır.
Bazı kıraat alimlerinin
"zincirler" anlamındaki lafzı cer ile okudukları da nakledilmiştir.
Bu da manaya hamledilerek böyle okunmuştur, diye açıklanır. Çünkü buyruğun
anlamı: "Onların boyunları tasmalar içinde ve zincirler ile (vurulmuş
olacak)dır" şeklindedir. Bu açıklamayı el-Ferra yapmıştır,
ez-Zeccac da şöyle
demiştir: "Zincirler" anlamındaki lafzı cer ile okuyanların okuyuşuna
göre anlam: "Zincirler içerisinde sürüklenirler" şeklindedir.
İbnu'l-Enbarı dedi ki:
Bu anlama göre cer ile okumak caiz değildir. Çünkü bir kimse "Zeyd
evdedir" demek istediği vakit harf-i cerri zikretmeksizin: (...) diye
söylemesi güzel kaçmaz. Bununla birlikte şu anlamda olmak üzere bu kelimenin
cer ile okunması caizdir: "O vakit onların boyunları tasmalar içinde ve
zincirler içinde olacaktır". Bu durumda "zincirler" lafzı da
"tasmalar" lafzına atf-ı nesak ile cer ile okunmuş olur. Çünkü
"zincirler" anlamındaki lafız cer konumundadır. Nitekim: "Aklı
başında Abdullah ile Zeyd birbirleriyle tartıştılar" diyerek "aklı
başında iki kişi" anlamındaki (...)'ı nasb ile kullanmak gibi, Bununla
birlikte her ikisinin merfu oku nması da caizdir, çünkü biri diğeri ile tartışacak
olursa karşısındaki de onunla tartışmış olur. el-Ferra da şöyle bir beyit
nakletmektedir: "Onun ayağı yılanlarla barış yaptı, O yılanlarla, büyük
yılanlarla, koca koca yılanlarla."
Görüldüğü gibi burada:
"Yılanlarla" kelimesi daha önce geçen diğer "yılanlar (anlamındaki
el-hayyat)" lafzına tabi kılarak nasb ile okumuştur. Çünkü yılanlar
ayaklarla barışacak olursa ayak da onlarla barış yapmış olur.
Buna göre
"zincirler" anlamındaki lafzı nasb ya da cer ile okuyanlar orada
vakıf yapmazlar.
"Kaynar suda"
anlamı verilen: (...) lafzı son derece sıcak demektir.
Bunun kaynamış durumdaki
irin anlamına geldiği de söylenmiştir.
"Sonra ateşte
yakılacaklar." Yani ateşe atılacaklar ve ateş için tutuşturulma malzemesi
olacaklar. Bu açıklamayı Mücahid yapmıştır. "Tandırı yaktım"
demektir, yine: "Onu doldurdum" anlamındadır,
"Ve dopdolu denize
(de yemin olsun ki)" (et-Tur, 6) buyruğunda da bu anlamdadır. Buna göre:
Cehennem ateşi onlarla doldurulacaktır, demek olur. Şair de bir dağ keçisini
anlatırken şöyle demektedir: "Diledi mi dolu dolu (iyice açılmış) bir
gözle bakar, Etrafında kayın ağacını da, susamı da görür."
Burada görüldüğü gibi
"dolu göz (dikkatle bakan ve irice açılmış göz)" anlamındadır.
"Sonra onlara
denilecek ki: Hani ortak tutageldikleriniz nerede?" "Allah'tan
başka." Bu ifade bir sitem ve azardır.
"Onlar: önümüzden
kaybolup, gittiler ... diyecekler." Yani yok oldular, bizi azapta bırakıp
gittiler.
Buradaki "Kaybolup
gittiler" ifadesi; ''Su sütün içinde kayboldu" tabirinden alınmıştır.
Onları bulamayacağımız bir hale geldiler, diye de açıklanmıştır.
"Hayır, biz zaten
önceden hiçbir şeye ibadet etmiyorduk." Yani bizim ibadet ettiğimiz şeyler
görmüyor, işitmiyor, zarar veremiyor, fayda sağlayamıyordu.
Bu ifade onların putlara
ibadet ettiklerini inkar anlamında değildir. Aksine onların putlara yaptıkları
ibadetin batıl ve boş olduğunu bir itiraftır.
Yüce Allah da şöyle
buyuracak: "Allah kafirleri işte böyle şaşırtır." Yani bu kimseleri
şaşırttığı gibi her kafire de böyle yapar.
"Bu halinizin"
azabınızın "sebebi şudur: Siz yeryüzünde haksız yere" masiyetlerle
"şımarıyor" dunuz. Bu söz onlara azar olmak üzere söylenecektir. Şu
demektir: Sizin bu hale düşmeniz dünya hayatında iken masiyetleriniz ile mal ve
tabilerinizin çokluğu ve sağlık ile şımarırcasına açıkça sevindiğinizi ortaya
koymanızdır.
Şöyle de açıklanmıştır,
onların peygamberlere karşı şımarmaları peygamberlere: Biz biliyoruz ki
öldükten sonra diriltilmeyecek ve azab da görmeyeceğiz, demeleri idi. Mücahid
de Yüce Allah'ın: "Peygamberleri onlara apaçık deliller ile geldiğinde
onlar yanlarındaki ilim dolayısı ile şımardılar." (el-Mu'min, 83) buyruğu
ile ilgili olarak böyle açıklama yapmıştır.
"Ve taşkınlık
gösteriyordunuz" buyruğu hakkında Mücahid ve başkaları haddi aşıyor ve azgınlaşıyordunuz,
Buna dair açıklamalar daha önceden İsra Suresi'nde (37, ayetin tefsirinde)
geçmiş bulunmaktadır.
ed-Dahhak dedi ki:
"Ferah" sevinç demektir. "Merah" ise haksızlık, haddi aşmak
demektir,
Halid, Sevr'den o
MUal'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
''Şüphesiz Allah böbürlenip şımaranları sevmez, Kederli herbir kalbi de sever,
(Buna karşılık) çok et yiyen ev halklarına ve şişman her ilim sahibine de
buğzeder. "
Burada "çok et
yiyen ev halkı"ndan kasıt gıybet ederek insanların etlerini yiyen
kimselerdir. "Şişman ilim sahibi"nden kasıt ise oldukça bilgili
olmakla birlikte bildiğini insanlara söylemeyen kimse demektir. Yani çok
bilgili olmakla beraber, insanların bilgisinden faydalanamadığı kişidir. Bunu
el-Maverdi zikretmektedir.
"Çok et yiyen
kimseler" ifadesi ile kastedilenlerin gerçekten çokça et yiyen kimseler
oldukları da söylenmiştir. Ömer (r.a)'ın söylediği: "Sizler bu et kesilen
yerlerden uzak durunuz, Çünkü bunların içkinin alışkanlık yapması gibi bir
alışkanlık yapmaları sözkonusudur." Bunu da el-Mehdevi zikretmiştir.
Birinci açıklama Süfyan es-Sevri"nin açıklamasıdır.
"Cehennem
kapılarından ... giriniz." Yani o gün onlara böyle denilecektir. Yüce
Allah da: "Onunyedi kapısı vardır." (Hicr, 44) diye buyurmaktadır.
"Büyüklük
taslayanların yeri ne kötüdür" Bütün bunlara dair açıklamalar (el-Hicr,
43-44, ayetlerin tefsiri ile en-Nahl, 29, ayetin tefsirinde) geçmiş
bulunmaktadır.
"Bu sebeble sabret!
Muhakkak Allah'ın vaadi haktır." Bu buyruk, Peygamber (s.a.v.)'a bir
tesellidir, Yani şüphesiz bizler ya sen hayatta iken yahut ahirette onlardan
senin intikamını alacağız,
"Eğer sana
gösterirsek" buyruğu şart dolayısıyla cezm konumundadır. (...) te'kid için
fazladan gelmiştir. -Fiilin sonundaki- "nun" da böyledir. Bundan
dolayı da cezm ortadan kalkmış, fiil fetha üzere bina edilmiştir.
"Veya seni vefat
ettirirsek" buyruğu da ona atfedilmiştir, "sonunda onlar bize
döndürüleceklerdir" buyruğu da şartın cevabıdır.
"Andolsun Biz senden
önce de peygamberler gönderdik." Yine Yüce Allah bu buyruğu ile de
kendisinden önce gelmiş peygamberlerin karşılaşmış oldukları durumları
hatırlatarak teselli etmektedir.
"Onlardan kimisinin
kıssalarını sana anlattık." Onlara dair haberleri, kavimlerinden
çektiklerini sana bildirdik.
"Kiminin de
kıssalarını sana anlatmadık. Allah'ın izni olmadıkça hiçbir peygamberin
kendiliğinden" kendi başına buyruk olarak "bir ayet (mucize)
getirmesi mümkün olmaz. Allah'ın emri geldiğinde" yani Yüce Allah'ın onları
azaplandırmak için tesbit ettiği vakit geldiğinde, Allah onları helak eder.
Helaklerinin ertelenmesi ise, Yüce Allah'ın aralarından İslam'a gireceğini
bildiği kimselerin İslam'a girmeleri ve onların sülblerinden gelecek olan
mü'minler dolayısıyladır.
Bununla Bedir'de
öldürüleceklere işaret edildiği de söylenmiştir.
"Hak ile
hükmolunur. İşte batılcılar" yani batıla uyan ve şirk içinde olan kimseler
"orada hüsrana uğrayıverirler."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN